Management and Organization

The purpose of this study is to explore the relationship between organizational justice and job satisfaction of health employee and to reveal whether or not differences according to socio-demographic characteristics of employees. Organizational justice scale that was developed by Niehoff and Moorman (1993) and Minnesota Job Satisfaction Scale that was developed Weis and colleagues (1967) were used as data collection tool in the study. The survey was administrated in a public hospital in Sakarya between May 30 and 30 June 2011. The validity and reliability of data obtained from the survey was measured using analysis confirmatory factor analysis and Cronbach's alpha coefficient. Path analysis, descriptive statistical methods, one-way variance analysis and independent samples t test were used for analyzing of the data. Results were evaluated in 95% confidence interval, p <0.05 significance level. According to findings from the Path analysis, there were high level of covariance r...

Bu calisma, saglik calisanlarinin hasta guvenligi tutumu algi duzeylerinin belirlenmesi amaciyla gerceklestirilmistir. Ayrica calismada saglik calisanlarinin sosyo-demografik ozelliklerine gore hasta guvenligi tutumu algi duzeylerinde istatistiksel acidan anlamli bir fark olup olmadigi arastirilmistir. Arastirmada veri toplama araci olarak Guvenlik Tutum Olcegi (Safety Attitudes Questionnaire-SAQ) kullanilmistir. 05 Ocak-15 Mart 2012 tarihleri arasinda gerceklestirilen arastirmanin evrenini Kirikkale ilinde faaliyet gosteren bir kamu hastanesinde calisan saglik calisanlari olusturmaktadir. Calismadan elde edilen bulgulara gore hasta guvenligi tutumunu olusturan boyutlardan; algilanan stres ile guvenlik iklimi ve is tatmini arasindaki iliskiler disindaki tum boyutlar arasindaki iliskiler pozitif ve istatistiksel olarak anlamli bulunmustur. Arastirma sonuclarina gore, en yuksek katilim algilanan stres boyutunda olmustur.

Copyright © Bu kitabın Türkiye'deki her türlü yayın hakkı Eğitim Yayınevi'ne aittir. Bütün hakları saklıdır. Kitabın tamamı veya bir kısmı 5846 sayılı yasanın hükümlerine göre kitabı yayımlayan firmanın ve yazarlarının önceden izni olmadan elektronik/mekanik yolla, fotokopi yoluyla ya da herhangi bir kayıt sistemi ile çoğaltılamaz, yayımlanamaz.

Yer çekimi pilleri.
Peki yer çekimi pilleri nedir?
Yenilenebilir enerji kaynaklarından elde ettiğimiz enerjinin çok azını kullanıyoruz.
Kalan fazla enerji ise boşa gidiyor. İşte yer çekimi pillerinin amacı da boşa giden bu fazla enerjiyi depolamak.
Sistem şu şekilde işleyecek.
Dağ yamaçlarında ray döşenecek veya çok derin kuyular açılacak.
Halatlara bağlı ağırlıklar Güneş panellerden gelen enerji ile motorları harekete geçirecek ve motorlarda halatları saracak.
Ağırlıkları yukarıya taşıyacak. Ve böylelikle güneş fotovoltaiklerden gelen foton enerjisini potansiyel mekanik bir enerjiye çevirip depolayacak.
Güneş battıktan sonra bu halatlar tekrar serbest kalacak.


Ağırlık yavaş yavaş dibe indikçe potansiyel enerjisi kinetik enerjiye dönüşerek alternatör üzerinden tekrar elektirik üretecek.

This paper complicates the existing historiography about dust bowl migrants, often known as Okies, in Depression-era California. Okies, the dominant narrative goes, failed to organize in the ways that Mexican farm workers did, developed little connection with Mexican or Filipino farm workers, and clung to traditional gender roles that valorized the male breadwinner. This thesis tells a story that the dominant narrative obscures. Centering on exceptions, I highlight the life and political work of three, relatively unknown Okie women: union organizer Lillie Dunn, radical writer Sanora Babb, and Dust Bowl poet Wilma Elizabeth McDaniel. Together, their stories stand outside and in conflict with most of what is written about the history of Okies in California. Using such exceptions as a guiding framework, I engage several historiographical debates about the Dust Bowl migration, New Deal labor politics, capitalist agriculture, and shifting gender constructs of the 1930s. By complicating knowledge of Okie history and culture in California, this thesis builds on the arguments of earlier Dust Bowl historians to consider the possibility that a tradition of radicalism, interracial alliance, and proletarian feminism, a politics which centers working women's experiences and communities and understands class and gender as mutually constitutive, is also part of the story.

This paper complicates the existing historiography about dust bowl migrants, often known as Okies, in Depression-era California. Okies, the dominant narrative goes, failed to organize in the ways that Mexican farm workers did, developed little connection with Mexican or Filipino farm workers, and clung to traditional gender roles that valorized the male breadwinner. This thesis tells a story that the dominant narrative obscures. Centering on exceptions, I highlight the life and political work of three, relatively unknown Okie women: union organizer Lillie Dunn, radical writer Sanora Babb, and Dust Bowl poet Wilma Elizabeth McDaniel. Together, their stories stand outside and in conflict with most of what is written about the history of Okies in California. Using such exceptions as a guiding framework, I engage several historiographical debates about the Dust Bowl migration, New Deal labor politics, capitalist agriculture, and shifting gender constructs of the 1930s. By complicating knowledge of Okie history and culture in California, this thesis builds on the arguments of earlier Dust Bowl historians to consider the possibility that a tradition of radicalism, interracial alliance, and proletarian feminism, a politics which centers working women's experiences and communities and understands class and gender as mutually constitutive, is also part of the story.

Farklı geri bildirim türleri; çalışanların motivasyonu, duygusal tepkileri ve örgütsel vatandaşlık davranışları üzerinde belirleyici bir etkiye sahiptir. Bu nedenle geri bildirim, çalışan performansını geliştirmek ve kurumsal bağlılığı artırmak için önemli bir yönetsel araçtır. Ancak geri bildirimin içeriği, tonu ve iletim biçimi, çalışanlar üzerinde farklı psikolojik ve davranışsal sonuçlar doğurabilmektedir. Bu çalışmada, pozitif-yapıcı, negatif-yapıcı, pozitif-yıkıcı ve negatif-yıkıcı geri bildirim türlerinin çalışanların içsel/dışsal motivasyonu, duygusal tepkileri ve örgütsel davranışları üzerindeki etkileri incelenmiştir. Ayrıca, işin eğlenceli algılanması ve rol algısının bu süreçteki aracı ve düzenleyici rolleri değerlendirilmiştir.

Sosyal varlik olan bireyler yasamin her alaninda cevresi ile iletisim haline girerek diger bireyler ile sosyal etkilesime girmekte, etkilesimde oldugu bireyler hakkinda bilgi saglamakta ve belirli bir izlenim olusturmaya calismaktadir. Bu durumda birey ise, olusturdugu izlenim ile iletisim halinde oldugu bireyleri etkileyebilmek icin davranislarini kontrol altina alma egilimi icerisine girebilmektedir. Olusturulan bu izlenimler bazen bireylerin sosyal gorunuslerine bagli olarak kaygi yaratabilmekte, bunun yaninda calisanin ise tutkunluguna ve performansina etki edebilmektedir. Isletme calisanlari yogun ve saglikli sosyal iliskiler kurarak, performanslarini ve rekabet gucunu arttirmayi hedefleyen gruplardir. Kurumlarin rekabet avantaji elde edebilmesi, etkinlik ve verimliligini arttirabilmesi icin calisanin ise tutkunluklari orgutler icin onemli bir unsur olarak kabul edilmektedir. Bu baglamda arastirma, Antalya’da faaliyet gosteren bazi isletme calisanlarinda izlenim yonetimi davran...

