Erozyon diğer adıyla aşınım, yer kabuğunun üzerindeki toprakların, başta akarsular olmak üzere türlü dış etkenlerle aşındırılıp, yerinden koparılması, bir yerden başka bir yere taşınması ve biriktirilmesi olayıdır.
Tarımda kullanılan alanların %70'i özelliklerini kaybederek dünya genelinde toplam kara üzerinde %30 civarında çölleşmeye sebep olmuştur. Dünyada erozyon sebebiyle çölleşme tehlikesi bulunan 110 ülke bulunmaktadır. Bu çerçevede Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından yapılan hesaplamalarla, dünyada çölleşme ve erozyonun önüne geçebilmek için yılda 42 milyar dolar harcanması gerektiği bulunmuştur. Türkiye topraklarının ise, %90'ı su erozyonu, %1'i de rüzgâr erozyonuna maruz kalmaktadır. Tarım topraklarında bu oran su erozyonu için %75 civarındadır. Türkiye'deki erozyon sonucunda yılda 500 milyon ton verimli toprak kaybedilmektedir. Doğal şartlarda gerçekleştiğinde kaybedilen verimli topraklar, doğal döngü çerçevesinde telafi edilebilmektedir... Erozyon bilinçsizlik ve insan etkisiyle telafi edilemez boyutlara ulaşabilmektedir. Erozyonun etkisi sebebiyle kaybedilen verimli topraklar tarımsal üretim kapasitesinin düşmesine sebep olmaktadır. Erozyonun oluşması doğal faktörler ile gerçekleşmekte ancak erozyonun telafi edilemez zararlara sebep olması, insanların bu faktörleri hızlandırmasıyla gerçekleşmektedir. Erozyon çeşitlerinden olan su erozyonu en etkili erozyondur. Bu erozyonda yağmur damlalarının aşındırmasının yanında yüzey akışa geçen sularında önemli bir etkisi bulunmaktadır. Diğer bir erozyon çeşidi olan rüzgâr erozyonu ise rüzgârın etkisiyle gerçekleşen aşınım ve taşınım olayıdır. Erozyonun verimli toprakların kaybına yol açmasının yanında peri bacalarının oluşumuna yol açması, doğal bir güzelliğin meydana gelerek turizm bölgeleri oluşturmasına ve bir tezat oluşturmasına neden olmaktadır. Uzun yıllar sonunda özel erozyon çeşitlerinden olan korunmuş sütun erozyonu bu oluşumlara sebep vermektedir. (Devamı...)
Nicolas Poussin (d. 15 Haziran 1594 - ö. 19 Kasım 1665) Fransız klasisizm tarzında resim sanatçısı. Çalışmalarında ağırlıklı olarak duruluk, mantık ve düzen ön plana çıkarılır ve hatları, renge yeğler. Çalışmaları, 17. yüzyılın baskın Barok tarzına karşı bir alternatif olarak görülür. 20. yüzyıla kadar, Jacques-Louis David, Jean-Auguste-Dominique Ingres and Paul Cézanne gibi klasik odaklı sanatçılara ana ilham kaynağı olmuştur.
Kardinal Richelieu emriyle Premier peintre du Roi olarak hizmet etmesi için Fransa'ya geri döndüğü kısa bir dönem dışında kariyerinin çoğunu Roma'da geçirmiştir. Nicolas Poussin'nin erken dönem biyografi yazarı, arkadaşı Giovanni Pietro Bellori'dir. Poussin'nin Les Andelys, Normandiya yakınlarında doğduğunu ve daha sonra kariyerine büyük ölçüde yardım edecek Latince'nin de dahil olduğu bir eğitim aldığını anlatır. Poussin'in ilk çizimleri, yerel bir ressam olan Quentin Varin'in dikkatini çekmiştir ve onu yanına çırak olarak almıştır, ancak Poussin, on sekiz yaşında geldiğinde kariyerinin ailesi tarafından onaylanmaması gibi nedenlerle Paris'e kaçmıştır. Orada, daha sonra Poussin'in ustaları olarak hatırlanacak Flaman ressam Ferdinand Elle ve Georges Lallemand'in atölyesine katılmıştır. Ancak o dönem Fransız sanatı bir geçiş dönemi içindedir; eski çıraklık sistemi bozulmaya yüz tutmuş ve akademik eğitim çıraklığın yerini almaya başlamıştır. Matematikçi Courtois ile tanıştıktan sonra Marcantonio Raimondi'nin gravür sanatı koleksiyonunu görmüş ve bunlardan etkilenmiştir. İki kere Roma'ya gitmeye çalışmıştır ancak başarısız olmuştur ve bu şekilde Lyon'da Marie de' Medici'nin kraliyet şairi Giambattista Marino'ya rastlamıştır. Marino; Poussin'yi, Adone isimli şiirini ve Ovid'in Metamorphoses eserinin planlanmış sürümünü resimlendirmesi amacıyla işe almıştır ve 1624'te Lyon ve Paris'teki komisyonca alıkonulan Poussin'ye kendisiyle Roma'da iştirak etmesine olanak sağlamıştır. Marino'yla arkadaşlığı ve şiirlerinin resimlendirilmesi, Poussin'nin ilk çalışmalarındaki belirgin erotizmin temelini attığı veya en azından kuvvetlendirdiği söylenir. (Devamı...)
13. ve 14. yüzyıllarda Rusya'nın içlerine ve Kıpçak Bozkırı (Deşt-i Kıpçak)'na ilerleyen Tatar kabileleri, göçebe yaşamlarını bırakarak Kırım'a yerleşiyordu. Altın Orda'nın yıkılmasından sonra bu bölgede başlayan hakimiyet kurma yarışı Cengiz Han'ın oğullarından Cuci'nin küçük oğlu Toka Temür soyundan gelen ve Tatarları yöneten Hacı Giray tarafından kazanıldı. Litvanya'da; 15. yüzyılın başlarında bir grup Tatar'ın Kral Vitold'un yönetimindeki Litvanya'ya sığındığı dönemde doğmuştu. Büyüdükten sonra, "Şirin" kabilesinin yardımıyla Kırım'da hakimiyet kurdu. 1441 tarihinde kendi adına para bastırdı. Hanlığın kuruluş tarihi bu yüzden 1441 kabul edilir. Hacı Giray ölünce oğlulları Mengli ile Nur Devlet arasında taht kavgası yaşandı. 1475'te bölgeyi alan Gedik Ahmet Paşa ile Osmanlılar duruma el koydu ve Mengli Giray, han ilan edildi. Kırım kuvvetleri, bir Osmanlı savaşına ilk defa, Sultan II. Bayezid'in, 1484'teki Akkerman Seferi'nde katıldılar. 1502'de ise Mengli Giray Saray'a hücum etti ve Altın Ordu Hanlığı'na son büyük darbeyi vurdu. Bundan sonra Kırım Hanlığı, Altın Ordu topraklarında hakimiyet kurmaya başladı, Kazan ve Astrahan Hanlıkları da ele geçirildi. Bu ise Moskova Knezliği ile rekabete sebep oldu. (Devamı...)
Edward Emerson Barnard (16 Aralık 1857 - 6 Şubat 1923), Amerikalıastronomdur. Yaygın olarak E. E. Barnard ismiyle, yetenekli bir astromomi gözlemcisi olarak tanındı. Özellikle 1916 yılında keşfettiği Barnard Yıldızı ile tanınır ve adı verilerek onurlandırılmıştır.
1876 yılında 130mm'lik bir mercekli teleskop satın aldı ve 1881'de ilk kuyruklu yıldız keşfini yaptı. Fakat bu keşfi duyurmakta başarısız oldu. Daha sonra aynı yıl içinde ikinci ve 1882'de de üçüncü kuyruklu yıldız keşfini yaptı. 1880'lerde Hulbert Harrington Warner, keşfediceği kuyruklu yıldız başına 200 dolar teklif etti. Bu dönemde Edward, toplam beş adet kuyruklu yıldız keşfetti ve bu parayı yeni bir ev inşa etmek için kullandı. 1887 yılında Lick Gözlemevi ekibine katıldı. 1889'da Dünya perspektifinden Lapetus uydusunun Satürn'ün halkaları arkasından geçişini gözlemledi. 1892 yılındaki bir nova gözleminde, gaz emisyonlarına dikkat çeken ilk bilim insanı olmuştur. Aynı yıl, Jüpiter'in beşinci uydusu Amalthea'yı keşfetti. 1609'da Galileo Galilei'den beri Jüpiter'de yeni bir uydu keşfeden ilk kişi oldu. Bu, görsel gözlem yoluyla keşfedilen son uydu olmuştur. 1895 yılında astronomi profesörü olarak Chicago Üniversitesi'ne katıldı. Böylece Yerkes Gözlemevi'ndeki 40-inç (1,000 mm) teleskobu kullanması mümkün oldu. Bu dönemdeki pek çok işi Samanyolu'nu fotoğraflamak oldu. Max Wolf ile birlikte, gökadanın bazı karanlık bölgelerinin aslında gaz ve toz bulutları ile arka planda gizlenmiş çok uzak yıldızlar olduğunu keşfetti. 1916 yılında, özdevinim hızı diğer yıldızlara göre çok yüksek olan Barnard Yıldızı'nı keşfetti. Ayrıca öncü bir astronomi fotoğrafçısıydı. Tıpkı Messier kataloğu'ndaki gibi sayısal belirtmelerle bir karanlık bulutsu kataloğu oluşturdu. Bu bulutsular, Barnard 1 ile başlar ve Barnard 370 ile sona erer. (Devamı...)
13. ve 14. yüzyıllarda Rusya'nın içlerine ve Kıpçak Bozkırı (Deşt-i Kıpçak)'na ilerleyen Tatar kabileleri, göçebe yaşamlarını bırakarak Kırım'a yerleşiyordu. Altın Orda'nın yıkılmasından sonra bu bölgede başlayan hakimiyet kurma yarışı Cengiz Han'ın oğullarından Cuci'nin küçük oğlu Toka Temür soyundan gelen ve Tatarları yöneten Hacı Giray tarafından kazanıldı. Litvanya'da; 15. yüzyılın başlarında bir grup Tatar'ın Kral Vitold'un yönetimindeki Litvanya'ya sığındığı dönemde doğmuştu. Büyüdükten sonra, "Şirin" kabilesinin yardımıyla Kırım'da hakimiyet kurdu. 1441 tarihinde kendi adına para bastırdı. Hanlığın kuruluş tarihi bu yüzden 1441 kabul edilir. Hacı Giray ölünce oğlulları Mengli ile Nur Devlet arasında taht kavgası yaşandı. 1475'te bölgeyi alan Gedik Ahmet Paşa ile Osmanlılar duruma el koydu ve Mengli Giray, han ilan edildi. Kırım kuvvetleri, bir Osmanlı savaşına ilk defa, Sultan II. Bayezid'in, 1484'teki Akkerman Seferi'nde katıldılar. 1502'de ise Mengli Giray Saray'a hücum etti ve Altın Ordu Hanlığı'na son büyük darbeyi vurdu. Bundan sonra Kırım Hanlığı, Altın Ordu topraklarında hakimiyet kurmaya başladı, Kazan ve Astrahan Hanlıkları da ele geçirildi. Bu ise Moskova Knezliği ile rekabete sebep oldu. (Devamı...)
Edward Emerson Barnard (16 Aralık 1857 - 6 Şubat 1923), Amerikalıastronomdur. Yaygın olarak E. E. Barnard ismiyle, yetenekli bir astromomi gözlemcisi olarak tanındı. Özellikle 1916 yılında keşfettiği Barnard Yıldızı ile tanınır ve adı verilerek onurlandırılmıştır.
1876 yılında 130mm'lik bir mercekli teleskop satın aldı ve 1881'de ilk kuyruklu yıldız keşfini yaptı. Fakat bu keşfi duyurmakta başarısız oldu. Daha sonra aynı yıl içinde ikinci ve 1882'de de üçüncü kuyruklu yıldız keşfini yaptı. 1880'lerde Hulbert Harrington Warner, keşfediceği kuyruklu yıldız başına 200 dolar teklif etti. Bu dönemde Edward, toplam beş adet kuyruklu yıldız keşfetti ve bu parayı yeni bir ev inşa etmek için kullandı. 1887 yılında Lick Gözlemevi ekibine katıldı. 1889'da Dünya perspektifinden Lapetus uydusunun Satürn'ün halkaları arkasından geçişini gözlemledi. 1892 yılındaki bir nova gözleminde, gaz emisyonlarına dikkat çeken ilk bilim insanı olmuştur. Aynı yıl, Jüpiter'in beşinci uydusu Amalthea'yı keşfetti. 1609'da Galileo Galilei'den beri Jüpiter'de yeni bir uydu keşfeden ilk kişi oldu. Bu, görsel gözlem yoluyla keşfedilen son uydu olmuştur. 1895 yılında astronomi profesörü olarak Chicago Üniversitesi'ne katıldı. Böylece Yerkes Gözlemevi'ndeki 40-inç (1,000 mm) teleskobu kullanması mümkün oldu. Bu dönemdeki pek çok işi Samanyolu'nu fotoğraflamak oldu. Max Wolf ile birlikte, gökadanın bazı karanlık bölgelerinin aslında gaz ve toz bulutları ile arka planda gizlenmiş çok uzak yıldızlar olduğunu keşfetti. 1916 yılında, özdevinim hızı diğer yıldızlara göre çok yüksek olan Barnard Yıldızı'nı keşfetti. Ayrıca öncü bir astronomi fotoğrafçısıydı. Tıpkı Messier kataloğu'ndaki gibi sayısal belirtmelerle bir karanlık bulutsu kataloğu oluşturdu. Bu bulutsular, Barnard 1 ile başlar ve Barnard 370 ile sona erer. (Devamı...)
Bermuda Şeytan Üçgeni geçmişte Atlantik Okyanusunda çok sayıda uçak ve geminin kaybolduğu, eskiden manyetik olduğu sanılan fakat günümüzde okyanus akıntılarının etkisiyle oluşan bir doğalgaz kaynağına ev sahipliği yaptığı düşünülen alanın olduğu bölgeninadıdır. Bu bölge Amerikan sahil koruma örgütünün 7 nolu bölge müdürlüğünün 5720 sayılı sirküler yazısında şöyle tarif edilmektedir: "Bermuda üçgeni ya da şeytan üçgeni diye anılan hayal ürünü yer, Atlantik'te, ABD'nin güneydoğu kıyılarında, açıklanamayan gemi, tekne ve uçak kayıplarının çok yüksek oranda yer aldığı bir alandır. Bu üçgenin köşelerinde Bermuda, Florida'daki Miami, ve Porto Riko'daki San Juan olduğu kabul edilmektedir.
Kimsenin açıklama getiremediği bu esrarengiz fenomen, içinde bilim adamlarının da bulunduğu pek çok insan tarafından "doğaüstü bir takım güçlerin yaptırımı" olarak algılandı ve öyle zannedildi. Bu açıklamalar arasında kayıp kıta Atlantis'in orada bulunup (bu düşünceyle paralel olarak Atlas Okyanusu ismini almıştır.) Kayıp Kıta'nın hiçbir zaman anlaşılamayan teknolojik ve manyetik kayıp aygıtlarından birinin etkisinden veya o bölgenin defalarca Dünya dışı varlıkların ziyaretlerinde orada yarattıkları manyetik alanın bir etkisi olduğu, hatta Kristof Kolomb'un bile tuttuğu günlüklerde, o bölgede gökyüzündeuçan tanımlanamaz cisimlerden bahsedildiği iddia edilmiştir. Öte yandan meydana gelen olayları ani hava değişimleri, metan gazı çıkışı, gel-git dalgaları, sıcak su akıntısı gibi nedenlere dayandıranlar olmuştur. Bu esrarengiz üçgen ile ilgili olarak yapılan son iddia ise uzun yıllardır devam eden araştırmaların birkaç yıl önce bir sonuç verdiğinin iddia edilmesi ile ortaya çıktı. Bu son iddiaya göre tüm bu gizemli olaylar aslında basit bir doğalgaz cilvesi idi. Yer altından fışkıran doğalgazlar, sadece yüksek kara parçalarından değil, deniz ve okyanus tabanlarından da çıkarlar. Çünkü deniz tabanları da üstü suyla kaplanmış alçak kara parçalarıdır. (Devamı...)
