0% found this document useful (0 votes)
239 views

Cafer Sadik Yaran-Informel Mantik

informel mantıkığın anlatıldığı okunası bir kitap

Uploaded by

muzafferkinay526
Copyright
© © All Rights Reserved
Available Formats
Download as PDF, TXT or read online on Scribd
0% found this document useful (0 votes)
239 views

Cafer Sadik Yaran-Informel Mantik

informel mantıkığın anlatıldığı okunası bir kitap

Uploaded by

muzafferkinay526
Copyright
© © All Rights Reserved
Available Formats
Download as PDF, TXT or read online on Scribd
You are on page 1/ 209

İnformel Mantığa Giriş

Aklı Hatadan Koruma ve İyi Kullanma Sanatı


R A G B E T Y A Y I N L A R I

İNFORMEL MANTIGA GİRİŞ

Prof. Dr. Cafer Sadık Varan

İstanbul, 2011

ISBN: 978-605-4074-71-6

Kültür ve Turizm Bakanlığı Sertifika No: 17032

Yayınevi Editörü
Hasan Lütfi Ramazanoğlu

Sayfa Düzeni
OsmanArpaçukuru

Kapak Tasarımı
Abdüsselam Ferşatoğlu

Baskı- Cilt
StepAjans
Göztepe Mahallesi Bosna Caddesi
No. ll Bağcılar/ İSTANBUL

Tel. 0212 446 88 46 Fax. 0212 446 88 24

RAGBET YAYlNLARI

Çatalçeşme Sok. No: 46 YücerHan Kat: 3 Daire: 10


CAGALOGLU- İSTANBUL
Telefon: 0212 528 85 19 Faks: 0212 528 85 20
www.ragbetyayinlari.com
Prof. Dr. Cafer Sadık Varan

İnformel Mantığa Giriş


Aklı Hatadan Koruma ve İyi Kullanma Sanatı


RAGBET
4 Prof. Dr. Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESI ------

Prof. Dr. Cafer Sadık Varan

ı964 yılında, Ordu'nun Fatsa ilçesinde doğdu, yüksek öğre­


nimini ı98ı-ı986 yıllarında, Atatürk Üniversitesi ilahiyat Fakül­
tesi'nde tamamladı. ı987'de Ondokuz Mayıs Üniversitesi ilahi­
yat Fakültesi'nde Din Felsefesi araştırma görevlisi oldu. ı994'de
İngiltere'de, University of Wales'de, "The Argument from Design
in Contemporary Thought" konulu tezi ile Doktor ünvanını aldı ve
dönüşünde Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nde Y rd.Doç. kadrosunda
Din Felsefesi öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. Aynı Fakül­
tede ı999'da Doçent oldu. 2003'de İstanbul Üniversitesi ilahiyat
Fakültesi'ne atandı. 2006 yılında Din Felsefesi alanında profesör
oldu. Halen aynı Fakültede Felsefe ve Din Bilimleri Bölüm Başkan­
lığı ve öğretim üyeliği görevini sürdürmektedir.

Yayınlanmış Kitapları

1. Din Felsefesine Giriş (İstanbul: Rağbet Yayınları, 20ıO}


2. Ahlak ve Etik (İstanbul: Rağbet Yayınları, 20ıO}
3. Dini Tecrübe ve Meunet (İstanbul: Ragbet Yayınları,
2009}.

4. Understanding Islam (Edinburgh: Dunedin Academic


Press, 2007; New Delhi: Pentagon Press, 2007}.

5. İslam 'da Ahiakın Şartı Kaç? (İstanbul: Elif Yayınları,


2005}
6. Change and Esence (co-edition} (Washington, D.C.:
R.V.P., 2005}
YAZAR 5

7. Muslim Religious Experiences (Lampeter: Religious


Experience Research Centre, 2004).

8. lslamic Thought on the Existence of God (Washing-


ton, D.C.: R.V.P., 2003).

9. Bilgelik Peşinde (Ankara: Araştırma Yayınları, 2002).

10. İslam ve Öteki (Derleme), (İstanbul: Kaknüs Yayınları,


20oıı.
ll. Din Felsefesinde Tanrı inancının Akliliği (Samsun:
Etüt Yayınları, 2000).

12. Kötülük ve Teodise (Ankara: Vadi Yayınları, ı997).

13. Din ve Bilim (Derleme), (Samsun: Sidre Yayınları, ı 997).


14. Metinlerle Din Felsefesi (Derleme), (Samsun: Etüt Ya-
yınları, ı 997).
Önsöz

Düşünme, tartışma ve araştırma, insanı öteki canlılar­


dan ayıran en temel insani özellikler ve etkinliklerin başında
gelmektedir. Bu etkinlikleri gerçekleştirmemizi sağlayan asıl
yetimiz aklımız, onun ifade aracı da dilimizdir. Aklımızı iyi
de kullanabiliriz hatalı da, dilimizi etkin de kullanabiliriz eksik
de. Başkalarıyla iltişimizde ötekiler bizi aydınlatabilir de alda­
tabilir de. Aklımızı iyi kullan(a)madığımızda, kendi düşünce
ve araştırmalarımızda hataya düşeceğimiz gibi, aklını etkin
kullanan başkalarının belki de aldatıcılığına av, ayartıcılığına
tav olma riskimiz büyüktür. Kısa örnrumüzde hayatın getirdiği
eri ağır imtihanlardan geçerken, en ciddi kararları alırken ve
en zor sorumlulukları yerine getirmeye çalışırken olabildiğin­
ce az sayıda hata etmek ve olabildiğince az kişi tarafından
aldatılmış veya hiç aldatılmamış olmak için en temel güven­
celerimizden biri , bize bahşedilen lütufların en değerlilerinin
başında gelen aklımızı veya düşünme gücümüzü iyi kullana­
bilmemizdir. Akıl ve düşünme gücü doğuştandır ve hastalığı
olmayan herkes onu kullanmayı doğal olarak bilir. Ancak her
doğal olan yeteneğimiz gibi aklımız da eğititerek ve iyi kulla­
nılarak geliştirilmeye de ihmal edilerek zayıf düşürülmeye da
açık bir yetidir. Aklı hatadan korumanın ve sadece bununla
da kalmayıp onu iyi ve etkin bir biçimde kullanmanın, başka
bir deyişle, doğru düşünmenin binlerce yıllık geçmişe sahip
olan kılavuzlarının başında mantık, bunun eğitiminin verilip
8 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DIN FELSEFESI ------

alışkanlığının kazandınidığı yerlerin başında da Mantık ders­


leri gelmektedir.
İnformel Mantık ise mantığın dar anlamda formel/biçim­
sel sınırlılıklarından ve felsefecilere özgü bir alan olmaktan
çıkartılıp , herkes tarafından anlaşılabilecek biçimsel olmayan
bir yöntem ve dille ifade edilmesi ve sadece felsefi düşünce ve
araştırmalarda değil gündelik hayat sorunlarıyla karşılaşıldı­
ğında da herkesin aklını ve dilini iyi kullanabilmesine yardım­
cı olmayı amaçlayan nispeten son zamanlarda gelişmiş bir
mantık yaklaşımıdır. İnformel Mantık, 1960 'lardan itibaren
Batı dünyasında hızla gelişmesine ve pekçok yayın ve ken­
di adında periyodikiere sahip olmasına rağmen ülkemizde
bu konuda yeterince çalışma yoktur. Bu çalışma, herhangi
bir öğretici olmaksızın kendi başına anlaşılabilecek bir dil ve
düzey içinde yazıldığı gibi Mantık derslerinde yararlanılma
ihtimali düşünülerek bölümlernesi bir yarıyıl içindeki ondört
hafta düşünülerek özellikle ondört bölüm yapılmıştır. İnfor­
mel mantık, kendisiyle ilgilenen kişide veya öğrencide, eleş­
tirel ve tutarlı düşünme, kanıtlı ve ikna edici konuşma, karşı
kanıtları çözümleyebilip değerlendirebilme, adabına uygun
bir şekilde tartışabilme, dinleyicilere etkili bir biçimde hitap
edebilme gibi yetenekleri geliştirmeyi amaçlar. Bu yüzden
informel mantık çalışması , birçok kişi veya öğrencinin sesli
düşünme ve özgürce tartışmaya aktif bir biçimde katılımıyla
ve olabildiğince çok sayıda örnek üzerinden uygulama yapıla­
rak daha fazla başarılı olunabilecek ve günlük yaşamda daha
fazla faydası görülebilecek bir alandır. Umarız informel maiı­
tık ilerde daha da gelişir ve gündelik hayatta toplum olarak
mantığı daha fazla kullanır hale geliriz; böylece , gerek yaşam
gerek düşünce alanında yanlışlar ve yanılgılarımız daha azalır,
yanıltılma ve aldatılma riskimiz daha zor hale gelir ve bunun
yanında hakikate ve hikmete yaklaşma potansiyelimiz daha
fazla artar.
------- ÖNSÖZ 9

Bu çalışmadaki temel kıyas yöntemlerinin çok daha kolay


anlaşılması amacıyla yaptığım bazı diyagramlar ve şekillerin
bilgisayar ortamına aktarılmasındaki yardımlarından dolayı
değerli dostum Doç. Dr. Mehmet Dalkılıç'a ve değerli mes­
lektaşımız Yrd . Doç . Dr. Ayşe Zişan Furat'a, zaman zaman
yaptığımız istişareler ve dostluklarından dolayı değerli mes­
lektaşiarım Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya, Prof. Dr. Ömer
Mahir Alper ve Doç . Dr. Recep Alpyağıl'a, ve her zamanki
teşvik, destek ve sabırlarından dolayı sevgili eşim Mine, kızım
Feyza ve oğlum Cüneyt' e teşekkürü bir borç biliyorum .

Prof. Dr. Cafer Sadık VARAN


Fatih, 2010
İÇİNDEKİLER

Önsöz . . ... . . . . ..... . . . . .. . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . ... . . . . . . . . . . 7


. . . . .

İnformel Mantığın Tanımı, Temel Özellikleri ve


Tarihçesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ı 3
Kavram, Kavram Çeşitleri ve Kavramlar Arası
İlişkiler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . 34
Önerme , Önerme Çeşitleri ve Önermeler Arası
İlişkiler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4 ı
Kanıt, Kanıt Çeşitleri ve Kanıtlamanın Genel
Kuralları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 48
İnformel Kanıtın Kısımları (Toulmin Modeli) : iddia,
Destek, Garanti . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . .. . 6 ı
. . . . . . .

Tümdengelimsel Kanıtlar: Kıyasın Yapısı , Çeşitleri


ve Kuralları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7 6
. . . . .

Yüklemli Kıyasın Şekilleri , Kuralları ve Modları . . . . . . . . . . . . . . 85 .

Şartlı Kıyasların Çeşitleri , Kuralları ve Öteki Bazı


Kıyaslar . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . 99
. . . . . . . . .

Tümevarımsal Kanıtlar: İndüktif, Kondüktif, Abdüktif


ve Örnekli Kanıtlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ll 3
Analojik, Otoriteye Dayalı , Nedenli ve İstatistiki
Kanıtlar . .. . . . .. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . .. . . .. .. . . ı 2 5
. . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Mantık Yanıltmacaları: Perspektif, Prosedür, ifade


ve Reaksiyon Hataları . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . .... . . . . . . ı39
. . . . . . . . .
12 Prof. Dı: Cafer Sadık Varan / DiN FELSEFESI ------

Diyalektik, Diyalog Çeşitleri ve Tartışma Adabı . . . . . . . . . . . ı 62


.

Retorik, Retoriğin Bileşenleri veİkna Yöntemleri . . . . . . . . . ı 68 .

Etik, Argümantasyon Ahlakı ve İyilikseverlik ilkesi . . . . . . . . ı80


Bibliyografya . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20 ı
İnformel Mantığın Tanımı,
Temel Özellikleri ve Tarihçesi

İnformel Man tığı n Tan ı m ı ve Temel Özellikleri : İnfor­


mel mantığa geçmeden önce genel olarak mantığın tanımı­
nı vermek gerekirse, mantık, doğru düşünmenin, doğru akıl
yürütmenin, doğru konuşmanın , doğru kanıtlamanın, doğru
ve ikna edici bir biçimde tartışmanın, ve bunun yanında yan­
lış düşünme, yanlış akıl yürütme, yanlış konuşma , yanlış ka­
nıtlama ve yanıltıcı tartışmaların farkına varmanın , kısacası ,
yanlıştan, yanılgıdan ve yanıltılmaktan korunmak ve doğruya
yaklaşmak için aklı ve dili iyi kullanmanın kurallannı konu
edinen bir bilimdir. Gerek formel gerekse informel mantığın
en merkezi konusu, kanıttır; kanıtlı düşünme, sağlam deliliere
dayalı olarak kanıtlar oluşturma, başkalarının sunduğu kanıt­
ları eleştirel bir gözle çözümleyip değerlendirebilme , günlük
yaşamdaki kişisel düşünce ve kararlarımııda yanılma ve baş­
kaları tarafından yanıltılma ihtimalini minimuma indireceği
gibi, daha ileri düzeydeki bilimsel araştırmalar ve felsefi dü­
şüncelerin de temelini oluşturmaktadır. Wesley Salmon'un
Mantık (Logic) kitabının başında dediği gibi, ''Mantık kanıtlar­
la ilgilenir. Kanıt, sadece bir ifadeden daha fazla bir şeydir; o ,
destekleyici deliliere dayanan bir sonuçtan oluşur" (Salmon ,
1 963, 2 ) . Günlük yaşamda sahip olduğumuz görüşler ve sa­
vunduğumuz sonuçların sağlam rasyonel delillerle desteklen­
mesi , aklımızın sıkı akıl yürütme kurallarınca hatadan korun-
14 Prof. Dı; Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESi ------

ması , başkalarıyla yaptığımız tartışmaların kanıt formunda ve


daha inandırıcı olması gibi hususlar, mantığın her düşünen
bireye günlük yaşamında sağlayabileceği faydalardan sadece
birkaçıdır. Farabi ve İbn Sina gibi büyük İslam filozoflarına
göre mantık, sıradan insanın düşünme ve karar verme bece­
rilerini geliştirmenin ötesinde tüm bilimlerden önce bilinmesi
ve öğrenilmesi zorunlu olan bir yöntem ve giriş bilimidir. Ay­
nca, insanın erdemli ve mutlu olması bilgi ile yetkinleşme­
sine, bilgiye ulaşmak da her şeyden önce temel bir mantık
bilgisine bağlı olduğu için , onlara göre mantığın öğrenilmesi ,
erdem ve mutluluk için de zorunludur (Durusoy, 2 008, 302) .
Formel mantığın yanında informel mantığın tam olarak
ne olduğu ve nasıl tanımlanacağı azçok tartışma konusudur.
Bu terimin ilk defa ı 964 'te basılan iki kitapta kullanılmaya
başlandığı ve bunlardan birinde o , dilin mantıktaki rolü ve
informel mantık yanlışlan konusuna ağırlık veren bir mantık
anlayışını yansıtırken , öbüründe, formel mantıkta ele alınma­
yan bütün konuları ve kanıt örneklerinin güncelleştirilmesini
çağrıştıran bir anlamda kullanılmıştır. Daha sonra, bu konuda
eser veren mantıkçtiardan bazıları , informel mantığı , yazı­
lı veya sözlü tartışmalarda kullanılan kanıtların linguistik ve
pragmatik yönlerine ağırlık veren bir mantık türü olarak işle­
mişlerdir. O tarihlerde, bu yönde gelişen mantık çalışmalan­
na " uygulamalı mantık" (applied logic) veya " pratik mantık"
(practical logic) diyenler de olmuştur. Örneğin 1 995 tarihli
Applied Logic isimli bir mantık kitabının önsözünde , öğren­
cinin hayatında gerçek bir etki yapmak için geleneksel man­
tık kitaplarındaki içerik ve vurguların bu kitapta değiştirildiği
ve daha pratik amaçlı bir mantık anlayışına yönelindiği belir­
tilmektedir (bkz . Little, ı 955 , v) . Bununla birlikte, uygulamalı
mantık veya pratik mantık gibi tabirler zamanla yerini infor­
mel mantık terimine bırakmıştır.
---- I N FO RM EL MANTIGIN TAN lMI, TEMEL ÖZELLIKLERI VE TARIHÇESI 15