Araştırma, Gençlik ve Spor Bakanlığı ve ona bağlı merkez ve taşra teşkilatlarında görev yapan orta ve üst kademe yöneticilerin kişilik özellikleri, temel motivasyon kaynakları ve yenilikçi davranışlarını bazı sosyo demografik özellikler açısından incelemek ve bunlar arasındaki ilişkiyi ortaya koymayı amaçlamaktadır. Araştırmada bu amaç doğrultusunda ilişkisel tarama modeli kullanılmış olup araştıranın örneklemini ilgili kurumlarda görev yapan yöneticiler arasında tesadüfi örnekleme yöntemi ile seçilmiş ve araştırmaya gönüllü olarak katılmayı kabul etmiş 345 yönetici oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak, araştırmacı tarafıdan oluşturulan "Kişisel Bilgi Formu", Türkçe'ye uyarlama çalışması , Horzum vd. (2017) tarafından yapılan "Beş Faktör Kişilik Envateri Kısa Formu (BFI-10)", Antalyalı ve Bolat (2017) tarafından geliştirilen "Temel Motivasyon Kaynakları Ölçeği" ve , Osman ve Turan (2020) tarafından Türkçe'ye uyarlama çalışması yapılan "Yenilikçi Davranış Ölçeği" kullanılmıştır. Veri analizinde ikili grup karşılaştırmaları için "Student t test", üç ve üzeri grup karşılaştırmaları için "Tek Yönlü Varyans Analizi" ve "Tukey Çoklu Karşılaştırma" testleri, ölçeklerin toplam ve alt boyut toplam puanları arasındaki ilişkiyi görebilmek için "Pearson Korelasyon Katsayısı" kullanılmıştır. Yöneticilerin Sosyo-demografik değişkenlere göre baskın kişilik özellikleri dağılımı ise "Ki-Kare Analizi" testi ile belirlenmiştir. Araştırmada, yöneticilerin yenilikçi davranış, temel motivasyon kaynakları ve kişilik özellikleri arasındaki ilişkiye dair güçlü kanıtlar elde edilememiş, sosyo-demografik özelliklerin, bireylerin kişilik özellikleri, temel motivasyon kaynakları ve yenilikçi davranış üzerinde önemli rol oynadığı tespit edilmiştir. Yönetici kadrolarını belirlenmesinde ve terfi süreçlerinde bireylerin sosyo-demografik özellikleri, kişilik özellikleri, temel motivasyon kaynakları, yenilikçi davranışları dikkate alınarak belirlenmesi organizasyonun başarısı, motivasyonu, yenilikçiliği ve geleceği açısından önemli katkılar sağlayabilir.

Gerek, tez aşamasında gerekse, bu kitabın oluşmasında değerli bilgilerini benimle paylaşan, kendisine ne zaman danışsam bana kıymetli zamanını ayırıp sabırla ve büyük bir ilgiyle bana faydalı olabilmek için elinden gelenden fazlasını sunan güler yüzünü ve samimiyetini benden esirgemeyen sevgili hocam Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER'e, her zaman ve her konuda benim destekçim olan canım annem Aysel SIRAKAYA'ya ve çalışma arkadaşlarıma, Kitabımın Editörü Doç. Dr Yıldırım Bayezit DELDAL hocama desteklerinden dolayı teşekkür ederim. Dr.Yeşim SIRAKAYA YAZAR HAKKINDA İşletme mezunu olup, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Kamu Yönetimi bölümünde "Türkiye'de Deniz Kirliliği ve Alınması Gereken Tedbirler" konusunda Yüksek Lisansını yapmıştır. St. Clement Üniversitesi'nde Endüstriyel ve Örgüt Psikolojisi alanında "Çalışan Katılımının Örgütsel İnovasyona Etkisi" üzerine tezi ile Doktorasını tamamlamış olan Sırakaya'nın ulusal ve uluslararası yayınlanmış makaleleri ile iki adet Kültür ve Turizm Bakanlığı onaylı E-Kitabı bulunmaktadır. Halen Sahil Güvenlik Komutanlığı'nda Deniz Güvenliği Uzmanı olarak görev yapmaktadır. Narsistik Yöneticilerin Liderlik Tarzlarları-1 BİRİNCİ BÖLÜM 1.Giriş Bu çalışma, Endüstri ve Örgüt Psikolojisi alanında önemli bir araştırma konusuna odaklanmaktadır: "Narsistik Yöneticilerin Liderlik Tarzları ve İşletme Performansı Üzerindeki Etkisi". Günümüz iş dünyasında liderlik, işletmelerin başarısı için kritik bir faktördür. 1 Liderlerin tarzları, çalışanların motivasyonu, iş birliği ve verimliliği üzerinde doğrudan etkiye sahiptir. Ancak, narsistik liderlerin varlığı bu dinamiği karmaşık hale getirebilir. Bu nedenle, narsistik liderlerin liderlik tarzları ve işletme performansı üzerindeki etkileri giderek daha fazla araştırılmaktadır. 2 Bu çalışmanın temel amacı, işletmelerdeki narsistik liderlerin etkilerini anlamak ve liderlik tarzları ile işletme performansı arasındaki ilişkiyi açıklığa kavuşturmaktır. Bu amaçla, mevcut literatürü kapsamlı bir şekilde gözden geçirerek, narsistik özelliklere sahip yöneticilerin liderlik tarzlarını ve işletme performansını analiz etmeyi hedeflemekteyiz. Ayrıca, anket

Hızla değişen ekonomik, teknolojik ve sosyal çevre içinde örgütler ve yönetim anlayışları da değişmektedir. Yönetim anlayışları örgüt içi ve dışındaki ilişki ve etkinlikleri biçimlediğinden modernite sonrasında yönetim modelleri de yeni çerçevelerle açıklanmıştır. Bu çalışmada, postmodern yaklaşımlardan biri olarak vekalet teorisi, temel kavramları, literatür sunumu ve pazarlamada uygulanma alanları ve açılımları ile ele alınarak, orijinal bir kavramsal model geliştirilmeye çalışılmıştır.

Parental attitudes constitute one of the socio-cultural factors influencing the development of personality traits. Culture, defined by distinct characteristics shaped by geographical region, lifestyle, societal values, and social relationships, directly molds personality traits and parental attitudes through socialization. This study investigates the relationship between personality traits and parental attitudes while comparatively analyzing university students from diverse geographical origins. The research involved 320 participants from Karabük University, including Turkish, Central Asian, and African students. Personality was evaluated across five dimensions—extraversion, agreeableness, conscientiousness, emotional stability, and openness to experience—using the Turkish version of the Big Five Personality Test-50. Parental attitudes were assessed based on distinct patterns in parentchild relationships, categorized by levels of involvement and acceptance versus strict supervision and control, yielding four styles: authoritative, indulgent, authoritarian, and neglectful. The Parenting Attitudes Scale was utilized for this analysis. Participants’ socio-demographic information was collected through a dedicated form. Data were gathered on campus between April and May 2022. Results reveal that Turkish students scored higher in agreeableness, emotional stability, and openness to experience, whereas Central Asian students outperformed others in extraversion and conscientiousness. Conversely, African students exhibited lower scores across most personality traits than their counterparts. In terms of parenting styles, Turkish students predominantly perceived their mothers as indulgent and their fathers as either indulgent or neglectful, while Central Asian and African students mainly characterized both parents as authoritarian. The authoritative style demonstrated the most positive impact on personality traits across all cultural groups, whereas the neglectful style was consistently linked to the most adverse outcomes. The interplay between culture and parenting styles significantly influenced personality development; for example, maternal indulgence reinforced emotional stability in Turkish students and extraversion in African students. These findings highlight that personality development is shaped by socio-cultural factors, with the effects of parental attitudes varying by cultural context. Limitations include the broad geographical scope of cultural analysis and reliance on retrospective self-reports. Future research should employ direct country samples, explore intergenerational influences, and adopt more longitudinal designs.
Keywords: Personality, parental attitudes, parenting styles, culture

