GÜÇLÜ ÖRGÜTSEL YAPI İÇİN BİREYSEL
DAYANIKLILIK
Dr. Eray AYDIN
GİRİŞ
Hakkına razı olma, yetinme, zor zamanların üstesinden gelme veya
kötü durumları dahi iyiye yorma bireylerin olaylara karşı
yaklaşımlarını sergileyen bazı önemli özellikleridir. Beklenmedik
olaylar veya istenmeyen durumlar karşısında güçlü kalmak ve
üstesinden gelmek her birey için kolay olmayabilir. Geçmiş yaşantılar
ve yaşam süresince elde edilen tecrübeler, bireylerin bu tür olaylar
karşısında davranışlarına yön vermektedir. Toplum nezdinde güçlü
kabul edilen bireyler, zor durumlarla mücadele ederek üstesinden
gelirken, daha zayıf veya psikolojik olarak hazır olmayan bireyler zor
durumlar karşısında güç duruma düşmektedirler. Yine güçlü bireyler
olaylar karşısında yıpranmış olsalar dahi kendilerini hızla toparlayarak
eski durumlarına dönebilmekteyken, psikolojik olarak zayıf bireylerin
eski günlere geri dönebilmeleri zaman almaktadır. Dolayısıyla hem
özel hayatlarında hem de iş hayatlarında bireylerin güçlü olması
istenmektedir. Çünkü güçlü bireylerin olaylara bakış açısı farklı
olduğu kadar zor durumlarla başa çıkma yetenekleri de gelişmiştir.
Örgütsel anlamda radikal değişimlere kolay uyum sağlamak veya
günlük stresle baş edebilmek için çalışanların dayanıklı olması son
derece önemlidir. Kitabın bu bölümü örgüt için çalışan dayanıklılığını
ele almaktadır. Örgütler, teknolojik ilerlemeler neticesinde ortaya
çıkan değişimlere uyum sağlayabilmek için çalışma motivasyonu ve
bağlılık düzeyi yüksek ve yeniliklere açık çalışanlara her daim ihtiyaç
duymaktadırlar. Bu sebeple çalışanların sürekli gelişimi ve inovatif
yönlerinin güçlendirilmesi de insan kaynakları stratejilerinden biri
olmalıdır. Sürdürülebilir ve aynı zamanda güçlü bir örgütsel yapı
oluşturmak ancak nitelikli personel yapısı ile mümkün olabilecektir.
Öğrenen bir örgüt kültürü oluşturma ve çalışanların örgütsel bağlılık
düzeylerini arttırmak zor durumlar karşısında önemli bir savunma
mekanizması olacaktır.
Çatışma ve kriz durumlarıyla mücadele, değişime kolay uyum
sağlama ve günlük iş stresinin üstesinden gelme bilişsel olarak
dayanıklılığı ifade etmektedir. Çalışanların kendilerini iyi hissetmeleri
ve zorluklarla mücadele etme noktasında hazırlıklı olmaları sürecin
kolay geçmesi açısından avantaj sağlayacaktır. Kitabın bu bölümünde,
sürdürülebilir örgütler için güçlü bireyler ve onların dayanıklılık
süreçlerine ilişkin bilgiler yer almaktadır.
1. DAYANIKLILIK KAVRAMI
Geçmiş dönemde dayanıklılık kavramıyla ilgili birçok çalışma
yürütülmüş ve kavrama yönelik farklı tanımlamalar yapılmıştır (Kavi
ve Karakale, 2018; Beardslee, 1989; Warner ve April, 2012; Tusai ve
Dyer, 2004). Özellikle yönetim ve psikoloji alanında dayanıklılık
kavramına farklı açılardan yaklaşılmıştır (Britt, Shen, Sinclair,
Grossman, ve Klieger, 2016: 79; Xiao ve Cao, 2017). Yönetim
açısından dayanıklılık, örgütleri olumlu veya olumsuz etkileyen
olaylar karşısında sorumluluk bilinciyle hareket etme ve zor
durumların üstesinden gelme olarak tanımlanmıştır (Luthans ve
Youssef, 2004). Psikolojik açıdan dayanıklılık, stres yaratan olumsuz
durumların etkisini ortadan kaldırarak bilişsel olarak olumlu
davranışlar sergilemektir (Tusai ve Dyer, 2004; Tugade ve
Fredrickson, 2004). Psikolojik açıdan dayanıklılık, zor koşulların
bireyler üzerinde oluşturduğu baskıyı hafifleten koruyucu faktörlerdir
(Kavi ve Karakale, 2018). Bu sebeple kavrama ilişkin net ve genel bir
tanımlama yapmak oldukça zordur (Jackson, Firtko ve Edenborough,
2007: 3; Warner ve April, 2012).
Dayanıklılık başka bir adıyla direnme, kişinin zihinsel ve ruhsal olarak
karşılaştığı zor durumlarla yüzleşme ve çevrede olup biteni analiz
ederek çözüm üretmesidir. Dayanıklı bireyler karşılaştığı zorluklar
karşısında pes etmek veya vazgeçmek yerine sabırla çözüm üreterek
başa çıkmaktadır. Örgütler de tıpkı bireyler gibi zor dönemlerde
savunmasız kalıp kaybetmek yerine güçlü çalışanlar ve başarılı
stratejiler ile bu dönemleri düşük kayıplarla veya başarı ile
atlatabilmektedirler.
Biyolojik ve fizyolojik olarak her birey farklı genler taşımaktadır.
Strese karşı geliştirilen davranışların farklılık göstermesinin sebebi
bireylerin sahip olduğu genetik farklılıklardır (Coutu, 2002: 50).
Dayanıklılıkla ilgili ilk teorilerin çoğu, kavramın genetik dolayısıyla
doğuştan olduğuna işaret etmektedir. Ancak kavrama yönelik
gerçekleştirilen çalışmalar, uçurumun eşiğinden dönen bireylerin ve
batma noktasından kurtulan işletmelerin varlığı, bunun öğrenme
yoluyla da edinilebileceğine işaret etmektedir. Dolayısıyla yaş,
yaşanılan çevre, eğitim vb. birçok unsur aslında bireyin dayanıklı
olmasında önemli bir etkiye sahiptir. Ancak dayanıklılık ile ilgili
yapılan araştırmalar incelendiğinde, bireylerin doğuştan mı bu özelliğe
sahip olduğu, yoksa hayatı süresince edindiği tecrübeler ve almış
olduğu eğitimler sayesinde mi dayanıklı bir birey haline geldiği
tartışılagelen bir konudur (Kavi ve Karakale, 2018; Kaba ve Keklik,
2016; Friborg, Hjemdal, Rosenvinge ve Martinussen, 2003).