İnformel mantık terimi , genel olarak, gerek mantıksal ka­


nıtları çözümleme kuramı olarak gerekse de onları geçerlilik
ve sağlamlık kriterlerine göre değerlendirme kuramı olarak
formel mantığın kuralları ve kullanımınından ya tamamen
uzak duracak biçimde ya da onu minimum düzeyde tutacak
tarzda, mantığa, daha geniş kapsamlı ve gündelik hayatın
gerektirdiği düşünme ve tartışmalarda daha işe yarayacak şe­
kilde yaklaşmak isteyenlerin yeni yaklaşım biçimini belirtmek
için kullanılan bir anlam kazanmıştır. Biraz ilerde daha detaylı
olarak değineceğimiz yakın tarihteki bu tür gelişmeleri dikka­
te alıp değerlendirdikten sonra yapılan teknik tanımlardan
birine göre, informel mantık, "görevi , argümantasyonun/ka­
nıtlamanın oluşturulması , eleştirisi, çözümlenmesi, yorumu,
ve değerlendirmesi için formel olmayan standartlar, kriterler
ve usuller geliştirme k olan bir mantık branşı"dır (Johnson ve
Blair, 2 0 0 2 , 358) . Bu tanımdaki kanıtlama/argümantasyon
terimi ile kastedilen şey, yazılı literatürde veya çeşitli sosyal
etkileşim ortamlarında, genellikle insanlar arasında görüş
ayrılıklarının bulunduğu tartışmalı konularla ilgili bir diyalog
bağlamında, başka kişi veya kişilere, onların inanç, tutum
veya davranışlarını değiştirmek amacıyla veya çeşitli konu­
larda onları bizim düşündüğümüz ve davrandığımız gibi dü­
şünüp davranmaya ikna etmek gibi pragmatik amaçlarla öne
sürülen birbiriyle ilişkili çeşitli gerekçeler, deliller ve rasyonel
kanıtlar grubudur.
İnformel mantık bazen formel mantığa teorik bir alter­
natif olarak sunulur. Bu şekilde karakterize edilmesi , felsefe
bölümlerinde, bir zamanlar, onun "gerçek'' bir mantık sayılıp
sayılamayacağı konusunda tartışmalar yapılmasına neden ol­
muştur. Günümüzde artık informel mantık ile formel mantık
arasında daha uzalaşımsal ve barışçı bir ilişki vardır. İnformel
mantığın informel akıl yürütmeyi anlama girişimi her zaman
olmasa da genellikle doğal dil içinde ifade edilir; fakat in-
16 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DiN FELSEFESI ------

formel mantık araştırmalarında bazen formel yöntemler de


kullanılır (Groarke, 2007) . Zaten bazı mantıkçılar informel
mantığı , haklı olarak, formel mantık dışında bir mantık türü
olarak değil, sadece "daha geniş anlamda bir mantık" (logic
in the broad sense) olarak anlarlar (Blair, 2003, 93). Biz de
bu çalışmamızın içinde basitleştirilmiş, güncelleştirilmiş ve ko­
laylaştırılmış haliyle formel mantığın temel konularına da yer
vereceğiz.
Standart, geleneksel yahut klasik diye nitendirilen formel
mantık disiplininin özellikle tümdengelimsel , dedüktif kısmı ,
Aristoteles tarafından kurulmuş, Stoacılar tarafından zengin­
leştirilmiş, modern sembolik mantıkçılar tarafından çok daha
büyük bir güç haline dönüştürülmüştür. Çeşitli gelenekiere
mensup filozoflar tümdengetim mantığına tümevarımsal/
indüktif mantıkla ilgili mülahazalar eklemişlerse de, dedük­
siyon her zaman en yüksek mevkiyi elinde tutmuş ve bazı
kişiler ona daima mantığın aslı olarak bakmışlardır. Gelenek­
sel dedüktif mantıkta bir kanıtı değerlendirmede asıl soru ,
onun geçerli (valid) olup olmadığıdır. Belli bir kanıtın geçerli
olup olmadığını belirlemek için önce onu oluşturan ifadelerin
yapısına bakarak onun biçimini analiz ederiz. Biçimini belir­
ledikten sonra, bu biçimin geçerli olup olmadığını sorarız.
Bu soruyu cevaplama sürecinde, ilgili kanıtın, öncüileri doğru
olması durumunda sonucun yanlış olmayacağı formel kanıt
biçimlerden birine uygun olup olmadığına bakarız. İndüktif
mantıkta izlenen yöntem de aslında buna benzemektedir. Ör­
neğin analojiye dayalı bir kanıtta önemli olan husus, öncül­
lerin sonuç için iyi bir delil sağlayıp sağlamadığıdır. Böyle bir
kanıtı değerlendirmek için önce kanıtın benzeyen ve kendisi­
ne benzetilen unsurları ile ikisi arasındaki benzerlik noktasına
ilişkin hususlar belirlenir, sonra da ikisi arasındaki benzerliğin
sonucu destekleyecek derecede güçlü olup olmadığı üzerinde
değerlendirme yapılır. İnformel mantık ile geleneksel mantık
---- I N FO RM EL MANTI{;JN TANlMI, TEMEL ÖZELLIKLERİ VE TARIHÇESI 17

arasında akıl yürütme , kanıtları analiz etme ve değerlendirme


süreci açısından benzerlikler olmakla birlikte, bazı farklılıklar
olduğu da açıktır.
Örneğin, informel mantık spesifik (özgül) değil jenerik­
tir (soysaldır) . O, kanıt analizi ve değerlendirmesi için , belli
bazı kanıt türlerine özgü araçlar sunmak yerine, jenerik, yani
daha geniş kapsamlı olarak kanıtiara yönelik araçlar sunar.
İnformel mantıkta ister dedüktif olsun ister indüktif olsun her­
hangi bir kanıtın yapısını göstermek için daire ve ok diyagra­
mı oluşturabiliriz . Bütün bu kanıtlama türlerinde öncüller ve
sonuçların birbirine uygun olup olmadığını sorabiliriz. Aynı
şekilde, türü ne olursa olsun , bütün kanıtlar için, öncüllerin
rasyonel olarak kabul edilebilir ve sonuçta ilişkili olup olma­
dığını sorabiliriz. Keza, öncüllerin sonuca sağladığı desteğin
derecesini veya ağırlığını , hiç yok zayıf, orta , güçlü ve de­
,

düktif anlamda geçerli şeklinde geniş bir yelpazeyi kapsaya­


cak terimlerle ifade edebiliriz. Bunlar, doğru ve yanlış gibi iki
değerli değerlendirme yerine, kanıtın gücünü değerlendirme­
nin jenerik araçlarıdır (Freeman , 1 994, 37-45; diyagramlar
için bkz. Groarke ve Tindale, 2 004, 33-50 ; Grennan, 1 997,
4. Bölüm) .
Keza, formel/biçimsel mantıkta bir kanıtın/argümanın
formu, uygun çıkarım biçimlerinden birini karşılar ya da
karşılamaz (başka bir deyişle, sonuç, kabul edilmiş türetim
kurallarına uyularak ya da başka bir formel yönteme baş­
vurularak öncüllerden türetilebilir.) İnformel mantık ise bizi ,
formel mantığın aksine , herhangi bir oranda (ya da fazlaca)
biçimselleştirme yönüne gitmeksizin çıkarımlar hakkında dü­
şünmeye davet eder. Formel ve informel mantık arasındaki
farkın bir örneği , şu kanıtın her ikisi açısından yapılan azçok
farklı değerlendirmesinde görülebilir. "Başkan, bu öğleden
sonra Beyaz Saray'da havanın yağacağını söylüyor. Öyley-
18 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DiN FELSEFESI ----

se , bu öğleden sonra Beyaz Saray'da hava yağacaktır." Bu


çıkarımı informel olarak değerlendirdiğimizde, " Başkan , bu
öğleden sonra Beyaz Saray'da havanın yağacağını söylüyor. "
öncülünün doğru olabileceğini ama buna rağmen " Bu öğ­
leden sonra Beyaz Saray'da hava yağacaktır. " sonucunun
yanlış olabileceğini düşünürüz. Bu kanıttaki temel problem ,
Başkanın güvenilir bir hava tahmineisi oluşundan kuşku duy­
mamız fakat insanların söylediklerini ancak eğer onlar sözü­
nü ettikleri konuda uzmansalar ve itimada . layıksalar kabul
ediyor olmamızdır. Bundan dolayı , onun hava yağacak de­
mesine ilave olarak, " Başkan hava konusunda uzmandır. " ,
" Başkan önyargısızdır. " gibi iddiaların doğruluğu konusunda
da ikna edilmeye ihtiyacımız vardır. Bundan sonra, başlangıç­
taki öncül ve sonuca ek olarak, bu ilave önermelerin anlamı
ve doğrulukları hakkında düşünmeye başlarız. Formel man­
tığı kullanarak bu kanıtı değerlendirmek içinse , öncüller ve
sonuçtan çıkan somut bilgiyi soyutlaştırır ve ortaya çıkan for­
mu öncül(ler) ve sonuç arasında güçlü bir bağlantıya sahip ol­
duğunu önceden belirlemiş olduğumuz çıkarım formları veya
modelleri ile· karşılaştırırız. İyi bir şekilde soyutlaştırabilirsek,
formel mantığa dayalı bir kanıtte muhtemelen ( "Savunan-S"
" Önerme-ö"yü savunur. Öyleyse, Önerme-ö'dür. ") şeklinde
bir kanıt formuna ulaşırız (Başkan, bu öğleden sonra Beyaz
Saray'da havanın yağacağını söylüyor. Öyleyse , yağacaktır) .
Bu soyut forma ulaştıktan sonra, bu formun bizim daha ön­
·

ceden kabul edilmiş çıkarım formları kataloğunda bulunup


bulunmadığını kontrol ederiz. Eğer yoksa, sonucu kabul edil­
mez sayar, kanıtı reddederiz (Wikipedia, " Informal Logic") .
Ayrıca formel mantıkta bir kanıt, bir önermeler grubun­
dan ibarettir. Önemli olan husus da, bu önermelerin doğruluk
veya yanlışlığıdır. İnformel mantıkta ise bir kanıt, bir tartış­
macının savunduğu sonucu ispatlaması veya temeliendirme­
si ile ilgili bir iddiadır (daim) . Formel mantık esas itibarıyla
---- I N FORMEL MANTIG I N TAN I M!, TEMEL ÖZELLIKLERI VE TARIHÇESI 19

argümanı oluşturan önermelerle ilgiliyken , informel mantık


tartışmadaki ikna hedefine ulaşmak için diyalog esnasında bu
önermeleri akıllıca kullanınakla ilgilidir. Bu yönüyle o, pratik
bir disiplin yahut uygulamalı bir sanattır (Walton, 1 993, 1-2).
Formel ve informel mantık arasında yöntem olarak hem
yakınlık hem farklılık olduğu gibi amaç bakımından da hem
bazı yakınlıklar hem de farklılıklar vardır. Nitekim genel ola­
rak mantık, " iyi (doğru) akıl yürütmeyi kötüsünden (yanlı­
şından) ayırt etmekte kullanılan metotlar ve ilkeler bilimi"
olarak tanımlanır. İnformel mantığın amacı da zaten budur.
Bununla birlikte, informel mantık, formel mantıkla kıyaslan­
dığında daha az biçimsellik, daha az ve iddiasız teknik terim
kullanmak, gündelik tartışma ve kanıtlarnalara daha fazla vur­
gu yapmak, daha pragmatik ve pedagojik amaç gütmek gibi
bazı farklılıklar gösterir (Freeman, 1 994, 37).
Bilimsel ve akademik alanda olduğu gibi gündelik ha­
yatta ve pratik tartışmalarda da mantıklı düşünmenin özü­
nü, eleştirel ve kanıtlı düşünme oluşturur. Eleştirel düşünme
ve kanıtlı tartışma, klasik mantığın dar sınırlarına, spesifik
terminolojisine ve kısıtlı kullanım alanına hasredilemeyecek
kadar önemlidir. Klasik mantık bir anlamda elististtir, klasik
dönem filozofları gibi kendi kurallarını iyi bilen sınırlı bir ke­
sime hitap edip onların da daha ziyade teorik tartışmalarında
işlev görmeye yatkındır. Oysa mantıklı düşünmeye , .kanıtlar­
la ikna etmeye , zayıf sözde gerekçeleri eleştiri süzgeçinden
geçirip kolayca aldatılmaya sadece elitlerin veya filozofların
değil herkesin ihtiyacı vardır. İşte informel yahut daha Türkçe
ama daha uzun ifadesiyle biçimsel-olmayan mantık, mantığın
herkesin anlayabileceği ve yararlanabileceği hale getirilmesi
çabasıyla oluşturulmaya çalışılan bir mantık türüdür. Nitekim ,
informel mantık alanının en üretken yazarlarından biri olan
Douglas Walton'ın tanırnma göre, "pratik mantık da denilen
20 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran f DIN FELSEFESI ------

informel mantık, günlük konuşmalardaki söylem bağlamla­


rında geçen kanıtlan belirlemek, çözümlernek ve değerlen­
dirmek için kullanılan mantıktır." İnformel mantıkta kanıtlar,
bağlamdan bağımsız bir biçimde değil, durum bazında oluş­
turulur ve değerlendirilir; yani belli bir bağlamda, belli birini
veya birilerini, bir sonucu kabul etmeye ikna etmek için bir
kanıtın nasıl en etkili bir biçimde kullanılabileceği dikkate alı­
narak kanıt oluşturulur, karşı kanıtların çözümlemesi ve de­
ğerlendirmesi de buna göre yapılır (Walton, 1999a, 435).
İnformel mantık, bu adı taşıyan kitaplarda tipik bir biçim­
de sunulan yöntemler ve onların günlük akıl yürütme süreç­
lerindeki uygulama becerilerini içine alır. Bu bağlamda o, ge­
nellikle, mantık yanlışları yahut düşünme hataları ve hilelerini
(fallacy), dilin düşünme ve düşünceyi ifade etme sürecinde
doğru ve etkin kullanımını, propaganda ve reklam söylemle­
rinin rasyonel ve eleştirel analizini, tartışma ususlü ve tartış­
malarda kullanılan kanıtların yapısal özelliklerini, bir kanıtın
ikna ediciliği için gerekli olan genel kriterleri ve benzeri ko­
nuları ele alır. Bu gibi konular arasında bazı informel mantık­
çıların daha önemli gördüğü ve informel mantığın özü olarak
baktıklan belli bazı teknikler ve kavramlar vardır. Bunlar, ön­
cüllerin kabul edilebilirliği (acceptability), sonuçla ilişkileri ve
yeterli bir ağırlıkla sonucu desteklemeleri şeklindeki genel ku­
rallara dayalı olarak kanıtların yapısını ortaya koymaya yöne­
lik olarak geliştirilen kanıtları diyagramlandırma ve sonra da
onların ikna ediciliğini değerlendirme teknikleridir (Freeman,
1994, 36) . Bazı informel mantıkçılar ise, mantık yanlışları
(fallacy) konusuna daha fazla öncelik ve önem verirler. Henüz
oldukça genç sayılabilecek yaşta olan informel mantık disip­
lininin konuları, zamanla daha oturmuş ve istikrarlı bir yapı
kazanacaktır. Bugünkü gelişmekte olan haliyle de bu "yeni
mantık" (new logic) ve onda görülen "mantığa yeni yaklaşım"
---- I N FO RM EL MANTiliiN TAN l M I, TEMEL ÖZELLIKLERI VE TARIHÇESI

biçimi bir süredir bütün dünyada mantık sınıflannda öğretilir


olmuştur (Walton, 1 99 3 , x, xi).