Mantarlar (Latince: fungus mantar, Latince: fungi mantarlar), çok hücreli ve tek hücreli olabilen ökaryotik canlıları kapsayan bir canlılar âlemi ve şapkalı mantarların tümüne halk arasında verilen genel addır.
Halk arasında kav mantarı, küf mantarı, maya mantarı, mildiyö mantarı, pas mantarı, puf mantarı, rastık mantarı, şapkalı mantar gibi çeşitli isimlerle anılan bütün mantarlar, mantarlar âlemi içerisinde incelenirler. Dünya'nın her yerinde bulunurlar. Fazla nemli yerlerde daha çokturlar. Yeryüzünde 1,5 milyon kadar mantar türü olduğu düşünülmekte ise de günümüzde sadece 69.000 kadar türü tanımlanmıştır. Çoğu insan, mantarların bitki olduğunu düşünmektedir, ancak mantarlar bitki değildir. Çünkü, mantarlar kendi besinlerini üretemezler. Bu yüzden mantarlar üretici değil, ayrıştırıcıdırlar. Mantarlarla ilgili sistematik çalışmalar 250 yıllık bir geçmişe dayansa da bazılarının özellikleri yüzyıllardır bilinmektedir. Bira üretiminde, ekmek hamurunun kabartılmasında, şarap yapımında insanlık tarihinde hep kullanılmışlardır. Meksika ve Guatemala halkları bazı halüsinojenik mantarları dinî ve mitolojik törenlerde kullanmışlardır. Yine bazı mantarlar Kuzey Amerika yerlileri ve Çinliler tarafından tıbbî amaçla kullanılmışlardır. Şapkalı mantarların ilk olarak Proterozoik Devir’de (4 milyar – 570 milyon yıl önce) ortaya çıktıkları düşünülüyor. İnsanların şapkalı mantarları kullanımıysa Paleolitik Devir'e (yontma taş devrine) kadar uzanır. Tarihsel kayıtlar, şapkalı mantarların pek de iyi niyetleri olmayan amaçlar için kullanıldıklarını ortaya koymaktadır. II. Claudius ve Papa VII. Clement’in düşmanları tarafından zehirli bir mantar türü olan Amanita’yla zehirlendiği yazılmıştır. Bir efsaneye göre de Buddha, bir köylünün ona sunduğu toprak altında yetişen bir mantarı yediği için ölmüştür. (Devamı...)
İngiliz edebiyatının büyük hiciv ustası Swift, 30 Kasım 1667'de İrlanda'nın başkenti Dublin'de doğdu. 1689'da Trinity College'ı bitirdi ve İngiltere'ye gitti. Siyasetçi ve yazar Sir William Temple'ın sekreteri oldu. İlk şiirleri ve Stella'yla olan arkadaşlığı da bu tarihlere rastlar (1691). Jonathan Swift'in yaşamında William Temple'ın etkisi önemlidir. O yılların kültürel ortamıyla ve etkili kişileriyle tanışıklığı onun sayesinde olmuş, Oxford Üniversitesi'nde lisansüstü eğitimi yapmasını yine Temple teşvik etmiştir. Temple'ın ölümünden sonra Dublin'e giden ve Lord Berkeley'nin yanında çalışan Swift, 1701'de Londra'ya döndüğünde, artık tanınan bir yazardı. Siyaset, din ve edebiyat alanlarında giriştiği polemiklerle etkiliydi. Ard arda yayımlanan kitapları da oldukça ilgi görmüş ve parlak zekası hayranlık uyandırmıştı. Siyasi olarak liberallerin yanında yer alan Swift, aynı zamanda kiliseye ve dine de bağlıydı. Belki bu nedenle, belki de muhafazakar partinin iktidar olmasının etkisiyle, 1710'dan sonra muhafazakar Tory partisini desteklemeye ve bu partinin ileri gelenlerinin yer aldığı 'The Examiner' dergisinde çalışmaya başladı. Ancak 1714'te Tory'lerın siyasi gücü azaldı ve Swift düş kırıklığı ile Dublin'e geri döndü. Bu tarihten 1745 yılındaki ölümüne kadar geçen sürede, Swift kendini İrlanda'nın sorunları üzerinde çalışmaya ve yazmaya verdi. İngiltere'nin baskıcı politikalarına karşı yaptığı mücadelesinde birbiri ardına çıkardığı siyasi broşürlerle İrlanda'da ulusal bir kahramana dönüştü. 1726 yılında tamamladığı 'Gulliver'in Gezileri' ile de tüm zamanlara yayılan bir ün kazandı. Jonathan Swift, 19 Ekim 1745'te İrlanda'da öldü. (Devamı...)
Serbest Cumhuriyet Fırkası Cumhuriyet döneminde kurulan ve çok partili siyasal yaşama geçiş yolunda ikinci deneme olan siyasi partidir.
Ali Fethi Bey, Paris Büyükelçiliği’nden dönüşünde Gazi Mustafa Kemal’in önerisi ve onayıyla Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı kurdu (12 Ağustos 1930). Programında, partinin cumhuriyetçilik, milliyetçilik ve lâiklik ilkelerine bağlı olduğu vurgulanıyor, yabancı sermayenin ülkeye girmesinin özendirilmesi isteniyor, ekonomik yaşamda sürekli devlet müdahalesine karşı çıkılıyordu. SCF kısa sürede geniş bir destek kazanarak Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF) yönetimini kaygılandırdı. SCF’nin iktidara ancak cumhurbaşkanıyla çatışarak gelebileceğini kavrayan Fethi Bey bunun çok ağır sonuçlar yaratacağı inancıyla, 17 Kasım 1930'da Dahiliye Vekâleti’ne başvurarak SCF’nin feshedildiğini açıkladı. Türkiye'de ekonomik kriz daha milliyetçi elitler fark etmeden önce ülkeye yayılmıştı. 1927 yılında tarımsal ürünlerin fiyatlarının düşüşü ile başlayan Türkiye krizi 1929'daki Büyük Buhran'dan sonra Üçüncü Dünya'ya kredi akışının zayıflamasıyla birlikte yeni bir evreye girdi. Bu noktadan sonra, Türkiye’de ekonomik buhran çok yüzlü ve çeşitli gruplar üzerinde farklı sonuçları olan toplumsal bir olaya dönüştü. Anadolu köylüsü ekonomik krizi vergiler, borçlar ve kredi yokluğundan dolayı tefeci sermayesine artan bağımlılık olarak yaşadı. Krizin niteliği ise coğrafi bölgelerin piyasayla kurdukları farklı ilişki biçimleri üzerinden şekillendi. Dış piyasalar için üretim yapan bölgeler krizden en çok etkilenen yerler olurken, iç pazara yönelik üretim yapan köylüler onları izledi. (Devamı...)
Miletli Aspasia (yak. MÖ 470 –yak. MÖ 400, Grekçe: Ἀσπασία) Atinalı devlet adamı Perikles'le olan ilişkisiyle ünlenmiş olan Miletli bir kadındır. Yaşamı hakkında çok az bilgi bulunmaktadır. Erişkin döneminin büyük kısmını Atina’da geçiren Aspasia, Perikles'i ve Atina siyasetini etkilemiş olabilir. Platon, Aristophanes, Xenophon ile birlikte dönemin diğer yazarlarının eserlerinde adından söz edilmiştir.
Antik yazarlar Aspasia'nın aynı zamanda bir genelev işlettiğini ve fahişe olduğunu da yazar. Ancak bu bilgiler günümüz bilim insaları tarafından, Perikles'i küçük düşürmeye çalışan komik yazarlarca ileri sürüldüğü aktarılmakta ve bu konu halen tartışmalı bir konu olarak görülmektedir. Hatta bazı araştırmacılar Aspasia’nın hetaera ya da fahişe olduğu yönündeki tarihsel geleneği de sorgulayarak, Perikles ile evlenmiş olabileceğini de ileri sürmektedir. Aspasia'nın Perikles’ten olan oğlu Genç Perikles daha sonra Atina'da general olmuş ve Arginusae Savaşı'ndan sonra idam edilmiştir. Perikles'in ölümünden sonra, Aspasia'nın başka bir Atinalı devletadamı ve general olan Lysikles ile birlikte olduğuna inanılır. Aspasia, günümüzde Aydın ili sınırları içinde yer alan, antik Yunan dönemindeki İyonya şehri Milet’de doğmuştur. Babasının adının Axiochus olduğu dışında ailesi hakkında fazla bir bilgi yoktur ancak aldığı mükemmel eğitimi yalnızca zengin ailelerin sağlayabileceği düşünülürse, böyle bir aileden geldiği açıktır. Bazı antik kaynaklar ise Aspasia’nın Karya'lı bir savaş esiri olduğunu belirtir ancak bu bilgiler genellikle yanlış olarak kabul edilir. Atina’ya ilk olarak ne şartlar altında gittiği bilinmemektedir. 4. yüzyıla ait ve üzerinde Axiochus ile Aspasius’un adları bulunan bir mezartaşının bulunması, tarihçi Peter K. Bicknell’ın Aspasia’nın aile geçmişini ve Atina ile olan bağlantılarını yeniden ortaya çıkartmasına öncülük etmiştir. (Devamı...)
Eldfellİzlanda'ya bağlı Heimaey Adası'nda bulunan 204 metre yüksekliğinde bir yanardağdır. 23 Ocak 1973 tarihinde Heimaey kasabasının hemen dışında bir alanda hiç beklenmedik bir biçimde harekete geçmiş ve büyük bir volkan felaketine neden olmuştur. Bu olaydan sonra İzlandalılar adaya Ateş Dağı anlamına gelen Eldfell demişlerdir.
Yanardağın hareketlenmesi ada içinde büyük bir kriz oluşmasına neden olmuş ve neredeyse kalıcı olarak boşaltılmasına yol açmıştır. Volkandan çıkan küller adanın büyük bir bölümünü kaplamış, pek çok evi yok etmiş ve akan lavlar, balıkçılık ile geçinen adanın ana gelir kaynağı olan limanı tehdit eder hâle gelmiştir. Yanardağdan çıkarak ilerlemeyi sürdüren lavları soğutmak için bir işbirliği başlatılmış ve deniz suyu akmakta olan lavlar üzerine pompalanmıştır. Uygulamaya konan bu plan başarıya ulaşmış ve kasabanın limanının yitirilmesinin önüne geçilmiştir.
Püskürmelerin bitiminin sonrasında adalılar yavaş yavaş soğumakta olan lavlardan, sıcak su sağlamak ve elektrik enerjisi üretmek için yararlanmışlardır. Ayrıca volkandan yayılan püskürüklerin bir bölümü adanın küçük havaalanının uçak pistini genişletmek için bir bölümüyse üzerinde 200 yeni ev inşa edilecek bir alan yaratmak için kullanmıştır. İzlanda, Orta Atlantik yükselimi üzerinde, Kuzey Amerika ve Avrasya levhalarının birbirinden ayrılma yönünde hareket ettiği bir bölgede bulunmasından dolayı sık sık volkanik hareketlenmelerin yaşandığı bir yerdir. Vestmann Adaları (İzlandaca: Vestmannaeyjar) İzlanda'nın güney kıyılarında bulunan ve irili ufaklı pek çok adadan oluşan bir takımadadır. Takımadanın her bir üyesi Holosen Çağı'ndan bu yana gerçekleşen volkanik hareketlenmeler sonucu ortaya çıkmışlardır. Bu üyelerden meskun olan tek ada, aynı zamanda en büyük olan Heimaey'dir. (Devamı...)
Agnes Osmanlı İmparatorluğu'nun Kosova Vilayeti'ne bağlı Üsküp şehrinde doğdu. Babası bir Ulah, annesi ise Prizrenli Katolik bir Arnavut'tu. İki kardeşten küçük olanıydı. Babası yedi yaşındayken öldü. 18 yaşında rahibe olmaya karar verdi ve Hindistan'daki misyonerlik çalışmalarıyla tanınan Loretto Hemşireleri'ne katıldı. Teresa adını bu dönemde aldı. Kalküta'da St. Mary's Lisesi'nde coğrafya ve temel Hristiyanlık bilgisi dersleri verdi. 1944'te aynı liseye müdür olarak atandı. 1980 yılında Üsküp şehrine yaptığı bir ziyareti sırasında bir Arnavut, bir Makedon ya da bir Sırp olup olmadığı sorusu üzerine "ben kendimi Üsküp'ün bir vatandaşı hissediyorum, doğduğum şehir burası. Ancak ben dünyaya aitim." şeklinde yanıt vermiştir. Üsküp'te rahibe Teresa adına 26 Ağustos 2010'da yüzüncü yaş gününde bir anma evi inşa edilmiştir. Bu anma evi rahibe Teresa'nın doğduğu evin modern bir biçimde yenilenmiş halidir. (Devamı...)
Çin mitolojisiÇin halk ve kültürünün biriktirdiği mitolojik ve efsanevi söylence, inanç ve tarih anlayışın bütününü tanımlar. Oxford'un Asya Mitolojisi Sözlüğü (A Dictionary of Asian Mythology) Çin mitolojisini tanımlarken Çin mitolojisi, ..., tarih, efsane ve mitin bir karışımıdır ifadesine yer vermektedir. Tarihçiler Çin mitolojisinin MÖ 12. yüzyıl sıralarında oluşmaya başladığını varsaymaktadır. Çin mitolojisinin en önemli kısmı ise yazılı dönemde, daha sonraları ortaya çıkmıştır. Çin mitolojisi, yaratılış mitleri, halk söylenceleri ile folklorik öğeler, tarihi olaylarla karışmış bir mit yapısı, efsanevi, tanrısal krallar barındıran kral listesi ile göze çarpar.
Çin mitolojisine dair yapılan çağdaş sayılabilecek ilk araştırmalar sonucu oluşan genel kanı Çin kültürünün diğer kültürlerdekinden daha farklı bir şekilde çok az oranda ve etkin olmayan bir mitoloji barındırdığına yönelikti. Buna gösterilen en büyük kanıt Çin mitlerine dair atıfların antik Çin metinlerinde genellikle oldukça parçalanmış bir şekilde bulunmasıydı. Bu yazınlarda bir mit bütününden bahsetmek pek olası değilken, büyük mitik temalar da göze çarpmamaktadır. Ek olarak antik Çin yazını büyük oranda anlatılıcılıktan uzaktır ve destansı tondan kaçınır (yani epik anlatılar oldukça zayıftır). Her ne kadar sonraki dönemlerde yapılan çeşitli araştırmalar kozmoloji, din ve felsefesinin metinlerde mitolojiden çok daha fazla bir yer tuttuğu ve önem taşıdığı sonucu çıkarılmış olsa ve dinî bir kültürün mitoloji olmaksızın ortaya çıkabileceği de mümkün olsa da bu Çin dinî düşüncesinin bir mitoloji barındırmadığı ve Çin mitolojisinin var olmadığı veya zayıf olduğu anlamını taşımaz. Özellikle yakın zamanda birçok uzman Çin mitolojisinin olmadığı veya Çin kültürünün mitik öğeler barındırmadığı yönündeki kanıları eleştirmiş ve bunların gerçek olmadığını, çeşitli araştırmalarla, izah etmişlerdir. (Devamı...)