Literatüre bakıldığı zaman, dayanıklılık kavramına yönelik olarak
yüzlerce çalışma yapıldığı görülmektedir (Meredith vd., 2011). Farklı
alanlarda kavrama yönelik farklı birçok tanımlama yapılmıştır
(Beardslee, 1989). Dolayısıyla dayanıklılık birçok alanda
kullanılabilen multidisipliner bir kavram olmuştur (Ponomarov &
Holcomb, 2009; Xiao ve Cao, 2017). Dayanıklılık terimi Latince "geri
çekilme” kelimesinden gelmektedir (Xiao ve Cao, 2017; Taormina,
2015). Oxford İngilizce sözlükte kavramın materyal anlamı “bükülme,
gerilme veya baskı sonrasında eski hale gelme” bireyler için ise “zor
durumlardan kurtulma” şeklinde ifade edilmektedir. Başlangıçta
ekoloji, klinik psikoloji alanında kullanılan kavram zamanla yönetim,
mühendislik ve tedarik zinciri yönetimi gibi birçok alanda
kullanılmaya başlanmıştır.
Dayanıklılık; bireyin sahip olduğu nitelikler, zorluklar karşısında
uyum yeteneği ve geçirilen zorlu dönemler sonrasında toparlanma ve
olumlu değişiklikler gösterebilme yeteneğidir (Britt vd., 2016: 80).
Dayanıklılık, stresli dönemlerle mücadele etme yeteneğidir. Psikolojik
ve fizyolojik olarak zor durumlarla mücadele etme, stresle başa çıkma
ve başarısızlık durumunu dahi olumlu olarak değerlendirme
yeteneğidir (Tusai ve Dyer, 2004). Her başarısızlık sonrasında yeniden
eskiye dönme veya yaşanılan kötü durum sonrasında daha güçlü
olarak ilerleyebilme yeteneğine sahip olmanın bilincinde olmak
bireyleri motive etmektedir. Çoğu zaman kötü giden süreçler sona
ermektedir, ancak bıraktığı tahribat değişiklik göstermektedir.
Bireylerin dayanma gücü tahribatın etkilerini azaltabileceği gibi,
tecrübe kazanmalarına da imkan vermektedir. Bu aslında bireylerin
günlük yaşadığı stresli olaylar veya olumsuz durumlar karşısında
benimseyeceği bir felsefedir. Arzu edilen durum her çalışanın güç
durumlar karşısında böyle davranmasıdır.
Direnme veya dayanıklılık olağanüstü bir özellik veya nadir bulunan
bir unsur olmadığı gibi yalnızca genetik değişkenlerden kaynaklanan
bir özellik de değildir (Luthans ve Youssef, 2004). Yapılan
çalışmaların çoğunda eğitim ve tecrübeler yoluyla da dayanıklılığın
artırılabileceği görülmüştür (Waxman, 2015; Kavi ve Karakale, 2018).
Her ne kadar direnç eşiği veya dayanma gücü çalışanlar arasında
farklılık gösterse de, bu özellik her bireyde belirli seviyede
bulunmaktadır. Dayanıklılık, olumsuz duygusal deneyimler sonrası
tekrar motivasyon kazanma ve değişim taleplerine uyum sağlama
sürecidir (Tugade ve Fredrickson, 2004).
Bireylerin dayanma gücü aslında karşılaştıkları zor durumun veya
stres yaratan unsurların niteliği ile de yakından ilişkilidir. Bazı
bireyler günlük çalışma hayatlarında karşılaştıkları güç koşullardan
rahatsız olmayıp stres yapmazken diğer bireyler küçük hadiseleri dahi
büyüterek
direnç
göstermekte
veya
kaçınma
eğilimi
gösterebilmektedir. Bu durumda zor durumların neler olduğu veya
nelerin stres yaratma eğiliminde olduğu tanımlanmalıdır. Her bireyin
olaylara bakış açısı farklı olduğu gibi dayanma gücü de kişiden kişiye
farklılık göstermektedir. Bireyin geçmiş yaşantısı, hayattan elde ettiği
tecrübeler ve almış olduğu eğitimler çevreleriyle uyum içerisinde
çalışmalarına ve karşılaştıkları güç durumların üstesinden gelmelerine
yardımcı olmaktadır (Winwood, Colon ve McEwen, 2013).
2. ÖRGÜTSEL DAYANIKLILIK
Örgütsel dayanıklılık ani ve hızlı gelişen değişimler karşısında
örgütlerin dinamik bir duruş sergileyerek hayatta kalma stratejisidir.
Dayanıklı bir örgüt oluşturmak yönetimin öncelikli görevlerinden
biridir. Teknolojinin yaratmış olduğu hızlı küresel değişimler, iş
dünyasında da önemli değişimlerin yaşanmasına neden olmaktadır.
Örgütsel amaç ve hedeflere ulaşmak için esnek yapı oluşturmak ve
değişim sürecini iyi yönetmek, örgütlerin dayanıklı olmalarına ve
uzun süre hayatta kalmalarına imkan vermektedir (Leflar ve Siegel,
2013: 1).
Lengnick-Hall, Beck, ve Lengnick-Hall (2011) tarafından yapılan
çalışmada örgütsel dayanıklılık bilişsel, davranışsal ve durumsal
boyutlarıyla ele alınmıştır. Başka bir ifadeyle, organizasyonlar
dayanıklılığı bu üç boyut ile değerlendirmiştir. Bilişsel dayanıklılık;
bir örgütün olayları fark etme, algılama, yorumlama, analiz etme ve
yanıt verme şeklidir. Davranışsal dayanıklılık; organizasyonu ileriye
götürme noktasında lokomotif görevi görmektedir. Davranışsal
dayanıklılık; organizasyonların kaynaklarını, beceri ve yeteneklerini
etkin kullanarak mevcut durumu daha iyi anlamasına imkân
vermektedir. Durumsal dayanıklılık ise; örgütün kendi içerisinde ve
çevresinde ortaya çıkabilecek karmaşıklığa etkili yanıt verme gücü
olarak tanımlanmaktadır. Durumsal dayanıklılık, psikolojik güvenlik,
derin sosyal sermaye, yaygın güç ve hesap verebilirlik gibi dört temel
koşulu içermektedir. Bu unsurlara sahip örgütler olumsuz koşullara
karşı daha hızlı ve etkili tepki gösterebilme yeteneğine sahiptirler
(Lengnick-Hall, Beck, ve Lengnick-Hall, 2011, s. 247).
