İçeriğe atla

Hamdullah Hamdi

Vikipedi, özgür ansiklopedi
Göynük'de babası Akşemseddin'in türbesi. Hamdullah Hamdi de bu türbede gömülüdür.

Hamdullah Hamdi (veya Hamdi Çelebi veya Hamdi Hamidullah Akşemseddinzade)(doğumu: 1449, Göynük - ölümü: 1503, Göynük) Türk divan şairi, mutasavvıf. Mesnevileri ile tanınmıştır.[1][2]

Hamdullah Hamdi 1449da Göynük'te doğdu. Akşemseddin'in (1389-1459) en küçük oğludur. Asıl adı Mehmed Hamdullah olmakla birlikte daha çok Hamdi Çelebi adıyla anılmıştır.[3]

Hamdi Çelebi on iki yaşında iken babası ölmüştür. Kendisine vasi olan ağabeylerinden himaye görmediğini ve onlardan çok eziyet çektiğini "Yûsuf u Züleyhâ" mesnevisinin "sebeb-i te’lîf" bölümünde bildirir. Bunlar yüzünden İbrani din büyüğü ve atası olan Yusuf’un sıkıntılarını daha iyi anladığını ve kendisini birçok yönden ona benzettiğini söyler. Buna rağmen iyi bir mederese eğitimi görmüştür. Hazırladığı eserlerinden, gayet iyi derecede Arapça ve Farsça öğrenip bildiği ve güçlü bir edebi kültür almış olduğu bariz olarak anlaşılmaktadır. Hakkında yazılan şair tezkirelerde onun "heyet, nucum ve musikide iyi derecede bilgi sahibi" olduğu belirtilmiştir.[1][2]

Enîsî, onun Bursa'da "Çelebi Sultan Mehmed Medresesi"’nde müderrislik yaptığını, devrin tanınmış din âlimlerinden olan Molla Hayâlî ile ilmî tartışmalarda bulunduğunu bildirmektedir.[3] Hamdi Çelebi'nin hayatının maddî sıkıntılar içinde geçtiği onun hakkında yazan şair tezkirecilerden ve kendi eserlerine koyduğu pasajlardan anlaşılmaktadır. Osmanlı Sultanı II. Beyazıd'dan ve diğer devlet büyüklerinden de beklediği maddi hatta manevi desteği görmemiştir.[1][2]

Yine Enisi'nin bildirdiğine göre bu dönemde Hamdi Çelebi'nin rüyasında gördüğü babası Akşemseddin'in, bu rüyada ona zâhirî ilimleri bırakarak halifelerinden Şeyh "İbrâhim Tennûrî"’den mânen faydalanmasını tavsiye etmiştir. Bunun üzerine Hamdi Çelebi Kayseriye gidip Şeyh İbrâhim Tennûrî’ye intisap etmiştir. Ondan tasavvuf üzerine hilâfet aldıktan sonra Göynük’e döndüğünü ve orada sade bir mutasavvıf hayatına başladığını bildirir.[3] Bir Osmanlı edebiyatı kritiği olarak M. Fuad Köprülü, Hamdi Çelebi’nin medreseyi terk ederek Göynük’e çekilmesini böyle bir rüya ile açıklamanın mümkün olamayacağını ve bunda onun devlet büyüklerinden ilgi ve yardım görmemiş olmasının rol oynadığı kanaatinde olduğunu belirtmiştir.[1][2]

Hazırladığı "Yûsuf u Züleyhâ" mesnevisini 1492de II. Bayezid’e sunmuştur. Lakin, Sultan'dan beklediği gibi ne bir parasal taltif ne de sözle teveccüh ve iltifat görmemiştir. Bunun üzerine Hamdi Çelebi bu eserde bulunan padişahın adını anıp onu övdüğü kısmı çıkararak yerine kötü talihinden şikâyet eden yeni bir bölüm koymuştur. Ayrıca Hamdi Çelebi, "Leylâ vü Mecnûn" mesnevisinin baş tarafı ile "Kıyâfetnâme" mesnevisinin sonunda devletin sanatkâra ve sanat eserlerine pek değer vermediğini belirterek yaşadığı devirden şikâyette bulunmuştur. Bununla yetinmeyerek Nizami Gencevi Hamse'sini, Firdevsî Şehname’sini bu dönemde yazmış olsaydı bunlara bile itibar edilmeyeceğini söylemiştır.[1][2]