İnformel mantık, gündelik hayatta gerçekleştirdiğimiz


muhakeme, usavurma yahut akıl yürütmelerimizi, daha basit
ifadeyle, düşünüp tartışırken aklımızı doğru ve etkin bir bi­
çimde kullanış tarzımızı ve bu akıl yürütme sürecinde ortaya
çıkan düşüncelerimizi normal hayatta kullandığımız gündelik
dil ile ifade ediş biçimimizi değerlendiren, çözümleyen ve iyi­
leştirmeyi amaçlayan bir mantık türü geliştirme girişimidir.
Bu tür akılyürütmeleri anlama teşebbüsünde onun girişimleri,
felsefe, formel mantık, bilişsel psikoloji ve başka birçok disip­
linin bakış açısıyla kesişir. İnformel mantık alanındaki çalış­
malann çoğu, kişisel alış-veriş, reklamcılık, politik tartışma,
hukuki kanıt ve gazete, televizyon, internet gibi kitle iletişim
araçlanndaki toplumsal yorumlarda görülen akıl yürütme
(reasoning) ve kanıt(lama) (argumen t, öncüllü-sonuçlu kanıt)
üzerinde odaklanır (Groarke, 2007).
Kanıt konusundaki incelemelere genellikle kanıt kuramı
denilip bu da iki alt konuya ayrılır: kanıt çözümleme kura­
mı (the theory of analysis) ve kanıt değerlendirme kuramı
(the theory of evaluation). Çözümleme kuramı; kanıtların
genel doğasının nasıl anlaşılacağı, kanıtı oluşturan unsurla­
rın neler olduğu - örneğin, geleneksel unsurlar olan öncül,
sonuç ve varsayım öğelerinin mi takip edilmesi gerektiği yok­
sa Toulmin'in önerilerini dikkate alarak bunlar yerine iddia,
destek ve garanti öğelerini mi tercih etmek gerektiği -, bir
kanıtın yapısını anlamanın en iyi yolunun ne olduğu, argü­
mentatif metinleri nasıl yorumlamak gerektiği ve bu konuda­
ki hermenötik ilkelerin nasıl anlaşılacağı gibi konuları içine
alır. Değerlendirme kuramında ise ana konu, kanıtiann hangi
standartlar ve kurarnlara göre değerlendirilmesinin daha doğ­
ru olacağıdır. Özellikle öncüllerin sonuca destek verip verme-
22 Prof. Dı: Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESI ------

diği kararında dikkate alınacak normlar bu alanın en önem­


li konularındandır. Mantıkta ve kanıt teorisinde yanlışların
(fallacy} rolü meselesi de bu kısmın önemli sorunlarındandır.
Yanlış kavramının kendisi de genel olarak tartışılmakta, her
bir yanlış türünün kendisi de tek tek ele alınıp incelenmekte­
dir (Johnson ve Blair, 2002, 363-64} .
İnformel mantık terimindeki informel kavramı ile yani
formel olmamakla kastedilen niteleme , tamamen formsuz,
biçimsiz, normsuz, kuralsız, kritersiz, standartsız, usulsüz ol­
mak anlamına gelmemektedir. İnformel mantığın da kanıt­
ları değerlendirmek için standartları , eksik öncüileri ortaya
çıkarmak için yöntemleri vs . vardır. Burada formel olmayış­
tan kastedilen, bir kanıtta geçen önermeler veya ifadelerin
formel mantıkta şart koşulan geçerlilik (validity} kurallarına
uymak zorunda olmamasıdır. Formel mantıkta anahtar kav­
ramların başında geçerlilik kavramı gelmektedir. Klasik for­
me! mantıkta öncüller doğru ise sonucun da mutlaka doğru
olması gerektiği kabul edilir. Bu da kanıtı oluşturan öncüller
ve sonuç arasındaki ilişkileri belirleyen mantıksal form kural­
larına uyulmuş olmakla sağlanır. Mantıksal form ve ona daya­
lı geçerlilik kavramı, formel mantıkta merkezi bir normatif rol
oynar. İnformel mantık ise bu anlamda formel , forma bağlı ,
forma bağımlı değildir; o , mantıksal form kavramını bir kanıtı
anlamada anahtar kavram olarak görmez, geçerlilik kavra­
mını da bir kanıtın değerlendirilmesinde normatif bir kural
saymaz . Birçok informel mantıkçıya göre , geçerlilik kavramı
çok sıkı veya katı bir şarttır. Çünkü geçerlilik kuralının şart
koştuğu gibi öncüllerden zorunlu olarak çıkmamakla birlikte,
sonucun öncüller tarafından desteklendiği gayet iyi kanıtlar
olabilmektedir. Nitekim, sonucun "öncüller verildiğinde , ma­
kul şüphenin ötesinde" olduğu düşünülen bir kanıt, mantıksal
geçerlilik standardını karşılayamasa da, hukukta, bir kişiye
---- I N FORMEL MANTIGIN TAN lMI, TEMEL ÖZELLIKLERİ VE TARiHÇESi 23

ölüm cezası vermek için bile yeterli görülmektedir (Wikipe­


dia, " Informal Logic" ) .
İnformel mantığın amacı , teorik yönleri d e elbette ol­
makla birlikte ondan ziyade pratik ve pragmatiktir. Bir infor­
mel mantık kitabı, amacını , siyaset, hukuk, bilim ve günlük
hayatın bütün alanlarında karşılaştığımız ihtilaflı konularla il­
gili birbirini ikna etme pazarında ve doğal gündelik dil içinde
öne sürülen kanıtların eleştirel bir analizini yapabilmenin te­
mel yöntemleriyle okuyucuyu donatmak olarak belirtir. Onun
pratik tartışmalarda kullanılan akıl yürütmeler ve öne sürülen
kanıtiara ve özellikle de tartışma sonucunda başarı gösterme­
ye dönük yönü oldukça önemlidir. Bundan dolayı, informel
mantıkta ele alınan kanıtlar, tek taraflı olarak ortaya konulan
yazılı kanıtlar değil, itirazlarda bulunan ve kendi görüşünü
savunan muhataplarla diyalog içinde gerçekleşen ve ardışık
kanıtlar şeklinde sürebilen kanıtlardır. Bundan dolayı , söy­
lem içinde argüman geliştirme, muhatabın itirazları ve karşı
argümanını anlama, ondaki ana tehdit unsurunu görebilme,
bunlara ikna edici cevaplar vererek tartışmayı kazanma gibi
hususlar, hem bilgi hem de sık uygulamalarla kazanılmış
pratik beceri gerektirmektedir. Bu tür bilgiler ve becerilerin
kazandıolmasını amaçlayan informel mantık, bir anlamda,
pragmatik, fayda yönelimli bir disiplindir. Bu, insanbilimle­
riyle bağlantılı olan birçok geleneksel beceriyi gerektiren ve
bunları geliştirmeyi hedefley{m bir iştir. Örneğin o, empati
sahibi olmayı, eleştirel bakış açısını, kullanılan dile dikkatliliği ,
bulanık ifadeler ve müphemlikle başa çıkma becerisini , mü­
kemmel düzeyde iyi veya apaçıkça kötü olmayan kanıtiann
daha güçlü ve zayıf yanlarını ayırt edebilmeyi , iddiaların ar­
kasındaki delilleri görebilmeyi , çıkan sonuçları tanıyıp tarta­
bilmeyi, bir sürü laf kalabalığı içinde argümanın ana hatlarını
bulup çıkarabilmeyi , özel alanlardaki uzmanlık bilgisine dayalı
savları sorgulamak için gerekli eleştirel zeka sahibi olmayı
24 Prof. Dı: Cafer Sadık Yaran / DIN FELSEFESI ------

ve bunlar gibi birçok yetenek ve beceriyi gerektirir. Kısacası


informel mantık, bir argümanı sadece sözel ve mantıksal so­
yutluğu içinde değil , onu, hayata dair bu geniş kapsama alanı
içinde ele alıp değerlendirmeyi ve düşünüp tartışarak daha
doğruya ulaşmayı hedefleyen insanlarda bu tür yetenekle� ve
özellikleri geliştirmeyi hedefler (Walton, ı 993, ix) .
İnformel mantığın insanlarda geliştirmeyi hedeflediği ye­
tenekler ve özellikler ya da zihinsel beceriler ve tutumlar, eleş­
tirel düşünme kurslarında ulaşılmak istenen hedeflerle aynıdır.
Eleştirel düşünme ve informel mantığın kazandırmak istediği
zihinsel işlem becerilerinden bazıları şunlardır: 1 . Problem
çözerken, problemi oluşturan farklı değişkenierin ayırt edi­
lebilmesi, bunlar arasında daha etkili unsurların etkisizlerden
ayrıştırılabilmesi ve birbirinden bağımsız olarak değerlendiri­
lebilmesi . 2 . Sunulan bilgilerdeki eksiklikleri , savunulan gö­
rüşlerdeki zayıflıkları, serdedilen fikirlerdeki tutarsızlıkları fark
etmek ve gidermeye çalışmak. 3 . Kullanılan, kavram , terim
ve sözcüklarin anlamlarının müphem ve muğlak kalmasına
izin vermemek, açık seçik tanımları tercih etmek ve gerek­
tiğinde anlamayı kolaylaştıncı açıklamalar isternekten çekin­
mernek 4. Belli bir sonucu destekiernekte kullanılan deliller
ve gerekçelerin gerçekte ne denli güçlü olup olmadıklarını
değerlendirebilmek ve ona göre karar varmak. 5. Veriler ve
bulgulardan doğru çıkarımlar yapabilmek, yanlış çıkarımlar
varsa bunların önüne geçebilmek . 6 . Karar verirken farklı
alternatifleri değerlendirip tartmak ve bunu yaparken akla
uygun kıstaslar kullanmak. 7 . Okurken anlamak için okumak
ve içeriği doğru kavrayıp doğru yorumlayabilmek. 8 . Prob­
lemli konuları çözmek için çeşitli stratejiler geliştirebilmek,
sorunlara planlı ve yöntemli yaklaşmak. Eleştirel ve mantıklı
düşünme, bu tür beceri ve yetenekler yanında şu tür kalıcı
özellikler ve tutumların geliştirilmiş olmasını da hedefler: ı.
Yeni fikirlere ve düşünme biçimlerine açık olmak ve esneklik.
---- iNFORMEL MANTIC:; I N TANIM!, TEMEL ÖZELLIKLERI VE TARIHÇESI

2. Başlanılan işlemler ve problem çözümlemelerinin başanya


ulaşabilmesini sağlayacak derecede sabırlılık ve sehatkarlık
3. Belli görüşlere koşulsuz bağlanmak ve bunu kritiksiz sür­
dürmek yerine yeni veriler ışığında görüşleri yeniden değer­
lendirmeye ve gerekirse değiştirmeye açık olmak. 4. Sadece
düşünce içeriklerinin değil kendi düşünme süreçlerinin de
farkında olmak ve bu değerlendirmelere göre karar almak
(Gürkaynak, 2008, 2-3) .
Bir eğitim-öğretim ve araştırma alanı olarak informel
mantık , günümüzde informel kanıtların yapısını anlama ve
değerlendirmeye yönelik karmaşık bir konular ağını içinde
barındırır. İnformel mantığın konularıyla ilgili herhangi bir lis­
te tam bir kesinlik arzetmese de , disiplinin şu anki durumu
geniş kapsamlı bir informel mantık kuramının şu konuları
içermesi gerektiğini gösterir:
1 . Argümentatif/tartışmalı fikir alışverişlerinin üzerine
dayandığı iletişim kurallarının açıklanışı
2. Tartışmaların vuku bulabiieceği farklı diyalog tarzları
arasında ayrım yapılması
3. Mantıksal sonucun ne zaman ortaya konulabilece­
ğinin izahı
4. İyi bir kanıtın genel kriterleri; dedüktif, indüktüf ve
kondüktif kanıtların genel kriterlerinin belirlenmesi
5. İyi akıl yürütme biçimlerini tanımlayan pozitif kanıt
şemalarının tanımları
6. Mantık yanlışlarının ve informel tartışmalardaki rol­
lerinin izahı
7. Tartışmanın analiz ve değerlendirmesinde muhata­
bın ve tartışmaemın özellikleri gibi retorik vurgula­
rının izahı
26 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DiN FELSEFESI ------

8. Bazı tür kanıtiara eşlik eden diyalektik yükümlülük­


lerin izahı (Groarke , 2007).
Bununla birlikte, her informel mantık kitabında bu bile­
şenlerden herbiri eşit düzeyde ve mutlaka vurgulanmaz ; bazı
informel mantıkçılar tartışmanın diyalektik yönlerini , bazıla­
rı geleneksel mantık bileşenlerini , bazıları da retorik ilgileri
daha fazla öne çıkarırlar (Groarke , 2007). Biz bu çalışmada,
elbette aynı sıra düzeni içinde olmamakla birlikte , burada be­
lirtilen konuların pek çoğunu irdelemeye çalışacağız.
İnformel Man t ığın Ta rihçesi ve Ö n em i : Formel mantı­
ğın tarihi, onu öneeleyen bazı gelişmeleri de inkar etmemek­
le birlikte, Aristoteles (M. Ö . 384-32 2) ile başlatılır ve farklı
mantık anlayışları ile birlikte günümüzde de varlığını sürdürür.
Biz formel yahut klasik mantığın tarihçesi üzerinde durma­
yacağız; zira bu konu ilgili kitaplarda ayrıntılı biçimde anla­
tılıyor (bkz. Taylan, 1 98 1 , 27 -1 04; Durusoy, 2 0 1 0 , 9-20) .
İnformel mantık ise 2 0 . yüzyılın ikinci yarısında gelişmiş bir
mantık disiplinidir. Bununla birlikte, felsefenin başka birçok
alanında olduğu gibi , ama özellikle mantık alanında her yol
Aristoteles'e çıkar veya ona geri döner demek mümkündür
ve informel mantık da bu genel kuralın dışında değildir.
Tarihsel açıdan bakıldığında, informel mantık konu­
sunda da Aristoteles'den sözederek başlamak mümkündür.
Aristoteles'in, diyalektik akıl yürütme ile ilgili Topik/er adlı ki­
tabı, mantık yanlışları ile ilgili Sofistik Çürü tmeler adlı kitabı
ve bir de argümantasyonun sosyal rolünü ele aldığı Retorik
adlı eseri informel mantığın kendilerine geri götürülebileceği
en eski üç kitaptır. Bu üç kitapta bugün anlaşıldığı şekliy­
le informel mantığın ilgi alanına giren temel hususlar ana
hatlarıyla bulunabilmektedir. Dolayısıyla Aristoteles formel
mantığın temellerini atan kişi sayıldığı gibi informel mantığın
temellerini atan kişi de sayılabilir. Fakat daha sonra gelen
---- I N FORMEL MANTIGIN TAN l M I, TEMEL ÖZELLIKLERI VE TARIHÇESI 27