Örgütlerin karşılaşabileceği güç durumlar insanoğlu eliyle
yaratılabileceği gibi, doğal sebeplerle de oluşabilmektedir. Deprem,
kasırga veya sel felaketleri gibi güç durumlar doğal olarak
nitelendirilirken; işçi grevleri, virüs, iş kazaları gibi durumlar
bireylerin yol açtığı ve örgütleri zor duruma sokabilecek
değişkenlerdir. Örgütlerin tüm bu senaryoları tahmin ederek önlemler
alması veya bir dizi eylem planı hazırlaması sorunların çözümü
noktasında katkı sağlayabilmektedir. Çünkü neredeyse tüm şirketlerin
veya bireylerin yaşamları boyunca belirsiz ortamla ve risk ile
karşılaşmaları ihtimal dahilindedir. Bazı dönemler sarsıntılar yaşamak
veya devrim niteliğindeki değişimlere maruz kalmak firmalara ve aynı
zamanda çalışanlara dönüşüm gerçekleştirmek için fırsatlar
yaratabilmektedir. Dolayısıyla dinamik organizasyon yapısı
çalışanlara, hissedarlara ve örgütlere kriz ortamını fırsata çevirme
imkanı vermektedir.
Dayanıklılık kavramı genel olarak psikoloji alanında incelenmiş ve
bireye yönelik çıkarımlar elde edilmiştir. Ancak örgütler de bireylerin
yer aldığı sistemler olması nedeniyle, dayanıklılığın örgütsel açıdan
değerlendirilmesi önemli görülmektedir. Bireysel açıdan dayanıklılık,
yaşanılan kötü olayların oluşturduğu travmaların etkisinden kurtulmak
ve zorlu süreçler sonrası olumlu yönde değişim göstermektir (Britt
vd., 2016). Örgütsel açıdan çalışan dayanıklılığı ise zorluklar ve
değişken olaylar karşısında çalışanların yeteneklerini ve firmanın
kaynaklarını etkin kullanarak süreci lehine dönüştürebilmesidir
(Naswall, Kuntz, Hodliffe, ve Malinen, 2013).
Örgütsel dayanıklılık, bir kuruluşun hayatta kalmak ve gelişmek için
belirsiz durumları tahmin etme, bu durumların ortaya çıkma ihtimaline
karşı hazırlıklı olma, üstesinden gelme ve bu durumlara uyum sağlama
becerisidir (Warner ve April, 2012; Denyer, 2017). Olumsuz
durumların meydana gelmesini önlemek veya mücadele etmek için,
savunma stratejisi, rekabet stratejisi, büyüme veya küçülme stratejisi
gibi faaliyetlerin tasarlanması hem bireylere hem de örgütlere başarılı
olmak ve hayatta kalabilmek için katkı sağlamaktadır.
Krizlerin ve zor durumların üstesinden gelebilmek için bazı önemli
kaynaklara ihtiyaç duyulmaktadır. Örgütler için nitelikli ve yetenekli
çalışanlar (Jackson vd., 2007), bireyler açısından ise koruyucu
faktörler, özyeterlilik, kararlılık ve istikrar gereklidir (Suttie, 2017).
Çalışanların kendi beceri ve yeteneklerinin farkında olması, çalışma
arkadaşlarıyla uyum içinde çalışması ile şirketin misyon ve vizyonunu
benimsemesi zor dönemlerde olduğu kadar rutin iş hayatında da
oldukça önemlidir. Benzer amaç ve hedefler altında birleşmek, güçlü
örgüt kültürü yaratmak ve iş birliği zor süreçlerin atlatılması ve hızlı
toparlanma noktasında bireylere avantaj sağlayacaktır. Bu da
bireylerin oluşturduğu yapılar olan örgütlerin hayatta kalmasında ve
başarılı bir yol izlemesinde önemli rol oynamaktadır. Ayrıca son
dönemde yapılan çalışmalar, firmaların kriz dönemlerini başarılı
yönetme becerisinin, çalışanların beceri ve katkılarıyla yaptıkları
uygulamalar ve öz yetenekleriyle oluşturdukları güçlü örgüt
yapılarıyla mümkün olabileceğini göstermektedir (Shin, Taylor ve
Seo, 2012; Naswall, Kuntz, Hodliffe ve Malinen, 2013).
Şekil 1. Örgütsel Dayanıklılık Akış Şeması
Kaynak: Kerr, H. (2017). Essential elements and domains of Organizational
Resilience. Erişim Adresi https://www.bsigroup.com/en-ID/Our-services/
Organizational-Resilience/Three-essential-elements-of-OrganizationalResilience/.
Değişimin süreklilik kazandığı günümüzde, organizasyonların da
sürekli gelişim göstererek bu değişimlere uyum sağlaması ve
faaliyetlerini sürdürmek için kaynaklarını en etkili şekilde kullanması
zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Örgütsel dayanıklılık bireylerin,
süreçlerin ve üretim faktörlerinin etkin kullanılmasıyla mümkün
olmaktadır. En iyi ürün ve hizmetin yaratılması bireysel açıdan beceri
ve yeteneklerin kullanılması, süreç açısından kaynakların en iyi ve en
etkin şekilde kullanılması ile mümkündür (Kerr, 2017).
3. DAYANIKLILIKLA İLGİLİ YAPILAN ÇALIŞMALAR
Dayanıklılık kavramına yönelik olarak birçok bilim dalında
araştırmacı tarafından çalışmalar yürütülmüş ve kavrama yönelik
farklı tanımlamalar yapılmıştır. Psikoloji alanında dayanıklılıkla ilgili
önceki çalışmalar, bireylerin zor durumlardan kurtulması için etki
eden
faktörleri
ve
bireylerin
karakteristik
özelliklerine
odaklanmaktadır. Çalışmalar; bireysel ve çevresel faktörler olarak iki
gruba ayrılmakta, bireysel faktörler de kendi içerisinde; bilişsel
faktörler ve spesifik yetenekler olarak ikiye ayrılmaktadır. Bilişsel
faktörlere; iyimserlik, zekâ, yaratıcılık örnek gösterilirken;
dayanıklılığa etki eden bireysel yeteneklere, sosyal uyum, eğitim ve
ortalama üzeri zeka düzeyi örnek gösterilmektedir. Bu açıdan
bakıldığı zaman; bireyin dayanıklılık seviyesinin, psikolojik ve
fizyolojik açıdan incelendiği söylemek mümkündür (Tusai ve Dyer,
2004).