This research aims to reveal the impacts of directors' behaviors on employees' job satisfaction and organizational commitment at healthcare institutions. In this study, which is of descriptive quality, a quantitative research pattern was used. In the collection of data, in order to measure employees' job satisfaction levels, the Minnesota Satisfaction Scale developed by Weis and colleagues (1967) and adapted to Turkish by Baycan (1985) was used; in order to measure directors' behavior perceptions, the Director Behavior Scale developed by Terzi and Kurt (2005) was used; and in order to measure the commitment perceptions, the Organizational Commitment Scale developed by Meyer and colleagues (1993) and adapted to Turkish by Daglı and colleagues (2018) was used. In the study, 950 staff members working at healthcare institutions operating under the Kırşehir Provincial Directorate of Health were surveyed. In order to analyze the data, SPSS 26 and AMOSS 26 were used. Descriptive statistics, independent t-test among independent groups, one-way variance analysis, and correlation analyses were conducted on the data. As a result of the analyses conducted on the data collected, it was found that there is a positive and statistically significant (r=0.689; p<0.05) correlation between the democratic director behavior and employees' job satisfaction. Likewise, it was found that there is a negative and statistically significant (r=0.472; p<0.01) correlation between the careless director behavior and employees' job satisfaction, and a positive linear correlation (r=112; p<0.05) between organizational commitment and job satisfaction. It has been understood that at the institutions surveyed, directors display rather democratic director behaviors, that democratic director behaviors increase employees' job satisfaction and organizational commitment, that autocratic director behaviors reduce employees' job satisfaction, and that organizational commitment and employees' job satisfaction move in line with each other.
Keywords: Directors' behaviors; employees' job satisfaction; organizational commitment; healthcare employees.

In today's workplaces, employees' use of emotional labour often has a significant impact on job performance. However, the extent to which employee energy mediates the relationship between emotional labour and task performance remains unclear. In this context, the fundamental question that this study focuses on is whether employee energy mediates the relationship between employees' levels of emotional labour and their task performance, and if so, how strong this effect is. The main aim of the study is to examine in depth the relationships between emotional labour, task performance and employee energy in the workplace. Specifically, it aims to assess the presence and strength of the mediating effect of employee energy in the relationship between employees' emotional labour expenditure and their task performance. A relational research model was used in this explanatory study. Confirmatory and exploratory factor analyses were first applied to the research data, followed by exploratory and descriptive statistical analyses. One-way analysis of variance was used to understand the relationships between variables, while simple and multiple regression analyses were used to examine the relationship between dependent and independent variables, and finally the Hayes process was used to test mediation. The analyses showed that the variables differed in terms of some human characteristics, the significant effect of emotional labour on task performance disappeared when employee energy was included in the model, and the entire effect was transferred to task performance through employee energy. This indicates that employee energy plays a full mediating role in the established model.

Örgütsel davranış çalışmalarında kurulan modellerde düzenleyicilik etkilerinin sıkça çalışıldığı bilinmektedir. Ancak, bağımsız değişkenin bağımlı değişken üzerindeki etkilerinin doğrusal olması zaman zaman başka tartışma alanlarını ortaya çıkarmaktadır. Hatta etkinin olmadığı durumlarda alternatif çözüm yollarının sunulması ve önerilmesi de önem arz etmektedir. Yapılan bu çalışma, bahsedilen durumları göz önünde bulundurarak bağımsız değişkenin bağımlı değişken üzerinde doğrusal olmayan etkisinde düzenleyici etki yaratacak değişkenin durumlarını inceleyerek örnek bir model üzerinde tartışmıştır. Kurulan modelde etkileşim adaletinin bireyler arası çatışma üzerindeki eğrisel etkisinde adalete karşı duyarlılığın düzenleyici etkisi incelenmiştir. 720 özel sektör çalışanından kolayda örnekleme yoluyla toplanan veri yardımıyla kurulan modelde doğrusal ve eğrisel etkiler incelenmiştir. İlk aşamada etkileşim adaletinin doğrusal etkisinde adalete karşı duyarlılığın düzenleyicilik etkisi bulunmamış ve bir sonraki aşamaya geçilerek bu sefer eğrisel etki incelenmiştir. Eğrisel etkide düzenleyicilik etkisi incelenmiş ve adalete karşı duyarlılığın düşük düzeyinde, etkileşim adaleti ile bireyler arası çatışma arasında U yönlü bir ilişki ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda, adalete karşı düşük duyarlılık düzeyi söz konusu olduğunda, etkileşim adaleti arttıkça bireyler arası çatışmanın belirli bir noktaya kadar azaldığı, sonrasında yeniden artmakta olduğu bulgulanmıştır.

This study was conducted to examine
bibliometrically the research articles on
“organizational citizenship in health
institutions” in the Web of Science
database. In this context, studies published
in journals indexed in the Web of Science
database were initially searched using the
keywords "organizational citizenship" and
"health" under the "all fields" option,
yielding a total of 604 studies.
Subsequently, only "research articles" were
selected, limited to the English language,
and filtered for the time period of the last 20
years (2005-2024). Based on these
restrictions, 540 articles were accessed, and
analyses were conducted on this dataset.
The data for this research was accessed on
July 9, 2024. The results indicate that more
than half of the studies were conducted in
the last five years, demonstrating an
increased focus on organizational
citizenship in healthcare institutions in
recent years. The keywords and study areas
identified in this study can be a guiding
source for new research

ÖZET Sağlık kurumlarında insan kaynaklarının pozitif psikolojik sermayeye sahip olması performansın gelişmesinde önemli katkılar sağlayabilir. Bu çalışmanın amacı, duygusal emek, psikolojik sermaye ve örgütsel sapma arasındaki ilişkilerin belirlenmesidir. Bu amaçla bir kamu hastanesinde görev yapan hekim ve hemşirelerden oluşan 278 sağlık çalışanına anket uygulanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde frekans, ortalama, korelasyon ve çoklu regresyon analizlerinden yararlanılmıştır. Araştırma bulgularında duygusal emek, psikolojik sermaye ve örgütsel sapma arasında ilişkiler olduğu belirlenmiştir. Yüzeysel rol yapmanın örgütsel sapma davranışlarını artırdığı, genel olarak pozitif psikolojik sermayenin duygusal emek kullanımını artırırken örgütsel sapma davranışlarını azalttığı belirlenmiştir. Sonuç olarak, hekim ve hemşirelerin pozitif psikolojik sermayelerinin artmasına katkı sağlayacak insan kaynakları yönetimi uygulamalarının iyileştirilmesi, yüzeysel rol yapma davranışlarının ve örgütsel sapma davranışlarının azaltılmasına yönelik tedbirlerin alınması önerilebilir.

The purpose of this research is to examine the perception of workplace incivility among female academicians. In order to examine the research subject from different aspects, the qualitative research method was preferred in the study. The research was directed using the phenomenology design, one of the qualitative research designs. The sample for the research consists of 13 female academicians working at a public university in Turkey. The Interview method was used in the research as a data collection tool. The obtained data were subjected to content analysis with an inductive and descriptive approach. As a result of the content analysis, four main themes related to the concept of workplace incivility were identified. These themes are: the general characteristics of workplace incivility, the causes of workplace incivility, common incivility in the workplace, and the consequences of workplace incivility. According to the research findings, it has been seen that workplace incivility includes disrespect, is done unintentionally, and disturbs the employees. Personality and demographic characteristics of employees, social and cultural reasons, and organizational factors affect workplace incivility. Not giving greetings is seen as an important act of general incivility by employees. Managers and employees commit different acts of incivility according to their positions. It has been observed that the reaction of female academicians to workplace incivility, which is done for the first time and not often, is generally passive. However, it has been observed that workplace incivility has negative consequences for employees and organizational performance. It is thought that the research will make an original contribution to the relevant literature.