mantıkçılar ondaki bu yönlerden ziyade formel dedüktif man­


tık yönüne ağırlık vermişlerdir.
Aristoteles ile 2 0 . yüzyıl arasında informel mantık ko­
nularında önemli hiç bir şey yapılmadı demek doğru değil­
se ve onunla ilgili ön çalışmalara, halkın eğitim düzeyinin
yükseltilmesi yoluyla akıl yürütme standarlarının da genel
olarak yükseltilmesini amaçlayan bazı ondokuzuncu yüzyıl
Mantık ve Retorik eserlerinde rastlandığı söylenebilirse de,
bütün bunlara rağmen informel mantığın güçlü bir biçimde
öne çıkanlmasının son dönemlere özgü bir gelişme olduğu
bir gerçektir. Bu bağlamda daha spesik konuşmak gerekirse,
informel mantık esas itibarıyla 1 96 0 'ların çocuğudur.
Bugünün informel mantığının asıl kökeni, günlük konu­
larla daha yakından " ilişkili " bir eğitim verilmesi gerektiğini
savunan 1 960 'lann toplumsal ve politik hareketlerinde bulu­
nur. Günlük yaşamla ilişkililik konusundaki bu ısrar, mantıkta
ve özellikle de mantık öğretiminde , eski mantık kitaplarında
sıklıkla görülen iyi ve kötü kanıtlarla ilgili yapay örneklerin
yerini, gazetelerden , kitle iletişim araçlarından, reklamlar­
dan ve politik seçim kampayalanndan alınan akıl yürütme,
kanıtlama ve tartışma örnekleri ile değiştirme teşebbüslerini
beslemiştir (Groarke, 2007) . İnformel mantığın gelişimini an­
lamak için onun içinde geliştiği tarihsel koşullar ve özellikle
mantıksal bağlaını biraz daha yakından izlemek ve anlamakta
yarar vardır.
1 96 0 ' larda Amerika ve Kanada'daki üniversite öğrenci­
leri eğitim-öğretim konularında da sosyal ve kültürel konular­
da da gittikçe artan bir politik ilgi ve tavır sahibi olmaya baş­
lamışlardı . Bazı öğrenciler yaz tatillerinde ayrımcılık karşıtı
veya Vietnam savaşı karşıtı ve çeşitli türden insan hakları sa­
vunucusu protestolara katılıyor; sonbaharda bu görüş ve de­
neyimlerini üniversite kampüslerine taşıyorlardı. Daha sonra
28 Prof. Dı: Cafer Sadık Yaran / DIN FELSEFESI ------

aldıkları eğitimin, örneğin Mantığa Giriş dersinin, yaşadıkları


olayların değerlendirilmesinde ve statükonun eleştirilmesinde
işlerine yaraması gerektiğinde ısrar etmeye başladılar. Çünkü
o dönemin mantık kitapları bu tür ihtiyaçları karşılamıyordu.
Dolayısıyla, informel mantık, genel mantık sınırları içinde dü­
şünüldüğünde, 2 0 . yüzyılda egemen olan mantık biçimine,
yani formel dedüktif mantığa (formal deductive logic) yönel­
tilen eleştiriler neticesinde bir tepki olarak ortaya çıkmış ve
gelişmeye başlamıştır. Bu eleştirileri üç gruba ayırmak müm­
kündür.
Bunlardan birincisine "pedagojik eleştiri" , ikincisine "iç­
sel eleştiri " (yani formel dedüktif mantığa mantık içerisinden
yöneltilen mantıksal eleştiriler) , üçüncüsüne de "empirik eleş­
tiri" (yani formel dedüktif mantık eğitiminin bu eğitimi alan­
ların akıl yürütme yetilerinin gelişimine katkıda bulunmadığı­
na dair empirik eleştiriler) diyenler vardır. Biz burada sadece
pedagojik eleştiri üzerinde kısaca durmakla yetineceğiz. Bu
eleştiri, üniversite öğrencilerinin mantıksal düşünme beceri-
' lerini , onlara formel dedüktif mantık öğretmek suretiyle ge­
liştirme çabalarında yaşanılan hayal kırıklığından doğmuştur.
Bu hayal kırıklığı zamanla, klasik formel dedüktif mantığın
öğrencilere günlük söylemler veya tartışmalarda karşılaştık­
ları kanıtları analiz etme ve değerlendirmede yeterli araçları
sağlamadığı şeklinde bir inancın ortaya çıkmasına yol açmış­
tır. Bu eleştiriyi birçok kişi yapmıştır; ama bunlar arasında
ilk dikkati çekenlerden ve önemli olanlardan biri , kendisinin
aynı zamanda standart formel mantık kitapları da bulunan
ve dolayısıyla klaisk mantığı yeterince bilmeyen veya ondan
hoşlanmayan biri olarak değerlendirilmesi mümkün olmayan
Howard Kahane 'dir.
Kahane, 1 971 tarihli Man tı k ve Çağdaş Retori k (Lo­
gic and Con temporary Rhetoric) adlı kitabının önsözünde,
---- I N FO RM EL MANTIGIN TANlMI, TEMEL ÖZELLIKLERI VE TARIHÇESI 29

öğrencilerin artık teori ve pratiğin evliliğini istediğini , çünkü


mantık, mantık yanlışları ve reterikle ilgili aldıkları derslerin
aslında öğrenmeye ilgi duydukları konularla ilişkili olmadığına
inandıklarını belirtir. Onun bu duruma dikkatini çeken de bir
öğrencinin tepki içerikli sorusudur. O, bir mantık dersinde
yüklem mantığında nicelik kurallarının girift noktalarını aşk
ve şevk ile açıklamaya çalışırken öğrencinin biri nefret ve
bıkkınlıkla bütün sömestir boyunca öğrendiklerinin , örneğin
Başkan Johnson'ın Vietnam savaşını yeniden kızıştırma ka­
rarının doğruluk veya yanlışlığının iyi bir biçimde değerlendi­
rilmesiyle herhangi bir alakasının olup olmadığını sormuştur.
Kahane, kendi tabiriyle lafı biraz geveledikten sonra Mantığa
Giriş dersinin bu tür konuların ele alındığı bir ders olmadığını
söyler. Öğrenci , bu konuların hangi derslerde ele alınıp öğ­
retildiğini sorduğunda ise böyle bir ders türü olmadığını ifade
eder. Ama bu olay üzerine düşününce öğrencilerin istediği­
nin ne olduğunu anlamıştır. Çoğu öğrencinin istediği, günlük
hayatta kullanılan akıl yürütmelerle ilişkili olan bir ders, ırk­
çılık, çevre kirliliği , yoksulluk, cinsellik, nükleer savaşlar, nü­
fus patlaması ve 2 0 . yüzyılın ikinci yarısından beri insanlığın
yüzleşrnek zorunda kaldığı öteki bütün sorunlar konusunda
işittikleri ve okuduklarında karşılaştıkları kanıtlarla ilişkili olan
bir derstir.
Bu istek ve ihtiyacı anlayan Kahane , buna uygun oldu­
ğunu düşündüğü yeni bir mantık kitabı yazmış ve bu kitap
informel mantığın temel taşlarından biri olmuş, informel
mantık hareketini başlatmıştır. Bu kitaptaki amaç , daha pe­
dagojik bir amaçtır ve öğrencilerin pratik hayatta mantıksal
düŞünme , eleştirel analiz yapabilme ve kanıtları doğru de­
ğerlendirme gibi gündelik hayatta işlerine yarayacak zihin­
sel beceri kazanmalan gibi hususlardır. Böylece Kahane ,
formel dedüktif mantığın aksine , daha ziyade Aristoteles'ten
beri bilinmekle beraber ihmal edilmiş olan mantık yanlışları
30 Prof. Dr. Cafer Sadık Varan/ DiN FELSEFESI -------

veya hatah-hileli akıl yürütmeler {fallacy) konusunu merke­


ze almış, eski mantık yanlışları listesine yenilerini eklemiş,
bu konuyu öne çıkarınakla da yetinmeyip, verdiği örnekleri
çağdaş sosyal ve politik konulardan seçmeye ayrı bir özen
göstermiş, böylece informel mantığın güncel sosyal ve politik
eleştiri konularında da yararlı olmasını ve kamuoyunun gün­
lük tartışma alanlarıyla ilişkili olmasını sağlamaya çalışmıştır.
Onun kitabının başlığında infromel mantık terimi geçmiyorsa
da, bundan sonra bu tür mantık kursları öğrenciler arasın­
da son derece popüler (extremely popular) olmuş, "informel
mantık hareketi "nin ("the informel logic movement") doğup
gelişmesine vesile olmuş ve bir süre sonra (örn. 1 978 'de)
informel mantık başlıklı kitaplar yazılmaya başlanmıştır (Bkz.
Kahane, 1 9 7 1 , vii ; Johnson ve Blair, 2 0 0 2 , 340-4 1 'den
naklen , ayrıca bkz . s. 344-52). 1 Kahane, kitabının dokuzun­
cu baskısının önsözünde de kitabının amacının, öğrencilerin
günlük yaşamda karşılaştıkları problemlerle ve sosyal/politik
areneda tartışılan konularla ilgili akıllıca düşünme yetenekle­
rini geliştirmelerine yardım etmek olduğunu söyler (Kahane ,
2 0 0 2 , xi) .
informal mantık ve eleştirel düşünme hareketlerinin geli­
şim sürecindeki önemli etkenlerden biri de 1 980 'de Kalifor­
niya Devlet Üniversitesi'nin bir kararnamesidir. Bu kararna-

--------

1 Amerikan öğrencilerinin Mantık dersinde yaşadığı hayal kıyıldığı sade­


ce onlara özgü değildir. Örneğin bu satıriann yazannın ilahiyat eğitimi
boyunca bütünlerneye kaldığı belki tek ders mantık olmuştur. Zira öğ­
rendiğimiz Mantık pek yararlı gözükınediği gibi pek mantıklı da gelme­
mişti . O gün okuduğumuz kitaptaki bazı önerme örneklerini vs. hala
anlamakta. anlamlı ve yararlı bulmakta güçlük çekiyorum. Örn . Bazen
elma ya acı olmayandır veya tatlı olmayandır. (s. 68) Bugün güneş doğ­
duğu zaman Zeyd ya denizdedir veya boğulmaz. (s. 69) Her ne zaman
gündüz olmaz ise, güneş doğmuş olmaz değildir. (s. 100; kaynağı tam
vermemeyi daha uygun buluyorum .)
---- I N FORMEL MANTIGIN TAN l MI, TEMEL ÖZELLIKLERİ VE TARIHÇESI 31

me, orta öğretim sonrasındaki eğitimde, eleştirel düşünme


konusunda resmi bir ders olmasını şart koşmuştur. Bu karar­
namedeki talimata göre , eleştirel düşünme dersi, öğrençinin ,
onu çeşitli fikirleri çözümleme , eleştirme ve savunmaya götü­
recek tarzda dilin mantıkla ilişkisini anlamasını , tümevarımsal
ve tümdengelimsel yollarla akıl yürütebilmesini , ve müphem
olmayan bilgi veya inanç ifadelerinden çıkarılan sağlam çı­
karsamalara dayalı olarak olgusal ve yargısal sonuçlara ulaşa­
bilmesini sağlayacak tarzda tasarlanmalıdır. Bu tür talimatlar
ve onlarla ilgili çok sayıda tartışmadan sonra Kanada, Ame­
rika, İngiltere ve gittikçe sayısı artan öteki ülkelerde, ünive­
riste öğrencilerine informel mantık öğretilmeye başlanmış ve
bu yönde yüzlerce ders kitabı yazılmıştır. İnformel mantığı
motive eden teorik ilgiler, yukarda söylendiği gibi , 1 960'lar­
da görülmeye başlanmıştır; ancak disiplinin kendisi Kuzey
Amerika'da ve 1 97 0 ' lerde ortaya çıkmıştır. O günlerden bu­
güne informel mantık alanındaki hızlı ve somut gelişmelerin
iki açık göstergesinden biri , İnformel Mantık (Informal Logic)
dergisinin, 2005 yılında 2 5 . cildinin yayımlanması , diğeri
de " Birinci Uluslararası İnformel Mantık Sempozyumu"nun
2 5 . yıldönümü anısına 2003 yılında düzenlenen konferanstır
(Groarke, 2007).
Görüldüğü gibi İnformel mantığın artık çeyrek asırdan
fazla bir geçmişi vardır; fakat yine de o, gelişiminin oluşum
aşamalarında bulunan bir disiplin olarak tasvir edilebilir. Bu
alandaki tartışmalarla ilgili bilgi veren bir hayli eser vardır;
fakat ders kitaplarını veya araştırma literatürünü karakterize
eden egemen bir yaklaşım henüz yoktur. Aksine, informel
mantık alanına yapılan katkılar birbirinden azçok farklı yö­
nelişler gösterebilmektedir. Bu alandaki çalışmalar ve katkı­
lardan bazıları onun yöntemleri ve amaçları ile ilgili , bazıları
sıradan kanıtlamayı kavramsallaştırmak için mantık yanlışla­
rı ve formel mantığın yararlılığıyla ilgili , bazıları indüktif ve
32 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DIN FELSEFESI ------

(sonuç lehine bir takım birbirinden bağımsız kesin olmayan


öncüller sunan) " kondüktif" (conductive) argümanlar arasın­
daki ilişkinin doğru aniaşılmasıyla ilgili, başka bazılan diyag­
ram tekniklerinin yararlılığı ile ilgili, ve bir kısmı da kanıtları
değerlendirmede iletişim kuramlarının , diyalektik ve diyalojik
mülahazaların önemli bir rolünün olup olmadığıyla ilgili ge­
nellikle birbirinden kısmen bağımsız da gözükebilen çabalar
ve varsayımlarla karakterize edilmektedir (Groarke, 2 0 0 7).
Mantık açısından ve özellikle de informel mantık aÇısın­
dan asıl önemli olan kanıt ve kanıtlama etkinliğidir. Giriş kıs­
mında da belirttiğimiz üzere , kanıt konusundaki incelemelere
genellikle kanıt kuramı denilip bu da iki alt konuya ayrılır:
kanıt çözümleme kuramı (the theory of analysis) ve kanıt
değerlendirme kuramı (the theory of evaluation) . Çözümle­
me kuramı ; kanıtların genel doğasının nasıl anlaşılacağı , ka­
nıtı oluşturan unsurların neler olduğu - örneğin , geleneksel
unsurlar olan öncül, sonuç ve varsayım öğelerinin mi takip
edilmesi gerektiği yoksa Toulmin'in önerilerini dikkate alarak
bunlar yerine iddia , destek ve garanti öğelerini mi tercih et­
mek gerektiği -, bir kanıtın yapısını anlamanın en iyi yolunun
ne olduğu, argümentatif metinleri nasıl yorumlamak gerekti­
ği ve bu konudaki hermenötik ilkelerin nasıl anlaşılacağı gibi
konuları içine alır. Değerlendirme kuramında ise ana konu,
kanıtların hangi standartlar ve kurarnlara göre değerlendiril­
mesinin daha doğru olacağıdır. Özellikle öncüllerin sonuca
destek verip vermediği kararında dikkate alınacak normlar
bu alanın en önemli konularındandır. Mantıkta ve kanıt teo­
risinde yanlışların (fallacy) rolü meselesi de bu kısmın önemli
sorunlarındandır. Yanlış kavramının kendisi de genel olarak
tartışılmakta, her bir yanlış türünün kendisi de tek tek ele alı­
nıp incelenmektedir (Johnson ve Blair, 2002 , 363-64) .
---- I N FO RMEL MANTJGJN TANlMI, TEMEL ÖZELLIKLERI VE TARIHÇESI 33