Taormina (2015) bireysel dayanıklılıkla ilgili yapmış olduğu
çalışmada, genel kabul görmüş yaklaşımlardan farklı olarak dört farklı
kişisel özellik belirlemiştir. Bu özellikler; kararlılık, tahammül düzeyi,
uyum yeteneği ve kurtulma yeteneğidir. Kararlılık; bireylerin
dayanıklılığa yönelik olarak başarma ve irade gücü olarak
tanımlanmaktadır. Tahammül düzeyi; zor durumlar ve beklenmedik
olaylar karşısında terk etmek yerine, bilişsel ve fiziksel olarak
dayanma gücünü hissetmektir. Uyum yeteneği ise; değişen koşullara
kendini hazırlama ve zor durumlarla mücadele etme yeteneği olarak
tanımlanmaktadır. Kurtulma yeteneği, fiziksel ve ruhsal olarak eskiye
dönme ve zararın etkisini ortadan kaldırarak zor süreçlerin üstesinden
gelme yeteneğidir. Bu çalışma, çevresel faktörlerin dayanıklılığa olan
etkisinden ziyade bireyin psikolojik dayanıklılık özelliğini ele almıştır
(Taormina, 2015).
Luthans ve Youssef (2004) tarafından yürütülen çalışmada
dayanıklılık kavramıyla ilgili olarak pozitif psikolojik sermayeyi
oluşturan dört bileşen geliştirilmiştir. Bireyin psikolojik sermaye
yapısını, öz-yeterlik, gelecekle ilgili umutlanma, iyimserlik ve direnç
bileşenleri oluşturmaktadır. Bireylerde dayanıklılığı oluşturmak için
bu özelliklerin geliştirilmesi ve ayrıca yetenekler ve beceriler gibi
kişisel varlıklar hakkında artan bir farkındalık oluşturulması da
oldukça önemlidir.
Polk (1997) tarafından yürütülen çalışmada; dayanıklılık süreci dört
farklı temada incelenmiştir. Özgüven; zeka düzeyi, psikolojik ve
fiziksel durumuna yönelik olarak psiko-sosyal özelliklerini yansıtan
ruhsal boyutu ifade etmektedir. Bireyin iç ve dış çevresiyle olan
etkileşimi ve üstlendiği rollerin yer aldığı ilişki boyutudur. Bireyin zor
durumların ve stresin varlığını kabul etme ve problem çözme
yeteneğini açıklayan durumsallık boyutu ve son olarak kişisel inanç ve
değerlerin yer aldığı felsefi boyut, dayanıklılık kapsamında ele
alınmıştır (Polk, 1997).
Bu alanda yapılan çalışmaların çoğu çalışanların psikolojik olarak
stresle mücadele edebilmesi için ne gibi önlemler alınacağına
yöneliktir. Stresin ortaya çıkmasıyla birlikte bireylerde oluşturduğu
etkinin bertaraf edilmesi ve çalışanlara eski motivasyonlarının
kazandırılması için firmalar tarafından etkin bir süreç yönetimi
gereklidir. Çünkü stresin veya kötü nitelendirilebilecek olumsuz
olayların telafisi zamanla giderilebilecektir. Stresle başa çıkma
yeteneği güçlü olan bireylerin zamana olan ihtiyacı diğer bireylere
göre nispeten daha azdır. Yine dayanıklı bireylerin olumsuz
koşullardan ve ani gelişen olaylardan etkilenme düzeyleri daha düşük
olduğu gibi, kurtulma veya eskiye geri dönme hızlarının da daha
yüksektir (Britt vd., 2016: 387).
İnsan kaynakları uygulamalarında da dayanıklılık kavramı öncelikli
konular arasında yer almaktadır. Özellikle faaliyet odaklı eğitimlerde
“kendini tanıma” ve “değişime uyum sağlama” gibi konular
düzenlenerek çalışanların dayanıklılık yönleri güçlendirilmeye
çalışılmıştır (Reivich ve Shatte, 2002). Ayrıca Amerika’da yürütülen
bir çalışmada dayanıklılıkla ilgili yüz yüze verilen eğitimler
sonrasında, çalışanlarda kendine güven, bireyin kendi yaşamı üzerinde
kontrol sağlama algısı, kişiler arası etkileşim ve belirli amaçlar
doğrultusunda yaşama arzusu gibi duyguların da geliştiği
görülmektedir (Waite ve Richardson, 2004).
Türkiye de dayanıklılıkla ilgili yapılan çalışmalar incelendiğinde daha
çok sağlık ve eğitim alanlarında çalışmalar yapıldığı, son dönemlerde
ise yönetim ve insan kaynakları alanlarında da çalışmaların
yürütüldüğü görülmektedir. Öğretmeler üzerinde yapılan bir
çalışmada dayanıklılığın eğitmenlerin cinsiyet, yaş ve tecrübelerine
göre değişiklik göstermediği görülmüştür (Sezgin, 2012). Hemşireler
üzerine yapılan bir çalışmada ise psikolojik dayanıklılığı yüksek olan
hemşirelerin mesleğe, geleceğe ve yaşama dair olumlu tutumları; iş ve
yaşama dair çıktıları olumlu açıdan etkilediği görülmüştür.
Dolayısıyla psikolojik olarak güçlü olmanın hemşirelerin hizmet
kalitesini olumlu etkilediği söylenebilir (Çam ve Büyükbayram,
2017).
Dayanıklılık kavramı birçok unsurdan oluşan psikolojik bir süreç ve
bilişsel bir olgudur. Bu kavramı tamamlayıcı nitelikte bir dizi faktör
bulunmaktadır. Davranışlar, düşünceler, eylemler, tutumlar, beceri ve
yetenekler gibi bireysel faktörlerin etkilediği gibi; aile, iş hayatı,
toplumsal yapı ve sosyal hayat gibi birçok dış etkenin de dayanıklılığı
etkilediği bilinmektedir. Maddi, Harvey, Khoshaba, Lu, Persico, ve
Brow (2006) tarafından yapılan çalışmada, bireylerin karşılaştıkları
yoğun stresten ve olumsuz durumlardan kurtulma yetenekleriyle ilgili
olarak bağlılık, kontrol ve meydan okuma şeklinde üç değişken
belirlenmiştir. Bağlılık, zor veya çalkantılı dönemlerde terk etmek
veya çekilmek yerine bireylerin yaşanılan süreç boyunca çevresinde
yer alan insanlarla birlikte hareket etmesinin ve olaylara müdahil
olmasının en iyi seçim olduğuna yönelik inancını ifade etmektedir.