Sergey Ayzenştayn ya da tam adıyla Sergey Mihayloviç Ayzenştayn (Rusça: Сергей Михайлович Эйзенштейн; d. 23 Ocak 1898, Riga - ö. 10 Şubat 1948, Moskova), Sovyet sinema yönetmeni ve kuramcısı.
Rusya'da 1910'lu yıllarda hareketlere çok genç yaşta katılan Eisenstein, 1920'lerin başında avangard tiyatro ve sanat dünyasıyla temas kurdu ve Moskova'daki Proletkult Tiyatrosu`na girdi. Kısa sürede büyük gelişme göstermesiyle birlikte sanat yönetmenliği, yönetmenlik yapmaya başladı. Mekân ve kurgu konusunda kendisini kısıtlamamak için tiyatroyu bırakıp sinemaya yöneldi. İlk filmi Grev'de(1925) yeni bir temsil alanı, anlatı dünyası, kahraman tipi yarattı. Mekân gerçek bir metalurji fabrikasıdır. Kahraman kitleler, insan topluluklarıdır ve bireyler daha arka planda kalır. Anlatı biçimi ve çekim montajı hemen göze çarpar. Zaten Eisenstein`a göre iyi kurgulanmış bir montaj sadece sahneleri birbirine bağlamakla kalmaz, aynı zamanda izleyicinin hislerini istenilen yöne çekebilmek ve seyirci kitlesini heyecanlandırmak için de iyi bir yoldur. İkinci filmi Potemkin Zırhlısı (sessiz film 1925), tüm zamanların en etkileyici filmlerinden biri olarak sinema tarihine altın harflerle kazındı. Film 1905 Bolşevik İhtilalini anlatması için devlet tarafından sipariş edilmiş olmasına rağmen, Eisenstein filmi yepyeni montaj teknikleri, estetik anlatımı ve etki yöntemleriyle basit bir propaganda filmi olmanın çok ötesinde bir klasik haline getirdi. (Devamı...)
[[Dosya:|sağ|150px]] Beren ve Lúthien'in HikâyesiJ. R. R. Tolkien'in birçok eserinde bahsedilen, ölümlü insan Beren ile ölümsüz elf bakiresi Lúthien'in aşkı ve maceraları ile ilgili hikâye. Orta Dünya'nın İlk çağında, Tolkien'in en ünlü eseri Yüzüklerin Efendisi kitabının geçtiği dönemden yaklaşık 6500 yıl önce geçer. Tolkien, hikâyenin birçok farklı versiyonunu yazmıştır, en son versiyon Silmarillion'da yer almaktadır. Ayrıca Yüzüklerin Efendisi'nde de Beren ve Lúthien'den bahsedilmektedir. Tolkien, Beren ve Lúthien'in hikâyesinin Silmarillion'un ana hikâyesi olduğunu söylemiştir. Hikayenin ilk versiyonu olan the Tale of Tinúviel (Tinúviel'in Hikâyesi), 1917 yılında Kayıp Masallar Kitabı'na dahil olarak yazılmıştır. 1920'li yıllar boyunca Tolkien hikâyeyi yeniden şekillendirip The Lay of Leithian (Leithian Türküsü) adında bir epik şiire dönüştürmüştür. Tolkien 1931'de bu şiir/öykü üzerindeki çalışmalarını bırakmıştır. Tolkien hikâyeyi asla tamamlamamıştır, hikâyenin on yedi planlanmış kantosunun üçü yazılmamıştır. Ölümünden sonra The Lay of Leithian, The Lays of Beleriand kitabında The Lay of the Children of Húrin ve birçok diğer bitmemiş şiir ile beraber yayımlanmıştır. Hikâyenin son versiyonu, Tolkien'in oğlu Christopher Tolkien tarafından tamamlanmış olan Silmarilion'da yer almaktadır. Tolkien'in ölümünden sonra yayımlanan Húrin'in Çocukları hikâyesinde de birçok noktada Beren ve Lúthien'in hikâyesinden bahsetmektedir. Ayrıca Aragorn tarafından Yüzük Kardeşliği kitabında da değinilmiştir. Bu hikâye, Yüzüklerin Efendisi kitaplarının dizininde yer alan Aragorn ve Arwen'in Hikayesi için de model oluşturmuştur. (Devamı...)
İran Hava Kuvvetlerinde görevli olan Azeri asıllı Söhrab Diba'nın tek çocuğuydu. Paris'te École Spéciale d'Architecture'de eğitim gördü. 21 Aralık 1959'da Muhammed Rıza Pehlevi'yle evlendi. Bu evlilikten Rıza Pehlevi (d. 1960), Farahnaz Pehlevi (d. 1963), Ali Rıza Pehlevi (1966-2011) ve Leyla Pehlevi (1970-2001) adlarında dört çocuğu oldu. 1971'de, İran tarihinde ilk ve son kez olmak üzere Şahbanu unvanı alan tek hükümdar eşi oldu. 1979'da İran İslam Devrimi'nin ardından kocası ve çocuklarıyla beraber sürgüne gitti. 1980'de, kocası Muhammed Rıza Pehlevi'nin ölümünden sonra ABD'ye yerleşti. (Devamı...)
Aşk Meleğim (İspanyolca: 'Sos mi vida'), başrollerinde Facundo Arana ve Natalia Oreiro'nun oynadığı, prodüksiyonu Pol-ka Producciones tarafından gerçekleştirilen ve Arjantin'in Canal 13 kanalında yayınlanan televizyon dizisidir. 16 Ocak 2006 tarihinde yayınlanmaya başlanan dizi, 8 Ocak 2007 tarihinde sona erdi ve yayınlandığı zaman zarfında ortalama 26.9 rating puanı elde etti. Ernesto Korovsky ve Sebastián Parrotta tarafından senaryosu yazılan dizi, toplamda 4 Martín Fierro ve 3 Clarín ödülü kazandı.
Program, Facundo Arana'nın canlandırdığı işadamı Martin Quesada ile Natalia Oreiro'nun canlandırdığı boksör Esperanza Muñoz arasındaki aşk hikâyesine dayanmaktadır. Hikâye, daha çok mizahi bir anlatımla, fakir insanların zengin yaşamları ile karakterleri birbirine bağlamaktadır. Prodüksiyonu Pol-ka tarafından gerçekleştirelen ve senaryosu Ernesto Korovsky ile Sebastián Parrotta tarafından yazılan dizi, daha önceki yıllarda Muñeca Brava dizisinde başrolleri paylaşan Facundo Arana ve Natalia Oreiro'yu tekrar bir araya getirdi. İkili arasındaki arkadaşlık profesyonel ilişkiyi aştı. Örneğin; Natalia Oreiro, Rus televizyonu için dizi çekereken, Facundo Arana'dan gelen sürpriz teklif ile ikili birkaç bölüm aynı dizide rol aldılar. İki oyuncu, dizide beraber oynama şartını getirdikten sonra, dizinin geri kalan kısmı şekilenmeye başlandı. Natalia Oreiro, kendisine gelen film tekliflerini dizide oynadığından dolayı reddeti. Hikâye, Muñeca Brava dizisinde olduğu gibi Aşk Meleğim'de de zengin, kibar bir erkek ile fakir kızın aşkını ele alırken, karakterlerin yaşadığı mekân ve olaylar tek bir ana hikâye üzerinden değil Martin ve Monita'nın farklı yaşamları üzerinden işlenildi. Örneğin Muñeca Brava dizisinde bütün karakter Di Carlo ailesinin malikanesinde yaşarken, Aşk Meleğim'de farklı mekânlar ve bu mekânlarda farklı karakterler oluşturuldu. Devamı...
İspanya’nın en tanınmış ve sevilen bestecilerindendir. Kendi vatanının geleneksel müziğinden etkilenmiş, onu diğer Avrupa stilleri ile birleştirerek kendine özgü bir müzik dili yaratmıştır. Baleler, şarkılar, piyano ve orkestra eserleri bestelemiştir. 1876’da İspanya’nın güneyindeki Cádiz şehrinde doğdu. Cádiz’de başladığı öğrenimini önce Madrid’de, sonra Paris’te sürdürdü. Paris’te bulunduğu 1907-1914 yılları arasında Maurice Ravel, Claude Debussy gibi bestecilerle tanıştı ve onlardan etkilendi. Ancak 1914’te başlayan I. Dünya Savaşı nedeniyle Madrid’e geri döndü. 1920’de, arkadaşı şair Federico Garcia Lorca’nın da bulunduğu Granada’ya yerleşti; 1921-1939 yılları arasında Granada’da yaşadı 1936’da sevgili arkadaşı Lorca’nın öldürülmesine engel olmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. İspanya İç Savaşı’ndan sonra General Franco’nun zaferi üzerine Arjantin’in başkenti Buenos Aires’e taşındı. Granada’da başladığı, İspanyol şair Jacinto Verdaguer’in bir metnine dayanan Atlantida adlı koral eseri üzerinde çalştıysa da eser 1946’da yaşamını yitiridiğinde de henüz tamamlanmamıştı. Bu eser daha sonra Ernesto Haffler tarafından tamamlanmıştır. Hiç evlenmeyen ve ömrü boyunca kız kardeşi ile yaşayan Falla, servetini yitiren Madrid’deki ailesinin geçimini tipik İspanyol müzikal komediler besteleyerek sağladı. (Devamı...)
Radiohead Oxfordshire'lı bir İngilizalternatif rock grubudur. Grubun üyeleri Thom Yorke (baş vokal, ritim gitar, piyano ve elektronik ses işleme cihazları), Jonny Greenwood (baş gitarist, ve diğer enstrümanlar), Ed O'Brien (gitar, arka vokal), Colin Greenwood (bas gitar, synthesizer) ve Phil Selway'dır. (davul, perküsyon) Genellikle kendi dönemlerinin en yaratıcı grupları arasında gösterilirler. Bunun en büyük nedenleri de birkaç katmandan oluşan şarkıları ve bir albümlerinden diğerine müzik tarzlarındaki radikal değişikliklerdir. Albümlerini EMI gibi büyük bir plak şirketinden çıkarıyorlarsa da çoğunluk tarafından hem müzikal hem de politik bağımsızlıklarını korudukları düşünülmektedir. Albümleri dünya çapında 23 milyon satış rakamına ulaşmıştır.
1986'da okul arkadaşları arasında kurulan grubun ilk teklisi 1992 yılında piyasaya sürülen Creep'tir. Başlarda fazla ilgi görmeyen parça, grubun çıkış albümlü olan Pablo Honey (1993)'te de yayımlandıktan sonra dünya çapında bir hit haline geldi ve özellikle radyolardan fazlaca ilgi gördü. Radiohead kendi ülkelerinin dışında tek-hitlik mucize olarak görülmüş olsa da kendi ülkeleri Birleşik Krallık'ta ikinci albümleri The Bends (1995)'i çıkararak büyük bir hayran kitlesi elde ettiler. Bu ilginin büyük bir kısmını Thom Yorke'un etkileyici vokalleri ile grubun yoğun gitar atmosferlerine borçluydular. Thom Yorke'un falseto yorumlamaları hayranlar ve eleştirmenler tarafından beğeni topladı. Radiohead'in üçüncü albümü OK Computer (1997), grubun çok daha büyük ilgi görmesini sağladı. Hem zengin müziği hem de modern yaşamdaki yabancılaşma temalarıyla OK Computer, müzik eleştirmenleri tarafından 1990'ların en belirgin eserleri arasında gösterildi. Kid A (2000) ve Amnesiac (2001) yayınlandığında grup şöhretinin zirvesine ulaştı, fakat tarz değişiklikleri eleştirileri beraberinde getirdi. Grup, "Kid A" ve sonraki albümlerde deneysel elektronik müzik ve caza eğilim gösterdi. Altıncı albümleri Hail to the Thief (2003), gitar temelli rock müziği ve elektronik müziğin modern şarkı sözleriyle harmanlanmış halidir. (Devamı...)
Lorrain'in sanat hayatı neredeyse bütün yüzyıla uzanır. En erken verdiği işler 1620'nin sonunda olanlardı. Roma'da kaldığı uzun süre boyunca neredeyse tüm artistik stillerle ve ana değişimlere tanıklık etti. Gençliğinde çok az orijinal sanatlarla ilgilendiği bilinmektedir. 13 yaşında yerlisi oldugu Roma'dan 1613'te ayrıldı. Sonraki yaşamında on yılını sanatını öğrenmek için çıraklıkla harcadı. Bu dönemden hiçbir zaman kurtulamadı. 1623'te bir yıl Claude Deruet'in çırağı oldu. Çıraklığını tamamladıktan sonra Roma'ya geri döndü. Lorrain'in yaptıgı resimler hakkında dikkatli kayıtların 1630 yılına kadar tutulmamasına rağmen, genellikle 1630 civarında tarihlenmişti. Sonra her yaptığı resmin kaydını tutmaya karar verdi. Bu formlar Liber Veritatis'in içindedir. Bir resmi bitirdiğinde, çekilişteki her alıcıyı dikkatlice işaretledi ve her kompozisyonuna bir anlam verdi. (Devamı...)
Gırnata Emirliği'nin kurucusu Muhammed bin Ahmer'dir. Ülkenin merkezi Gırnata'dır. El Hamra Sarayı da Gırnata Emirliği zamanında yapılmıştır.İspanya'daki son müslüman devlettir.250 yıldan uzun bir süre siyasi varlığını devam ettirmiştir . Aragon Kralı II. Ferdinand, Ekim 1469 tarihinde Kastilya Kraliçesi I. Isabel ile evlenerek bu iki krallığın güçlerini birleştirmiştir. II. Ferdinand, 1482 tarihinde Gırnata Emirliği'ne karşı bir mücadele başlatmıştır. Gırnata Emiri Ebu Abdullah Muhammed'den 1490 yılında Gırnata'nın teslimini istemiş fakat bu isteği geri çevirilmiştir. 1491 yılında karısı ile birlikte Gırnata yakınlarındaki Santa Fe'ye karargah kurmuştur. Gırnata halkı Osmanlı Devleti'nden yardım istemiş, fakat Cem Sultan olayından dolayı Osmanlı Devleti yardımda bulunamamıştır. 2 Ocak 1492 tarihinde Gırnata düşmüş ve Gırnata Emirliği yıkılmıştır. Aynı yıl Amerika'ya da Colombus ile çıkan İspanyollar, Endülüs'teki başarılarında, 1.000.000 Müslümanı katlettiler. Sayıları 300.000'i bulan Musevilere ise Katolik olmakla ölmek arasında tercihde bulunmaları için emirler çıkardılar. Osmanlı Devleti bunlara da kucak açtı. Hızır Reis ve Oruç Reis tarafından Osmanlı Devletine getirildi ve burada İzmir, Selanik ve İstanbul'a yerleştirildi. Beni Ahmer Devleti Orta Çağ'da kurulan devletlerin,kültür ve medeniyet anlamında ileri bir seviyede olması nedeniyle İslam tarihinde önemli bir yere sahiptir. Devletin kurucusu Muhammed Nasır. (Devamı...)
Üzeyir Hacıbeyov (Azerice: Üzeyir Hacıbəyov, Üzeyir bəy Hacıbəyli, Üzeyir Əbdülhüseyn oğlu Hacıbəyov), (d. 18 Eylül 1885 - ö. 23 Kasım 1948) Azeri, Sovyet bestecisi.
