Management

Yaşam boyu eğitimin bir gereği olarak karşımıza çıkan hizmet içi eğitim, çalışanlara mesleklerinde daha başarılı, üretici ve mutlu olmasını sağlayacak bilgi, beceri ve tutumlar kazandırmayı amaçlar.
Bu çalışmayla, hizmet içi eğitimde kuramsal alt yapıya yönelik bilgi vermenin yanı sıra, sağlık personelinin görevleri başında çalıştıkları sürece mesleklerindeki gelişmelere uyum sağlayabilmeleri, verimli ve üretken olabilmeleri için sürekli eğitim ihtiyaçlarını karşılamadaki önemi, esasları ve bu eğitime olan gereksinimleri üzerinde durulmuştur. Bu çerçevede hizmet içi eğitim yoluyla çalışanların performansını artırmada hizmet içi eğitim programları ve stratejileri gibi temel noktalara yer verilmiştir. Hizmet içi eğitimle sağlık personeline, en azından, kendi alanındaki yeni bilgi ve becerileri zamanında kazandıracak, yeni eğitim teknolojilerinden faydalanma ve bunları mesleklerinde kullanma kolaylıklarını sağlayacaktır.
Karabük Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesinde çalışan sağlık personeli ile anket çalışması yapılarak, sağlık personelinin hizmet içi eğitime bakış açısı ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Araştırma da sağlık personelinin hizmet içi eğitim konusunda olumlu oldukları, eğitimlerin çalışanlara yeni beceriler kazandırdığı, mesleki gelişimlerini geliştirdiği ve çalışanların kurumsal aidiyet ve kurum kültürünün pozitif etkilerini yaşattığı sonuçları ortaya çıkmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kurum, Eğitim, Hizmet içi Eğitim, Sağlık Çalışanları

90 lı yıllardan bu tarafa yaşanan örgütsel küçülme stratejisi, en çok uygulanan stratejidir. Çalışmada 2001 Şubat’ındaki ekonomik krizden sonra devlet bankalarının yeniden yapılanma süreçleri incelenmiştir. Bu yeniden yapılanma sürecinde, örgütsel küçülme gerçekleştirilmiştir. Türk Kamu bankalarında örgütsel küçülmenin, mevcut çalışanların duygusal ve davranışsal bağlılıkları üzerindeki etkileri incelenmiştir.

Sonuç olarak, küreselleşme, teknolojik gelişme ve artan rekabet ve hızla değişen dünya gücü sadece özel sektörde değil, aynı zamanda kamu sektöründe de yeniden yapılanmayı gerektirmektedir. Türk kamu sektörü kendisini bu yönde yapılandırmaktadır. Bu yapılanmanın, kamu bankalarında da yeniden yapılanma adı altında stratejik örgütsel küçülme olarak ortaya çıktığı görülmektedir.

The core of the political and economic transformation of any country in transition  is the creation of the private sector, the development of entrepreneurship and creation of small and medium-sized enterprises (SMEs). They are considered to be one of the principal driving forces in economic development. SMEs stimulate private ownership and entrepreneurial skills, they are flexible and can adapt quickly to changing market demand and supply situations, they generate employment, help diversify economic activity and make a significant contribution to exports and trade. SMEs also play an important role in innovation and the high-tech business, due to their flexibility and creativity many of them became large businesses.
From the economical development of the countires to employment rates, industrial competence to political independence many succesful ventures policies on issues affecting our country, has been realized with the KOSGEB entrepreneurship support model.

This study attempts to evaluate job satisfaction of bank employees in Turkey.  It focuses on the relative importance of job satisfaction factors and their  impacts  on  the  overall job satisfaction of employees. It also investigates the impacts of work experience, age, and sex differences on  the  attitudes  toward job satisfaction.  The result shows that salary, efficiency in  work,  fringe supervision, and co-worker relation are the most important factors contributing to  job  satisfaction.  Branch employees have  higher  levels  of  job  satisfaction than those of virtual banking as they enjoy better facilities and supportive work environment. Work experience is found as the second most important factor affecting job satisfaction. Sex and age differences have relatively lower level of impact on it. The overall job satisfaction of the bank employees is at the positive level.

The purpose of this research is to find the factors which motivate the university staff and importancy of motivation. In this research survey method is used. Data has been gathered from the workers of The Kastamonu University. SPSS 16,0 (The Statistical Packet for The Social Sciences) was the packet used for analyzing data. At the result of the research, we conclude that public workers consider important to moral prizes as materialistic prizes, appreciation of the public works and the possibility of being promoted motivate the workers. We find out that differency of the sallaries of each workers make uneasiness between them.