Çalışanların mesleklerine ilişkin bilgi ve becerilerini, görüşlerini örgütlerinde bilinçli olarak ifade etmemeleri durumu olan örgütsel sessizlik, örgütlerin gelişim ve başarıları önündeki önemli bir engel olarak görülmektedir. Öğrencilerin de birey olarak davranışsal sessizlik içinde olmaları mezun olduklarında çalışma ve toplumsal hayatlarında bireysel olarak kuruma ve topluma vereceği katkı, kararlara katılım düzeyi, bu ve benzeri olumlu davranışlardaki istekliliği, yaratıcılığı da mesleki başarısı açısından önemli görülmektedir. Davranışların analizi örgütlerin daha etkin yönetilebilmeleri için önemli görülmektedir. Bireylerin gösterdikleri davranışlar gelişimin başarısı için önemlidir. Bu çerçevede sessizlik davranışı örgütlerin, toplumların ve nihayetinde ülkelerin gelişmesini engelleyici bir unsur olarak değerlendirilmektedir. Bu çalışma, meslek yüksekokulunda okuyan 189 katılımcı öğrencinin davranışsal sessizliğini incelemeyi amaçlamaktadır. Örneklemde cinsiyet ve medeni durum farkına ilişkin istatistiki anlamlılıkta bir fark olup olmadığına bakılmıştır. Araştırma; literatürel anlamda çalışılmadığı düşünülen "öğrencilerin örgütsel sessizliği" veya bu makale de adlandırılan "davranışsal sessizlik" konusunda farkındalık yaratmayı hedef almaktadır.

Kurumsallaşmanın en önemli yararlarından biri kurum çalışanlarının örgütsel hedefler için gösterdiği çabayı olumlu etkilemektir. Bu çerçevede son on yıldır örgütsel davranış araştırmalarında tartışılan bir kavram olan örgütsel sessizliğin kurumsallaşmayla birlikte azaldığı ve bunun bir soncu olarak her kademedeki tüm çalışanların örgütün amaçlarını benimseme düzeyleri ve kurumsal işleyiş ve çıktıların kalitesine katkı sağladığı düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı kurumsallaşma düzeyi ile örgütsel sessizlik arasındaki ilişkiyi incelemektir. Ayrıca örgütsel sessizliği azaltıcı etkisi ile kurumsallaşmanın çalışanların yaş, eğitim durumu, meslekteki hizmet süresi ve üniversitedeki hizmet süresi arasında anlamlı farklılık olup olmadığını belirlemektir. Çalışma kapsamında Kastamonu üniversitesinde 332 idari ve akademik personelden anket aracılığıyla bilgi toplanmış ve sonuçlar istatistiksel olarak analiz edilmiştir. Analiz sonucunda çalışanların kabul edilen sessizlik, savunma amaçlı sessizlik ve kurum yararına sessizlik ile kurumsallaşma düzeyi arasındaki ilişkiler tespit edilmiştir. Sonuçlar tartışılarak bir dizi öneri sunulmuştur.

Choosing a career with a number of variables is a complex decision-making process of committing. This decision making process, the psychological, sociological, emotional and cognitive data with runs in the background. For this reason, the variables that determine the preferences of individuals before the job selection is important to determine your career. In addition, individual career planning period before the job selection how these preferences will do individuals have the background of the scarcity of studies examining the relationship between the variables and these variables is a factor in making this work. In this context, the aim of this study, among many variables that affect individuals&#39; preferences, motivations in choosing a career directing individuals (the cause of career choice) to investigate the relationships between the motivational values. The first variable, prefer to come to the stage of university students who express career preferences will decide what car...

Problem odpowiedzialności polityków w demokratycznych systemach politycznych zajmuje politologów od dawna. Jest to zresztą zrozumiałe, biorąc pod uwagę, że polityczna odpowiedzialność rządzących, ponoszona przez nich przed wyborcami oraz parlamentem w ramach złożonego mechanizmu wzajemnych powiązań i relacji pomiędzy egzekutywą i legislatywą, jest jednym z fundamentów pozwalających uznać dany system za poliarchię, czyli według R. Dahla system najbardziej zbliżony do ideału demokracji 1 . Należy jednak pamiętać, że odpowiedzialność rozumiana w takich systemach, jako moralny lub prawny obowiązek poniesienia konsekwencji (odpowiadania) za swoje czyny, jeśli naruszyły one jakiekolwiek normy lub w opinii określonych gremiów i instytucji rozliczających były niewłaściwe, dotyczy nie tylko polityków wybieralnych (legislatywa) lub posiadających parlamentarny mandat do rządzenia (egzekutywa), ale także sędziów (judykatywa). Dzieje się tak, ponieważ w nowożytnych demokracjach liberalnych rządy prawa są rewersem monety, której awers stanowią polityczne reguły pozwalające uznać dany system za demokratyczny (czyli "dahlowską" poliarchię właśnie). Jak bowiem stwierdza G. O'Donnell, "demokracja to nie tylko (poliarchiczny) ustrój polityczny, lecz także pewnego rodzaju relacja między państwem a obywatelami oraz między samymi obywa telami, istniejąca w określonych warunkach rządów prawa, która obok obywa telstwa w jego sensie politycznym utrwala także prawa osobiste i szeroki zakres odpowiedzialności. Działania wszystkich aktorów, publicznych i prywatnych, nie wyłączając najwyższych urzędników państwowych, podlegają stosownym, prawnie określonym mechanizmom kontroli legalności" 2 .

Ekonomik, siyasal, kültürel ve sosyal şartlarda oluşan değişim işletmelerin bu değişime ayak uydurmalarını gerekli kılmaktadır. Bir örgütteki kültürün oluşmasına egemen olan değer ve inançlar işletmenin devamlılığında oldukça önemli bir araçtır. Örgüt kültürü, örgüt içinde yer alan kurucu, aileden çalışanlar, aileden olamayan çalışanlar, yönetici ve liderlerden etkilenmektedir. Bu etki, aralarında kan ve duygu bağı olan aile işletmelerinde çok daha güçlü olabilmektedir. Bu çalışmanın amacı aile işletmesinin sürdürülebilir olmasında önemli etkisi olan örgüt kültürüne, aile değerlerinin etkisinin saptanmasıdır. Bu amaca ilişkin görgül çalışma, Antakya&#39;daki aile işletmelerine anket tekniği kullanılarak uygulanmıştır. Aile değerleri için Schwartz&#39;ın Değerler Araştırması ve örgüt kültürü için de Denison&#39;un Örgüt Kültürü ölçekleri kullanılmıştır. Aile işletmelerinde aile değerleri boyutlarının örgüt kültürüne etki ettiği regresyon analizi sonucunda saptanmıştır.Changing has be...

Bu rehber; doğa kaynaklı krizlerde ortaya çıkan olumsuz durumları çözecek alanında ihtisaslaşmış basit, yatay ve esnek bir kriz yönetimi sisteminin oluşturulması, ortak mevzuat, ortak dil ve ortak hareket birliği sağlanması için hazırlanmıştır. Ayrıca, kriz koordinasyon merkezlerinin kurulması, çalışma usul ve esasları ile çalışanların özellikleri ve eğitimleri hakkında detaya girilmeden, anlaşılır şekilde düzenlenen rehberin yol gösterici olacağı ve afet/kriz koordinasyon hizmetlerine katkı sağlayacağı öngörülmektedir.