İnformel mantıkta, hayal aleminde uydurulmuş , akade­


mik amaçla icat edilmiş kanıt örnekleri yerine pratik hayatta­
ki bağlamlarında ve orjinal biçimleri içindeki gerçek kanıtiara
ve onlardan oluşan örneklere öncelik verilmeye çalışılır. Bu
tür kanıtiara "doğal " kanıtlar denir ve burada doğaldan ka­
sıt, kanıtın doğal koşullar altında doğal olarak ortaya kon­
cluğu şekildir. Doğal kanıtlar genellikle düzensiz, iyi organi­
ze edilmemiş, eksik bir biçimde ifade edilmiş, dolambaçlı ve
çok işlevli olurlar. İnformel mantığın bu durumda yapmaya
çalışacağı iş, bu tür söylemlerde argümentatif rol oynayan
cümleleri bulmak ve kolay anlaşılır bir kanıt biçimine getirip
değerlendirmektir.
Bir kanıt yapısının çözümlenmesinde en önemli konu­
ların başında kanıtın unsurları meselesi gelir. Bu konudaki
farklı ve yeni anlayışlara, örneğin Toulmin modeli denilen
tasnife aşağıda değineceksek de daha önce belirtmek gere­
kirse, klasik anlamda bir kanıt, en az iki önermeden ve so­
nuçtan oluştuğu için, bir bütün olarak kanıta geçmeden önce
önermeden söz etmek daha doğru olur. Ancak önermeye
geçmeden önce de onu oluşturan temel birimler olan kav­
ramlar üzerinde durmakta yarar vardır. Kanıt önermelerden,
önerme kavramlardan oluşur. Dolayısıyla, iyi bir kanıt inşa
etmek için gerekli olan en temel unsur veya en gerekli alet
kavramlardır. Gerçi 2 0 . yüzyılda lojiztikçiler ve neopozitivist­
ler gibi bazı mantıkçılar kavramların değil önermelerin daha
temel olduğunu ve kavramların önermeleri değil önermelerin
kavramları oluşturduğunu iddia etmişlerse de , biz bu tartışma­
ya girmeyeceğiz (geniş bilgi için bkz. Köz 2 0 0 3 , 1 1 4- 1 20) ve
klasik mantıkta olduğu gibi kavramları önermelerin yapıtaşla­
rı olarak görmeyi sürdürerek önce onları ele alacağız .
Kavram, Kavram Çeşitleri ve
Kavramlar Arası İlişkiler

Kavram : Kavram , somut bir objenin (örn . kalem, insan) ,


süreç içindeki bir bir oluşun (örn. yazma, yaşlılık) veya soyut
bir fikrin (örn. değer, ölümsüzlük) zihnimizdeki tasavvurunun
yoğun anlam içeren bir (örn. evren) veya birbiriyle bağlantılı
bileşik birkaç kelimeyle (örn. evrenbilimsel kanıt) ifadesidir.
Ka vram Çeşit/eri : Kavramların birçok çeşidi vardır. Bun­
lar arasında Mantık açısından en önemlilerinden biri "tümel" ,
"tekil" ve "tikel'' kavram ayırmıdır. Önünde " her" , " bütün " ,
" hiçbir" gibi bir sınıfın tamamına işaret ettiğini gösteren nite­
lemeler bulunan kavrarnlara tümel kavramlar denir; örneğin,
her insan, bütün insanlar, hiçbir kitap, vb . Önünde "bazı " ,
"birkaç " , "bir kısım " , "kimi" gibi nitelemeler bulunan ve do­
layısıyla bir sınıfın tamamına veya tek bir bireyine değil de bu
ikisi arasındaki belli bir miktarına işaret eden kavrarnlara tikel
kavramlar denir; örneğin, bazı insanlar, kimi öğrenciler, vb .
Bir sınıfın tek bir bireyine işaret eden kavrarnlara da tekil kav­
ram denir; bir öğrenci, kalem, vb . Bu ayrımın bilinmesi ilerde
göreceğimiz önermeler ve kıyas bahsinde gerekli olacaktır.
Ka vram lar Arası İ lişki ler: Kavramlar arası ilişkinin,
daha doğrusu iki kavram arasındaki ilişkinin dört çeşidi var­
dır. İki kavram , ya birbirine eşittir, biri diğerinin kaplarnma
giren bütün bireyleri içine alabilir. İki kavram arasındaki bu
ilişki türüne "eşitlik" denir. Veya iki kavram birbirinden ta-
----- KAVRAM, KAVRAM Ç EŞİTLERİ VE KAVRAMLAR ARASI İ Lİ ŞKlLER 35

mamen ayrıdır, birinin içine aldığı bireyler ile diğerinin içine


aldığı bireyler arasında hiçbir ilişki yoktur. İki kavram arasın­
daki bu ilişki türüne "ayrıklık" denir. Yahut iki kavramdan biri
tam olarak diğerinin içindedir, onun alt grubudur, onun bir
türüdür. İki kavram arasında bu şekildeki ilişki türüne "tam
girişimlik" denir. Yahut da iki kavramdan her ikisinin birbi­
riyle ortak olup kesişen bir kısmı , ortak bir takım bireyleri de
vardır, ortak olmayan, birbirinden ayrı kısımları veya bireyleri
de vardır. İki kavram arasında bu tür bir ilişki olmasına da
"eksik girişimlik" denir.
Örneğin , birinci olarak, konuşan ve gülen kavramları
arasında ya da ahlaklı ve erdemli kavramları arasında yahut
doktor ve hekim kavramları arasında "eşitlik'' vardır. Nite­
kim , " her ahlaklı erdemlidir" , " her erdemli ahlaklıdır" diyebi­
liriz . İkinci olarak, kedi ve kelebek kavramları arasında yahut
güvenilir ve yalancı kavramları arasında " ayrıklık" vardır, biri
diğerinin hiçbir ferdini içine almaz. Nitekim, " hiçbir güvenilir
yalancı değildir" , "hiçbir yalancı güvenilir değildir" diyebiliriz.
Üçüncü olarak, canlı ve insan kavramları arasında veya güzel
ve çiçek, bilim adamı ve fizikçi gibi kavramlar arasında "tam
girişimlik" ilişkisi vardır. Zira insan kavramının bütün fertleri ,
insanlarla birlikte hayvanlar ve bitkileri de içine alan daha
geniş kaplamlı/kapsamlı bir kavram olan canlı kavramının
içine tümüyle girmektedir. Nitekim, "bütün insanlar canlı­
dır" , " bazı canlılar insandır" diyebiliriz. Dördüncü olarak,
Müslüman ve çalışkan kavramları arasında veya dindar ve
ahlaklı kavramları arasında da "eksik girişimlik" ilişkisi vardır.
Nitekim, " bazı Müslümanlar çalışkandır" , "bazı çalışkanlar
Müslümandır" demek veya (bütün dindarların ahlaklı olmaları
hedeflenmekle ve arzu edilmekle birlikte , realite dikkate alın­
dığında) "bazı dindarlar ahlaklıdır" , "bazı ahlaklılar dindardır"
demek mümkündür. İki kavram arasındaki bu dört ilişki tü­
rünü, klasik mantık kitaplarındaki sıralamayı , kıyaslarda sık
36 Prof. Dr. Cafer Sadık Varan / DİN FELSEFESI ------

kullanılmalarını ve dolayısıyla önemlerini dikkate alarak biraz


değiştirmek suretiyle , şu şekilde gösterebiliriz:

1 . Tam girişimlik

Bütün insanlar canlıdır.


Bazı canlılar insandır.

2 . Eksik girişimlik

Bazı ahlaklılar çalışkandır.


Ahlaklı
Bazı çalışkanlar ahlaklıdır.
---- KAVRAM, KAVRAM ÇEŞİTLERI VE KAVRAMLAR ARASI ILIŞKILER 37

3. Ayrıkhk
Hiçbir güvenilir
yalancı değildir.
t
Hiçbir yalancı
güvenilir değildir.

4. Eşitlik

Bütün ahlaklılar erdemlidir.


Bütün erdemliler ahlaklıdır.
Ahlaklı

Erdemli

Beş Tümel: Kavram konusunu bitirmeden önce bilhassa


klasik mantığın kıyas konusu işienirken bilinmesinde yarar
olan "beş tümel" konusu üzerinde de kısaca durulmasında ya­
rar vardır. Beş tümel, yukarıda değindiğimiz kavramlar arası
ilişkinin özellikle tam girişimiilik türüyle yakından ilişkilidir ve
ileride değineceğimiz tanım ve kıyas için de oldukça önemli­
dir. Hatırlanacağı üzere tam girişimlikte bir kavramın bütün
elemenlarının bir başka daha geniş kaplamlı (gündelik ifadey­
le kapsamlı olarak da anlaşılabilir) kavramın içine tam ola­
rak girmesinden bahsedilmişti . Beş tümel denilen kavramlar,
"cins" , "tür" , ''ayırım " , "hassa" ve " ilinti " denilen kavramlar­
dır. Bunlar arasında asıl önemli olan da ilk üçüdür.
" Cins" , birbiri ile ilişkili iki kavram arasında kapiarnı daha
geniş olan ve altında türlerinin sıralandığı kavramdır. Örneğin
38 Prof. Dı: Cafer Sadık Varan / DiN FELSEFESi ------

canlı kavramı , cinstir; çünkü altında insan , hayvan , bitki gibi


türler bulunur. "Tür" ise , gündelik dildeki anlamından da an­
laşıldığı üzere, birbiri ile ilişkili iki kavramdan kaplaını daha az
olan ve daha geniş kaplamlı bir cinsin altında kendine özgü
ayırt edici özellikleri olan farklı bölümlerden her birini ifade
eden kavramdır. Örneğin, insan kavramı canlı kavramının
yahut canlı cinsinin türüdür. Bu bağlamda klasik mantık lite­
ratüründe "Porphyrios ağacı " denilen cins-tür örneğinin en
geniş kaplamlı cinsten daha alt türlere doğru inen şemasının
basitçe gösterilebilecek sıralaması şudur: Varlık, cisim, canlı ,
duygulu (hayvan) , akıllı (insan) . Bu kavramlar dikkate alındı­
ğında görüleceği gibi , birbiri ilişkili bu tür kavramlar arasın­
da bir kavram aynı zamanda hem cins hem de tür sayılabil­
mektedir. Zira kendisinin üstündeki kavramın türü olan bir
kavram , kendi altındaki kavramların da cinsi olabilmektedir.
Örneğin, canlı kavramı, kendi üstündeki cisim kavramı dik­
kate alındığında tür, kendi altındaki hayvan kavramı dikkate
alındığında cins olmaktadır.
Beş tümele Porphyrios örneğinden başka bir örnek ver­
mek gerekirse, örneğin din kavramı/cinsi, beşeri din ve vahyi
(semavi , İbrahimi) din türlerine; vahyi din kavramı , Yahudilik,
Hıristiyanlık ve İslam türlerine ; İslam kavramı . şiilik ve sün­
nilik mezhebi türlerine; sünnilik, Eşarilik ve Matüridilik gibi
türlere ayrılır. Bu listenin ortasındaki bir kavram da, kendi
altındakiler dikkate alındığında cins, üstündeki dikkate alın­
dığında tür sayılabilmektedir. Yine , beş tümele , ahlak eksenli
başka bir örnek vermek gerekirse , erdem kavramı cins; hik­
met , cesaret, iffet ve adalet kavramlarının her biri ise türdür.
Beş tümeli ve özellikle cins ve türü bilmenin en önemli
yararlarından biri cins için geçerli olan bir hükmün tür için de
geçerli olması , cins için geçerli olmayan bir hükmün tür için
de geçerli olmamasıdır. Bu husus , ileride göreceğimiz kıyas
----- KAVRAM, KAVRAM ÇEŞİTLERİ VE KAVRAMLAR ARAS I iLiŞKILER 39

türü kanıtlamalar için çok önemlidir. Böylece cins ile ilgili bir
bilgi sahibi isek ama tür ile ilgili bu konuda bilgi sahibi değil­
sek, ilerde göreceğimiz üzere , akıl yürüterek, cins için geçerli
olanın onun altındaki türü için de geçerli olması gerektiği­
ne hükmederiz . Çünkü teknik anlamda " cins ve tür" demek,
daha gündelik anlamda "bütün ve parçası" demek gibi bir
şeydir ve bazı istisnai durumlar hariç bütün için geçerli olan
bir yargının parçası için de geçerli olduğu varsayılır.
Beş tümelin üçüncü öğesi olan "ayırım " ise , bir türü
cinsten ve özellikle cinsin altındaki öteki türlerden ayıran en
temel özelliğe, en ayırt edici vasfa, en belirgin niteliğe veya
sıfata denir. Örneğin , insan için , düşünme veya konuşma
özelliği, onu canlılar cinsinden de bu cinsin öteki türleri olan
hayvan ve bitki türlerinden de ayıran temel özelliktir. Zira bit­
ki türü canlı olmakla birlikte düşünmez ve konuşmaz, hayvan
türü de düşünmez ve konuşmaz (veya insanın düşünme ve
konuşma kapasitesi ile kıyaslandığında düşünmediği ve ko­
nuşmadığı varsayılır) . Dolayısıyla insanın ayırımı , düşünmek
veya konuşmaktır.
Beş tümelle ilgili bilgilerin, kıyas türü kanıtlamalarda işe
yaramanın yanında, tanımlamalar yaparken de oldukça işe
yaradığı görülür. Bir tür, ayırımı (veya hassası yahut ilintisi)
belirtilerek (uzak veya yakın) bir cinsinin altına yerleştirildiğin­
de en tam ve özlü tanımlardan birinin yapıldığı görülür. Tü­
rün en yakın cinsi ve ayrımı zikredilerek yapılan tanım "tam
tanım " , uzak cinlerle ve ayrım değil daha ikincil derecede
nitelikler olan özellikler ve ilintilerle yapılan tanımlar ise eksik
tanım sayılır. Nitekim bu beş tümelin üçüne (cins , tür ve ayı­
nma) göre insanı yahut insan türünü tanımlamak istediğimiz­
de, "insan konuşan canlıdır" deriz . Burada, " insan " kavramı
tür, " kanuşan" kavramı ayırım, "canlı" kavramı da cinstir. Bu
üçünün dışında bunlar kadar önemli olmamakla birlikte bir de
40 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DIN FELSEFESI ------

ayırımın benzerleri olan ''hassa"dan ve "ilinti "den söz edilir;


böylece sözü edilen beş tamamlanmış olur. Bunlardan has­
sa , bir türü başka yakın türlerden ayıran ama ayırım kadar
önemli bir ayırt edicilik niteliği taşımayan özelliklere denir.
Örneğin gülmeye insan için hassa denir; zira gülrnek de insa­
nı hayvan ve bitkiden ayırt eden bir özelliktir ama düşünmek
ve konuşmak kadar birinci dereceden önemli bir özellik değil­
dir. İlinti ise bir türe ait özellikler arasında bulunan ama ayırım
bir yana hassa kadar bile o türe özgülük taşımayıp, başka tür­
lerde de bulunabilen özelliklere denir. Örneğin uyumak insan
için ilintidir; zira insan türü uyuduğu gibi hayvan türü de uyur.
ilerde göreceğimiz üzere , tam tanırnlara ve sağlam kıyaslara
ulaşmak için en önemli hususlardan biri , kullanılan kavramlar
arasında cins ve tür ilişkisinin olması ve bunların bilhassa ayı­
rımın iyi bilinmesidir.
Düşüncelerimizin temel taşlarını ve en alt düzeydeki öğe­
lerini oluşturan kavramların tek başlarına ele alındıklarındaki
tanımları , özellikleri , türleri ve birbirleri ile ilişkileri ele alındık­
tan sonra , bunların zihnimizde kategorik bir bağ ile birbirine
bağlanmış, birleştirici bir harç ile kaynaştırılmış küçük birlik­
telikler halini aldıkları düzeye ulaşılır. Birden fazla kavramın
bir bağ ile birbirine bağlanmasından oluşan ve insanın algıla­
ma ve düşünme etkinliğinde kavram düzeyinin bir üst aşama­
. sını oluşturan düşünsel hükme ve dilsel birime önerme denir.
Eleştirel düşünme , çıkarımsal akıl yürütme ve mantıksal ka­
nıtlamalarda en temel ve öncelikli birimi kavramlar oluşturu­
yorsa , en merkezi ve önemli birimi de önermeler oluşturur.
Önerme, Önerme Çeşitleri ve
Önermeler Arası İlişkiler