Kontrol, stres veya olumsuz durumların ortaya çıkardığı olayların
sonuçlarını etkileme ve yönlendirme yeteneğidir. Meydan okuma ise
pes etmek ve mevcut durumdan şikâyet etmek yerine strese karşı
meydan okuma, mücadele etme ve olumsuz durumu lehe çevirebilme
durumudur (Maddi vd., 2006: 576). Zor ve stresli dönemler geçiren
çalışanlar bu durumu kendi lehlerine çevirebilme yeteneğine
sahiptirler. Çünkü bu bireyler yaşanılan bu süreci veya değişimi bir
fırsat olarak görebilmekte ve büyümek için yeni planlama çalışmaları
yürütmektedirler. Başarılı bireyler, yaşadıkları olumlu veya olumsuz
bu tecrübelerden ders çıkararak kendilerini geliştirmektedirler.
4. DAYANIKLILIĞI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
İnsanlar, yaşamları süresince belirli dönemler zor süreçler
geçirebilmektedirler. Bireylerin, doğuştan itibaren yaşamı boyunca
gerek aile içinde gerekse sosyal hayatında bazı olumsuz durumlarla
karşılaşma ve istenmeyen deneyimler yaşama ihtimali bulunmaktadır.
Bireyin karşılaştığı ve zor olarak nitelendirilen bu süreci atlatabilme
becerisi bireyin dayanıklılığı hakkında ipuçları vermektedir. Ailevi
destek, sosyal destek ve koruyucu faktörler insanın bu zor süreçlerden
kurtulmasında ve hızla toparlanmasında önemli katkılar
sağlamaktadır. Psikolojik olarak destek gördüğünü hissedebilmek,
insanları olumlu olarak etkilediği gibi mücadele etme güdüsünü de
hareketlendirmektedir (Suttie, 2017).
Bireyin dayanma gücünü etkileyen kendine güven, özsaygı, beceri ve
yeteneklerin farkında olma, yaratıcılık, problem çözme yeteneği,
mücadele azmi ve kararlılığı gibi birçok önemli kişilik özelliği vardır.
Bunların bir kısmı doğuştan gelen özellik olarak görülse de sonradan
kazanılabilen özellikler de bulunmaktadır. Örneğin problem çözme
yeteneği, mücadele azmi ve kararlılık gibi özellikler, olumsuz nitelikte
yorumlanan olaylar karşısında bireylerin dayanıklılık seviyesine etki
edebilmektedir. Bu durumda kişinin hızlı toparlanması ve mücadeleye
kaldığı yerden devam etmesi oldukça önemlidir. Nitekim savaşlar
mücadele ile olduğu kadar azim ve kararlılıkla da kazanılmaktadır.
Eğer bireyin kişilik özellikleri içerisinde risk almamak, kolay pes
etmek, boş vermişlik ve kendine güvensizlik var ise dayanma gücü de
diğerlerine göre oldukça az olacaktır. Bu yüzden başarılı bireyler
olumsuz durumları fırsata çevirip değer yaratabilme yeteneğine
sahipken, başarısız bireyler daha çok başarısız olma sebeplerini
kendileri dışında gerçekleşen birçok faktöre bağlayarak olaylardan
kurtulma eğilimindedirler (Malik & Garg, 2017: 7).
Örgütsel dayanıklılığı etkileyen faktörler örgüt içi faktörler ve
çevresel faktörler olarak iki gruba ayrılmaktadır. Örgüt içi faktörler;
örgüt kültürü, çalışanlar arasındaki ilişkiler, yönetim tarzı, çalışanların
iş tatmini ve bağlılık düzeyleri, değerler, normlar ve tutumlar gibi
unsurlardan oluşmaktadır. Bu faktörler genel olarak iç işleyişi ve
çalışanları etkileyen niteliktedir. Dolayısıyla örgütsel anlamda güçlü
ve dayanıklı bir organizasyon olabilme noktasında bu unsurları rolü
oldukça önemlidir. Örgüt dışı faktörler ise örgütten bağımsız olarak
çevresindeki gelişmelerdir. Rakipler, paydaşlar, piyasa koşulları,
ekonomik durum, sosyal ve kültürel yapı örgütsel dayanıklılığı olumlu
veya olumsuz yönde etkilemektedir (Lengnick-Hall vd., 2011: 248).
Bireysel faktörler ise bireyin dayanıklılığını etkileyen genel olarak
bilişsel kabul edilen öz saygısı, öz yeterliliği, iç kontrol odağı,
geleceğe yönelik beklenti içinde olma ve pozitif bakış açısına sahiplik
gibi içsel koruyucu faktörlerdir (Kavi ve Karakale, 2018). Bireylerin
fiziksel, ruhsal, duygusal, bilişsel ve davranışsal yönü dayanıklılığı
önemli ölçüde etkilemektedir. Bireyin sahip olduğu bu içsel nitelikteki
özellikleri çevresiyle olan ilişkilerini ve yaşam tarzına etki
edebilmektedir. Bireyin çevresinde gelişen olumsuz durumlara (risk
faktörleri) karşı sahip olduğu koruyucu faktörler birlikte
değerlendirilmelidir. Bireyi etkileyen bilişsel ve çevresel faktörler,
zor denilebilecek veya stres yaratan olaylar karşısında bireyin
dayanma gücüne olumlu veya olumsuz olarak etki edecektir. Bunun
sonucunda birey ya başarısız olarak terk etme eğilimi gösterecek ya da
uyum sağlayarak sürecin üstesinden gelebilecektir (Kumpfer, 2002:
185).
Bireyin sahip olduğu önemli bazı kişilik özellikleri dayanıklılığını
etkilemektedir. Aşağıdaki tabloda kişinin dayanıklılığını etkileyen
önemli unsurlar yer almaktadır.
Tablo1. Bireysel Dayanıklılığı Etkileyen Faktörler
Yakın çevre ile güçlü ilişkiler
Sivil toplum kuruluşlarına katılım
Toplumda kabul görme veya aidiyet hissi
Paylaşma, anlama ve açıklama yeteneği
İLETİŞİM
Gerçekleşen olayları yeniden değerlendirme ve farklı
resmetme
Olumlu ve gerçekçi bakış açısı
Beceri ve yeteneklerin farkında olma, başarma azmi
KENDİNE
Sorunların çözümü sonrası ne kazandığını sorgulama
GÜVEN
Amaç ve hedeflerinin fakrında olma
Olaylara müdahale gücü olduğuna inanma
Büyük resmi görme ve yorumlama
Sorun çözme yeteneği
YETERLİLİK
Terk etmek yerine mücadele etme arzusu
Hedefler için çalışma arzusu
Mücadele yeteneğini geliştirme
Yaptığı işin bilincinde olma
KONTROL
Olumlu / olumsuz çıktılara müdahale edebilme
Kaynak:Block, A. (2021). 5 Factors that promote resılıence. Dr. Alison Block
Health Psychology Center.