Bu çalışmanın amacı, günümüz işletmelerinin hedeflerine ulaşabilmelerinde çeşitli insan kaynakları yönetimi tekniklerinin örgütsel bağlılığı etkileyip etkilemediğini; eğer etkiliyorsa performans ile ilgili diğer etkenlerle karşılaştırarak ne ölçüde etkide bulunduğunu, işletme çalışanlarının performanstaki başarıları ve örgütte kalma isteği arasındaki ilişkiyi araştırmaktır. Aynı zamanda bu çalışma ile çağdaş insan kaynakları yönetimi tekniklerinin örgütsel bağlılığa olan etkisinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Bu doğürultuda performansın arttırılabilmesi için örgütlerin sahip oldukları insan unsurunun ne derece önemli olduğunu göstermek ve araştırmanın bu alandaki literatüre destek sağlanması hedeflenmiştir. Yüz yüze görüşmelerde yapılan anketlerin sağladığı veriler SPSS programı ile analiz edilmiştir. Bir işletmenin başarısında, işin en önemli bileşeni olan insan unsurunun yönetiminde, performans değerleme verilerini dikkate alması, başta ücret olmak üzere eğitim, kariyer, iş dizaynı ve performansta geri bildirim gibi önemli değişkenlerin örgütsel bağlılık üzerindeki etkisinin, söz konusu işletmenin rekabet üstünlüğü sağlayabilmesi açısından verimliliği ve başarının sürekliliğini olumlu yönde etkilediği görülmüştür. Akademisyen ve yöneticiler için çeşitli öneriler sonuç bölümünde detaylı olarak sunulmuştur.

Rekabetin yüksek olduğu bir hizmet sunum ortamında sağlık yöneticilerinin yönetim uygulamalarında rakiplerinden farklı olmak adına stratejik yönetim politikalarını kullanmaları gereklidir. Bu bağlamda, iki farklı kamu hastanesinde içsel pazarlama ve kurumsal itibarın çalışanların örgütsel bağlılık ve iş tatmini üzerine olan etkisi Kaynakların Korunması Teorisi ve Sosyal Kimlik Teorisi kapsamında ele alınarak incelenmiştir. Öte yandan iş tatmininin içsel pazarlama ve kurumsal itibarın bağlılığa etkisinde aracılık rolü olup olmadığı da ampirik olarak test edilmiştir. Araştırmanın bağımsız değişkenlerinin arasındaki ilişkinin tespiti ve iş tatmini olgusunun bu değişkenlerin üzerindeki aracılık etkisini test etmek üzere, çoklu regresyon analizi uygulanmıştır. Bu çalışma; içsel pazarlama ve kurumsal itibarın iş tatmini üzerine doğrudan pozitif yönde etkisi olduğunu ayrıca içsel pazarlama ve kurumsal itibarın örgütsel bağlılığa doğrudan pozitif yönde etkisi olduğunu göstermiştir. Öte yandan araştırmada, içsel pazarlama ve kurumsal itibarın örgütsel bağlılığa etkisinde iş tatmininin kısmi aracılık rolü olduğu hipotezi kısmen destek bulmuştur.

Bu araştırmanın amacı, Nevşehir ilindeki üç, dört ve beş yıldızlı konaklama işletmelerinde çalışan işgörenlerin örgütsel adalet algılamalarının, örgüt sağlığına etkisinde örgütsel özdeşleşmenin rolünü belirleyebilmektir. Bu doğrultuda, tesadüfi olmayan örnekleme yöntemi ile söz konusu işletmelerden seçilen 488 işgörene anket uygulanmıştır. Araştırmada örgütsel adaletin boyutları ile örgüt sağlığı ve örgütsel özdeşleşme arasındaki ilişkiyi belirleyebilmek amacıyla korelasyon analizi yapılmıştır. Örgütsel adaletin boyutları ile örgüt sağlığı ve örgütsel özdeşleşme arasında pozitif yönde orta kuvvette ve düşük kuvvette ilişkiler tespit edilmiştir. Korelasyon analizi sonucunda ortaya çıkan ilişkiler doğrultusunda, örgütsel adaletin örgüt sağlığına etkisinde örgütsel özdeşleşmenin rolünü belirleyebilmek amacıyla Baron ve Kenny'nin dört aşamalı aracı değişken regresyon analizi uygulanmıştır. Ayrıca, aracı etkinin anlamlılığını test etmek için Sobel testinden yararlanılmıştır. Analizler sonucunda, örgütsel adaletin örgüt sağlığına etkisinde örgütsel özdeşleşmenin aracılık etkisi olduğu ancak bu etkinin kısmi bir etki olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Purpose of this study is to find out whether strategically oriented human resource management will lead a difference in the financial performance of company. In this study a company is accepted as strategically oriented if it provides two conditions; the company must declare their general vision, mission and values and besides the company must declare their human resource vision, mission, strategies, values and policies to their shareholders in their websites. With respect to built up model in the research, performance indicators such as pre-tax profits/ sales, pre –tax profit/ net assets, sales from production/ net assets, and gross value added/ net assets constitute the dependent variables of the research. On the other hand, independent variables are company’s general vision, mission and values, and also human resource vision, mission and values, and strategies and policies. Research population is composed of entirety of companies that take place in the 2006 list of Turkey’s Top 5...

This research aims to put across the important factors in the sustainability of longlasting Turkish family businesses. According to the literature review; generation conflicts in the management levels and disapproval of management styles affect the sustainability of businesses negatively (Gavcar ve diğ., 2006:202-208). Factors positively influencing the sustainability of family businesses include: trust in the family circle, relations formed with sharing, fairness, loyalty and tradition in mind, giving weight to education, putting strict boundaries between work and family life (Başer ve Erdem, 2008: 1/177-1/179), providing workers with long, reliable work, qualified relations within the family, handing over the management position while the family elder is still alive (Baraz, 2010: 30-31), founding the company with own capital, honesty and discipline, creating quality goods, economizing, customer satisfaction, collective working, mastering in profession, mutual agreement, devotion in work (Özler ve Şahin, 2010), future planning of sustainability, having an established board of directors, and institutionalization (Şensoy, 2010: 323-327). The method of research is multi-case study. Using the multi-case study method, six cases of long-lasting family businesses were investigated on the sustainability of their businesses. The conclusion this research has come to is that creating qualified relations between family members in the management positions, having been founded on own capital or having enough funds, mastering in profession, creating honest and fair relations among the employees, putting strict boundaries between work and family life, providing employees with reliable work, the existence of a board of directors, institutionalization, and pre-planning of handing over the management positions in the company have positive influences on the sustainability of businesses.

Bu çalışmada, aile işletmeleri sahiplerinin aile değerleri ile kurumsallaşma arasındaki ilişki araştırılmıştır. Yönetim fonksiyonlarının aile bireyleri tarafından yerine getirilmesi sürecinde profesyonel yönetimin gerekleri ile aile değerleri arasında bir uyumsuzluğun olabileceği varsayımı, araştırmanın temel amacını oluşturmaktadır. Ayrıca araştırma bulgularına göre bu alanda çalışma yapan araştırmacılara ve özellikle uygulayıcılara veri sağlamak, bu araştırmanın diğer bir amacıdır. Araştırma Sakarya Birinci ve İkinci Organize Sanayi Bölgesinde faaliyette bulunan aile işletmelerinde yapılmıştır. Bu amaçla örnekleme kurumsallaşma ve aile değerleri anketi dağıtılarak veriler toplanmış ve toplanan veriler çeşitli istatistiksel teknik ve yöntemlere göre test edilerek bulgular analiz edilerek yorumlanmıştır.