Kınalızâde Hasan Çelebi, yazdığı Tezkiretü' Şuura adli şair tezkiresinde, Hamdi Çelebi’nin hiçbir gelirinin olmadığını; "Yûsuf u Züleyhâ" mesnevisinin yazma nüshasının hazırlanması için hattatlara para vermediğini ve zaman zaman "Yûsuf u Züleyhâ" mesnevisini yazma nüshasını kendi eli ile yazıp satmak suretiyle geçimini sağladığını nakletmiştir. Bu tip "Yûsuf u Züleyhâ" yazma eserlere müşterilerin eserin şairinin kendi eliyle yazılmış olması dolayısıyla nispeten daha yüksek fiyatlar ödedikleri de rivayet edilmektedir.[1][2][4]

Evliya Çelebi Seyahatname eserinde Hamdi Çelebi'nin "Yûsuf u Züleyhâ" mesnevisini Ayasofya'nın top kandilleri altında yazdığını bildirmiştir; ama onu aynı dönemde yaşayan Hamdi adlı başka bir şairle karıştırmıştır.[1][2][5]

Hamdullah Hamdi Çelebi 1503de Göynük'te ölmüştür. Mezarı Göynük'te babası Akşemseddin'in türbesinde onun kabri yanındadır. Çeşitli şair tezkireleri ve otoriteler değişik ölüm tarihi vermektedirler. tezikerecilerden Latîfî, Mecdî ve Riyâzî'nin 1508de vefat ettiğini söylemektedirler.[1][6]

Enisi, Hamdullah Hamdi Çelebi'nin Mehmed Çelebi ve Zeynuddin Çelebi adli iki oğlu olduğunu bildirmektedir.[3] Oğlu Zeynüddin Çelebi (ö. 1570) devrin önemli hattatlarındandır.[1][2]

Anadolu'da gelişmekte olan Divan Şiiri içinde en iyi ve en gelişmiş olan manzum eser tipi bir şâirin beş mesnevisinden oluşan Hamse'dir. Türkçe Divan edebiyatında bir Hamse sahibi olan ilk şair Hamdullah Hamdi Çelebi'dir.

Hamdullah Hamdi Hamsesi içinde hazırladığı ilk mesnevi "Yusuf ve Züleyha"'dir. Osmanlı şair tezkiresi yazan yazarlar, örneğin Latifi, Kınalızade Hasan Çelebi, Âşık Çelebi, Riyazı o zamana kadar yazılan mesneviler içinde onun "Yusuf ve Züleyha" mesnevisinin en üstün olduğunu kabul etmektedirler. Riyâzî ayni ismili bir mesnevi yazan Kemalpaşazâde’nin

.

Hamdi’nin mesnevisini evvelce görmüş olsaydım bu mevzuya el sürmezdim

dediğini nakleder.[4][7]

Kınalızade onun gazellerinin pek başarılı olmadığını iddia etmektedir.[4]

Diğer tezkirecilerle birlikte Hamdullah Hamdi Çelebi'nin Farsça yazan Nizami Gencevi ve özellikle Camii'nin büyük tesiri altında kaldığında hemfikirlerdir. Âşık Çelebi onun Câmîi ile mektuplaştığını bildirir ama günümüze kadar bu yazışmalar ele geçmemiştir. Enîsî ise Hamdullah Hamdi Çelebi'nin şahsen Doğu Anadolu'ya seyahate gelmiş olan Câmîi ile görüşmeler yaptığını rivayet eder.[3]

Hamdullah Hamdi Çelebi’nin mesnevi alanındaki şöhreti XVI. yüzyılda ve sonra giderek unutulmaya yüz tutmuştur. Özellikle Fuzuli'nin Leylâ ile Mecnun mesnevisi Hamdullah Hamdi Çelebi'nin aynı isimli aynı konulu mesnevisi ile karşılaştırılarak Fuzuli tercih edilir olmuştur.[2]

Akademik bir 20. yüzyıl edebiyat tenkitçisi olarak Zehra Ŏztürk doktora tezinde[8] Hamdullah Hamdi'yi şöyle değerlendirmiştir.

Hamdullah Hamdi Çelebi, XV. yüzyılın ikinci yarısındaki edebî anlayış ve zevkin dışına çıkmamış ve bu dönemde Türk şiirine hâkim olan Câmî tesirinden kurtulamamıştır.