Ö nerme: Önerme, en az iki kavram ve bir bağdan olu­


şan ve bir şeyin durumunu tasdik veya inkar eden bir hüküm
cümlesine denir. Her önerme, yani sentaktik yapısı bakımın­
dan düzgün bir 'bildirsel cümle ' olan her deyim bir bilgiyi
ifade etmeye adaydır (Grünberg , 2 0 0 7 , 1 1 ) . Bu yüzden bü­
tün önermeler ya doğru ya yanlış olurlar. Anlamlı oldukları
sürece yanlış olan iddialar veya bildiri cümleleri de önerme
sayılırlar. Önerme halindeki cümlelerin öznesine mantık di­
linde " konu" , yüklemine de "yüklem " denir; özne ile yükle­
mi birbirine bağlayan eke de "bağ " denir. Örneğin, "mantık
faydalıdır" önermesinde , " mantık" konu, " faydalı " yüklem,
"dır" da bağdır. Bazı önerme örnekleri şunlardır: Bütün üç­
genlerin üç kenan vardır. İnsanlar yalan söylememelidir. Eğer
bugün Çarşamba ise , o zaman yarın Perşembedir. Başkanlık
seçimini ya Bush kazanmış ya da Kerry kazanmıştır. Bütün
daireler karedir.
Sorular ve emirler gibi doğruluk ve yanlışlık belirtmeyen
cümleler ise önerme sayılmazlar. Örneğin : Burda ne yapıyor­
sun? Odana git!
Ö nerme Çeşit/eri : Önermeler genel olarak, basit öner­
me ve bileşik önerme diye ikiye ayrılır. Basit önermede tek
bir iddiada bulunulur. Örn. " Bütün üçgenlerin üç kenan var­
dır. " Bileşik önerme ise birden çok basit önermenin birleşi-
42 Prof. Dı: Cafer Sadık Varan / DiN FELSEFESI ------

minden oluşur. Bileşik önermelerin üzerinde en fazla durulan


türleri, bitişik şartlı ve ayrık şartlı önermelerdir.
Bitişik şartlı önermeler, "eğer . . . ise , o zaman . . . " ekle­
riyle, kısaca " ise " ekiyle birbirine bağlanmış iki önermeden
oluşur. Örneğin, " Eğer bugün Çarşamba ise, o zaman yarın
Perşembedir. " Bu önermeler, içerdikleri basit önermelerin
hiçbiri için tek başına doğruluk iddiasında bulunmazlar. Ak­
sine onlar bu iki basit önerme arasındaki ilişkiyi esas alırlar
ve genel bir ifadeyle , "önbileşen " in (eski dildeki ifadesiyle
"mukaddem"in, şartlı önermenin birinci kısmının, yani ör­
nekteki "Eğer bugün Çarşamba ise " kısmının) doğruluğunun ,
"artbileşen"in (eski ifadesiyle "tali "nin , şartlı önermenin ikinci
kısmının , yani "o zaman yarın Perşembedir" kısmının) doğ­
ruluğu için yeterli olduğu iddiasında bulunmuş olurlar. Daha
karmaşık şartlı önermelerde, hem onları oluşturan basit
önermelerin kendi içinde doğrulukları hem de ikisi arasında
varsayılan ilişkinin doğru olup olmadığı üzerinde durulmalıdır.
Ayrık şartlı önermeler ise, "veya" ("ya" , "ya da") bağla­
cıyla birbirine bağlanan iki veya daha fazla basit önermeden
oluşmuş bileşik önermelerdir. Örneğin , (iki adaylı olduğu bi­
linen) " Başkanlık seçimini ya X kazanmış ya da Y kazanmış­
tır. " Bu tür ayrık şartlı önermelerde bulunan basit önermeler
birbirinden ayrık oldukları ve birleşik önermenin tamamı için­
deki herbir basit önermenin tek tek doğruluğunu varsaymadı­
ğı için , tek bir önermenin doğru olması halinde, önermenin
tamamı doğru sayılır. Önermelerin doğruluğunun, tek baş­
larına ele alındıklarında önemli olduğu apaçık bir gerçektir.
Bununla birlikte , önermelerin doğruluğunun çok daha fazla
önem kazandığı yer, daha ayrıntılı bir kanıtın bir parçası ol­
maları durmunda ortaya çıkar (Crews-Anderson , 2 0 0 7 , 1 0-
1 8) .
Önermelerin birçok çeşidi arasında en önemli olanları ,
----- Ö N ERME, ÖNERME ÇEŞİTLERI VE Ö N E RMELER ARASI İ LİŞKİLER 43

nitelik açısından "olumlu" ve " olumsuz" olmaları ile nicelik


açısından "tümel " ve "tikel" olmalarıdır. Bir önermenin ko­
nusu, tümel bir kavramdan oluşuyarsa yani bir sınıfın bütün
fertlerini kapsıyorsa, o önermeye "tümel önerme" , eğer o ,
tümel değil de tikel bir kavramdan oluşuyarsa yani bir sınıfın
bir kısmına işaret eden bir kavramdan oluşuyarsa bu öner­
meye de "tikel önerme " denir. (Konuları tekil kavramdan
oluşan önermeler de tümel önerme sayılırlar.) Doğal olarak
tümel önermelerin de tikel önermelerin de olumluları da olur
olumsuzları da . (Konuları tümel de olsa tikel de olsa olumlu
önermelerin yüklemleri tikel sayılır; benzer şekilde konula­
rı tümel de olsa tikel de olsa , olumsuz önermelerin yüklem­
leri de tümel sayılır.) Böylece basit önermelerin dört temel
türü ortaya çıkmış olur (ve bunlar Latince "affirmo " (tasdik)
ve "nego " (inkar) kelimelerindeki sesli harlerden (a, i, e, o)
oluşan kendilerine özgü dört simgesel büyük harfle (AIEO)
gösterilirler. Böylece, ilerideki konularda sık sık geçecek olan
dört temel önerme çeşidi, onların harfsel simgeleri ve birer
örneği şunlardır:

Tümel olumlu önerme (A) : örn. Bütün insanlar (veya her


insan) ölümlüdür.

Tikel olumlu önerme (I) : örn . Bazı insanlar ahlaklıdır.

Tümel olumsuz önerme (E) : örn . Hiçbir insan ebedi de­


ğildir.

Tikel olumsuz önerme (0) : örn . Bazı insanlar ahlaklı de­


ğildir.

Ö nerme/er A rası İlişkiler (Ka rşı-olma ve Döndü rme):


Önermeler arasında farklı ilişki türleri görülür ve bunlar bilin­
diğinde bir takım basit akıl yürütmelerde bulunmak mümkün
44 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DIN FELSEFESI ------

olur. Önermeler arası ilişkiler başlığı altında genellikle "karşı­


olma" ve "döndürme konuları ele alınır. Bunlara kısaca de­
ğinmekte yarar vardır.
Karşı-olma , konusu da yüklemi de aynı terimlerden olu­
şan iki önermenin nicelik (tümellik veya tikellik) ve nitelik
(olumluluk veya olumsuzluk) bakımından birbirinden farklı ,
birbirine karşı olmalarına denir. Karşı-olma ilişkisi içinde­
ki önermelerin dört türü vardır: Karşıt önermeler, altkarşıt
önermeler, altık önermeler, çelişik önermeler.
Karşıt önerme, konu ve yüklemi aynı olan iki tümel
önermenin, nitelik (olumluluk-olumsuzluk) bakımından farklı
olmalarına denir. Örneğin, " Bütün insanlar ölümlüdür" öner­
mesi ile "hiçbir insan ölümlü değildir" önermesi karşıt öner­
melerdir. Altkarşıt önerme ise , konu ve yüklemi aynı olan iki
tikel önermenin, nitelik (olumluluk-olumsuzluk) bakımından
farklı olmalarına denir. Örneğin , " Bazı insanlar öğretmendir"
önermesi ile "bazı insanlar öğretmen değildir" önermesi alt­
karşıt önermelerdir. Birbirine karşı olan önermelerden birini
bilmek, ona karşı olan önerme ile ilgili bazı akıl yürütmele­
re imkan sağlar. Örneğin, karşıt önermelerde, tümel olumlu
(A) doğru olursa , tümel olumsuz (E) yanlış , tümel olumsuz (E)
doğru olursa tümel olumlu (A) yanlış olur. " Bütün insanlar
ölümlüdür" önermesi doğru ise "Hiçbir insan ölümlü değil­
dir" önermesi yanlıştır. (Tümellerden herhangi birinin yanlış
olması durumunda diğerinin doğru mu yanlış mı olacağı akıl
yürütme ile çıkarsanamaz; zira bazen doğru bazen de yanlış
olabilir.) Tikellerde ise durum tümelierin tersinedir. (Tikeller­
den biri doğru olduğunda diğerinin durumu önceden biline­
mez.) Ancak bunlardan biri yanlış olursa diğerinin doğru ola­
cağı kesindir; (I) yanlışsa (O) doğru, (0) yanlışsa (I) doğrudur
(Yaren, 2005, 38) . Karşıt ve altkarşıt önermeler arasında biri
bilindiğinde öbürünün kesin olarak çıkarsanabilecek olanları­
na birer örnek şunlar olabilir:
---- Ö NERME, ÖNERME ÇEŞITLERI VE Ö N E RMELER ARASJ I LIŞKILER 45

Altık önerme ise, konu ve yüklemi aynı olan iki önerme­


nin nitelik (olumluluk-olumsuzluk) bakımından aynı olmalan­
na rağmen nicelik (tümellik-tikellik) bakımından farklı olma­
larına denir. Tümel olumlu ile tikel olumlu, tümel olumsuz ile
tikel olumsuz önermeler birbirlerine karşı altık önermelerdir.
Bunlardan eğer tümeller doğru ise tikeller de doğrudur, (tü­
meller yanlışsa tikeller bazen doğru bazen yanlış olur) . Örne­
ğin, " Bütün insanlar ölümlüdür" önermesi doğru ise " Bazı
insanlar ölümlüdür" önermesi de doğrudur. Eğer tikeller yan­
lış ise tümeller de yanlıştır, (tikeller doğru ise, tümeller bazen
doğru bazen yanlış olur) . Örneğin , " Bazı insanlar ölümsüz­
dür" önermesi yanlış olduğu ise " Bütün insanlar ölümsüzdür"
önermesi de yanlıştır.
Çelişik önerme, konu ve yüklemi aynı olan iki önerme­
nin , hem nicelik hem de nitelik bakımından birbirinden farklı
olmasına denir. Tümel olumlu (A) ile tikel olumsuz (0) , tümel
olumsuz (E) ile tikel olumlu (1) önermeler birbiriyle çelişiktir.
Çelişik olan iki önermeden biri doğru ise diğeri yanlıştır, (biri
yanlışsa diğeri doğrudur) . Örneğin , " Bütün insanlar ölümlü­
dür" doğru ise " Bazı insanlar ölümlü değildir" önermesi zo­
runlu olarak yanlıştır. Karşıolma'ya ait burada ele alınan 4
önerme türü şu şekilde gösterilebilir :

Karsıt
A E

:ı> :ı>
Et Celisik Et
:;ı.;- :;ı.;-

o
Altkarsıt
46 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DiN FELSEFESI ------

Döndürme , önermeler arası ilişkiler bağlamında ele


alınan konulardan bir diğeridir. Döndürme , bir önermenin
yüklemini konu, konusunu yüklem yapmaktır. Döndürme­
nin kendi içinde farklı çeşitleri varsa da en önemlisi yüklemli
önermelere ait düz döndürmedir. Bunların da 3 şekli akıl yü­
rütmede işe yarar. Tümel olumlu önermenin düz döndürmesi
tikel olumlu olur. Örneğin, " Bütün insanlar ölümlüdür" öner­
mesinin düz döndürmesi , " Bazı ölümlüler insandır'' şeklinde
olur. Tikel olumlu önermenin düz döndürmesi, tikel olumlu
olur. Örneğin, " Bazı beyazlar insandır" önermesinin düz dön­
dürmesi , "Bazı insanlar beyazdır" şeklindedir. Tümel olumsu­
zun düz döndürmesi, tümel olumsuz olur. Örneğin, " Hiçbir
ağaç taş değildir" önermesinin düz döndürmesi , "Hiçbir taş
ağaç değildir" şeklinde olur. Tikel olumsuzun düz döndürmesi
ise olmaz , zira bazen doğru bazen yanlış sonuç verir. Düz
döndürmenin doğruluğunun iki aksiyama dayandığı söylenir.
Birinci aksiyama göre, bütün olumlu önermelerde yüklem ,
kaplamının bir kısmı ile alınmıştır. İkinci aksiyama göre ise ,
bütün olumsuz önermelerde yüklem , kaplamının tamamı ile
alınmıştır (Öner, 1 98 6 , 95-96) .
Önermelerle ilgili son bir husus da, önermeleri , doğru­
luk-yanlışlık açısından eleştirel bir çözümleme ve değerlen­
dirmeye taabi tutarken izlenebilecek yöntemin ne olduğudur.
Bu tür bir değerlendirmede, aşağıdaki türden sorular sorarak
önermenin doğruluk veya en azından makullük değerini sor­
gulamak, en geçerli yollardan biridir:
Önerme, günlük tecrübe ve algıyla, daha önce edindi­
ğimiz güvenilir bilgilerimizle tutarlı mı? Önerme , tarafsız bir
üçüncü kişiye doğru, makul veya yeterli görünecek bir içeriğe
sahip mi? Önermeyi oluştururken , kişisel eğilimler, önyargı­
lar ve seçici algılamadan kaçınılmış mı? Önermenin anlamı
yeterince açık ve tutarlı mı yoksa belirsiz, bulanık, karanlık,
----- ÖN ERME, Ö N E R M E ÇEŞITLERI VE ÖNERMELER ARASI İLİŞKlLER 47

iç tutarlılıktan yoksun düşünceleri mi ifade ediyor? Sözcükle­


rin tanım ve kullanımı ütünde yeterince yaygın bir uzlaşma
var mı? Önerme , doğru kabul ettiğimiz diğer önermelerle
tutarlı mı? Eğer değilse, yeni önerme mi terkedilmeli önceki
önerme mi yeniden değerlendirilmeli? Önermenin doğrulu­
ğunu kuşkulu bir duruma sokan istisnalar ya da karşı örnekler
var mı? İlgili durumların yüzde kaçı önermenin gerçekliğine
uyuyor. Karşıt deliller ne kadar sağlam? Önermenin kabul
edilmesi , mantıksız ve arzu edilmeyen sonuçları kabul etmek
anlamına geliyor mu? Eşit ölçüde ya da çok daha açık, man­
tıklı ve uygun başka önermeler var mı? Başka bir önerme,
savunulan veya belirtilmek istenen düşünceyi daha kusursuz
bir biçimde ifade edebilir miydi? (Honer, 1 996, 4 1 -42) . Bu
tür sorularla yapılmış bir eleştirel çözümlemeden başarıyla
geçmiş önermeler daha doğru ve sağlam kanıtların oluşturul­
masını sağlayacaklardır.
Kanıt, Kanıt Çeşitleri ve
Kanıtlamanın Genel Kurallan