Bilim adamı, yazar, tercüman, orkestra şefi olarak tanınan Üzeyir bey bütün doğu aleminde opera'nın ilk yaratıcısıdır. Büyük müzik alimi olan Üzeyir Hacıbeyli, Azerbaycan’da müzik biliminin esasını koymuştur. SSCB halk artisti (1938), Azerbaycan İlimler Akademisinin akademiki (1945), profesör (1940), Stalin mükafatları sahibi (1941, 1946), Azerbaycan Bestekârlar İttifakının başkanı (1938-1948), Azerbaycan Devlet Konservatuvarının rektörü (1928-1929; 1939-1948), Azerbaycan İlimler Akademisinin Güzel Sanatlar Enstitüsünün müdürü (1945-1948) olmuştur. Şuşa kazasının Ağcabedi köyünde doğdu, küçük yaşlarında ailesi Şuşa şehrine göçtü ve ilk tahsilini burada Rus-Tatar (Azeri) okulunda aldı. İlk müzik eğitimini Azerbaycan halk müziğinin bilicisi olan dayısı A. Aliverdibeyov'dan aldı. 1899-1904 yıllarında Gori Öğretmen Lisesi'ne okurken keman ve teori dersleri aldı. Liseyi bitirdikten sonra kısa bir süre Hadrud köyünde (1904), daha sonra ise Bakü'ye göçerek burada öğretmenlik yaptı, gazete ve dergilerde makale ve karikatürleri yayımladı. 12 Ocak, 1908 yılında Bakü'de Hacı Zeynelabidin Tağıyev'in tiyatro binasında, sözlerini büyük şair Füzuli'nin aynı ad altında yazmış olduğu eserinden alınan ve doğuda ilk opera olan "Leyla ve Mecnun" operasını sahneledi. (Devamı...)
Pearl Harbor Saldırısı (Japonca: 真珠湾攻撃 Şinju-wan kougeki; İnci Körfezi Saldırısı, dönemin Japonca adlandırması: ハワイ海戦 布哇海戦 Hawai kaisen; Hawaii Deniz Savaşı, "Pearl Harbor Bombardımanı", "Pearl Harbor Savaşı" ve "Pearl Harbor Baskını" olarak da anılır.), Japon İmparatorluk Deniz Kuvvetleri'nin 7 Aralık 1941 (Japonya saatiyle 8 Aralık 1941) sabahı Hawaii adalarının Oahu adasında bulunan Pasifik Filosu ve Pearl Harbor askerî üslerine karşı düzenlediği sürpriz saldırıdır.
Operasyonun amacı, Büyük Okyanus'ta kuvvetle muhtemel olan bir Amerikan askeri müdahalesini önlemektir. Saldırı sonucu 12 Amerikan savaş gemisini ciddi şekilde hasara uğratmış veya batırmış ve 188 savaş uçağını imha etmiş, ve 2.403 Amerikan askeri ile 68 sivilin ölümüne neden olmuştur. Bununla beraber Pasifik Filosu'nun üç uçak gemisi, üssün önemli tankerleri, denizaltılar ve fabrika gemileri gibi unsurları limanda değildi ve zarar görmekten kurtuldu. Meiji Restorasyonu'ndan sonra, Japon İmparatorluğuAvrupa ve Kuzey Amerika güçlerine yetişmek için "Fukoku Kyōhei" (Zengin ülke ve güçlü asker) politikasını izlemiştir. Bu hızlı büyüme politikasını gerçekleştirmek için toprakları genişletmesi ve doğal kaynakları elde etmesi gerekmiştir. Bunun için Japonya İmparatorluğu birkaç askeri harekâtına başvurmuştur. 1894'teki Japonların Tayvan'ın kontrolünü ele geçirdiği Birinci Çin-Japon Savaşı ve 1904'te Japonların Çin Ve Kore Yarımadası etrafında yerler kazanmasını sağlayan Rus-Japon Savaşı bu çekişmelerden bazılarıdır. I. Dünya Savaşı'ndan sonra Milletler Cemiyeti, Japonyayı Alman İmparatorluğunun Uzak Doğu ve Pasifik sularındaki sömürgeleri ve kolonileri ile ilgilenmesi şeklinde görevlendirdi. 1931'de Japonya Mançuların anayurdu olan Mançurya'da Mançukuo'yu kurdurdu ancak Amerika başta olmak üzere Mançurya'da çıkara sahip olmak isteyen ülkeler kukla devlet olduğu iddiasıyla suçladı. (Devamı...)
Jeanne d'Arc ([[ʒanˈdaʁk]]) (d. 6 Ocak 1412 - 30 Mayıs 1431) (İngilizce'de Joan of Arc, Türkçede bazen sadeleştirilerek Jan Dark şeklinde de yazılır.) Yüzyıl Savaşları boyunca İngiltere'ye karşı ülkesi Fransa'ya memleketi Lorraine'deki cephelerden başlayarak manevi anlamda büyük destek olan ve sonradan ünü Fransa'nın dört bir yanına yayılmış bir FransızKatolik azizesidir. Fransa'nın kuzey doğusundaki Meuse Irmağı'nın üzerinde bulunan Domrémy köyünde 5 çocuklu bir çiftçi ailesinin ortanca çocuğu olarak doğdu. Babası Jacques d'Arc, köyün en önde gelen çiftlik sahiplerinden biriydi.
12 yaşındayken St. Catherine, St. Margearet ve St. Micheal tarafından Fransa Kralı VII. Charles ile Yüzyıl Savaşları esnasında İngiliz hakimiyeti altındaki Fransa'yı koruması için vizyonlar aldığı söylemiştir. Aldığı vizyonların sıklaşmasının sonucunda yaşadığı dönemde çok riskli bir karar olmasına rağmen 16 yaşında evinden ayrılmıştır. VII. Charles ile görüşmüş ve Poitiers'de din adamlarından oluşan kurulda bir takım sınavlardan geçtikten sonra kral tarafından verilen izinle Fransa Ordusu'nda Orleans Kuşatması'na katılıp İngilizlere karşı savaşmıştır. Bir dizi zaferli savaştan sonra 23 Mayıs 1431 tarihinde, Compiègne'de İngiliz hizipleri tarafından yakalanıp İngiliz yanlısı Beauvais Piskoposu Pierre Couchon'un başkanlığındaki bir engizisyon mahkemesinde erkek giysileri giyip savaşan ve gaipten sesler duyan bir kâfir olduğunu öne sürülerek henüz 19 yaşındayken 30 Mayıs 1431 tarihinde Rouen kentinde 10.000 kişinin toplandığı Vieux-Marchè meydanında diri diri yakılmıştır. Ölümünden 490 yıl sonra öldürme kararını veren aynı kilise tarafından azize ilan edilmiştir. Jeanne D'arc, Fransa'nın Koruyucu Azize' si ve Orleans Bakiresi olur. Ve St. Denis, St. Tours Martin, St. Louis, St. Michael, St. Remi, St. Petronilla, St. Radegund ve St. Lisieux Thérèse ile beraber önemli azizelerinden sayılır. (Devamı...)
Demokrasi dünyadaki tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir tür yönetim biçimidir. Yunancadimokratiaⓘ (δῆμος, yani dimos, halk zümresi, ahali + κράτος, yani kratos, iktidar) sözcüğünden türemiştir. Türkçeye, Fransızcadémocratie sözcüğünden geçmiştir. Genellikle devlet yönetim biçimi olarak değerlendirilmesine rağmen, üniversiteler, işçi ve işveren organizasyonları ve bazı diğer sivil kurum ve kuruluşlar da demokrasi ile yönetilebilir.
Ana yurdu Eski Yunan'daki filozoflar Aristo ve Eflatun tarafından eleştirilmiş, halk içinde "ayak takımının yönetimi" gibi aşağılayıcı kavramlarla nitelendirilmiştir. Fakat demokrasi diğer yönetim şekillerinin arasından sıyrılarak günümüzde en yaygın kullanılan devlet sistemi haline gelmiştir. Artık siyasetbilimciler hangi sistemin daha iyi işlediğinden çok hangi demokrasinin daha iyi işlediği tartışmalarına girmişler ve liberal, komünist, sosyalist, muhafazakâr, anarşist ve faşist düşünürler kendi sistemlerinin erdemlerini ön plana çıkarmaya çalışmışlardır. Bu sebeple demokrasinin çok sayıda değişik tanımı ortaya çıkmıştır. Demokrasinin tanımı tartışması günümüzde hâlâ devam eden bir tartışmadır. Bunun sebepleri arasında ülkelerdeki bazı kurumların görüşlerini haklı çıkartmak adına demokrasi tanımını kullanmaları, demokratik olmayan devletlerin kendilerini demokratik olarak tanıtma çabaları ve aslında genel bir kavram olan demokrasinin tek başına kullanılması (Anayasal demokrasi, sosyal demokrasi, liberal demokrasi vb.) gibi sebepler gösterilebilir. Demokrasiye farklı atıflar: (Devamı...)
Émile Zola ya da tam adıyla Émile François Zola (2 Nisan 1840 – 29 Eylül 1902), Fransa'da natüralizm akımının öncüsü olan ünlü bir yazardır. Zola'nın edebiyat dışındaki şöhreti ise, Dreyfus Davasında takındığı aydın tavrından kaynaklanmaktadır. 1897 yılında Fransız ordusunda Yahudi olması nedeniyle askeri yargının duyarsızlığına kurban giden yüzbaşı Dreyfus’u hükümetin bütün baskılarına rağmen savunan ve Fransa devlet başkanına hitaben “İtham Ediyorum” makalesini yayınlayan Zola, baskılardan dolayı Fransa'yı terkedip bir süre Londra'da yaşamak zorunda kaldı. Çabaları sonucunda Dreyfus Davası'nın yeniden görülüp adaletin yerini bulması sonucu yurduna döndü. Émile Zola, 1902 sonbaharında, kaldığı otelin yatak odasında duman zehirlenmesinden öldü.
“Nana”, “Germinal” ve “Meyhane” en tanınmış romanlarıdır. Tüm romanlarında,doğal ve gerçekçi bir tarzla, hayatın zorluklarından bahsedilir. Örneğin Nana adlı romanda yokluktan dolayı batağa sürüklenen bir genç kızın dramı, büyük bir gerçekçilik ve dramla anlatılır. Natüralizm'in öncülerinden olan Emile Zola’nın romanı olan Thérèse Raquin de natüralizm örneğidir. Romanın baş karakteri olan Thérèse fizyolojik özellikleriyle ele alınmıştır. Romanda Thérèse yaşadığı çevrenin bir ürünü olarak görülmektedir. Yaşadığı çevre gibi ezilmiş bir yapıya sahiptir. Thérèse’in bu yapısı fizyolojik özellikleriyle kitapta şöyle anlatılmaktadır” Basık bir alnın altında dar,uzun ve çelik gibi bir burnu vardı.” Burada basık bir alın derken çevresinden gelen baskılardan ezilmiş olduğu ve çelik gibi bir burun derken de Thérèse’in güçlü kişiliği anlatılmaya çalışılmıştır. Romanda Thérèse çevresinden aldığı baskılar nedeniyle bütün duygularını içine atmıştır. Fakat bir süre sonra içgüdüsel dürtülerine dayanamayarak bütün duygularını açığa vurmuştur. Romanda Thérèse’in duygularını açığa vurması zorla beraber olduğu Camille'yi aldatıp Laurent’le beraber olmasıyla anlatılmaktadır. O zamana kadar Thérèse gerçek kişiliğini hep saklamış, karakterini baskı altına almıştır. Laurent'le olan konuşmalarında da bunu ikiyüzlü olduğunu söyleyerek dile getirmiştir. Thérèse'in şehvetli kişiliğini Afrikalı annesinden aldığı söylenmektedir. Bu da natüralizmin soya çekim özelliğine bir örnektir. Fakat Natüralizm’de de olduğu gibi romanda Thérèse yaptıklarından suçlanmamaktadır; çünkü yaptıkları onun yazgısı olarak görülmektedir. (Devamı...)
İkili tarama testi ya da 11-14 testi olarak da bilinen ilk trimester tarama testi Down sendromu ve Trizomi 18 adı verilen kromozomalanomaliye sahip bebekleri gebeliğin çok erken dönemlerinde saptamaya yönelik bir tarama testidir. Yaşları kaç olursa olsun tüm kadınlar fiziksel veya zeka engelli bebek doğurma riski taşırlar. Down sendromuna sahip bir bebek doğurma riski 20 yaşındaki bir kadında 1530'da 1 iken bu risk artarak 44 yaşındaki bir kadında 30'da 1'e çıkar.
Tüm tarama testlerinde olduğu gibi bu test de tanı koydurmaz. Sadece hastalık açısından yüksek risk altındaki bebekleri işaret eder ve bu bebeklerde kesin tanıya götüren tanısal testlerin yapılmasını sağlar. Bir başka deyişle testin yüksek risk göstermesi bebekte anomali olduğunun kanıtı olmadığı gibi, riskin düşük çıkması da bebeğin tamamen sağlıklı olduğunu garanti etmez. İlk trimester tarama testinin üçlü test ile karşılaştırıldığında bazı avantajları vardır. Bunlardan en önemlisi testin daha erken dönemde yapılması sonucu olası bir olumsuzluk durumunda gebeliğin daha erken ve risksiz şekilde sonlandırılmasına olanak tanır. Dahası duyarlılığı üçlü teste göre daha yüksektir ve Down sendromu ile trizomi 18 olgularının % 90'ının tanımasına yardımcı olur. 11-14 testi temel olarak iki ayrı incelemenin bir arada değerlendirilmesi ile yapılır. (Devamı...)
1997 yılında Empire sinema dergisinin düzenlediği "Tüm Zamanların En Büyük 100 Film Yıldızı" listesinde 1 numaraya oturmuştur. Eylül 2006'da, Ford'un rol aldığı filmlerin gişe hasılatı ABD'de yaklaşık olarak 3.1 milyar $, dünya çapında ise 6 milyar $ civarındadır. Bu rakamlar Harrison Ford'u, Tom Hanks'in ardından tüm zamanların en fazla gişe yapan 2. aktörü konumuna getirmiştir. Yine Empire dergisinin yaptığı "Tüm Zamanların En Seksi 100 Film Yıldızı" listesinde 15. sırada yer aldı. 1998 yılında "People" dergisi tarafından yaşayan en seksi adam seçildi. 13 Temmuz 1942'de radyo oyuncusu Dorothy Nidelman ve oyunculuk da yapan reklam ajansı yöneticisi Christopher Ford'un oğlu olarak Illionis, Chicago'da dünyaya geldi. Babası Alman ve İrlanda kökenli bir Katolik, annesi ise Belarus kökenli Aşkenazi'dir. Harrison küçüklüğünde izciydi. Maine East High School'da kızlar tarafından pasif ve başarısız bulunan Ford, WMTH-FM adlı radyoda çalıştı. Ford'un anne tarafından büyükannesi ve dedesi Anna Lifschutz ve Harry Nidelman Belarus kökenli, baba tarafından büyükannesi ve dedesi olan Florence Veronica Niehaus ve John Fitzgerald Ford, Alman kökenli İrlandalı]] Katoliklerdir.". Üyesi olduğu Boy Scouts of America’da başarılı olan Ford, 1960 yılında Park Ridge, Illinois'teki Maine East High School okulundan mezun oldu. Üniversite eğitimi için Wisconsin'deki Ripon College okuluna gitti. Burada Sigma Nu isimli derneğe katılan Ford, kızlarla tanışabilme umudu adına okuldaki drama derslerine de katılıyordu. Brothers Gross isimli folk müzik yapan grupta da yer alan Harrison, eğitimini tamamlayamadan şehirden ayrıldı. (Devamı...)
Küçük orman ötleğeni veya küçük orman çalı bülbülü (Dendroica angelae), Elfin-woods Warbler (İngilizce) veya Reinita de Bosque Enano (İspanyolca) Karayiplerde yer alan Porto Riko adasına özgü ve nadir türde bir kuştur. 1968 yılında keşfedilmiş ve 1972 yılında tanımlanmıştır. Orman ötleğenigiller (Parulidae) familyasının en son tanımlanan türüdür. Türün ismindeki angelae, kâşiflerinden biri olan Angela Kepler'e atfendir. Böcekçil olan kuş, yapraklar üzerindeki küçük böcekleri toplayarak beslenir.