Anadolu sahasında hamse sahibi ilk şair olan Hamdullah Hamdi Çelebi’nin şöhretini sağlayan Hamse içindeki mesnevileri şunlardır:

Yûsuf u Züleyhâ

[değiştir | kaynağı değiştir]

1492 yılında yazılmıştır. Aruzun “fâilâtun mefâilun fa‘lun” kalıbıyla kaleme almıştır. Bu konu Türkçe Divan şiirinde pek popüler olup, aynı adı taşıyan ve aynı konuyu işleyen birçok manzum eser vardır. Hamdullah Hamdi Çelebi'nin bu mesnevisi bu konuyu işleyen eserlerin arasında en güzellerinden biri olarak isim yapmıştır.[9]

Bunun yanında bu mesnevi (Fuzûlî'nin kendi Leylâ vu Mecnûn eserini yazmasına kadar) Türk divan edebiyatının en başarılı mesnevisi sayılmakta idi. Hamdullah Hamdi Çelebi bu eserin önsöz şeklindeki başlangıcında yazdığına göre, bu eseri Camii'ye nazîre olarak hazırlamıştır ve hatta yer yer Câmî'den tercüme etmiştir. Lakin bu mesnevi birçok yönden Câmî'nin "Yûsuf u Züleyħâ" mesnevisinden farklar gösterir. Mesnevisinde Câmî, İbrani peygamber Yûsuf ile Züleyha arasında geçen olayları ön planda işler. Buna karşılık, Hamdullah Hamdi Çelebi, eserini İbrani peygamber İbrâhim’den başlayıp İbrani peygamber Yakūb ve oğullarına kadar geçen bir zaman süresinde, geniş bir çerçevede geliştirmiştir. Hamdullah Hamdi Çelebi olayları bir kişinin şahsi macerası şeklinde bir yaşam macerası hedefiyle anlatmaya çaba vermiştir. Yer yer kahramanları için psikolojik analizler yapmıştır. Bu yaşama macerası şeklindeki anlatım ve bu yaşama macerası gelişmekte iken yapılan psikolojik analizler bu eserin Hamdullah Hamdi’nin mesnevileri arasında en başarılısı kabul edilmesini sağlamıştır. 20. yüzyılda doktora çalışması yapan Zehra Öztürk doktora eseri ve ele alınan şahısları tip ve motifleri açısından incelemiştir.[1][2]

Yûsuf u Züleyhâ’nin Türkiye’de resmî ve özel kütüphanelerde 104, yurtdışında ise 25 kadar yazma nüshası tespit edilmiştir. Bu esere gösterilen rağbete delildir. Eserin Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki 1530 tarihli yazma nüshası (Ayasofya, nr. 3901) içinde şairin "Leylâ vü Mecnûn" mesnevisi de ihtiva etmektedir. British Museum'daki nüsha ise (Or., nr. 711) teyzinatlı olup minyatür resimler de ihtiva eder. Yûsuf u Züleyhâ yeni Türkçe harflerle baskısı M. Naci Onur'un doktora çalışmasından geliştirilip, şairin hayatı ve edebî şahsiyeti üzerine bir incelemeyi de ihtiva ederek birlikte yayımlanmıştır.[10]

Leylâ vü Mecnûn

[değiştir | kaynağı değiştir]

1499-1500 yılında tamamlanmıştır. Aruzun “mefâilun mefâilun feûlun” kalıbıyla yazılmıştır. Câmî'nin aynı adla aynı konuda Farsça yazdığı mesnevisinde gayet çok etkilendiği kabul edilmektedir. Türk Divan Edebiyatında ilk "Leylâ vu Mecnûn" mesnevilerinden biri olduğu için önemlidir. Ama Fuzuli'nin aynı adlı eseri yazılınca öneminden kaybettiği kabul etmektedirler. 16. yüzyıldan itibaren birçok edebiyatçı bu eserin Fuzuli'nin "Leylâ ile Mecnun" eserinden daha az değerli olduğu üzerinde hemfikirdirler.[1][2]

Yazma olan eserin az sayıdaki nüshaları bulunmakta ve bunlardan en iyileri Süleymaniye (Ayasofya, nr. 3901/2), İstanbul Üniversitesi (TY, nr. 800) ve Millet (Ali Emîrî Efendi, Manzum, nr. 1164, 1165) kütüphanelerinde bulunmaktadır.