Trafik kazaları küresel düzeyde ele alınması gereken önemli bir toplumsal sorundur. Trafik kazası sonrasında kişilerin hayatta kalabilmesini sağlayan en önemli güvenlik unsurlarından biri emniyet kemeridir. Bu çalışmada; emniyet kemeri kullanma alışkanlığı uygulamalı metot ile karşılaştırılmıştır. Öncelikle örneklemin emniyet kemeri kullanma tutumları anket yardımıyla ölçülmüştür. Sonrasında tedarik edilen Emniyet Kemeri Simülasyon Aracı'nın (EKSA) tanıtımı ve kullanılması sağlanmıştır. Son aşamada ise EKSA tecrübesini yaşayan örneklemin emniyet kemeri tutumları hazırlanan ölçek ile analiz edilmiştir.

Amac:  Bu calismanin amaci, bireylerin orgutsel adaletsizlik algisi ile orgutsel sessizlik iliskisinde orgutsel sinizmin duzenleyici (moderator) rolunu olup olmadigini belirlemektir. Yontem: Bu arastirma basit tesadufi ornekleme yoluyla secilen 390 kisi uzerinde yurutulmustur. Arastirmanin evreni Saglik Bakanligina bagli Sakarya’da bulunan 4 kamu hastanesi olusturmaktadir. Verilerin toplanmasinda anket teknigi kullanilmistir. Orgutsel adaletsizlik algisinin orgutsel sessizlik uzerindeki etkisinde orgutsel sinizmin moderator rolunu tespit etmek uzere korelasyon, basit ve coklu regresyon analizleri kullanilmistir. Ayrica moderator modelinin anlamliligini tespit etmek uzere Process Hayes makrosundan  faydalanilmistir. Arastirmada orgutsel adaletsizlik ile orgutsel sessizlik iliskisinde orgutsel sinizmin duzenleyici etkisi var midir sorusu cevaplandirilmaya calisilmistir. Bulgular: Yapilan analizler sonucunda orgutsel adaletsizlik, orgutsel sessizlik ve orgutsel sinizm degiskenleri aras...

Bu calismada, aile isletmeleri sahiplerinin aile degerleri ile kurumsallasma arasindaki iliski arastirilmistir. Yonetim fonksiyonlarinin aile bireyleri tarafindan yerine getirilmesi surecinde profesyonel yonetimin gerekleri ile aile degerleri arasinda bir uyumsuzlugun olabilecegi varsayimi, arastirmanin temel amacini olusturmaktadir. Ayrica arastirma bulgularina gore bu alanda calisma yapan arastirmacilara ve ozellikle uygulayicilara veri saglamak, bu arastirmanin diger bir amacidir. Arastirma Sakarya Birinci ve Ikinci Organize Sanayi Bolgesinde faaliyette bulunan aile isletmelerinde yapilmistir. Bu amacla ornekleme kurumsallasma ve aile degerleri anketi dagitilarak veriler toplanmis ve toplanan veriler cesitli istatistiksel teknik ve yontemlere gore test edilerek bulgular analiz edilerek yorumlanmistir

Değişim her ne kadar tüm örgütler açısından kaçınılmaz bir olgu olsa da, bu örgütlerde çalışan bireylerin değişime uyum göstermeleri başlı başına zorlu bir süreç olmaktadır. Çalışanların örgütlerine ve/veya çalışma alanlarına yönelik olan ortaya çıkan değişime direnç göstermeleri, bu sürecin ilk etabını teşkil ederken, bu direncin, bireylerin örgüte ve/veya işe yönelik tutumlarını etkileyen bir duruma dönüşmesi mümkündür. Bu çalışmanın amacı, Türkiye'de yükseköğretim kurumlarında çalışan akademisyenlerin, değişime karşı dirençlerinin, yaratıcı davranışları üzerindeki etkisini analiz etmektir. Bu sebeple, çalışmada 115 akademisyenden oluşan bir örneklem üzerinde nicel bir çalışma gerçekleştirilmiş ve değişime direncin teorik kapsamda belirlenen farklı boyutlarının, akademisyenlerin yaratıcılık düzeylerini olumsuz etkilediği tespit edilmiştir. Çalışmada, katılımcıların stres düzeylerinin, değişime direnç ve yaratıcılık arasında öne sürülen bu ilişki üzerinde tam aracı rolü üstlendiği de tespit edilmiştir. Bu durumda, değişime karşı direncin katılımcıların stres seviyesini artırarak yaratıcılığı azalttığını ve ayrıca yeni teori-yöntem-uygulama bulması beklenen bu meslek grubundaki çalışanların bu süreçten olumsuz etkilendiğini söylemek mümkündür.

Sağlık sektörü, insan hayatının kritik bir noktasında yer aldığı için çalışanlar için yoğun stres ve baskıya maruz kalan bir alan olarak öne çıkmaktadır. Bu koşulların başında, sağlık personelinin şiddete maruz kalma riski gelmektedir. Bu noktada, Gaziantep bölgesinde faaliyet gösteren özel hastanelerde çalışan sağlık personelinin şiddetle karşılaşma algılarının, iş performansları üzerindeki etkisi ve örgütsel değişime olan açıklık düzeyinin araştırılması önemli bir konu haline gelmektedir. Bu makale, özellikle Gaziantep bölgesindeki özel hastanelerde görev yapan sağlık personeli üzerine odaklanarak, sağlıkta şiddetin, iş performansı üzerindeki potansiyel etkilerini ve örgütsel değişime açıklığın bu ilişkideki aracılık rolünü ele almaktadır. Bu bağlamda, makale, sağlık kurumu çalışanlarının iş performansını etkileyen faktörleri belirlemeyi ve bu faktörler arasındaki ilişkileri anlamayı amaçlamaktadır. Araştırmada verilerin elde edilmesi için anket yöntemine başvurulmuş olup Şiddete Maruz Kalma Ölçeği, İş Performansı Ölçeği ve Örgütsel Değişime Açıklık Ölçeği kullanılmıştır.

Bu çalışmada, iç mimarlık firmalarının sorunları ve geleceğe yönelik bakış açıları araştırılmıştır. Araştırmanın amacı; iç mimarlık sektöründe faaliyet gösteren firmalara yönelik sorun olarak gösterilen faktörlerin işletmeler açısından nasıl karşılandığını ve bu işletmelerin geleceğe yönelik vizyonlarını belirlemektir. Araştırma kapsamında; İstanbul'da 198, Ankara'da 54 ve İzmir'de 20 olmak üzere toplam 272 iç mimarlık firmasının yöneticisiyle anket çalışması yürütülmüştür. İç mimarlık sektöründeki en önemli sorun, üniversite mezunlarının mesleki yeterliliklerinin beklenen düzeyde olmaması olarak öne çıkmaktadır. Bunun yanı sıra, devletin teşvik ve proje desteklerinde sektöre yeterli yer verilmemesi, iç mimarlık hizmetlerinin lüks olarak değerlendirilmesi, mesleğin tanımının toplumda net şekilde bilinmemesi ve firmaların imza yetkisi gibi yasal haklardan yoksun olması diğer temel sorunlar arasında sıralanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, firmaların büyük bölümü bu tespitleri desteklerken, yaklaşık %30'luk bir kesim ise konuya ilişkin kararsız bir tutum sergilemiştir. İşletmelerin geleceğe dair bakış açıları ise genel olarak olumludur. Rekabet stratejileri, teknoloji entegrasyonu, ürün ve yetenek gelişimi, kurumsallaşma, markalaşma ve uluslararası pazara açılma gibi konulara odaklanılması gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca, devlet desteklerinin artırılması, sanayi-iş birliğinin güçlendirilmesi ve üretim kapasitesinin genişletilmesi gibi adımların önemine dair yüksek oranda uzlaşı bulunmaktadır.