Küçük popülasyonları ve sınırlı habitatları sebebiyle, 1982 yılından itibaren koruma çalışmaları başlamıştır ve 2005 itibarı ile hâlâ korunmaya muhtaçtır. Yaşam alanının koruma altındaki ağaçlık bölgelerde olmasından dolayı büyük bir tehdit altında değildir, ancak bölgeye sonradan getirilen sıçanlar ve kuyruksürengiller gibi türlerin varlığı, yaşam alanlarının daralması ve doğal afetler sonucunda tür, muhtemel tehlike altındadır. Küçük orman ötleğeni, Parulidae familyasının Dendroica cinsinin 29 türünden biri olan orman ötleğenigiller türüne aittir. İlk olarak 1968 yılında Cameron ve Angela Kepler tarafından, Porto Riko'nun endemik kuş türleri olan Porto Riko papağanı ve Porto Riko todusu üzerinde çalışmalarını devam ettirirken keşfedilmiştir. 18 Mayıs 1971'de, o zamanlar tek yaşam alanı olduğu düşünülen Karayip Ulusal Ormanı'nda bir örnek yakalanmıştır. Bir yıl sonra Kepler ve Parkes, türü tanımlayarak isimlendirmiş ve böylece Yeni Dünya'da keşfedilen en yeni ötleğen (Dendroica spp.) olmuştur. Ayrıca Batı Hint Adaları'nda 1927'den sonra keşfedilen ve 20. yüzyılda Porto Riko'da tanımlanan ilk tür olmuştur. Küçük orman ötleğeninin gövdesinin üstü ağırlıklı olarak siyahtır ve beyaz alanlarla kaplıdır. Gövdenin alt kısmı ise, beyazdır ve siyah çizgiler vardır. Diğer tanımlayıcı özellikleri ise, koyu kahverengi gözleri, kulaklarındaki ve boynundaki beyaz benekler, tamamlanmamış beyaz bir göz halkası, gözünün üzerindeki beyaz bir çizgi ve dış kuyruk tüylerinde bulunan iki beyaz noktadır. (Devamı...)
I. Selim bilinen adıyla Yavuz Sultan Selim (Osmanlı Türkçesi: سلطان سليم اول Sultan Selīm-i Evvel; 10 Ekim 1470 - 21/22 Eylül 1520), Dokuzuncu Osmanlı İmparatorluğu padişahı ve 88. İslamhalifesidir. Aynı zamanda ilk Türk İslam halifesi ve Hâdim'ul-Harameyn'uş-Şerifeyn (Mekke ve Medine'nin Hizmetkârı) unvanına sahiptir. Babası II. Bayezid, annesi Gül-Bahar Hatun, eşi Ayşe Hafsa Sultan'dır. Tahtı devraldığında 2.375.000 km2 olan Osmanlı topraklarını sekiz yıl gibi kısa bir sürede 2,5 kat büyütmüş ve ölümünde imparatorluk topraklarının 1.702.000 km2'si Avrupa'da, 1.905.000 km2'si Asya'da, 2.905.000 km2'si Afrika'da olmak üzere toplam 6.557.000 km2'ye çıkarmıştır. Padişahlığı döneminde Anadolu'da birlik sağlanmış; halifelik Mısır Memlükleri'ne bağlı AbbasilerdenOsmanlı Hanedanına geçmiştir. Ayrıca devrin en önemli iki ticaret yolu olan İpek ve Baharat Yolu'nu ele geçiren Osmanlı, bu sayede doğu ticaret yollarını tamamen kontrolü altına almıştır.
Selim, tahta, babası II. Bayezid'e karşı darbe yaparak çıkmıştır. Şehzade Selim, tahta çıkmadan önce vali olarak Trabzon'da görev yapmıştır. Yavuz Sultan Selim'e kızını vermiş olan Kırım HanıMengli Giray, ona askeri destek sağlayarak tahta geçmesine yardım etmiştir. 1512'de tahta çıkan Sultan Selim, Eylül 1520'de şarbon hastalığına bağlı olarak Aslan Pençesi (Şirpençe) denilen bir çıban yüzünden henüz 49 yaşında iken vefat etti ve yerine oğlu I. Süleyman geçti.Yavuz Sultan Selim'in türbesi İstanbul'un Fatih ilçesindedir.Aynı zamanda türbesinin yanında Tanzimat Dönemi padişahlarından Abdulmecit'inde türbesi bulunmaktadır. Sert mizacından dolayı Yavuz ve şehzâdeliğinden beri Selim Şah olarak anılan Sultan Selim, hicri 875/rumi 10 Eylül 1470 tarihinde babası Şehzade Bayezid'ın sancakbeyliği görevi nedeniyle Amasya'da dünyaya geldi. Babası II. Bayezid, annesi ise kimi kaynaklara göre Dulkadiroğulları Beyi Alaüddeyle Bozkurt Bey'in kızı Gülbahar Hatun, bazılarına göre Dulkadiroğulları Beyi Alaüddeyle Bozkurt Bey'in kızı Ayşe Hatun, bazı kaynaklara göre ise Zulkadiroğlu Alâüddevle'nin kızı Ayşe Hâtun'dur. Osmanlı'nın, daha küçük yaşlarda devlet tecrübesi kazanması için şehzadeleri sancaklara gönderme gereği Şehzade Selim de Trabzon'a vali olarak atandı. (Devamı...)
Savaş sonunda, Güney Osetya ve başkenti Tshinvali çok ağır hasar görmüştür ve büyük can kaybına yol açmıştır ama Gürcistan, Güney Osetya ve Abhazya'daki kısıtlı kontrolünü de yitirip savaşı kaybetmiştir. Ayrıca Güney Osetya ve Gürcistan, milyonlarca Amerikan doları zarara uğramıştır ve sonuç olarak Rusya, tek yanlı olarak bağımsızlıklarını ilan eden Abhazya ve Güney Osetya'yı tanıdığını açıkladı ve Gürcistan ise Rusya'yla tüm diplomatik ilişkilerini kesti ve Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) örgütünden ayrıldı. Güney Osetya, 1922'de özerk bölge olarak Sovyetler Birliği yönetimindeki Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ne bağlandı. Sovyetlerin dağılmasının ardından Rusya'ya bağlı Kuzey Osetya ile birleşmeyi isteyen Güney Osetya ve Gürcistan arasındaki gerginlik 1989 sonlarından itibaren artış gösterdi. Bölgenin, 1990'da kendisini Demokratik Güney Osetya Sovyet Cumhuriyeti ilan etmesi üzerine Tiflis bölgenin özerkliğini kaldırmıştır. 1991'de Gürcülerin, Güney Osetya başkenti Şinvali'ye girmesiyle çatışmalar başladı. 14 Temmuz 1992'de Ruslar, Gürcüler ve Osetlerden oluşan barış gücü ateşkesi sağlamıştır. Gürcüaskerleri şiddetli çatışmaların ardından 1994 yılında imzalanan ateşkes anlaşması uyarınca Abhazya'yı terk etmek zorunda kalmıştı. Anlaşma uyarınca Rusya burada 3 bin barış gücü askeri bulundurma hakkına sahip olmuş, ancak Moskova bugüne kadar orada sadece 2 bin 500 asker bulundurmuştu. 1992'de fiilen ayrıldıktan sonra ilk referandumda Osetlerin yüzde 98'i, 2006'daki ikinci referandumda ise yüzde 90'ı bağımsızlığı seçti. (Devamı...)
Leonardo, genç bir noter olan Messer/Ser (Üstad anlamında) Piero da Vinci'nin ve muhtemelen bir çiftçi kızı olan Caterina'nın evlilik dışı çocuğu olarak Vinci kasabası yakınlarındaki Anchiano'da dünyaya geldi. Avrupa'daki modern isimlendirme kurallarının yerleşmesinden önce dünyaya tam ismi, "Vincili Üstad Piero'nun oğlu Leonardo" manasına gelen Leonardo di ser Piero da Vinci'dir. Eserlerini "Leonardo" ya da "Io, Leonardo (Ben, Leonardo)" olarak imzalamıştır. Somut kanıtlar bulunmasa da, Leonardo'nun annesi Caterina'nın, babası Piero'ya ait Ortadoğulu bir köle olduğu tahmin ediliyor. Babası, Leonardo’nun doğduğu yıl, Albiera adındaki ilk eşi ile evlendi. Leonardo’ya bebekliğinde annesi baktı, annesi başka biriyle evlendirilerek komşu kasabaya yerleşince, babasının nadiren uğradığı büyükbabasının evinde yaşamaya başladı; arada sırada Floransa'ya babasının evine giderdi. Babasının ilk eşinden çocuğu olmadığı için aileye kabul edilmişti ama amcası Francesco dışında ailedeki kimseden sevgi görmedi. (Devamı...)
Serviks kanseri; dünya üzerinde her 2 dakikada bir kadının ölümüne neden olan ve değişik ülkelerde yapılan çalışmalarda kadınlarda meme kanserinden sonra en sık görülen ikinci kanserdir. "Papanicolaou smear" (PAP smear) testi ile serviks kanseri oluşumu öncesi değişikliklerin tanınması mümkün olmaktadır. Serviks tarama çalışmalarının rutin olarak kullanıldığı ülkelerde invaziv serviks kanseri oranı %50'den fazla azalmıştır. Epidemiyolojik çalışmalar serviks kanseri için majör risk faktörünün insan papilloma virüs (Human Papilloma Virus 'den kısaltma HPV olarak anılır) enfeksiyonu olduğunu göstermektedir. Serviks kanseri - HPV enfeksiyonu ilişkisi, akciğer kanseri - sigara ilişkisinden daha sıkı bir ilişkidir. Serviks kanser vakalarının hemen hepsinin (%99,7) gelişmesinde HPV enfeksiyonunun gerek şart olduğu bulunmuştur. Morbidite ve mortalite oranları çok yüksek olan bu kanserden korunmada HPV aşısının geliştirilmiş olması büyük öneme haizdir. Serviks kanserinin %70'ine neden olan iki HPV suşuna karşı geliştirilmiş bir aşı, AB ve ABD pazarları için lisanslanmıştır. Bu aşı, sadece en sık görülen virüs tiplerine karşı etkili olduğu için, aşılanan kadınların PAP smear taramasına devam etmeleri önerilmektedir. (Devamı...)
1 Kasım 1894'ten, tahttan çekilmek zorunda kaldığı 2 Mart 1917'ye değin hükümdarlık yaptı. Saltanatı sırasında Rusya İmparatorluğu, Dünya'nın büyük güçlerinden biriyken ekonomik ve askeri çöküşe sürüklendi. Yine hükümdarlığı altında Rusya, Baltık Filosu'nun yok edildiği Rus-Japon Savaşı'nda Japonya'ya karşı küçük düşürücü bir yenilgiye uğradı. Ortadoğu'da etkisini artırmaya çalışan Almanya'ya karşı yapılan Britanya-Rusya Antantı ile Rusya ve Britanya İmparatorluğu arasındaki Büyük Oyun sona erdi. Devlet başkanı olarak, Ağustos 1914'te, 3,3 milyon Rus'un hayatına mal olacak olan I. Dünya Savaşı'na dönük seferberliği onayladı. 1917'deki Şubat Devrimi'nden sonra tahttan çekildi. Ailesiyle birlikte önce Çarskoye Selo'da, daha sonra Tobolsk'ta ve son olarak Yekaterinburg'da tutuldu. Ekim Devrimi'nden sonra, 16/17 Temmuz 1918 gecesi, eşi, çocukları, aile hekimi, uşakları ve aşçısıyla birlikte Bolşevikler tarafından tutuldukları evin bodrum katında öldürüldü. 2000 yılında Rus Ortodoks Kilisesi tarafından aziz ilan edildi. Çareviç Aleksandr Aleksandroviç'le (1881'den sonra Rus Çarı III. Aleksandr) ile Çariçe Maria Fyodorovna'nın (Danimarka prensesi Dagmar) büyük oğluydu. 1 Kasım 1894'te babasının ölümü üzerine tahta çıktı. 14 Mayıs 1896 tarihinde Moskova yakınlarındaki Kodinka'da düzenlenen taç giyme töreninde halkın bulunduğu tribünler çökmüş ve yaklaşık 1.400 kişi yaşamını kaybetmişti. (Devamı...)
Karayip Korsanları yapımcılığını Jerry Bruckheimer'ın, yönetmenliğini Gore Verbinski'nin, senaristliğini Ted Elliot ve Terry Rossio'nun yaptığı bir macera filmi serisidir. Walt Disney'de bulunan korsan parkı bu filmleri temel almıştır. Üçlemenin ilk filmi olan Karayip Korsanları: Siyah İnci'nin Laneti adlı yapım 9 Temmuz 2003 tarihinde sinemalarda gösterilmeye başlandı. Bu filmin gişedeki beklenilmeyen başarısından sonra Walt Disney filmi bir üçlemeye dönüştürme kararı aldı. Karayip Korsanları: Ölü Adamın Sandığı ilk filmden üç yıl sonra, 7 Temmuz 2006'da gösterime girdi. Devam filmi, ilk filmin başarısının tesadüf olmadığını kanıtlayarak açılış gününde birçok gişe rekoru kırdı. Film sinemalardan çıktığında 1,066,179,725$ gişe hasılatı elde etmişti. Üçlemenin son filmi Karayip Korsanları: Dünyanın Sonu, 24 Mayıs 2007'de tüm dünyada aynı anda gösterime girdi. Sonunda üçleme dünya çapında yaklaşık olarak 2.79 milyar $ kazandı. Serinin dördüncüsü ve ilk 3D filmi olan Karayip Korsanları Gizemli Denizlerde 20 Mayıs 2011′de ABD’de vizyona girdi.
90'lı yılların ortalarında senaristler Ted Elliot ve Terry Rossio günümüzdeki Karayip Korsanları 'nın hikâyesini temel alan bir yapım üstünde çalışıyorlardı. Will Turner "daha önemli" bir roldeydi ve düşman korsanlar için bir hazine arıyordu. Proje ile ilgilendiğini belirten Steven Spielberg, Jack Sparrow rolü için Bill Murray, Robin Williams veya Steve Martin'i istediğini belirtiyordu. Disney o sıralarda Muppet Treasure Island filmi ile meşguldü ve iki yapımın hikâyesi benzediği için bu filmin yapımına izin vermedi. Jay Wolpert'in yazdığı metin Jerry Bruckheimer tarafından geri çevrildi. Çünkü Bruckheimer bunun sadece "düz bir korsan filmi" olduğunu hissetmişti." Metin tekrar yazılması için, korsanlık ile ilgili bilgileri bulunan Stuart Beattie'ye gönderildi ve sonra Ted Elliot ile Terry Rossio'da karar kılındı. Elliot ve Rossio, fikir almak için Disney'deki tema parkına gitti. Bruckheimer aklındaki konsepti gösterip fikirlerinin değişmesine rağmen Michael Eisner ve Bob Iger, bütçe yükseldiği zaman filmi iptal etmek ile tehdit ettiler. (Devamı...)
Ágnes Szávay (d. 29 Aralık 1988, Kiskunhalas, Macaristan) Macar profesyonel bayan tenis oyuncusu. Ülkesinin tenis tarihindeki en yüksek dünya sıralamasına ulaşan oyuncu, 2007 yılında WTA tarafından verilen Newcomer ödülünün sahibi olmuştur. Kariyerinde ulaştığı en yüksek dünya sıralaması; 14 Nisan 2008 tarihinde yükseldiği dünya 13.'lüğüdür. Grand Slam'lerdeki en büyük başarısı ise 2007 yılında Amerika Açık'ta oynadığı çeyrek finaldir. 2004 yılında profesyonel olan sporcunun toplum ödül miktarı 1,202,987 Amerikan dolarıdır. Szávay sırtından yaşadığı sakatlığın devam etmesi nedeniyle, 2012 yılında, profesyonel tenisten emekliliğini duyurdu.