BAĞLANTILAR
5. DAYANIKLILIĞI
YAPILABİLİR?
GEŞİLTİRMEK
İÇİN
NELER
Dayanıklı birey yetiştirmenin birçok yolu bulunmaktadır. Bunlardan
bazıları güçlü sosyal destek görmek, iyi bir eğitim altyapısına ve
ekonomik refah düzeyine sahip olmak, kişilerarası güçlü diyalog
sürdürmek, pozitif benliğe sahip olarak değişime uyum sağlamak ve
olumlu davranışlar sergilemek olarak sıralanabilir. Yine aile
tarafından desteklenmek ve toplum tarafından kabul görmek kişilerin
güçlü hissetmesinde önemli rol oynamaktadır. Bu faktörler daha çok
sosyal açıdan dayanıklılığın gelişmesine önemli katkılar
sağlamaktadır.
Örgütler tarafından faaliyetler ile uyumlu, gerçekçi ve uzun dönemli
planlamalar yapılması ve çalışanların bu planlar ile uyum içerisinde
çalışması, yapılan işlerin çıktılarının kısa sürede elde edilmesine
imkan verebileceği gibi ani değişimlere uyum sağlama ve mücadele
etme
noktasında
da
çalışanlarda
direnç
mekanizması
oluşturabilecektir. Çalışanların ortak vizyon oluşturmada fikirlerinin
alınması motivasyon kazanmaları noktasında katkı sağlayacaktır.
Örgütün amaç ve hedefleri ile çalışanların beklentileri arasında
koordinasyon olması oldukça önemlidir.
İyi iletişim becerilerine sahip olmak sorunların çözümü noktasında
çalışanlara kolaylık sağlamaktadır. Her bireyin erişime açık farklı
beceri ve yetenekleri bulunmaktadır. Çalışan bireylerin aynı payda
altında birleşmeleri, aynı amaç ve hedefler doğrultusunda çaba
göstermeleri ve becerilerini bu doğrultuda kullanmaları bireylere,
gruplara ve firmalara önemli katkı sağlayacaktır. Güçlü yönlerin ve
yeteneklerin taklit edilememesi ise çalışan bireye öz güven vereceği
gibi firmalara da rekabet avantajı sağlayabilecektir.
Bireylerin doğasında direnme ve değişime karşı farklı davranışlar
sergileme eğilimi bulunmaktadır. Bazı insanlar değişime uyum
sağlama noktasında sorun yaşamazken birçoğu bu duruma direnç
gösterebilmektedir. Benzer şekilde zor durumlarla mücadele etme
veya vazgeçme de bireyden bireye farklılık gösterebilmektedir. Yine
dayanıklılık seviyesini artırmak ve değişimler karşısında yeni duruma
kolay uyum sağlamak bireylerin inisiyatifindedir. Dolayısıyla
dayanıklılığı, geliştirilebilen bir beceri olarak nitelendirilebilmek
mümkündür. Bireysel ve örgütsel açıdan dayanıklılıkla ilgili olarak
aşağıda yer alan ve geliştirilmeye açık olan bazı beceriler
bulunmaktadır.
Olayları Anlama ve Yorumlama
Reivich ve Shatte (2002) tarafından yapılan çalışmada kişinin nasıl
düşündüğünün ve karşılaştığı olaylara ne şekilde tepki vermesi
gerektiğinin bilincinde olması, sorunların çözümünde bireylere yol
gösteren rehber niteliğindedir. Bunlar ABC (Adversity-Beliefs and
Consequences) olarak nitelendirilen zorluklar, davranışlar ve
sonuçlardır (Reivich & Shatte, 2002, s. 84). “A” zorluklar veya stres
yaratan unsurlardır. Bireylerin karşılaştığı zor durumlar, otobüsü
kaçırıp işe geç kalması gibi küçük nitelikte olabileceği gibi işini
kaybetmesi veya aile üyelerinden birini kaybetmesi gibi büyük
sorunlar da olabilmektedir. Bunun gibi olumsuz durumlar bireylerde
duygusal ve davranışsal etki yaratmaktadır. Modelde yer alan “C” bu
davranışlara karşı ne hissetiğimiz ve nasıl tepki verdiğimizdir.
İnsanoğlu iyi şeyler ile karşılaştığında olumlu duygular yaşamaktadır.
Kötü bir şey olduğunda ise olumsuz duygular ortaya çıkmaktadır. “B”
ise bireylerin inançlarıdır. Olayları anlama, yorumlama ve buna göre
eylemde bulunmaya yönelik algıdır. Bu bilgiler ışığında bireylere,
zorlukları anlama, zorluklar karşısında belirli davranışlar sergileme ve
sonuçları yorumlama noktasında destek sağlanabilir.
Pozitif Psikolojik Yaklaşım
Psikoloji bilimi önceleri genellikle başarısızlık, depresyon,
tükenmişlik sendromu ve bunalım gibi bireyleri olumsuz etkileyen
olaylar ve davranışları araştırmıştır. Günümüzde ise psikoloji bilimi,
pozitif psikoloji akımı ile değişimin bireyler üzerindeki olumsuz
etkilerini ortadan kaldırma ve olumlu düşünce yapısını geliştirmeye
odaklanmıştır (Luthans & Youssef, 2004, s. 15). Pozitif örgütsel
davranış akımı doğrultusunda, zorlu işlerin üstesinden gelme
yeterliliğine sahip olma inancına yönelik olarak özyeterlilik, olayların
olumlu olarak yorumlama ve gelecekte başarılı olmaya dair olumlu
beklenti iyimserlik, amaç ve hedefleri gerçekleştirmeye yönelik umut
ve son olarak zor ve sıkıntılı süreçlerin yaratmış olduğu tahribat
sonrasın toparlanma veya kurtulmaya yönelik başarıya ulaşma
dayanıklılığını bireylerde oluşturmak ve sürdürülebilir kılmak oldukça
önemlidir (Luthans & Youssef, 2004).