Kan ı t : Önerme düzeyini de geçen zihnin yapabileceği


bir üst düzey etkinlik, " akıl yürütme" ve "kanıt"lamalardır.
Akılyürütme, "hükümler arasında bağ kurarak, zihnin, bili­
nenlerden bilinmeyenleri elde etmesidir" (Öner, 1 98 6 , 3) .
Doğru olduğu öne sürülen bir önermeye, onun yanlış olduğu
savunularak itiraz edilmesi gibi durumlarda insanlar arasın­
da tartışma çıkar ve bu tartışma esnasında karşı tarafı ikna
etmek için birbiri ile bağlantılı akıl yürütmelerden oluşan ka­
nıtlara başvurulur. İngilizcede asıl itibarıyla kanıt anlamına ge­
len "argument" sözcüğünün birçok anlamı vardır. Türkçede
argüman olarak da söylenen bu kelimenin İngilizce sözlük
tanımlarından biri, onun bir tür tartışma veya münakaşa (dis­
putation) olduğunu söyler. Bu anlamda, İngilizcede bazen, iki
insanın tartıştıkları veya münakaşa ettiklerinden ("to have an
argument") bahsedilir. Buradaki anlamı adeta sözel bir yum­
ruklaşama (verbal fistfight) ile veya en azından hararetli bir
münakaşa (heated disagreement) ile eşittir. Günlük hayatta
bununla sık sık karşılaşılır. Fakat argüman kelimesinin tek an­
lamı ve hatta gerçek anlamı bu değildir.
Mantık kitaplarında ele alınan anlamda argüman kelime­
sinin günlük dilde kullanılması , bir delil getirmek veya bir ka­
nıt sunmak ("to give an argument") şeklindedir ve bu bağlam­
da kullanıldığında argüman , belli görüşlerin rastgele ifadesin-
----- KANlT, KAN lT ÇEŞITLERI VE KAN lTLAMAN I N GENEL KURALLARI 49

den ve karşılıklı çekişme türü tartışmadan ibaret olmayıp, "bir


sonucu desteklemek için bir takım gerekçeler veya deliller
sunmaktır" (Weston , 1 992 , 6; Salmon, 1 96 3 , 2) . Daha spe­
sifik anlamda ise o, bir çıkarım ifade eden iki veya daha fazla
önermeden oluşmuş birbiriyle ilişkili bir önermeler grubudur.
Çıkarım (inference) , başka önermelere dayalı olarak bir öner­
meye destek sunmak suretiyle birden çok önermeyi birbirine
bağlayan bir zihinsel süreçtir. Bu zihinsel çıkarım sürecinde,
başka önermelerle desteklenen tek önermeye " sonuç " , sonu­
ca destek sağlayan önermelere de "öncü!" denir. Bu üç ilişkili
önermenin birlikte düşünüldüğü zihinsel akıl yürütme (reaso­
ning) sürecine çıkanm, onlar birlikte ifade edildiğinde ortaya
çıkan önermeler grubuna da "argüman" veya daha Türkçe
ifadeyle " kanıt" denir. Öncüllerin sonuç için yeterli desteği
sağladığı çıkarımlar iyi çıkarımları ve kanıtları oluştururken,
öncüllerin sonuca yeterli desteği veremediği çıkarımlar ve
kanıtlar, kötü çıkarımlar ve zayıf kanıtları oluştururlar (Crews­
Anderson, 2 0 0 7 , 1 9) .
Kanıt (argument) kavramı mantık ve informel mantık
bağlamında en sık kullanılan anahtar kavramların başında
gelmektedir. Ancak pekçok kelime gibi bu kelimenin İngiliz­
ce-Türkçe sözlüklerde birden çok karşılığı vardır. 2 En uygun
karşılıklarından birinin kanıt, diğerinin de tartışma olduğu­
nu söylemek mümkündür. Belki anlam itibarıyla en doğrusu
bu tek kelimeyi Türkçede iki kelimeyle karşılamak ve buna
"kanıtlı tartışma" demek olabilirdi ama bu da lafzen fazlalığa
yol açmaktadır. Dolayısıyla biz bu kelimenin karşılığı olarak,
bir iddianın gerekçeleri ve delilleri , daha ziyade formel özel­
liklerin ön plana çıktığı derli toplu bir tarzda sunulduğunda

2 To argue: tartışmak; kanıtlar, nedenler gçstermek. Argument : 1 . tartış­


ma; münazara. 2. çıkanm, istidlal . (Altın Sözlük) . DeliL ispat, tartışma,
münakaşa, kanıt , iddia , çatışma , çekişme . . . (Zargan)
50 Prof. Dı: Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESI ------

kanıt, karşılıklı iddiaların daha belirsiz, daha karmaşık tarz­


da ve daha uzun bir süreç içinde sunulduğu bağlamlarda ise
tartışma diyeceğiz ; bu gibi hususların çok belirgin olmadığı
bazı durumlarda da argüman, argümantasyon , argümantatif
gibi kelimenin kökü korunarak Türkçeleştirilmiş halini geçici
olarak da olsa kullanmak durumunda kalacağız. Bununla bir­
likte, kavramın ve çağrıştırdığı olgunun anlaşılması için , ilgili
literatürdeki sadece tanımları değil kısa bir-iki örnek olayı da
vermekte yarar gözükmektedir. Örneğin , bir okul kafeterya­
sında iki öğrenci arasında şöyle bir karşılıklı konuşma geçer:

- "Hey dostum, n iye kıyma/ı pide a lmadı n ? Bugü n k ü


pide çok güze l. "

- "Şey, ben vejeta ryen likle i lgili bu kitabı okuyorum;


ve et yememeye karar verdim . Bu ki tap, etin sağlı k­
sız olduğun u ve vejeta ryen leri n daha uzun yaşadığı n ı
söylüyor. ''

- "Apta l olma. Ameri kalı lıar çok et yer; ve biz çok


daha uzu n yaşıyoruz. "

- "Din le bak, bu ki tap, ll. Dü nya Savaşı esanasında Da­


n imarka /ı/arı n et bulamadıkları için ne kadar sağlıklı
oldukla rı n ı an la tıyor. "

- "Buna inanm ıyoru m . Bu tür sağlı k ki tap ları n ı n çoğu


şarlata n lar ta rafı ndan yazı lıyor. Bir kitap okuduktan
son ra yeme alışkan lığı n ı değiştirmen gerçekten apta l-
ca. "

Bu öğrenciler, çekişmeye (quarrel) oldukça yakın olmakla


birlikte, İngilizce konuşan insanların çoğunun argüman (ar-
---- KANlT, KANlT ÇEŞITLERI VE KANlTLAMAN I N GENEL KURALLARI 51

gument) dediği bir karşılıklı konuşma yapmışlardır. B u bağ­


lamda kullanılan argüman kelimesine herhalde Türkçede
tartışma veya münakaşa demek doğru olsa gerektir. Ancak,
yukarda değindiğimiz gibi , argüman kelimesinin konuşma di­
lindeki çekişmeye benzer tartışma anlamı ile bir akıl yürütme
ve ispatlama iddiasında bulunma süreci olarak tanımlanması
arasında fark vardır. Yukardaki tartışmada, bu ikinci anlam­
daki formel kanıtın bazı özellikleri de bulunmaktadır. ihtilaflı
konularla ilgili gündelik konuşmalar içinde geçen tartışmalar
ve onlar içinde kısmen örtük olarak kullanılan kanıtiara veri­
lebilecek bir başka örnek şudur:

- "Bu sabah kah va ltı yaparken, genç bir çifte tecavüz


edip ikisin i de öldüren şu Texas 'lı ada m ı n idam edi l­
diğin i duydum . Ona enjeksiyon yapm ışlar ve ölmesi
on dakika a lm ış. Bun u duyunca neredeyse kah valtımı
yapamayacak hale geldim . "

- "Va Ila, bu cezayı hak etti. O da kurba n iarına pek


merhamet etmem işti, öyle deği l mi?

- "Tamam, ama ne yapm ış olursa o lsun, idam cezası


gerçek ten berba t, barbarca bişey. Aslında o da bir ci­
nayet, is terse devlet yapmış olsun . "

- "Hayı r, ben buna ada let derim. Suçsuz insan la rı n boş


yere, gaddarca öldü rü lmeleri kon usunda ne h issetti­
ğim izi göstermek için başka ne yapabi leceğim izi bil­
miyoru m . Ceza olabi ldiğince caydı rıcı olmalı . "

Buradaki iki konuşmacı da kendi görüşlerini, merhamet


ve adalet, iyi ve kötü, doğru ve yanlış gibi ahlaki ve hukuki
değer yargılannı kullanarak ve kısmen örtük kanıtlarla saw-
52 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DiN FELSEFESI ------

nuyorlar. Bu örnek tartışmalarda taraflar kendi eylemleri ve


inançlarını savunuyor, öbür tarafınkine karşı çıkıyorlar. Bunu,
kendi yaptıkları ve inandıklarının doğruluğuna kendilerini de
başkalarını da inandırmak ve zıt görüşlerden doğan sorunları
çözüp konsensüse ulaşmak gibi nedenlerle yapıyorlar. Her
tartışma bu örneklerde görüldüğü gibi açıkça diyalog tarzında
olmazsa da, aslında hemen hemen her argümanın örtük de
olsa bir diyaloğu varsaydığı söylenebilir. Nitekim , yapılan bir
tanıma göre , "argümantasyon , akla dayalı tartışma vasıtasıy­
la, bizim istediğimiz biçimde inanmaları veya davranmaları
için başkalarını etkileme sanatıdır" (Rottenberg , 1 988, 3-5) .
Ancak tartışmada amaç , her ne olursa olsun karşımızdakini
etkilemek ve tartışmada ona üstün gelmek değildir. Mantık
açısından önemli olan tartışma, mantık kurallarına uyarak.
tutarlı olmayı amaçlayan ve doğruyu araştıran tartışma tü­
rüdür. Bu anlamda tartışmak, doğruluğu bilinen veya doğru
olduğuna içtenlikle inanılan bir görüş öne sürmeyi ve onu sa­
vunmayı, temellendirmeyi , kanıtlamayı ve bunlar için de ilgili
konuda bilgi sahibi olmayı gerektirir. Bilgi sahibi olmadan ne
mantıksal bir görüş öne sürülür, ne karşı çıkılır, ne savunulur,
ne de sağlam bir temellendirme ve kanıtlama yapılır (Çüçen,
1 99 9 , 2 23) .
Kanıtlar ve kanıtlı tartışmalar, bazılarının sandığı gibi
tatsız ve faydasız bir şey değildir; aksine birçok açıdan son
derece önemlidir. Birinci olarak kanıtlar, pekçok konuda kar­
şılaştığımız birçok görüş arasında hangi görü§ veya görüşle­
rin diğerlerinden daha iyi olduğunu bulup ortaya çıkarmaya
yarayan bir yoldur. Bazı görüşleri dile getiren sonuçlar, çok
zayıf gerekçelerle destekelenebilir gözükürken , diğer bazı gö­
rüşlerin güçlü nedenler ve iyi gerekçelerle desteklendiği gö­
rülür. Düşünmeden ve tartışmadan bunların hangisinin daha
iyi ve daha doğru olduğunu anlamamız güçtür. Farklı görüşler
için onlar lehine kanıtlar görmemiz ve bu kanıtların ne kadar
----- KANlT, KANlT ÇEŞITLERI VE KANlTLAMAN l N GENEL KURALLARI

güçlü olduklarını görmek için onleri değerlendirmeye tabi tut­


mamız gerekir.
İkinci olarak, kanıtlar, birden çok görüş arasında en doğ­
rusunua bulma aracı oldukları gibi , bazen başkaları tarafından
savunulan tek bir görüşün iyi, doğru, yararlı, kısacası değer­
li olup olmadığını araştırmak, soruşturma k (inquiry) için de
iyi bir araçtırlar. Örneğin bazı felsefeciler ve hayvan hakları
savunucularına göre, et için hayvanların fabrika çiftlikçiliği
koşullarında üretilip yaşatılması ve tüketilmesi , yaşam süre­
leri içinde onlara çok fazla acı ve ıstırap vermektedir; bun­
dan dolayı da bu uygulama bir haksızlık ve ahlaksızlıktır. Bu
görüştekiler haklı mıdır? Burada işin içine karışan pek çok
faktör olduğu için, hemen önyargılarımıza başvurup karar
vermemiz doğru olmaz . Örneğin, hayvaniara karşı da ahlaki
yükümlülüklerimiz var mıdır yoksa ahlaken bizi ilgilendiren
sadece insanların acı çekmesinden mi ibarettir? İnsanlar et .
yemeden yaşayabilir mi? Vejetaryen beslenme tarzı daha mı
sağlıklıdır? Eğer birilerinin öne sürdüğü bir görüş, hemen
ona katıimamakla birlikte bizim için dikkate alınmayı gerek­
tirecek önemde gözüküyorsa, bu durumda o görüştekilerin
sunduğu kanıtların sağlamlığı ve gücü iyice soruşturulmalıdır.
Bu soruşturma esnasında da kanıtlar ve kanıtlı tartışmalar
hakkında bilgi sahibi olmak işimizi kolaylaştıracak, doğruyu
bulmamıza yardımcı olacaktır.
Üçüncü olarak kanıtlar, bizim kendi görüşümüzü başkala­
rına açıklamamız ve ikna edici bir biçimde sauun mamız için
önemlidirler. Iyi bir kanıt sadece sonucu belirtip tekrar etmez.
Öteki insanlar da bu konuda kendi kararlarını verebilsinler
diye onunla ilgili gerekçeler ve deliller sunar. Örneğin hay­
vanlarla ilgili tutumlarımızı değiştirmemiz gerektiği kanaatine
ulaşmışsak, kendi kararımızı savunmak ya da başkalarını da
bu yönde davranış değişikliğine ikna etmek için , bu karara
54 Prof. Dı: Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESi -------

niçin vardığımızı açıklayan kanıtlar göstermeliyizdir. Dolayı­


sıyla, kanıtlar ve kanıtlı tartışmalar, alternatifler arasında en
değeriiyi seçmede, propaganda türü söylemlerin hakikatini
soruşturmada, kendi görüşümüzü iyi savunma ve başkalarını
bu doğrultuda ikna etmede kaçınılmaz derecede yararlı olan
iletişim ve etkileşim yöntemlerdir (Weston , 1 99 2 , 6-7) .
Ka n ı t Çeşit/eri : Çeşitleri itibarıyla bakıldığında, klasik
mantıkta kanıtlar genel ve geleneksel olarak dedüktif ve in­
düktif şeklinde ikiye ya da bunlara bir de analojik olanı ekleye­
rek üçe ayrılır. Ancak informel mantık açısından normal ha­
yatta karşılaşılan bütün kanıtlama türleri dikkate alındığında
bu tasnifin hem önem sırası azçok değişmekte hem de yeni
kanıtlama türlerine yer verilmesi gerektiği öne sürülmektedir.
Daha önce birkaç kez belirtildiği üzere , klasik formel man­
tık en fazla dedüksiyona önem verirken, informel mantıkta
indüktif kanıt çeşitleri ve hatalı kanıtlama türlerinin farkına
varılıp eleştirel analize taabi tutulmasına özel bir önem veril­
mektedir. Bu elbette informel mantıkta dedüktif akıl yürütme­
nin ve ona ait kurallann yeri yok anlamına gelmemektedir.
Burada sadece çeşitli kanıtlar arasında daha dengeli bir yapı
gözetilmekte , formel ayrıntılara daha az yer verilmekte ve
örnekler gündelik hayattan alınmaya çalışılmaktadır. Çünkü
insanların diyalogları ve tartışmalarında görülen birçok ka­
nıtın gerçekten sadece dedüktif karakterde veya kıyas biçi­
minde olmadığı aşikar olduğu gibi onları mutlaka bu biçime
girdirmeye çalışmanın anlamı da yoktur. İndüktif kavramını
iyice genişleterek, dedüktif kanıt sınırının dışında kalan bütün
kanıtları indüktif kanıt saymak da çok makul gözükmemekte­
dir. Zira bunu başarmak için ya oldukça farklı türden akıl yü­
rütme ve kanıt türleri indüksiyon kavramı içinde değerlendi­
rilebilecek şekilde asimile edilecek ya da indüksiyon kavramı
bu farklı akıl yürütme ve kanıt türlerine de içine alacak kadar
zorlanarak gerilecek ve genişletilecektir. Bu durumda bazı ki-
----- KANlT, KANlT Ç EŞİTLERİ VE KAN lTLAMAN l N GENEL KURALLARI SS

şiler ihtimalli sonuç veren bütün kanıtları indüktif sayabilirken


bazıları bunlar arasında analojik olanı ayırdetmekte , bazıları
kondüktif çıkarım denilen başka bir türe yer vermekte, bazıla­
rı bunların da dışında olabilen ama sık karşılaşılan ve ayrıntılı
incelenmesinde yarar olan başka kanıtlama türlerini de ayrı
başlıklar altında ele almaktadırlar. Biz de burada dedüktif, in­
düktif ve analojik kanıtları incelediğimiz gibi önemli görülen
başka türden . kanıtlama biçimlerini de ele alacağız.