Calisan davranislarinin, orgutsel ciktilar uzerinde pozitif ve negatif etkilerinin oldugu bilinen bir gercektir. Dolayisiyla, calisanin duygu ve davranislarini musteri memnuniyeti olusturacak sekle getirmesi neredeyse zorunlu hale gelmistir. Buradan hareketle bu calismanin amaci, duygusal emek davranisinin niteligini, literaturde konu ile ilgili ne tur calismalarin yapildigini, orgutsel ve bireysel sonuclarini ortaya koyarak alan yazinin ilerleyebilecegi yonunu belirlemektir. Sonucta, yonetim alaninda ve yoneticilerle ilgili sinirli sayida calismaya rastlanmis, alan yazinin bu yonde bir bosluk oldugu sonucuna ulasilmistir.

Yeni liberal anlayış, eski yönetim ve insan anlayışına alternatif olmak iddiasıyla yeni bilgi dalları ortaya çıkarmıştır. Günümüzde yönetim alanında sürekli yeni kavram ve teknikler geliştirilerek etkinlik ve verimliliği artıracak kılavuzlar hazırlanmaktadır. 1980’lerden itibaren yeni yönetim teknikleriyle ilgili kitaplarda büyük bir çeşitlilik ortaya çıkmış ve bu yeni bilgi dalları akademide de birer bilim dalı olarak örgütlenmeye başlamıştır. Yeni yönetim retoriğinin öne çıkardığı bütün yaklaşımların her biri daha özgürlükçü, demokratik ve katılımcı modeller olduklarını öne sürmektedirler. Birer yeni yönetim tekniği olarak kurumsallaştırılan bu yaklaşımların başında toplam kalite ve insan kaynakları yönetimi gelmektedir. Bu yaklaşımların ürettiği kavramlar arasında vizyon, misyon, karizma, liderlik, esneklik vb. kavramlar öne çıkmakta ve yeni yönetim yaklaşımları etkinlik ve verimlilik sağlayan yönetim biçimlerinin önünü açmak için başarı getirecek deneyimlere ve pratiklere odakla...

Son dönemde daha da artan uzaktan çalışma, bireyleri iş yerlerine duygusal ve davranışsal olarak da uzak hale getirmektedir. Bu değişimle birlikte ortaya çıkan kavramlardan biri de "sessiz istifa"dır. Sessiz istifa, bir çalışanın açıkça iş yerinden istifa etmemesine rağmen, iş yerindeki varlığı ve katılımıyla olumsuz bir mesaj ilettiği durumu ifade etmektedir. Sessiz istifa, çalışanın işe devamsızlığı, sinik davranışı, iş yerinde iletişim eksikliği, gerilim, örgütsel bağlılığında azalma ve nihayetinde performans düşüklüğü ile sonuçlanabilir ya da bunlara sebep olabilir. Uluslararası yazında son dönemde çalışılmaya başlanan sessiz istifa kavramının diğer örgütsel değişkenler ile ilişkisinin ortaya konmasının örgütsel davranış yazınına katkı sağlayacağı görülmektedir. Ayrıca işverenlerin sessiz istifayı tanıması, çalışanların memnuniyetsizliklerini anlaması ve çözüm üretmesi bağlamında önem arz etmektedir. Dolayısıyla bu belirtilerin fark edilmesi, hem bilimsel çalışmalara katkı sağlaması hem de iş ilişkilerinin ve çalışma ortamının korunması açısından önemlidir. Çalışanların biliş, duygu ve davranışlarının ölçümlenmesinde psikometrik ölçekler kullanılmaktadır. Bu çerçevede çok boyutlu bir sessiz istifa ölçeğinin kullanılması, bu alandaki teori ve araştırmanın gelişimini hızlandırırken, sessiz istifanın farklı boyutlarının kavramsal korelasyonlar ve sonuçlarla nasıl ilişkilendirildiğinin incelenmesini kolaylaştıracaktır. Bu bağlamda, bu çalışmada, Patel vd. (2023) tarafından geliştirilen "çok boyutlu sessiz istifa" ölçeğin Türkçe geçerlemesi yapılmıştır. Bu çalışma ön çalışma niteliğinde olup çalışmanın analizleri küçük gruptan toplanan bir veri üzerinden değerlendirilmektedir. Bu tür sistemli bir incelemenin, sessiz istifa kavramının ve onunla ilişkili değişkenlerin daha ayrıntılı anlaşılasına katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir. Bu sayede örgütlerin çalışan memnuniyetsizliğini erken tespit etmelerine ve bu sorunları çözerek çalışan bağlılığını artırmalarına olanak sağlanabileceği, bunun da işgücü devamlılığını sağlayarak maliyetleri düşürebileceği ve verimliliği artırabileceği düşünülmektedir. Kuramsal Çerçeve Sessiz istifa sosyal değişim teorisi (social exchange theory-SET) kapsamında açıklanabilir (Blau, 1964). İnsanlar, ilişkilerinden elde ettikleri faydaların maliyetlerini aştığı durumlarda genellikle ilişkide kalmaya meyillidirler ancak maliyetler faydaları aştığında katkılarını azaltma veya ilişkiyi sonlandırma eğilimindedirler (Cook vd., 2013). SET'in mübadelenin algılanan faydalarından ziyade mübadeleye katkılara tepki olarak öngördüğü bir seçenek, çalışanların davranışsal sessiz ayrılma olarak yansıyan katkı düzeylerini azaltma olasılığıdır.

Stress, besides resulting from personal and organisational reasons, is a factor that affects working performance of individuals under all circumstances. Especially the bank employees, who work in service sector and in close relationship with people, are stressed due to personal reasons and meanwhile organisational reasons also affect their stress levels considerably. In this study, the purpose is to ascertain the connection between organisational stress factors that affect the working performance of bank employees negatively, and gender and education level of employees, to determine the relationship between the satisfaction level and gender and educational level and to find out if there is a differentiation in the employees' satisfaction and stress levels in terms of the type (trade bank, participation bank) of the bank. In line with these purposes, surveys are conducted in August and September 2009 to 110 people in total, 62 people in five branches of a trade bank and 48 people in six branches of a participation bank, both are located in Konya. The stress and satisfaction levels of the people who have

1990’lı yıllarda ortaya çıkan ve gün geçtikçe günümüz dünyasında örgütler için önemini artıran iş gücü farklılığı kavramı son zamanlarda oldukça ilgi çekici bir kavram haline gelmiştir. Özellikle örgütlerin örgütsel performanslarını artırıp rasyonel politikalarla örgütü belirlenen hedeflere ulaştırmak için bu kavram ön plana çıkmaktadır. Öte yandan örgütlerin işleyişini etkileyen diğer bir etmen olan örgütsel çatışma olgusunun da bu bağlamda önemi fazladır. Örgüt içerisindeki düzenin sağlanması, verimli hizmetlerin sunulması, belirlenen amaçlara ulaşılması vs. için örgütsel çatışmanın başarılı bir şekilde yönetilmesi gerekmektedir. Bu iki olgunun başarısız şekilde yönetilmesi sonucunda örgütler için birçok olumsuz sonuç ortaya çıkabilmektedir. Bu bağlamda iş gücü farklılığı ile örgütsel çatışma arasındaki ilişkinin yaratabileceği etkilerin kamu personelleri açısından değerlendirilmesi, araştırılması gereken bir alan olarak görülmektedir. Bu çalışmada kamu personellerinin iş gücü farklılığına yönelik tutumlarını ölçerek örgütsel çatışma ile ilişkisini tespit etmek hedeflenmektedir. Bu amaçla uluslararası literatürde kullanılan örgütsel çatışma ve farklılık yönetimi ölçeği Türkçe ’ye çevrilerek kullanılmıştır. Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde çalışan personeller üzerinde yapılan anket çalışması sonucunda, iş gücü farklılığı ile örgütsel çatışma arasında anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir.