Öğrenen örgüt yaratma
Öğrenen örgütler, sorunların çözümü noktasında özellikle son yıllarda
araştırmacılar
tarafından
incelemeye
alınmıştır.
Öğrenen
organizasyon, sürekli öğrenmeyi teşvik eden ve değişen çevresiyle
uyum içerisinde çalışabilen bir örgüt yapısıdır (Malik & Garg, 2017, s.
5). Öğrenen organizasyon kavramını literatüre alan ilk isim Peter
Senge’dir. Senge (1990) “Beşinci Disiplin” kitabında bir
organizasyonu öğrenen organizasyon yapan beş disiplinden
bahsetmektedir. Bunlar; sistem düşüncesi, kişisel ustalık, zihinsel
modeller, paylaşılan vizyon ve takım olarak öğrenmedir (Senge,
2002).
Kısaca beş disiplinden bahsedecek olursak; sistem düşüncesi, tek tek
parçaları görmek yerine, bütünü görmeyi ve bütüncül bakış açısını
benimsemektedir. Kişisel ustalık, bireysel gelişim ve öğrenme
disiplinidir. Gerçekliği objektif olarak görme ve işletmenin öğrenme
isteğinin ve kapasitesinin kurumdaki üyelerinkinden daha büyük
olmayacağını göz önünde bulundurmaktadır. Zihinsel modeller,
insanların olaylara bakış açısı ve yaklaşımları olarak ifade
edilmektedir. Bu modeller bireyleri belirli kalıplardan kurtarmak ve
ön yargılarını yıkmak için geliştirilmiştir. Vizyon ise belirli amaç ve
hedefleri gerçekleştirme sonucunda ulaşılmak istenen konum olarak
tanımlanmaktadır. Takım olarak öğrenme disiplininde ise, günümüz
organizasyonlarında bireylerden ziyade, takımlar ön plandadır. Örgüt
bünyesinde oluşturulan ekiplerin eğitilmesi ve yeteneklerinin
geliştirilmesi oldukça önemlidir. Bireyler ortak vizyon etrafında
birleşip faaliyetleri gerçekleştirirse hem bireysel dayanıklılık sağlanır
hem de takım ruhu geliştirilebilir.
SONUÇ
Psikolojik bir süreç olan dayanıklılık, bireylerin yaşam süresince
karşılaştığı olumlu olumsuz birçok duruma karşı göstermiş olduğu
tepki ve davranış biçimidir. Her birey doğası gereği olayları farklı
algılamakta ve farklı tepkiler vermektedir. Aynı olay karşısında farklı
tepki gösteren bireylerin davranışları dayanıklı veya dayanıksız
olduğuna yönelik ipuçları vermektedir. Kitabın bu bölümü
dayanıklılık, dayanıklılığa yönelik yürütülen çalışmalar, dayanıklılığı
etkileyen faktörler ve bireyin güçlü olması için yapılması gerekenlere
ilişkin detaylı açıklamaları içermektedir.
Son dönemde ortaya çıkan pozitif psikoloji kuramı ile olumsuz veya
karamsar düşünceler yerine, artık daha pozitif ve iyimser yaklaşım
gösterme yaklaşımları ön plana çıkmıştır. Bireyin ruhsal olarak
olumlu imaj sergilemesi ve olaylara bakış açısının kazanım odaklı
olması zor koşulların üstesinden gelme noktasında bireye kolaylık
sağlayabilmektedir. Bu durumda, her stres yaratan olay sonucunda
tecrübe kazanma yaklaşımı da ön plana çıkmaktadır.
Bireysel dayanıklılık; düşünce yapısı, yaklaşım şekli, özgüven,
yeterlilik, mücadele azmi, fiziksel ve ruhsal durum gibi birçok unsur
ile yakından ilişkilidir. Karşılaşılan olayları izleme, değerlendirme ve
duygusal ve davranışsal olarak tepki geliştirme bireyden bireye
değişiklik göstermektedir. Ancak dayanıklı bireylerin bu özelliklerin
birçoğunu taşıdığı düşünülmektedir. Bireyin zor durumlardan
kurtulması ve üstelendikleri görevi başarı ile sonuçlandırması
noktasında bu özelliklerin birçoğunun katkısı bulunmaktadır.
Bireyin zor durumlardan kurtulması noktasında onu kuşatan önemli
koruyucu faktörler bulunmaktadır. Aile, iş arkadaşları ve ait olduğu
gruplar gibi duygusal bağlılık düzeyinin yüksek olduğu ve etkileşimde
bulunduğu, onu zor ve stresli dönemlerde yalnız bırakmayan çevresi
bulunmaktadır. Bireyin sahip olduğu bu koruyucu çevre, bireye
değişimlere uyum sağlaması ve zorluklarla mücadele etme noktasında
destekleyici rol üstlenmektedir. Kendisini destekleyen ve koruyan bu
çevrenin farkında olan bireyler daha güçlü hissetmektedir.
Bireylerin dayanıklı olması ne kadar önemli ise organizasyonların da
hayatta kalabilmeleri için güçlü olmaları o kadar önemlidir. Rekabet
avantajı sağlamak, değişen çevreye uyum göstermek ve zor koşulların
üstesinden gelmek için örgütlerin beşerî ve fiziki olarak güçlü
olmaları gerekmektedir. Örgütlerin sürdürülebilir mali gücü dışında
çalışanlarının da azimli, başarı odaklı ve zorluklarla mücadele etme
konusunda istekli olması oldukça önemlidir.
KAYNAKÇA
Beardslee, W. (1989). The Role of Self-Understanding in Resilient
Individuals: The Development of a Perspective. American
Orthopsychiatric Association, 266-278.
Block, A. (2021). 5 Factors that promote resılıence. Dr.Alison Block
Health
Psychology
Center.
Erişim
Adresi
https://dralisonblock.com/category/resilience/
Britt, T., Shen, W., Sinclair, R., Grossman, M., & Klieger, D. (2016).
How much do we really know about employee resilience?
Industrial and Organizational Psychology, 378-404.
Cambridge Dictionary (2021). Cambridge Dictionary: https://
dictionary.cambridge.org/tr/ adresinden alınmıştır
Coutu, D. (2002). How Resilience Works. Harvard Business Review,
80(5), 46-56.
Çam, O., & Büyükbayram, A. (2017). Hemşirelerde psikolojik
dayanıklılık ve etkileyen faktörler. Psikiyatri Hemşireliği
Dergisi, 118-126.