The term “mobbing”, which includes workplace terrorizing, pressure, frightening, belittling and psycho-terror, is defined as the presence of systematic, directed, unethical communication and antagonistic behaviour by one or more individuals. This research was conducted as a descriptive and cross sectional study with the purpose of determining the mobbing experienced by womens who work in banking sector in Turkey. The research participants were 400 women working in banking sector of whom 220 employees and 180 employee in public and private banks. A questionnaire developed by the researchers in the light of information in the literature was used for data collection and had four sections including the participants’ demographic characteristics and questions asking about mobbing behaviours, reaction to mobbing incidents and actions taken to escape from the mobbing. The overwhelming majority (86.5%) of the women workers participating in the research reported facing mobbing behaviour in the work place in the last 12 months. The women employees working at the bank faced statistically significantly more mobbing behaviours than women employee (p≤0.02). It was determined that the empolees who faced mobbing behaviours gave various physiological, emotional and social reactions to these incidents.

Bugüne kadar ülkemizde tüketici konusunda yapılan araştırmalar çoğunlukla genç tüketiciler üzerine yoğunlaşmaktadır. Ancak dünyada ve ülkemizde yaşanan demografik değişimler dikkate alındığında yaşlı Pazar bölümüne yönelik bilimsel çalışmaların gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Özellikle yaşlılık döneminde önem kazanan ve incelenmesi gereken konulardan biri de, yaşlıların satın alma alışkanlıklarıdır. Çünkü yaşlılar pazardaki tutumları, görüşleri ve deneyimleri ile nüfusun diğer bölümleri kadar değişiklik gösteren, tüketim kararlarını kendileri veren bireylerdir.

Buradan yola çıkarak ülkemizdeki 65 yaş ve üstü tüketicilerin tüketim alışkanlıkları üzerinde bu çalışmayı yaptık. Veriler toplam 150, 65 yaş üstü kişi üzerinde anket uygulaması yapılarak toplanmıştır. Verilerin analizinde SPSS 16 paket programı kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre yaşlı tüketicilerin öncelik verdiği ürün ve hizmetlerin başında sağlık sektörü yer almaktadır ve onlar için ürün ve hizmette aranan en önemli özellik güvenilir olmasıdır. Zamanlarının çoğunu ise torunları ile geçirmekten hoşlanmakta ve kazançlarının çoğunu onlara yönelik olarak harcamaktadırlar.

Araştırma ve geliştirme (AR-GE), insan, kültür ve toplumun bilgisinden oluşan bilgi dağarcığının artırılması ve bu dağarcığın yeni uygulamalar tasarlanmak üzere kullanılması için sistematik temelde yürütülen yaratıcı çalışmalar, bir yenilik, yeni veya önemli derecede iyileştirilmiş bir ürün (mal veya hizmet) veya süreç, yeni bir pazarlama yöntemi ya da yeni bir organizasyonel yöntemin işletme için uygulamalarda, işyeri organizasyonunda veya dış ilişkilerde gerçekleştirilmesidir. Küçük ve orta büyüklükteki işletmeleri kapsayan KOBİ’ler bir ülkenin rekabet düzeyini belirleyici temel yapı taşları olup aynı zamanda istihdam yaratmada motor işlevi gören konuma sahiptirler. En gelişmiş ülkeden az gelişmişine kadar KOBİ’ler; sanayinin ağır yükünü taşıyan bir rol yüklenmişlerdir. Bu nedenle KOBİ’ler; yenileme veya yenilik yapmak zorundadırlar. Diğer ülkelerdeki KOBİ’lerle  rekabet edebilmek için ürün geliştirme temelinde örgütlenmelidirler. Maliyetleri düşürmek, yeni malzemeler kullanmak, üretim prosesini yenileştirmek ve pazara ulaşmada farklı yöntemler kullanmak önemli olup, altyapıyı buna uyarlamak ve AR-GE faaliyetlerine girmek KOBİ’lerin rekabet edebilirlik seviyesini artıracaktır.

Türkiye gibi krizlerin ve kriz beklentilerinin yoğun olduğu ülkelerde, yöneticilerin sürekli kriz yönetimini uygulamaları daha akılcı olabilir. Çünkü, kriz dönemlerinin tüm zorluklarına rağmen, işletme yönetimine önemli beceriler kazandırdığı deneyimler olarak kabul edilmektedir. Şirketlerin gerek kendi kontrolleri dışında gelişen olumsuz koşullardan kaynaklanan, gerekse yönetimdeki başarısızlıklar nedeniyle karşılaştıkları krizlerin sayısında son yıllarda önemli artışlar kaydedilmiştir. Bu durum, krizlerin şirketlerin faaliyetlerini şekillendiren önemli bir unsur haline getirmiştir. Türkiye'de krizlerin temelinde yatan önemli sorunlardan biriside, üniversite-sanayi işbirliğinin geliştirilememesidir. Araştırmamızdaki temel amaç sanayi işletmelerinde kriz yönetiminin var olup olmadığının araştırılarak, kriz ekipleri ile üniversitelerin ortaklaşa yapacağı çalışmalar sonucunda, işletmenin krizden etkilenmemesi için alınacak önlemleri saptamaya çalışmaktır.