Szávay, Macaristan'ın Kiskunhalas kentinde dünyaya geldi ve Soltvadkert kentinde büyüdü. Bu süreçte, 6 yaşında tenis oynamaya başladı. Sporcunun ilk koçları Zoltán Újhidy, Levente Barátosi ve Miklós Hornok oldu. Şu andaki koçları József Bocskay ve Zoltán Kuharszky'dir. Szávay'ın kendinden 5 yaş küçük Blanka adında kendisi gibi tenisçi bir küçük kız kardeşi vardır. Raket sponsoru Wilson, giysi sponsoru Fila'dır. Szávay tekler kariyerindeki ilk WTA turnuvasını Temmuz ayında İtalya'nın Palermo kentinde kazandı. Bu galibiyetle 37. sıralamaya yükseldi.İlk kazandığı çiftler turnuvası ise, Vladimira Uhlirova ile eşleştiği Tier III turnuvası Budapest Grand Prix'i oldu. Ağustos ayında, Szávay New Haven, Connecticut'ta oynanan Tier II turnuvası Pilot Pen Tennis'te final oynadı.Finale Daniela Hantuchová, Alona Bondarenko ve Samantha Stosur'u yenerek geldi, fakat finalde Svetlana Kuznetsova'ya kaybetti. Bu turnuvanın sonucunda, 31. sıralamaya, yani kariyerinin en yüksek sıralamasına yükseldi. Szávay 2007 Amerika Açık'ta Michaëlla Krajicek ve Nadia Petrova'yı yenerek çeyrek finale kaldı, fakat yine Svetlana Kuznetsova'ya kaybetti.Aynı yıl çiftlerde Uhlirova ile eşleşti ve ancak yarı finali görebildiler. (Devamı...)
İstanbul Atatürk Havalimanı'ndan Isparta'ya 29 Kasım 2007 günü saat 23:20'de havalanması gerekirken, Priştine seferinden geç dönmesi nedeniyle 30 Kasım'da saat 00:51'de toplam 50 yolcu ve 7 mürettebat ile İstanbul'dan kalkış yapan KK4203 sefer sayılı uçak, saat 01:36'da Süleyman Demirel Havalimanı'na inişe geçtiği sırada Isparta'ya 18 km mesafede Keçiborlu'da düştü. Atlasjet Havayolları başkanı Tuncay Doğaner kazadan kimsenin sağ kurtulamadığını açıkladı. Atlasjet'in World Focus Havayolları'ndan kiralamış olduğu uçak bir McDonnell Douglas MD-83 idi. Uçak kaza esnasında World Focus Havayolları pilotları tarafından kumanda edilmekteydi. Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi'ndeki bir fizik konferansına katılmak üzere uçakta bulunan nükleer fizikçilerEngin Arık, Fatma Şenel Boydağ ve yanlarında bulunan 4 akademisyen kazada hayatını kaybedenler arasındaydı. Yerel görevlilerin ve gazetecilerin açıklamalarına göre uçak Keçiborlu ilçesine bağlı Çukurören ve Kılıç köyleri arasındaki 1830 m rakımlı Türbetepe'de, orman gözetleme kulesine yakın bir yerde bulundu. Uçak bulunduğunda iki parçaya ayrılmış, gövdesi ve arka kısmı ayrı yerlere düşmüş durumdaydı. Bir kanadı ve motoru bir tepenin üzerinde iken gövdesi 150 metre aşağıda bulunmaktaydı. Kaza sonucu kokpit kısmı da gövdeden ayrılmıştı. Bagajlar, cesetler ve enkaz geniş bir alana dağılmış ve polis tarafından kordonla çevrilmişti. (Devamı...)
İlk yıllarda daha çok pembe dizilerde yer alan Natalia Oreiro, daha sonraki yıllarda sinema filmlerinde başrol aldı. Müzikal kariyeri, ilk sinema filmi Un Argentino en New York'ta seslendirdiği "Que Sí, Que Sí" ile başlayan sanatçının ilk albümü Arjantin'de çift platin plak, Yunanistan, İsrail ve Slovenya'da altın plak kazandı. İkinci albümü Tu Veneno ile de Arjantin'de 2000 yılında ilk, 2002 yılında ikinci altın plak ödülünü kazandı. 2002 FIFA Dünya Kupası'nda Uruguay millî futbol takımının "vaftiz annesi" (ispanyolca: madrina) seçildi. 2006 yılında başrolünde oynadığı Sos mi vida dizisindeki Esperanza Muñoz - La Monita rolü ile 2006 Martín Fierro Ödülleri'nde "en iyi komedi (kadın) oyuncusu" seçildi. 2010 yılında Esquire dergisinin "Yaşayan En Seksi Kadın Atlası"nda yer aldı. Carlos Oreiro Poggio ve Mabel Iglesias Bourié'nin kızı olan Natalia, henüz çocuk yaşta Coca-Cola, Pepsi ve Johnson & Johnson gibi dünyaca ünlü markaların reklamlarında boy göstermeye başladı. Sekiz yaşından on dört yaşına kadar drama dersleri aldı. On beş yaşında Latin Amerika'nın en önemli şovlarından biri olan El Show de Xuxa'ya katıldı ve birinci oldu. On altı yaşına geldiğinde Uruguay'dan Arjantin'e taşınmaya ve kariyerini orada devam ettirmeye karar verdi. 17 yaşında MTV de VJ'lik yaptı. 1995 yılında Dulce Ana adlı dizide rol aldı. 90-60-90 modelos (1996) adlı dizinin oyuncu listesine de ismini yazdıran Natalia, asıl çıkışı Valeria rolünü oynadığı, Arjantin'de ve birçok ülkede tanınmasını sağlayan Ricos y famosos (1997) adlı dizi ile yaptı. Daha sonraki yıl ise şöhret olmak isteyen, hırslı bir genci oynadığı sinema filmi Un Argentino en New York (1998) ile seyircinin karşısına çıktı. Film, Arjantin'de 1998 yılında Titanik filminden sonra en çok izlenilen film oldu ve filmi toplam 1.634.702 kişi izledi. (Devamı...)
Ribo Nükleik asit veya RNA bir nükleik asittir, nükleotitlerden oluşan bir polimerdir. Her nükleotit bir azotlu baz, bir riboz şeker ve bir fosfattan oluşur. RNA pek çok önemli biyolojik rol oynar, bunların arasında DNA'da taşınan genetik bilginin proteine çevirisi (translasyon) ile ilişkili çeşitli süreçlerde de yer alır. RNA tiplerinden olan mesajcı RNA, DNA'daki bilgiyi protein sentez yeri olan ribozomlara taşır, ribozomal RNA ribozomun en önemli kısımlarını oluşturur, taşıyıcı RNA ise protein sentezinde kullanılmak üzere kullanılacak aminoasitlerin taşınmasında gereklidir. Ayrıca çeşitli RNA tipleri genlerin ne derece aktif olduğunu düzenlemeye yarar.
RNA, DNA'ya çok benzer olmakla beraber bazı yapısal ayrıntılarında farklılık gösterir. Hücre içinde RNA genelde tek zincirli, DNA ise genelde çift zincirlidir. RNAnükleotitleri riboz içerirler, DNA ise deoksiriboz (bir oksijeni atomu eksik olan bir riboz türü) vardır. DNA'da bulunan timin bazı yerine RNA'da urasil vardır ve genelde RNA'daki bazlar ayrıca kimyasal modifikasyona uğrar. RNA, RNA polimeraz enziminin DNA'yı okuması (transkripsiyonu) ile sentezlenir ve ardından başka enzimler tarafından işlenerek değişime uğrar. Bu RNA işleyici enzimlerin bazıları kendi RNA'larını içerirler. RNA'daki her nükleotit bir riboz şekeri içerir, bunun karbonları 1' ila 5' olarak numaralandırılır. 1' konumuna bir baz bağlıdır, genelde adenin (A), sitozin (C), guanin (G) veya urasil (U). İki riboz arasında bir fosfat grubu vardır, bu fosfat bir ribozun 3' konumuna, öbür ribozun ise 5' konumuna bağlıdır. Fizyolojik pH'de fosfat grubu negatif bir yük taşıdığı için RNA yüklü bir moleküldür (polianyon). (Devamı...)
Kendisi, Marksizm üzerine kurulmuş politik ve ekonomik bir teori olan Leninizm'in de kurucusudur. Leninizm, Marksizmin çağın gereklerine göre hem kuramsal hem politik hem de ekonomik alanda, temel ilkelere bağlı kalarak yeniden uyarlanması olarak anlaşılır. Leninizm kavramı, yeni olgular ve yeni bilimsel gelişmeler doğrultusunda Marksizmin yeniden üretilmesi gereği üzerinden değerlendirilir ve Marksizmin devrimci ve bilimsel özüne uygun olarak geliştirilmesi olarak anlaşılır ve genelde Marksizm-Leninizm olarak anılır. Lenin ve onun eserleri, 20. yüzyılda tüm dünyada sosyalist devrimlerin ve emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelelerinin yaşanmasında büyük etkiye sahip olması dolayısıyla pek çok yazar ve tarihçi tarafından dikkatle incelenmiş ve hakkında 2 bine yakın eser yazılmıştır. Dünya proleteryasının ve pek çok komünist parti'nin ideolojik önderi kabul edilmektedir. Ayrıca dünyada eserleri yabancı dile en fazla tercüme edilen kişidir. Rusya İmparatorluğu zamanında adı Simbirsk olan Ulyanovsk'ta doğan Lenin, serfliğin kaldırılmasının ardından özgürlüğünü kazanan bir aileden gelen İlya Nikolayeviç Ulyanov (1831-1886) ile Maria Aleksandrovna Ulyanova'nın (1835-1916) oğludur. Ailenin etnik yapısı çeşitlilik gösterir. "Lenin'in ataları Rus, Kalmuk (Oyrat), Tatar, Musevi, Alman, İsveçli ve muhtemelen diğer birkaç halka daha mensuptur." Lenin Rus Ortodoks Kilisesi'nde vaftiz edildi. (Devamı...)
Keskin nişancı uzun namlulu silahlarla -ve genellikle- uzun mesafeden hassas atış yapmak üzere yetiştirilmiş kimse. Çoğunlukla polis, asker gibi silahlı bir birlikte görev alan bu kimselere keskin nişancı tüfekleri ile özel eğitim verilir. Keskin nişancılar hedeflere çok uzaktan isabet kaydetmek ya da çok küçük hedefleri vurmak için keskin nişancı ekipmanlarını kullanırlar. Ayrıca, düşman tarafından görülmemeleri için gizlilik ve kamuflaj eğitimi alırlar.
Ordunun yanı sıra birçok polis departmanı da, özel eğitimli ekiplerinde keskin nişancılara yer verir. Genellikle deneyimli avcılar da keskin nişancıların kullandığı bazı yöntem ve teçhizatları kullanırlar. İngilizcede keskin nişancılar için kullanılan "sniper" terimi vurulması çok zor olan su çulluğu (İngilizce: snipe) kuşundan türetilmiştir. Standart ordu eğitimlerinde çoğu asker 200 ila 300 metre mesafeden atışlarının yarısında hedefi vurmak üzere eğitim alır. Ama bir keskin nişancı 800 metre uzaktan her atışında hedefi vurmak üzere eğitilmiştir. Bazı keskin nişancılar, hedefin elindeki bir cismi vuracak kadar isabetli atışlar yapmak üzere eğitilmişlerdir. Bu tarz atışlar, özellikle uzak mesafelerde çok iyi nişan almayı gerektirir. Rüzgâr hızındaki değişimler, hedeften metrelerce sapmaya sebep olabilir. Bu sebeple keskin nişancılar rüzgârın mermi uçuşundaki etkilerini hesaba katmak zorundadırlar. Ayrıca yer çekimi sebebiyle keskin nişancının attığı mermiler uçuş sırasında bir parabol çizecektir. Bu sebeple keskin nişancı hedefin daha üstüne nişan alır. (Devamı...)
Anthony van Dyck (Flamanca: Antoon Van Dijck; 22 Mart 1599, Anvers - 9 Aralık 1641, Londra), Flaman ressam. Anversli bir tacirin oğlu olarak dünyaya geldi. Sanat yaşamı kısa; fakat göz kamaştırıcıdır. Prenslerin ve kralların gözdesiydi, İngiliz portre okulu'nu kurdu ve bir renge adını verdi (Van Dyck kahverengisi). 1609'dan 1612'ye kadar Hendrick Van Balen'in yanında çıraklık yaptı. İhtiyar adlı bir resmi 1613 tarihini taşır. Jacop Jordaens ve Peter Paul Rubens ile çalıştı, 1618'de usta oldu. 1620'de koleksiyoncu Thomas Howard tarafından saraya sokuldu ve Howard'ın sayesinde Venedik resim sanatıyla tanıştı. 1622'den 1627'ye kadar İtalya'da oturdu; Roma'da Kardinal Bentivoglio'nun misafiri oldu, sonra Cenova'ya yerleşti ve özellikle portreler çizdi.
1627-1632 arasında Ansver'de kiliseler için çalıştı ve portreler yaptı. 1630'da Paris'e gitti, meşhur kemerlerin gravürlerini yaptı. 1632'de I. Charles, ona şövalye unvanı verdi, lütuflara ve paraya boğdu. Van Dyck o tarihten sonra ingiliz soylularının resimlerini çizdi ve Blackfriars veya Eltham'daki kır evinde lüks bir hayat yaşadı. Sanatçı önceleri Caravaggio ile Jordaens'in etkisi arasında kararsız kaldıktan sonra, yaygın fırça vuruşunu ve parlak renklerini benimsediği Peter Paul Rubens'in üslubuna kendini kaptırdı; fakat bu üslubu değiştirerek kendi mizacına uydurmayı başardı. Rubens gibi edebi ve mitolojik konuları işledi. Su perilerinin yıkanması, Diana ve Endymion, Amaryllis ve Myrtila, Renald ile Armida adlı eserleri, ressamın bu dönemine örnek olarak gösterilir. Anthony van Dyck aynı zamanda büyük bir katolik ressamdır; Valon Brabant ve Flandre kiliseleri için hazırladığı geniş tuvallerde, ölçülü ve yumuşak, yepyeni bir barok anlayışı görülür. Dindarlığı sonsuz, bitkin bir üzüntüyü yansıtan ince ayrıntılarla doludur. Kutsal Aile, Pieta gibi tablolarında görülen bu özellik, resimlerinin beğenilmesinde büyük bir rol oynadı. Fakat Anthony van Dyck asıl başarısını eşsiz portreciliğine borçludur.(Devamı...)
Karabağ Hanlığı (Azerice: Qarabağ Xanlığı), 1747-1805 yılları arası bugünkü Azerbaycan arazisinde yerleşmiş ve İran'ın Kaçar Hanedanı egemenliği altında fiilen bağımsız olan Türk feodal devlet. Ayrıca, bugünkü Azerbaycan ve Ermenistan arasında büyük krizlere sebebiyet veren Dağlık Karabağ bölgesi ve çevresinde varlığını da sürdürmüştür. Penah Ali Han tarafından kurulmuştur. Rusya İmparatorluğu, 1805 yılında Karabağ Hanlığı'nın kontrolünü İran'dan almıştır. Fakat Karabağ'ın Ruslarca ilhakı 1813 Gülistan Antlaşması'na kadar resmileşmemiş, 1804-1813 Rus-İran Savaşı sonucu olarak İran hükümdarı Feth Ali Şah, Karabağ'ı resmen Rusya İmparatoruI. Aleksandr'a vermiştir. Hanlık 1822 yılında ortadan kaldırılmıştır. Rusya İmparatorluğu içinde önce Hazar Oblastı'nın sonra da Elizavetpol Guberniyası'nın bir parçası olmuştur. Hanlığın topraklarının büyük bir kısmını kaplayan arazi 1551 yılında Şah I. Tahmasp tarafından Gence-Karabağ Beylerbeyliği adı altında bir yönetim birimine dönüştürüldükten sonra 1588-1605 ile 1725-1735 yılları arasında Osmanlı Devleti egemenliğinde kalmış olduğu süre dışında Karabağ Hanlığı, uzun yıllar Safevi ve devamı niteliğindeki İran hanedanlııklarının egemenliğinde kalmıştı. Hanlığın temelleri Safevi Hanedanı'nın Aras Nehri ve Kura Nehri arasındaki Karabağ bölgesini 1606 yılında Ziyadoğlu Ailesi'ne vermesiyle feodal bir mülk olarak atılmıştı. (Devamı...)