Tuhfetü’l-uşşâk

[değiştir | kaynağı değiştir]

Hamdullah Hamdi Çelebi bu eserinde Farsça İran edebiyatında işlenen konular dışına çıkmıştır. Bu eser tasavvufî ve sembolik bir aşk hikâyesi olup konusu tamamıyla orijinaldir. Aruzun “mefâîlün mefâîlün feûlün” kalıbıyla yazılmıştır. Eserin kahramanları Konstantiniyye'de Bizans vezirinin kızı ve Hristiyan olan Duhter ve ona âşık olan Kayseri şehrinde yaşayan zengin bir Müslüman tüccarin oğlu olan Hocazade'dir. Hocazade'nin Duhter'le evlenebilmek için Müslüman dinini terk etmesiyle başlayan maceraları ele alınmaktadır. Eserin sonunda hikâyenin kahramanı Hocazade (eşi Duhter ve çocuklarıyla birlikte) tekrar İslâm'a döner. Şair eserin sonunda buradaki kahramanların aşk, iman, akıl, nefis gibi kavramları sembolize ettiklerini belirtir.[1][2] Enisi bu eserin adını "Mûnisü’l-uşşâk" olarak kaydetmiştir.Kaynak hatası: <ref> etiketi için </ref> kapanışı eksik (Bkz: Kaynak gösterme) Medine'de Şeyhülislâm Ârif Hikmet Bey Kütüphanesi yazma nüshası karşılaştırılarak bir kritik kopyası hazırlanmış ve bu kritik versiyon ile nüshaların faksimilelerinin birlikte baskıları yapılmıştır.

Aruzun “fâilâtün mefâilün fa‘lün” kalıbıyla yazılmıştır. Kâtib Çelebi, Hamdullah Hamdi'nin bu eseri İmam-ı Şafiî’den tercüme ettiği bildirilmektedir.

Çeşitli kütüphanelerde on beş kadar yazma nüshası bulunduğu tespit edilmiştir.[11] 150 beyitlik bu mesnevi Âmil Çelebioğlu tarafından bastırılıp yayımlanmıştır.

1494-95 yılında kaleme almıştır. Aruzun "fâilâtün fâilâtün fâilün" kalıbıyla yazılmıştır. Bu eserin adı üzerinde tarişmalar bulunmaktadır. Halk arasında daha çok Mevlid adıyla bilinmektedir. Âşık Çelebi, Kınalızâde ile Kâtib Çelebi bu eseri “mevlid-i cismânî ve mevlid-i rûhânî” adla anmaktadilar. Ama Âşık Çelebi bu "Tercüme-i Şakâikun-Nûmâniyye" eserinde ve Katib Çelebi’nin Arapça Keşfü’ž-žunûn eserinde bu eserin adi "Muhammediyye" olarak geçmektedir. Mehmed Süreyya Sicil-i Osmani'de Hamdullah Hamdi'nin "Mevlid-i Nebevî (Nebî)" ve "Muhammediyye" adlı iki ayrı eseri bulunduğunu bildirmektedir; ama bu doğru değildir.[12]

Bu mesnevinin sonundaki,

Ahmediyye oldu bu manzûma nâm
Nazmını ettim dokuz yüzde tamâm

beyti eserin adını ve telif tarihini göstermektedir. Eserde Fil Vak‘ası, Peygamber'in doğumu, Miraç ve Hicret gibi olaylar anlatılmıştır.

Yazma nüsha İstanbul Selim Ağa kütüphanesinde bulunur.[1][13]

Bilinen iki nüshasından biri Süleymaniye Kütüphanesi’nde,[14] diğeri Millet Kütüphanesi’ndedir[15] Süleymaniye nüshasında iki münâcât, altı na‘t, bazıları Farsça 182 gazel, on sekiz kıta, bir tarih ve üç beyit vardır.[1]

Kuran Tercümesi

[değiştir | kaynağı değiştir]

Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan iki ciltlik satır arası Kur’an tercümesinin[16] I. cildinin başında eserin Hamdullah Hamdi’ye ait ve müellif hattı olduğu kaydedilmiştir. Ayetler harekeli iri nesih, satır arası Türkçe meâller ise kısmen harekeli nesihle yazılmıştır.[1] Bu eser Enîsî’nin Hamdullah Hamdi Çelebi'nin bir eseri olarak ismini verdiği "Mecâlisü’t-tefâsîr" olması çok mümkündür.[3]

Diğer eserleri

[değiştir | kaynağı değiştir]

Enîsî, Hamdullah Hamdi'nin tasavvufa dair bir risâle ile bir fıkıh kitabı telif ettiğini bildirmektedir.[3] Fakat kütüphanelerde yapılan aramalardan sonra bu eserlerin herhangi bir yazma nüshası bulunamamıştır.[2]

Seçilmiş bir şiir

[değiştir | kaynağı değiştir]

Hamdullah Hamdi Çelebi'nin şiirlerine bir örnek olarak seçilmiş "sana" mahlaslı gazelinden şu beyitler verilmektedir:[17]