Arastirmanin amaci; Universitede egitim ogretim goren onlisans ve lisans ogrencilerinin ahilik ve is ahlakina yonelik tutumlarini olcebilecek gecerli ve guvenilir bir olcek gelistirmektir. Yontem: Arastirmanin calisma grubunu; Bayburt universitesi ile Gumushane Universitesi egitim ve ogretim goren 231 ogrenci olusturmaktadir. Calisma grubunda bulunan ogrencilerin 144‟u erkek 87‟si ise kizdir. Olcegin gecerlik calismalari kapsaminda baslangicta acimlayici faktor analizi calismalarina yer verilmis, daha sonra dogrulayici (confirmatory) faktor analizi calismalari tamamlanmistir. Arastirmanin acimlayici faktor analizi SPSS 20 paket programiyla, faktor analizi calismalari ise Lisrel 8.8 yazilimi ile gerceklestirilmistir. Arastirmada, olcegi gelistirilmek icin kullanilan asamalar su sekildedir 1. Madde Havuzunun Olusturulmasi 2. Uzman Gorusu Alinmasi, 3. On Deneme Formunun Olusturulmasi 4. Faktor Analizinin yapilmasi. Yapilan faktor analizi sonucunda toplam 24 maddeden oluĢan 6 faktorlu o...

Yüksek seviyede teknik bilgi ve eğitim gerektiren, çalışma koşulları ve ortamları da diğer meslek gruplarına göre farklılıklar gösteren muhasebe meslek mensuplarının etik iklim, örgütsel bağlılık ve örgütsel vatandaşlık davranışı arasındaki sebep-sonuç ilişkilerini ortaya koymak, bu çalışmanın temel hedefidir. Ayrıca etik iklim ve örgütsel vatandaşlık davranışı ilişkisinde örgütsel bağlılığın ara değişken olup olmadığı da araştırılacaktır. Geliştirilen modelin değişkenlerine dayalı olarak oluşturulmuş anket, Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde bağımlı olarak çalışan 600 muhasebe meslek mensubuna (SMMM ve sertifikasız muhasebe meslek mensubu) uygulanmıştır. Elde edilen 450 adet verinin analizi sonucunda etik iklimin, muhasebe meslek mensuplarının örgüte duygusal, devam ve normatif bağlılıkları ile örgütsel vatandaşlık davranışını olumlu, örgüte duygusal, devam ve normatif bağlılığın da muhasebe meslek mensuplarının örgütsel vatandaşlık davranışını olumlu etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca araştırmanın ara değişken analizine yönelik bulguları, örgüte duygusal bağlılığın, devam bağlılığının ve normatif bağlılığın etik iklim 1

İşletmelerin küresel rekabette hayatta kalabilmelerinin temel yollarından biri, yönetim ve imalat süreçlerinde bilişim sistemlerini kullanmasıdır. Bilişim sistemleri: organizasyonda süreçleri desteklemek, karar vermek ve kontrol etmek için enformasyon sağlayan, organize edilmiş prosedürler seti şeklinde tanımlanır (Whyte, Bytheway ve Edwards, 1997, s. 38). Veri ve talimatlardan oluşan girdileri işleyerek çıktıları kullanıcılara veya diğer sistemlere iletmektedir. Günümüzde bilişim sistemleri kullanımının geldiği noktada KKP sistemleri vardır. KKP sistemlerinin temel özelliği satış, dağıtım, malzeme yönetimi, üretim, insan kaynakları, finans gibi işletme fonksiyonlarıyla yazılım entegrasyonu sağlamasıdır (Gyampah ve Salam, 2004, s. 732). KKP yazılımları genel olarak çok çeşitli endüstrilerde kullanıldığından (Chung ve Snyder, 2000, s. 25; Siriginidi, 2000, s. 379) KKP sistemlerine yatırım yapan firma sayısı hızla artmaktadır. Söz konusu KKP yazılımları bilişim teknolojilerinin en gen...

Covid 19 küresel çapta birçok farkındalıkların gelişmesine yol açmıştır. İnsan yaşamında sağlık sektörünün etkinliği ve verimliliği hayati bir rol oynamaktadır. Bu bağlamda sağlık çalışanlarında aşırı iş yükü ve tükenmişlik arasındaki etkileşimde iş tatminin ve örgütsel vatandaşlık rollerinin de önemli olduğu değerlendirilmiş ve pandemi döneminde ampirik bir araştırma yapılmıştır. Çalışmanın temel amacı pandemi sürecinde sağlık çalışanlarında aşırı iş yükü-tükenmişlik ilişkisinde iş tatmini ve örgütsel vatandaşlığın rolü olarak belirlenmiştir. Antalya'da bulunan bir kamu ve bir özel hastanedeki sağlık sektörü çalışanlarından elde edilen 402 veri değerlendirilmiştir. Elde edilen bulgular, bağımlı değişken tükenmişliğin, bağımsız değişkenler olan aşırı iş yükü ile pozitif, örgütsel vatandaşlık davranışı ve iş tatmini ile negatif yönde anlamlı ilişkilere sahip olduğu; aşırı iş yükü tükenmişlik ilişkisinde iş tatmininin aracılık rolü olmadığı ve aşırı iş yükü -tükenmişlik ilişkisinde örgütsel vatandaşlık davranışının aracılık rolü olduğu belirlenmiştir.

Kişilik, psikolojinin en yoğun ilgi gösterdiği çalışma alanlarından biridir. Günümüze kadar ortaya koyulan bütün kişilik kuramları, bireyin kişilik gelişimini ve yapısını etkileyen faktörleri, kişilik özelliklerinin nasıl şekillendiği araştırarak insan davranışlarını, düşüncelerini ve duygularını açıklamaya çalışmaktadır. Tüm bu çabaların özünde sağlıklı bir kişiliğin anahtarını bulmak kadar, sağlıksız veya patolojik olarak değerlendirilen kişilik yapılarının anlaşılması arzusu da yatmaktadır. Bu bağlamda, sadakatsizlikten kıskançlığa, saldırganlık ve şiddet eğiliminden suça kadar pek çok davranış, kişiliğin karanlık yönü olarak nitelendirilen alanda ele alınmaktadır. Kişilik psikolojisi literatüründe "Karanlık Üçlü" (The Dark Triad) olarak adlandırılan ve ilk olarak Delroy L. Paulhus ve Kevin M. Williams (2002) tarafından ortaya atılan teori, bireylerin karanlık yönlerini tanımlamak için önemli bir çerçeve sunmaktadır. Bu teori, narsisizm, Makyavelizm ve psikopati olmak üzere üç temel kişilik özelliğini içermektedir. Narsisizm, kısaca kişinin aşırı derecede büyüklenmesi, başkaları üzerinde baskınlık ve üstünlük kurmayı arzulaması şeklinde tanımlanmaktadır. Makyavelizm ise manipülatif ve stratejik davranışlarla diğer insanları kişisel çıkarlar için kullanma eğilimini ifade etmektedir. Psikopati ise empati eksikliği, anti-sosyal davranış eğilimi ve dürtüsellik gibi özelliklerle karakterize edilmektedir. Bu üç özellik, bireylerde farklı derecelerde görülebilmektedir ve patolojik davranışların açıklanmasında kritik role sahiptir.