Daguerre Cormeilles-en-Parisis, Val-d'Oise, Fransa'da doğmuştur. Mimarlık, tiyatro tasarımı ve manzara resmi üzerine eğitim almıştır. Kendini daha çok tiyatro çizimleri üzerine geliştirmiştir ve tiyatro tasarımları konusunda büyük üne kavuşmuştur. 1822 Temmuzunda Paris'te açılan Diorama'yı yaratmıştır. Daguerre, 1822 yılında dünyanın ilk kalıcı fotoğrafını geliştiren Joseph Nicéphore Niépce ile, bu buluşundan üç sene sonra birlikte çalışmaya başladı; ikili dört yıl boyunca ortak çalışmalar yaptı. Niépce 1833 yılında öldü. Daguerre, mükemmelleştirdiği dagerreyotipiyi yıllarca süren çalışmalarının ardından 1839 yılında Fransız Bilimler Akademisi ile birlikte o yılın 7 Ocağında]] tanıttı. Dönemin Fransız Hükümeti, Daguerre'den bu buluşun patentini isteyerek, buluşu tüm dünyanın serbestçe kullanımına açtı. Daguerre ve Niépce'nin oğlu bu buluşun detaylarını tüm dünya ile paylaşmaları karşılığında ölünceye kadar destek aldılar. Daguerre Paris'e 12 km uzaklıktaki Bry-sur-Marne'te hayatını kaybetti. (Devamı...)
Asperger sendromu (AS) ya da Asperger bozukluğu, sosyal etkileşimde zorluklar ve sınırlı, stereotipik ilgi ve etkinliklerle tanımlanan otistik spektrum bozukluklarından (OSB) biridir. AS diğer OSB’lerden dil ve bilişsel gelişimde genel bir gecikme olmamasıyla ayrılır. Her ne kadar standart tanı ölçütleri arasında belirtilmemişse de motor sakarlık ve atipik dil kullanımına sıklıkla rastlanır.
Asperger sendromunun adı Avusturyalı çocuk doktoru Hans Asperger’den gelmektedir. Asperger, 1944 yılında, tedavi için gelen sözel olmayan iletişim becerileri eksik, yaşıtlarıyla empati kuramayan ve fiziksel olarak sakar olan çocukları tanımlamıştır. Elli yıl sonra AS Hastalıkların ve İlgili Sağlık Sorunlarının Uluslararası İstatistiksel Sınıflaması'nda (ICD-10) ve Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Sınıflandırması'nda (DSM-IV) Asperger bozukluğu olarak tanınmıştır. AS’nin birçok yönü hakkında cevaplanmamış sorular bulunmaktadır; örneğin AS ile yüksek işlevli otizm arasındaki ayrım şüphelidir; kısmen buna bağlı olarak AS’nin prevalansı kesin olarak belirlenmemiştir. Her ne kadar araştırmalar genetik kökenli olduğunu desteklese ve beyin görüntüleme teknikleri beynin özel bölgelerinde yapısal ve işlevsel farklılıklar tespit etmiş olsa da AS’nin kesin nedeni bilinmemektedir.
Asperger sendromu için tek bir tedavi yoktur ve çeşitli müdahalelerin etkinliği yalnızca sınırlı veri ile desteklenmektedir. Müdahaleler belirtileri ve işlevselliği geliştirmeye yöneliktir. (Devamı...)
Edgar Rice Burroughs (d. 1 Eylül 1875 – ö. 19 Mart 1950), orman kahramanı Tarzan ve Mars maceracısı John Carter karakterlerinin yaratıcısı olan Amerikalı yazardır. Hayatı boyunca kaleme aldığı bilimkurgu, fantezi, macera, Western ve tarihsel romanların sayısı 70'i bulmuştur.
Burroughs, işadamı ve İç Savaş gazisi Binbaşı George Tyler Burroughs (1833-1913) ve eşi Mary Evaline (Zieger) Burroughs'un (1840-1920) dördüncü oğlu olarak 1 Eylül 1875 tarihinde Chicago'da doğdu. İkinci adı, babaannesi Mary Rice Burroughs'dan gelmektedir. Burroughs, çeşitli yerel okullarda eğitim gördü ve 1891'de Chicago grip salgını sırasında kardeşinin Idaho'daki Raft Nehri kıyısındaki çiftliğinde bir buçuk yıl geçirdi. Daha sonra Andover'da Phillips Akademisi'nde ve Michigan Askeri Akademisi'nde eğitim aldı. 1895'te mezun olan Burroughs, Amerika Birleşik Devletleri Askeri Akademisi'nin (West Point) giriş sınavında başarısız olunca Fort Grant, Arizona Bölgesi'ndeki 7. ABD süvari birliğine asker olarak alındı. Bir kalp sorunu teşhisi konduktan sonra askeri hizmete uygun olmadığı ortaya çıktı ve 1897'de terhis etti. Bir süre kısa soluklu işler ve Idaho'da çiftlik işleri ile uğraştı. 1899'da babasının şirketinde işe başladı. Ocak 1900'da çocukluk aşkı Emma Hulbert ile evlendi. 1904'te işini bıraktı ve önce Idaho'da, ardından Chicago'da düzenli olmayan bazı işlerde çalıştı. Düşük ücretle yedi yıl çalıştıktan sonra, 1911'de bir kalemtıraş toptancısı olarak çalışırken kurgu yazmaya başladı. Burroughs ve Emma, bu zamana kadar iki çocuk sahibi oldu; Tarzan filminin aktörü James Pierce ile evlenecek olan kızları Joan (1908-1972) ve oğulları Hulbert (1909-1991) doğdu. Bu dönemde boş vakti bol olan Burroughs, çok sayıda ucuz ("pulp") kurgu dergileri okumaya başladı. (Devamı...)
Altınmühür (Hydrastis canadensis), bir bitki türüdür. Hint boyası ve hidrastis olarak da bilinir. Ormanlık alanda yetişen bu çokyıllık bitkinin, parlak sarı, düğümlü kök tabanından, kıl küçüklüğünde kökler büyür. İlkbahar 30 santimetreye ulaşabilen, tabanında sarımsı kahverengi pulları olan, tüylü dik bir gövde verir. Koyu yeşil yaprakları tüylerle kaplı, el biçimli ve damarlıdır. Çicekleri yeşilimsi beyaz, meyveleri ise koyu kırmızı, böğürtlene benzeyen tanelerdir. Ayrıca sinüsleri açmak için kullanılır. Köksapı buruk ve acıdır. Içinde hidrastin, hidrastinin gibi alkaloidler bulunur. Köksapından dokumaları safran rengine boyamakta kullanılan sarı bir sıvı elde edilir. Sabahları görülen mide yanmalarına karşı kullanılır. Ayrıca iştah açıcı özelliklere de sahiptir.
Avrupatıp alanı, Amerika'nın keşfinden sonra, yeni birtakım bitkilerin ilavesiyle daha da zenginleşti; mesela altınmühür, kakao ağacı, koka kinin ağacı, sütotu ve bunun gibi, bitkiler o devirlerde yerliler tarafından bilinmekteydi. Ateş düşürür ve bağışıklık sistemini güçlendirir. Zehirli olduğu için dikkatli kullanılmalıdır. Kuzey Amerika'ya endemiktir. Türkiye'de yetişmez. Kanada ve ABD’de, nemli yerlerde yetişir. İyi süzülmüş bol humuslu toprak ister. Midevi, antihemorajik, oksitosik ve laksatif özelliklere sahiptir. Geleneksel olarak hazımsızlık, gastrit, peptik ülser, kolit, anoreksi, hemeroit, üst solunum yolları rahatsızlıkları, menoraji, adet düzensizliklerinde; vazokonstriktör ve hemostatik etkisi nedeniyle venöz ve lenfatik kanal yetersizliklerinin sempomatik tedavisinde, barsak ve uterus stimülanı olarak barsak, mide ve uterus kanamalarında; mevsimsel veya alerjik kaynaklı ve çevresel tahrişin neden olduğu göz yaşarmasında, haricen ekzema, kaşıntı ve konjuktivitte kullanılır. (Devamı...)
Akranlarından daha disiplinli bir ortamda yetişen Franco, eğlence düşkünü babasından çok sofu ve tutucu bir Katolik olan annesine yakınlık duyuyordu. Ailenin önceki dört kuşağının çocukları ve ağabeyi gibi Francisco'nun da deniz subayı olması öngörülmüştü. Ama Deniz Akademisi'ne alınacak öğrenci sayısının sınırlanması yüzünden Franco karacı olmak zorunda kaldı. 1907'de daha 14 yaşındayken girdiği Toledo Piyade Akademisi'ni üç yıl sonra bitirdi. Sömürgeci İspanyol birliklerinin 1909'da Fas'ta başlattığı askeri harekata katılmak için gönüllü yazılan Franco, 1912'de bu ülkeye gönderildi. 1912'den 1927'ye kadar Fas'ta görev yaparken, Kuzey Afrika'daki İspanyol ve Fransız egemenliğine karşı savaşan direniş hareketinin önderi Abdülkerim Hattabi'ye karşı Fransızlarla beraber savaştı (Rif Savaşı). Ertesi yıl üsteğmen rütbesiyle, seçkin Faslı askerlerden oluşan bir süvari alayına katıldı. 1915'te İspanyol ordusunun en genç yüzbaşısı olan Franco ertesi yıl karnından ağır yaralandı ve tedavi için İspanya'ya gönderildi. 1920'de yeni kurulmuş olan İspanyol Yabancılar Lejyonu'nun komutan yardımcılığına getirildi; 1923'te aynı lejyonun komutanlığını üstlendi. Aynı yıl Carmen Polo'yla evlendi. Faslı yurtseverlere karşı yürütülen zorlu harekat sırasında komuta ettiği lejyon, ayaklanmanın bastırılmasında önemli rol oynadı. Bu başarısı üzerine ulusal kahraman durumuna gelen Franco 1926'da tuğgeneralliğe yükseltildi. 1928'in başlarında, yeni kurulmuş olan Zaragoza Askeri Akademisi'nin komutanlığına atandı. (Devamı...)
Sony (Japonca: ソニー株式会社, Sonī Kabushiki-Kaisha), Japonya kökenli çokuluslu şirketler topluluğu. Topluluğun ana şirketi, Tokyo'nun Minato semtinde yerleşik olan Sony Corporation'dur. Yıllık cirosu yaklaşık olarak 8.871.400 trilyon ¥'dir. Sony üreticilere ve profesyonel marketlere iletişim,video oyun konsolları ve bilgi teknolojisi üretiminde önemli rol oynamaktadır. Adı Latince "ses" demek olan "sonus" kelimesinden gelmektedir. Sony 5 bölümden oluşmaktadır. Bunlar; elektronik, oyun, eğlence, finansal servisler ve diğerleridir. Bu durum Sony'yi Nintendo'dan sonra dünyanın en kapsamlı eğlence ürünleri üreten şirket yapmaktadır. Sony yarı iletken üretiminde dünyada önde gelen 20 şirket arasındadır. 1945 yılında II. Dünya Savaşı'ndan sonra Masaru Ibuka, bombardıman sonrasında harabeye dönüşen Tokyo'da tamir dükkânı açmıştı. Ertesi yıl iş ortağı Akio Morita ile birlikte Tokyo Tsushin Kogyo Kabushiki Gaisya (東京通信工業株式会社; kısaca: Tōtsūkō 東通工), adlı şirketi kurdular. Bu şirket Type-G adlı Japonya'nın ilk kaset çalarını yaptı.
1950'li yılların başında Ibuka Amerika'ya gitti ve orada Bell Labs'in icadı olan transistörü duydu. Bell Labs'i transistörün lisansını alıp kendi şirketinde kullanma konusunda ikna etti. Birçok Amerikan şirketi transistörü askeri amaçlı kullanmayı düşünürken Ibuka bu icadı iletişim için kullanmayı düşündü. Transistörü ilk defa Regency and Texas Instruments adlı şirket kullansa da Ibuka bu icadı ilk defa ticari açıdan başarılı kıldı. (Devamı...)
Aslen hukukçu olan Stahlberg, birçok seçim periyotlarında Fin eyalet meclisine seçilmiş ve mecliste Fin liberal görüşlü parti olan Gelişim Partisi'ni temsil etmiştir. 1908 ile 1918 yılları arasında Helsinki Üniversitesi'nde profesör olarak da görev alan Stahlberg, devlet başkanı olmadan önceki son yılında ise İdare Mahkemesi Başkanlığı'nda bulunmuştur. 1919 - 1925 yılları arasında devlet başkanlığı görevini yürüten Stahlberg, ikinci bir dönem seçilme hakkını kullanmamış ve bu tutumu ile gelecek dönemler için örnek teşkil etmeyi düşünmüştür. Daha sonra hukuki alandaki yeni yasalar için çalışmada bulunan Stahlberg, 1931 ve 1937 yıllarında yine devlet başkanlığına adaylığını koysa da çok az farklarla o dönem seçilen Pehr Evind Svinhufvud (1931) ve Kyösti Kallio'ya (1937) karşı kaybetmiştir. (Devamı...)
Lost (6. sezon) Amerikan drama televizyon dizisi Lost'un altıncı sezonu, Amerika Birleşik Devletleri le Kanada'da 2 Şubat 2010 tarihinde yayınlandı. Altıncı sezon prömiyeri, 12.1 milyon kişi tarafından seyredilerek ikinci sezondan sonra izlenme oranlarında ilk kez yükseliş yaşandı. Dizinin finali, 23 Mayıs 2010'da yayınlandı. Final bölümü, önceki bölümlerden oluşan özel bölümden sonra yayınlarak toplam iki buçuk saat sürdü ve ardından final sonrası özel bölüm olan Jimmy Kimmel Live: Aloha to Lost yayınlandı. Sezon, Oceanic Havayolları 815 sayılı uçuşu gerçekleştiren uçağın 22 Eylül 2004 tarihinde Güney Pasifik'teki gizemli bir adaya düşmesinden sonraki olayları anlatmaya devam etmektedir. Kazazedeler, 1970'lerde, adadaki bir hidrojen bombasının patlatmasının iki sonucuyla uğraşmaları gerekmektedir. Adadaki hikâye devam ederken, "flash sideway"lar, 815 sefer sayılı uçağın kaza yapmadan inişini gösteren bir alternatif zamanı göstermektedir. Sezonun DVD ve Blu-ray setleri ile dizinin tümünü içeren kutu setinin, 24 Ağustos 2010'da satışa çıkacağı belirtildi.
7 Mayıs 2007'de, ABC Entertainment Başkanı Stephen McPherson, Lost'un 2009-2010 sezonunda "çok beklenen ve şok edici final" ile sona ereceğini duyurdu. McPherson, "Biz, bunun Lost'a yaratıcı bir son vermenin tek yolu olduğunu anladık." dedi. 2007-2008 sezonundan itibaren üç sezonun yayınlanacağı ve her sezonun 16 bölümden son üç sezon ise toplam 48 bölümden oluşarak Lost'un altıncı sezonuyla sona ereceği açıklandı. Hollywood grevi nedeniyle dördüncü sezon 14 bölümden meydana geldi ve beşinci sezonda 17 bölüm yayınlandı. Altıncı sezon da 17 bölüm olarak planlandı. Fakat 29 Haziran'daki final bölümünün süresi bir saat olacağından dolayı toplam bölüm sayısı 18 olacağı açıklandı. (Devamı...)