Denyer, D. (2017). Organizational resilience: A summary of academic
evidence, business insights and new thinking. BSI and
Cranfield School of Management.
Friborg, O., Hjemdal, O., Rosenvinge, J., & Martinussen, M. (2003).
A new rating scale for adult resilience: what are the central
protective resources behind healthy adjustment? International
Journal of Methods in Psychiatric Research, 12(2), 65-76.
Jackson, D., Firtko, A., & Edenborough, M. (2007). Personal
Resiliene as A Strategy For Suriving and Thriving in the Face
of Workplace Adversity: A Literature Review. Journal of
Advanced Nursing, 60(1), 1-9.
Kaba, İ., & Keklik, İ. (2016). Öğrencilerin üniversite yaşamına
uyumlarında psikolojik dayanıklılık ve psikolojik belirtiler.
Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Eğitim
Araştırmaları Dergisi, 2(2), 98-11.
Kavi, E., & Karakale, B. (2018). Çalışan Psikolojisi Açısından
Dayanıklılık. Hak-iş Uluslararası Emek ve Toplum Dergisi,
55-76.
Kerr, H. (2017). Essential elements and domains of Organizational
Resilience. Erişim adresi https://www.bsigroup.com/enID/Our-services/Organizational-Resilience/Three-essentialelements-of-Organizational-Resilience/
Kumpfer, K. (2002). Factors and processes contributing to resilience:
The Resilience framework. Boston: Springer.
Leflar, J., & Siegel, M. (2013). Organizational Resilience Managing
the Risks of Desruptive Events-A Practitioner’s Guide. Boca
Raton: Taylor & Francis Group.
Lengnick-Hall, C., Beck, T., & Lengnick-Hall, M. (2011). Developing
a capacity for organizational resilience through strategic
human resource management. human Resource Management
Review, 21(3), 243-255.
Luthans, F., & Youssef, C. (2004). Human, Social, and Now Positive
Psychological Capital Management: Investing in People for
Competitive Advantage. Organisational Dynamics, 33(2),
143-160.
Maddi, S., Harvey, R., Khoshaba, D., Lu, J., Persico, M., & Brow, M.
(2006). The Personality construct of hardiness, III:
relationships
with
repression,
Innovativeness,
authoritarianism, and performance. Journal of Personality,
74(2), 575-598.
Malik, P., & Garg, P. (2017). Learning organization and work
engagement: the mediating role of employee resilience. The
International Journal of Human Resource Management, 1-24.
Meredith, L., Sherbourne, C., Gaillot, S., Hansell, L., Ritschard, H.,
Parker, A., et al. (2011). Promoting psychological resilience
in the U.S. military. Santa Monica: Rand, Center for Military
Health Policy Research.
Naswall, K., Kuntz, J., Hodliffe, M., & Malinen, S. (2013). Employee
resilience scale (EmpRes): Technical report. New Zeland:
University of Canterbury.
Polk, L. (1997). Toward a middle-range theory of resilience. Advances
in Nursing Science, 19(3), 1-13.
Ponomarov, S., & Holcomb, M. (2009). Understanding the concept of
supply chain resilience. The International Journal of Logistics
Management, 20(1), 124-143.
Reivich, K., & Shatte, A. (2002). The resilience factor: 7 keys to
finding your inner strength and overcoming life's hurdies.
New York: Broadway Books.
Senge, P. (2002). Beşinci Disiplin, öğrenen organizasyon sanatı ve
uygulaması.
Sezgin, F. (2012). İlköğretim okulu öğretmenlerinin psikolojik
dayanıklılık düzeylerinin incelenmesi. Kastamonu Eğitim
Dergisi, 489-502.
Shin, J., Taylor, M., & Seo, M.-G. (2012). Resources for change: The
relationships of organizational inducements and psychological
resilience to employees’ attitudes and behaviors toward
organizational change. Academy of Management, 727-748.
Taormina, R. (2015). Adult personal resilience: A new theory, new
measure and practical implications. Psychological Thought,
8(1), 35-46.
Tugade, M., & Fredrickson, B. (2004). Resilient Individuals Use
Positive Emotions to Bounce Back From Negative Emotional
Experiences. Journal of personality and social psychology,
86(2), 1-26.
Tusai, K., & Dyer, J. (2004). Resilience: A Historical Review of
Construct. Holistic Nursing Practice, 18(1), 3-10.
Waite, P., & Richardson, G. (2004). Determining the efficacy of
resilience training in the work site. 33(3), 178-183.
Warner, R., & April, K. (2012). Building Personal Resilience at Work.
Effective Executive, XV(4), 53-68.
Waxman, E. (2015, August 19). Resiliency: A Trait You Develop, Not
One
You’re
Born
With.
Erişim
adresi
https://www.leadershipintelligence.com.
Winwood, P., Colon, R., & McEwen, K. (2013). A practical measure
of workplace resilience: Developing the resilience at work
scale. Journal of Occupational and Environmental Medicine,
55(10), 1205-1212.
Xiao, L., & Cao, H. (2017). Organizational resilience: The theoretical
model and research Implication. In ITM Web of Conferences .
Dr. Eray AYDIN
Lisans eğitimini Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi, İşletme Bölümü’nde, yüksek lisansını Ankara Yıldırım
Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Management and
Organization Bölümü’nde, doktora eğitimini ise Karabük Üniversitesi
Lisansüstü Eğitim Bilimleri Enstitüsü İşletme alanında tamamlamıştır.
2012 yılı itibariyle uzman olarak kariyerine başladığı Kuzey Anadolu
Kalkınma Ajansı’nda farklı birimlerde görevler almıştır. Hâlen aynı
Ajansta İzleme ve Değerlendirme biriminde uzman olarak
çalışmaktadır.
“Stratejik
Yönetim”,
“Örgütsel
Davranış”,
“Girişimcilik”, “Değişim Yönetimi”, “Proje ve Program Yönetimi”,
“Etki Değerleme”, “Fizibilite Değerleme” gibi alanlarda çalışmalar
yürütmüştür. Bugüne kadar yayımlanan akademik çalışmaları arasında
"Türkiye ve Avrupa’da Girişimcilik Eğilimi”, “Girişimci Kişilik
Özellikleri ve Girişimci Olma Eğilimi”, “İİBf Öğrencileri için Kariyer
Alternatifleri”, “Stratejik Planlama”, “Etki Değerleme” ve
“Organizational Commitment and Turnover Intention” gibi yayınlar
bulunmaktadır. Farklı alanlarda uzmanlığı bulunan Aydın, ileri
düzeyde İngilizce bilmektedir.