Gazel

Tâ ki virdüm gönlümi cânâ sana
Gitdi ‘aklum kalmışam şeydâ sana

Bend-i zülfün göreli meyl eylemez
Gönlümün dîvânesi illâ sana

Derd-i dil-ber mübtelâlar honıdur
Besdür ey sûfî gam-ı halvâ sana

Hem-ser oldun dil-rübâlar zülfine
Eksük olmaz ey gönül gavgâ sana

Nakd-i vakti gözle Hamdî ‘ârif ol

Assı kılmaz gussa-i ferdâ sana
  1. ^ a b c d e f g h i j k l m n o Öztürk, Zehra (1997). "Hamdullah Hamdi". TDV İslâm Ansiklopedisi. 15. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı. ss. 452-454. 16 Mayıs 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Mayıs 2024. 
  2. ^ a b c d e f g h i j k l m Bilgin, Azmi (1999) "Hamdi (Hamdullah, Akşemseddinzade" Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi Cilt:1 sayfa:689-690, İstanbul: Yapi Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, ISBN 975-08-0071-0
  3. ^ a b c d e f g Emîr Hüseyin Enîsî, (haz.: Ali İhsan Yurd - Mustafa Kaçalin) Menâkıb-ı Akşemseddin: Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1994, s. 138-139, 147-149;
  4. ^ a b c Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü' Şuura, yazma: s. 309-311
  5. ^ Evliya Çelebi, Seyahatnâme, c.I, say.135, 337;
  6. ^ Riyâzî, Riyâzü’ş-şuarâ,yazma: Nuruosmaniye Ktp., nr. 3724, vr . 58a-b. Latîfî, Tezkire, s. 136-138 yazma. * Mecdî, Şekāik Tercümesi, s. 250-251 yazma.
  7. ^ Latîfî, Tezkire, yazma sayfa 136-138; Âşık Çelebi, Mesâiru’s-şuarâ, yazma eserin iki nüshası bulunur: vr. 89b-90a; a.e.,İÜ Ktp., TY, nr. 2406, vr. 111b; Riyâzî, Riyâzu’s-şuarâ, yazma nüshası:Nuruosmaniye Ktp., nr. 3724, vr. 58a-b.
  8. ^ Zehra Öztürk, Hamdullah Hamdi’nin Yusuf u Zeliha Mesnevisi’nde Tipler ve Motifler (doktora tezi, 1993), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi.
  9. ^ Koncu, Hanife, "Yûsuf ve Züleyhâ Bibliyografyası", Türkiye Araştırmaları Literatur Dergisi, cilt.V/fas.10, s. 617-630 İstanbul
  10. ^ Onur, M. Naci (1996) Akşemseddinzâde Hamdullah Hamdi, Yûsuf ve Züleyha-İnceleme ve Seçmeler, Ankara
  11. ^ Örneğin, Süleymaniye Ktp., Murad Buhârî, nr. 330; Esad Efendi, nr. 3613
  12. ^ Mehmed Süreyya (hz.: Nuri Akbayar) (1996) Sicil-i Osmani. İstanbul:Tarih Vakfı Yurt Yayınları ISBN 975-333-0383 C.2 say.135
  13. ^ Hacı Selim Ağa Ktp., Kemankeş Emir Hoca, nr. 181; İÜ Ktp., TY, nr. 1980)
  14. ^ Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi, nr. 2626
  15. ^ Millet Kütüphanesi, Ali Emîrî Efendi, Manzum, nr. 120)
  16. ^ Koğuşlar, nr. 428, 429
  17. ^ Özyıldırım, Ali Emre (haz.) (1999) Hamdullah Hamdî ve Divanı, Ankara: Kültür Bakanlığı

Dış Kaynaklar

[değiştir | kaynağı değiştir]
  • Bilgin, Azmi (1999) "Hamdi (Hamidullah, Aksemsemseddinzade" Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlilar Ansiklopedisi Cilt:1 sayfa:689-690, İstanbul: Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, ISBN 975-08-0071-0
  • M. Naci Onur, Akşemseddinzâde Hamdullah Hamdi, Yûsuf ve Zuleyha-İnceleme ve Seçmeler, Ankara 1986;
  • Emîr Hüseyin Enîsî, (haz.: Ali İhsan Yurd - Mustafa Kaçalin) (1994),Menâkıb-ı Akşemseddin: Hayatı ve Eserleri, İstanbul s. 138-139, 147-149;
  • Hamdullah Hamdi, (haz. Naci Onur) (1991) Yûsuf u Züleyhâ, Ankara 1991;