Petrova'nın kariyeri boyunca yükseldiği en yüksek sıralama Berlin'deki WTA Almanya Açık'ın finalinde Justine Henin'i yendikten sonra yükseldiği 3. sıralamadır. Kariyeri boyunca iki kez Fransa Açık finali oynamıştır (2003 ve 2005). Petrova, 8 Haziran 1982 tarihinde o zamanki Sovyetler Birliği'nin Moskova şehrinde dünyaya geldi. Annesi ve babası da kendi gibi başarılı sporculardı. Babası Viktor Petrov başarılı bir çekiç atıcıydı, annesi Nadezhda Ilyina (Nadejda İlyina) 1976 Montreal Olimpiyatları'nda 400 metrede bronz madalya kazanmıştı. Tenise 8 yaşında başladı. Ailesi şu anda koçluk yapıyor. Nadia küçük bir çocukken, ailesiyle birlikte seyahat ederdi. Ailesi Mısır'a taşındığında Mohammed Seif ile çalıştı. Şu anki koçu Matias Polonski'dir. İkizler burcudur, Çin burcu köpektir. Hırvatistan'a seyahat etmekten hoşlanıyor çünkü "güzel ve barışçı" olduğunu düşünüyor, balık tutmaktan ve kitap okumaktan hoşlanıyor, favori kitabı ise Rüzgâr Gibi Geçti. Raket sponsoru Babolat, giysi sponsoru da Adidas'tır. (Devamı...)
No Doubt, beşinci stüdyo albümü Rock Steady'den çıkan dört single çalışmasını yayınladıktan sonra, dört grup üyesinin daha fazla zaman harcayabilmesi için Nisan 2003'te ara verdi. Bu ara, ayrıca Gwen Stefani'ye yan proje olarak Kasım 2004'te Love. Angel. Music. Baby. ve Aralık 2006'da The Sweet Escape adlarında iki albümle solo kariyerine başlamasına ve devam etmesine olanak sağladı. Grup, Eylül 2003'te tekrar toplanarak yapımcı Nellee Hooper ile birlikte albümün çıkış şarkısı "It's My Life"'ı kaydettiler. Albüm, iyi satış yaptı ve Amerika Birleşik Devletleri'nde RIAA, Kanada'da ARIA tarafından 2× platin plak, Avustralya'da ARIA tarafından platin plak aldı. Albüm, müzik eleştirmenlerince olumlu eleştiriler aldı. (Devamı...)
William Edward Burghardt Du Bois kısa adıyla, W. E. B. Du Bois (23 Şubat 1868 - 27 Ağustos 1963), Amerikalı sosyolog. 20. yüzyılın ilk yarısında ABD'de Siyah protesto hareketinin en önemli önderidir. 1909'da Siyahları Geliştirme Ulusal Derneği'nin (NAACP) oluşturulmasına katkıda bulundu.1910-1934 arasında derneğin yayın organı Crisis'in yönetmenliğini yapmıştır.
1888'de Tennessee'nin Nashville kentinde, Siyahların gittiği Fisk Üniversitesi'nden mezun oldu. 1895'te Harvard Üniversitesi'nde doktorasını tamamladı. Doktora tezi The Suppression of the African Slave-Trade to the United States of America 1638-1870 (1638-1870 arasında ABD'ye Yönelik Afrikalı Köle Ticaretinin Yasaklanması) 1896'da yayımlandı. Doktorasını tarih dalında yapmış olmasına karşın geniş kapsamlı bir sosyal bilimler eğitimi alan Du Bois, sosyologların ırk ilişkileri konusunda kuramlar geliştirdiği bir sırada, Siyahların içinde bulunduğu mkoşullara ilişkin deneysel araştırmalar yapıyordu.On yıldan fazla ABD'deki Siyahlara ilişkin sosyolojik ilişkilerle uğraştı.Bu araştırmalarının sonucunda 1897-1914 arasında, o sırada ders verdiği Atlanta Üniversitesi'nde 16 monografi ve ABD'deki Siyah topluluğun durumuna ilişkin ilk inceleme olan The Philadelphia Negro; A Social Study; (1899; Philadelphialı Zenci; Toplumsal bir inceleme) yayımladı.Başlangıçta sosyal bilimlerin ırk sorununu çözecek bilgileri sağlayabileceğine inanıyordu, ama giderek linç, angarya, yurttaşlık haklarından yoksun bırakma, Jim Crow ırk ayrımı yasaları, ırkçı saldırılar ve çatışmalarla dolu bir ortamda toplumsal değişmenin, ancak ajitasyon ve protesto yoluyla gerçekleşebileceği sonucuna vardı. (Devamı...)
Takımyıldız gökyüzünün (veya gök kürenin) bölündüğü 88 alandan her birine verilen isimdir.Terim genellikle, yanlış bir biçimde, görünüşte birbiriyle ilgili gözüken yıldız gruplarını tanımlamak için kullanılır.
Bazı ünlü takımyıldızlar, çeşitli nesnelere benzetilen parlak yıldız düzenlerine sahiptir. Örnek olarak, bir avcı figürünü çağrıştıran Avcı Takımyıldızı (Orion) ve aslan figürü çağrıştıran Aslan Takımyıldızı (Leo) verilebilir. Eski gök bilimciler bu şekilleri efsanelerdeki belirli hayvanlara ve kahramanlara benzetmiş ve bunların tanrılarca gökyüzüne çıkarıldıklarına inanmışlardır. Takımyıldızların büyük bölümünü, eski Yunanlar ve Romalılar adlandırmıştır, ama onlar da bu adları Babilliler'den almış olabilirler. Takımyıldızların oluşturduğu bu şekiller geceleri gökyüzünde incelenecek olursa, gözlemlenen şekillerin benzetilen nesnelerle arasındaki ilişkiyi fark etmek kolay olmayabilir. Yıldızlı bir gökyüzünün karanlık bir gecede gözlemi, ilk bakışta çok büyük bir düzensizlik izlenimi uyandırır.
Görülen sayısız yıldız içinde, daha parlak yıldızlar göze çarpar. Bunlar, daha zayıf parıltılı gök cisimlerini işaretlemek veya gökyüzü olaylarının yerini belirlemek için değerli karşılaştırma noktaları oluşturur. Antik Çağdan bu yana yıldızlar, mitolojik kişiler veya hayvanlarla özdeşleştirilen karakteristik şekiller, yani takımyıldızlar biçiminde gruplandırılmıştır. Ancak çağdaş astronominin gerekli gördüğü noktalar, gökyüzü koordinat sistemlerinin kesin şekilde tanımlanmasıyla sonuçlanmıştır. Böylece gök cisimlerinin gökyüzündeki konumu duyarlı olarak belirlenebilir, bu da, gözlem aletlerini, incelenmek istenen gök cisimlerine doğru çabucak yöneltmeye imkân verir. (Devamı...)
Ülkesinde en popüler film yönetmenlerinden biri olan Park Chan-wook (박찬욱) (d. 23 Ağustos 1963) "intikam üçlemesi" ile uluslararası alanda da tanınan yönetmenler arasına katılmıştır. Üçleme 2002'de çektiği Sympathy for Mr. Vengeance ile başlamış ve 2005 yılında Sympathy for Lady Vengeance ile tamamlanmıştır. Park Chan-wook Seul'de büyümüş ve Sogang Üniversitesinde felsefe tahsili yapmıştır. Üniversitede 'Film Gang' denilen sinema klubünü kurmuş ve çağdaş sinema üzerine çok sayıda makale kaleme almıştı. Vertigo filmini gördükten sonra film yapmaya karar vermiş ve mezuniyetinden sonra dergilere filmler üzerine makaleler yazmış, Kkamdong of Yu Yeong-Jin gibi filmlerde yönetmen yardımcılığı yapmıştır. Amerikalı ünlü yönetmen Quentin Tarantino Jimmy Kimmel Live adlı show programında Park'ın hayranı olduğunu ve 2004 Cannes Film Festivali jürisindeyken Park'ın Oldboy filmine onur ödülü verilmesi için kişisel çaba gösterdiğini (ancak ödül Michael Moore'un Fahrenheit 9/11'ine verilmiş Oldboy ise ikincilikle yetinmek zorunda kalmıştır) söylemiştir. Park'ın filmi bu festivalde Büyük Jüri Ödülünü kazanmıştır. (Devamı...)
Daniel Wallace'ın Büyük Balık: Efsanevi Ölçülerde Bir Roman adlı romanından uyarlanan filmin başrollerinde Ewan McGregor, Albert Finney, Billy Crudup, Jessica Lange, Alison Lohman, Steve Buscemi, Helena Bonham Carter ve Danny DeVito yer alır. Will Bloom (Crudup), babası Edward (Finney) ile hiç konuşmadan geçirdiği üç yılın ardından Alabama'daki ailesinin yanına döner. Ölmek üzere olan Edward hayat hikâyesini kendi eşsiz, abartılı ve tamamen fantastik olaylara dayanan üslubuyla anlatmaya başlar (bu geriye dönüşlerde Edward'ın gençliği McGregor tarafından canlandırılır). Filmin, babasının ölümüyle birlikte projeyi alan, Tim Burton'dan önce, ilk olarak Steven Spielberg tarafından yönetilmesi planlanmıştı. Büyük oranda Alabama'da çekilen film Burton'ın Makas Eller ve Hayalet Süvari gibi filmleri kadar Gotik tonlar içermez. Eleştirmenler filmi Burton'ın başyapıtı olarak göstermişlerdir. Ayrıca film dört dalda Altın Küre'ye ve Danny Elfman'ın özgün bestesiyle de bir dalda Oscar'a aday oldu. Edward Bloom yıllar boyunca oğlu Will'e hep aynı hikâyeyi anlatmıştır: Will'in doğduğu gün, o yakalanması mümkün olmayan dev bir balığı kendi nişan yüzüğü ile birlikte yakalıyordur. Babası bu hikâyeyi Will'in düğün töreninde de anlatınca ilişkileri gerilir ve üç yıl boyunca birbirleriyle hiç konuşmazlar. Will, Paris'te gazeteci olur. Babasının sağlığı kötüye gitmeye başlayınca Will ve eşi Josephine, Alabama'ya dönerler. Uçakta, Will babasının çocukken bataklığa girdiği ve cam gözüyle ona nasıl öleceğini gösteren bir cadıyla karşılaştığı hikâyesini anımsar. Artık nasıl öleceğini bilen Edward yüzleşemeyeceği hiçbir garip durumun olmadığını bilir. (Devamı...)
Padukone, Kopenhag'da doğdu ve Bangalore'da büyüdü. Ayrıca badminton yıldızı Prakash Padukone'un kızıdır. Gençken ulusal düzeyde badminton oynamış, fakat model olmak için spor kariyerine son vermiştir. Film rolleri için teklifler aldı ve çıkışını 2006 tarihli bir Kannada filmi Aishwarya ile yaptı. Padukone Bollywood çıkışını ise büyük başarı sağlayan Om Shanti Om ile yaptı veEn İyi Çıkış Yapan Kadın Oyuncu dalında Filmfare ödülü kazandı. Padukone Love Aaj Kal (2009), Lafangey Parindey (2010) gibi filmlerde canlandırdığı rollerle övgüler aldı, fakat bir romantik komedi olan Bachna Ae Haseeno (2008) ve komedi filmi Housefull (2010) ile negatif yorumlar aldı. 2012'nin box office hiti Cocktail filmi Padukone'un kariyerinde bir dönüm noktası oldu. Olumlu eleştirilere aldı ve birkaç ödül töreninde En İyi Aktris dalında aday gösterildi. Baş rollerinde olduğu Yeh Jawaani Hai Deewani (2013), Chennai Express (2013), ve Happy New Year (2014) filmleri en fazla hasılat yapan Bollywood filmleri arasına girdi. Ayrıca dram-romantik türündeki Goliyon Ki Raasleela Ram-Leela (2013) filmindeki rolüyle övgü topladı ve En İyi Kadın Oyuncu dalında Filmfare ödülü kazandı. Arjun Kapoor ile başrolü paylaştığı Finding Fanny (2014) filmi de olumlu eleştiriler aldı ve Piku (2015) filmindeki rolü ile kariyerinin en iyi performansını gerçekleştirdiği türünde övgüler aldı. (Devamı...)
Simpson ailesi Amerikan animasyontelevizyon dizisiSimpsonlar'da yer alan ve şova adını veren kurgusal karakterlerden oluşan ailedir. Simpsonlar, ebeveynler Homer ve Marge ile onların üç çocuğu Bart, Lisa ve Maggie'den oluşan bir çekirdek ailedir. Springfield kasabasında 742 Evergreen Terrace'de yaşamaktadırlar. "Simpson ailesi" fikri, James L. Brooks'un lobisinde beklemekte olan karikatürist Matt Groening tarafından ortaya çıktı. Groening, yarattığı karakterlere kendi ailesindeki üyelerin adını verdi fakat kendi adı yerine "Bart" ismini kullandı. Aile, 19 Nisan 1987 tarihinde The Tracey Ullman Showkısası "Good Night" ile çıkış yaptı ve 17 Aralık 1989 tarihinde yayınlanmaya başlayan kendi dizisine sahip oldu.
Beş ana aile üyesinin yanı sıra, ailede küçük ve büyük birçok karakter mevcuttur. Homer'ın babası Abraham Simpson; Marge'ın kızkardeşleri Patty ve Selma Bouvier ve ailenin iki evcil hayvanı olan Santa's Little Helper ile Snowball II, en çok tekrarlanan karakterlerdir. Homer'ın annesi Mona Simpson, Homer'ın "Vegas karısı" Amber, Marge'ın annesi Jacqueline Bouvier ile ikincil akrabaların tümü, diğer aile üyelerini oluşturmaktadır. Devamı...
Eton'da eğitim gördü. 1811'de yazdığı "Ateizmin Gerekliliği" adlı makalesinden dolayı Oxford'dan atıldı ve babası tarafından da reddedildi ve Londra'ya gitti. Orada Harriet Westbrook adlı bir bayanla evlendi. İrlanda'da ayaklanmayı kışkırttı. 1815'te Godwin'in kızı Mary (Frankenstein'in yazarı) ile tanıştı. Evli olmasına rağmen onunla beraber oldu. Godwin'nin bu ilişkiye sert tepkisi üzerine İngiltere'yi birlikte terk ettiler. İsviçre'de Lord Byron ile tanıştı. Eşinin ölümünden sonra İngiltere'ye dönüp evlendiler fakat 1816'da İtalya'ya yerleşmeye karar verdiler. 1816-1818'lerde The Revolt of Islam ve 1820'de Prometheus adlı yapıtlarında kadın ile erkeğin beraberliğini, kurtarıcı bir ilişki olarak kutsadı ve umudunu "Doğu"ya bağladı. Ayrıca bu yüzyılda hızla yayılmaya başlayan vejetaryen'liğin, gönüllü avukatlığını Leo Tolstoy ile birlikte yaptılar. 1822'de boğularak ölmüş ve İtalya'da sahile vurduğu yerde yakılmak suretiyle kendisi için bir cenaze töreni düzenlenmiştir. Törende, Lord Byron, arkadaşının kafatasını hatıra olarak saklamak istemiş, ancak yine bir yazar olan aile dostları Edward Trelawny buna izin vermemiştir. Fakat, tören sırasında Trelawny, Shelley'nin kalbini ateşten çalmış ve Percy'nin dul eşi Mary Shelley'ye vermiştir. Kalp sonunda, oğulları Sir Percy Florence Shelley öldüğü zaman, onunla beraber gömülmüştür. Mezarında Latince Cor Cordium ("Kalplerin Kalbi") yazmaktadır. Devamı...