Kan ı tlama n ı n Gene l Ku ralları : Dedüktif, indüktif, ana­


lojik ve benzeri çeşitli türden kanıt olurşturmak mümkündür.
Ancak bunların tek tek kendilerine özgü kurallarına geçme­
den önce hepsi için ortak sayılabilecek genel kurallardan
bahsetmek mümkün ve yararlıdır. Bunlar aşağıdaki şekilde
maddeleştirilebilir (Weston , 1 992 , 9- 14) :

(1) Öncüller ve sonucu birbirinden ayırt etmek

Bir kanıt oluştururken atılması gereken ilk adım , ' neyi


ispatlamaya çalışıyorsun?' sorusunu kendine sormaktır. Bu
sorunun cevabı sizin sonucunuzu oluşturacaktır. Sonuç, ken­
disi lehine gerekçeler gösterdiğimiz ve deliller getirdiğimiz
görüşün ifadesidir. Sonucun doğruluğu lehine gösterdiğimiz
gerekçelerden oluşan ifadelere ise öncüller denir. Benzer şe­
kilde, içinde gerekçeli iddiaların yani kanıtların bulunduğu bir
metin veya söylemle karşılaştığımızda, önce ilişkili ilişkisiz bir
çok söz arasında ana kanıtı bulmalı , sonra bu kanıtın öncülleri
ve sonucunu birbirinden ayırt etmeli , öncüller arasında eksik
bırakılan varsa bunları zihinde tamamlamalı ve ondan sonra
tam bir değerlendirme yapılmalıdır. Örnek olarak Winston
Churchill'in şu sözü ele alınabilir:

Optimist ol. Başka bir şey olmanın fazla bir yararı yok.
56 Prof. Dı: Cafer Sadık Yaran / DiN FELSEFESI ------

Bu bir kanıttır (argument) ; çünkü Churchill optimist ol­


mak gerektiği sonucunu savunuyor ve başkalarının da opti­
mist olması için bir neden , bir gerekçe gösteriyor. Bu gerek­
çe onun öncülünü oluşturur: Başka bir şey olmanın fazla bir
yararı yok. Churchill'in öncülü ve sonucu yeterince açıktır.
Fakat basit durumlarda bile her kanıtın öncüileri ve sonucu
bu şekilde açık olmayabilir. Sherlock Holmes'un şu ifadeleri
örnek olarak incelenebilir:

Köpek ahırda tutuluyordu, fakat yine de, biri içeri girip


atı alıp götürmüş olmasına rağmen havlamamıştı . . . İçeri
giren kişinin köpeğin iyi tanıdığı biri olduğu bellidir.

Burada iki öncü! vardır. Biri açıktır: köpek içeri giren ki­
şiye havlamadı . İkincisi köpekler hakkında hepimizin bildiği
varsayıldığı için açıkça belirtilmeye gerek görülmemiş olan
öncüldür: köpekler yabancılara havlarlar. Bu iki öncül birlikte
düşünüldüğünde içeri giren kişinin yabancı olmadığı sonucu­
nu verirler. Özellikle bir görüşü savunmaya yönelik kanıtlar­
da bazen ilk önce doğrudan sonuç ifade edilebilir ve bundan
sonra o sonucun doğruluğuna ilişkin gerekçeler ve deliliere
yani öncüilere geçilebilir. Çünkü informel mantıkta , öncüller­
le sonuç arasındaki sıralama formel mantıktaki gibi biçimsel
bir zorunluluk veya sertlik göstermez.

(2) Fikirleri doğal bir düzen içinde sunmak

Günlük yaşamdaki tartışmalarda ya da kısa tartışma ya­


zılarında kanıtları ortaya koyarken düzene riayet etmek için
iki yoldan biri izlenir: ya önce sonuç söylenir ve ondan sonra
sonucun nedenleri yahut gerekçeleri belirtilir ya da bunun ak­
sine önce öncüller yani gerekçeler veya deliller söylenir sonra
da bunlann gerektirdiği sonuç ortaya konulur. Sonuç ister
----- KANlT, KANlT ÇEŞİTLERI VE KAN lTLAMA N I N GENEL KURALLARI 57

başta söylensin , ister sonda söylensin, daha önemli olan ise


fikirterin ve gerekçelerinin muhataba veya okuyucuya doğal
gelecek bir düzen içinde sunulmasıdır.
Mantıkçıların , en azından klaisk mantıkçıların kıyas tü­
ründeki kanıtlarda terkip ve tahlil kolaylığı gibi amaçlarla
tercih ettikleri standart bir form vardır. Bir sonraki bölümde
ayrıntılı olarak inceleyeceğimiz kıyasın " standart form"una
şimdilik kısaca değineceksek bu, önce öncü! denilen sonucun
dayandığı iki temel önermeyi ifade etmek, bunlar arasında
da tercihen kaplaını daha geniş olan büyük önerme veya
büyük öncülü en başta, küçük öncülü ise ikinci sırada ifade
etmek, en sonunda da üçüncü olarak sonucu dile getirmektir.
Bununla ilgili en basit klasikleşmiş örnek ve standart form,
tercih edilen sıra düzeni şudur:

Bütün insanlar ölümlüdür.


Sokrates insandır.
O halde, Sokrates ölümlüdür.

Ne var ki, normal düşünce akışında ve günlük konuşma


ve tartışmalarda bu standart biçime çoğu zaman uyulmaz;
uyulması da beklenmez. Çünkü fikirleri doğal bir düzen için­
de sunmak mutlaka bu standart form içinde sunmak anlamı­
na gelmez. Mantıksal tutarlılık ve düzen bozulmadan önce
sonuç söylenip sonra öncü! denilen deliller de belirtilebilir;
hatta günlük konuşmalarda sonuç bazen bu ikisinin ortasında
da olabilir. Özellikle informel mantık açısından, eğer kişinin
ikna edicilik ve vurgu gibi gerekçelerle tercihi bu yönde ise,
deliller ile sonuç ayırt edilebilir olduğu sürece sıra düzeninin
standardın dışında olmasında büyük bir sorun yoktur. Daha
önemli olan doğru bağlaçlarla fikirterin hangisinin savunulan
iddia veya sonuş hangilerinin de bunu kanıtlamak için göste-
58 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / D I N FELSEFESI ------

rilen deliller olduğunun anlaşılabilmesidir. Örneğin yukarda


örnek verdiğimiz Sokrates ile ilgili standart formdaki kıyas,
günlük konuşmadaki bir kanıtlamada şu şekillerden birinde
ifade edilmiş de olabilir:

Bütün insanlar ölümlüdür, Sokrates de insandır, dolayı­


sıyla o da ölümlüdür.

Sokrates ölümlüdür, çü nkü o bir insandır ve bütün insan­


lar da ölümlüdür.

Bütün insanlar ö.lümlü olduğuna göre , Sokrates de ölüm­


lü olmalıdır, çünkü o da bir insandır (krş. Salmon, 1 963,
6) .

Bu örneklerde görüldüğü gibi kanıtlarda kullanılan ön­


cüller ve sonuçların sıra düzeni farklı olabilmektedir; ancak
doğallığı bozmadan standart forma yakın konuşmak anla­
şılmayı, karşımızdaki kişinin daha düzensiz kanıtını standart
biçim içinde düşünebilmek de onun kanıtının analiz ve değer­
lendirilmesini kolaylaştırabilir. Kanıtların standart düzenleri
ve kuralları ilerde daha ayrıntılı olarak tekrar ele alınacaktır.

(3) Güvenilir öncüllerden başlamak

Sonucun gücü öncüllerin gücüne bağlı olduğu için, ön­


cüllerin zayıf olması sonucu da zayıf gösterecektir. Zayıf ve
itiraza fazlasıyla açık bir öncülle başlandığında sonuç üzerine
dikkat çekmek bile zorlasacaktır. Zayıf öncüller güçlü öncül­
lere destek olarak kullanıldığında mazur görülebilse bile , tek
başlarına ya da ilk olarak dile getirilen öncü) olarak kullanıl­
mamalıdır. İlk öncüller güvenilir ve sağlam öncüller olmalıdır;
eğer böyle değillerse , önce öncüllerin kendisi için kanıtlar
gösteriJip öncüller sağlamlaştırılmalı , daha sonra nihai sonuç
için öncü! olarak kullanılmalıdır.
---- KANlT, KANlT ÇEŞİTLERI VE KAN lTLAMAN I N GENEL KURALLARI 59

Öncüllerin güvenilirlik veya sağlamlık derecesi o kadar


önemlidir ki aynı kıyas kalıbı içindeki farklı kanıtlar öncülleri­
nin içeriğinin doğruluk veya sağlamlık derecesine göre farklı
adlarla anılırlar. Örneğin, öncülleri ; yakiniyyat denilen aksi­
yomlar, gözlemler, deneyimler, doğru haberler gibi kesinlik
taşıyan bilgilere dayalı kıyaslara burhan , ispat, demonstras­
yon denirken; yaygın olarak bilinen , çoğunluğun uzlaştığı
veya en azından karşımızdaki kişinin kabul ettiği görüşlere
dayanan öncüllerden oluşan kıyaslar cedel veya diyalektik
adını almaktadır. Öncüllerinin doğruluk ve kesinlik derecesi
açısından bunların daha alt düzeyleri olarak da makbul otori­
teye veya tahmine dayalı öncüllerden oluşan hatabe (retorik)
ve hayal gücüne dayalı öncüllerden oluşan şiir (poetik) türü
sayılan kıyaslar gelir (Bkz . Ebheri , 1 998, 84-8 7 ; Emiroğlu,
1 99 9 , 2 2 9-74) .
Günlük hayattaki kanıtlarda formel mantığın standart
kıyasındaki iki öncü! bir sonucun tamamı söylenmeyip, her­
kesin bildiği ve söylemeye gerek olmayacak derecede çok
aşikar bir gerçek olduğu düşünülen fikirler söylenmeyebil­
diği unutulmamalıdır. Örneğin, "Bütün insanlar ölümlüdür,
Sokrates de insandır, dolayısıyla o da ölümlüdür. " şeklinde
söylendiğinde standart biçime uygun olan bir kanıt, günde­
lik konuşmada, konuşmacının hangi öncülü daha önemli ve
güvenilir bulduğunu göre değişebilecek şu iki şekilden biri ile
ifade edilebilir: " Sokrates de ölümlüdür, çünkü o da bir insan­
dır" şeklinde veya " Sokrates ölümlüdür, çünkü bütün insanlar
ölümlüdür" şeklinde kısaltılarak ifade edilmiş olabilir. Eğer bu
tür kanıtların mantıksal bir analizi yapılmak isteniyorsa veya
adamlan öncülün doğruluğundan kuşku duyuluyorsa o zaman
eksik bırakılan öncü! de dikkate alınmalı ve değerlendirmeye
tabi tutulmalıdır. Ancak tartışmaya katılan taraflardan hiçbi­
rinin kuşku duymadığı gerçeklerin sözlü tartışmalarda tekrar
edilmesine · gerek yoktur. O zaman doğrudan en güçlü görü-
60 Prof. Dı: Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESI ------

len öncüiden başlamak veya sonucun delili olarak sadece onu


zikretmek en doğal olandır. Eksik öncüllü kıyas konusu ileride
entimem adı altında daha detaylı olarak ele alınacaktır.

(4) Açık-seçik, spesifik, somut bir dil kullanmak

Soyut, belirsiz, çok anlamlı , müphem kelimelerden ka­


çınmak, anlamı belli kelimeleri ve somut bir ifade tarzını seç­
mek, kanıtın anlaşılırlığını ve gücünü artıracaktır. Okuyucu­
Iann veya dinleyicilerin sadece duygularını etkileyerek onları
tesir altında bırakmak gibi yollara tenezzül edilmemeli , buna
yönelik aşırı duygu yüklü bir dil kullanımından kaçınılmalıdır.

(5) Terimleri tek anlamlı ve tutarlı olarak kullanmak

Tek bir kelimeyi aynı tartışma içinde birden çok anlam­


da kullanmak, eski zamanlardan beri bilinen iki anlamlı sözle
aldatma hatasına (fallacy of equivocation) yol açar. Bundan
kaçınmak için en iyi yol anahtar terimleri başlangıçta dikkatli
bir biçimde tanımlamak ve sonra da onları hep bu anlamda
kullanmaya dikkat etmektir.
Tümdengelimsel , tümevarımsal ve benzeşimsel kanıtlar
klasik mantık literatüründe geleneksel ve yaygın türler olduk­
ları için bütün biçimsel kurallarıyla ve tüm detaylarıyla olmasa
da informel mantık içinde de yerini korumakta ve daha az bi­
çimsel bir yöntemle ve daha pratik/pragmatik amaçlarla ele
alınıp işlenmektedir. Biz de bunları ileride inceleyeceğiz. Bun­
lara bazı açılardan alternatif tarzda Toulmin tarafından daha
informel ve gündelik tartışmalara daha yakın bir kanıtlama
sistemi önerilmiş ve her informel mantıkçı tarafından olmasa
da bazı taraftarlarca da geliştirilmeye çalışılmıtır. Öteki kanıt­
lama türlerine geçmeden önce Toulmin modeli diye anılan bu
kanıtlama yaklaşımının incelenmesinde de yarar vardır.
İnformel Kanıtın Kısımlan
(Toulmin Modeli):
iddia, Destek, Garanti

Youimin Modeli Kan ı t/ama : Kanıt, gündelik dildeki


en basit tanımıyla, bir iddiayı ispatlamak veya desteklemek
için öne sürülen gerekçeler ve onları dile getiren ifadelerdir.
İnformel Mantık kitaplarında (Örn . Grennan, 1 997) ve ge­
nel olarak mantıksal kanıt çözümlemesi ve değerlendirilme­
si konularının işlendiği son zamanlardaki çalışmalarda (örn .
Hitchcock, 2006) ele alınan kanıt türlerinden biri , Stephen
Toulmin'in 1 958 yılında yazdığı The Uses of Argumen t (Ka­
nıt Kullanımı) ve 1 984'te yazdığı An In troduction to Reaso­
n ing (Akıl Yürütmeye Giriş) adlı eserlerrinde geliştirdiği kanıt
modelidir. "Toulmin modeli ,. denilen bu model argümantas­
yon araştırmacıları üzerinde daimi bir etkiye sahip olmuştur.
(Verheij , 2006, 1 82 ; Toulmin , 2006, 26). Bu modele göre
bilhassa gündelik tartışmalarda karşılaşılan ve kullanılan bir
kanıt , en az üç kısımdan oluşur: iddia/sav (daim) , destek/
delil/veri (support veya data) ve garanti/teminat (warrant) .
Bu tür kanıta Toulmin 'in verdiği örneklerden biri şudur:

iddia: Harry, Britanya uyrukludur.

Destek/Veri : Harry , Sermuda'da doğmuştur.

Garanti : Sermuda'da doğan biri Britanya uyruklu olur.


62 Prof. Dı: Cafe r Sadık Yaran / DiN FELSEFESi ------

Burada görüldüğü gibi bu kanırta doğrudan doğruya id­


diadan veriye oradan da garantiye gidilir. Garanti, desteğin
veya verinin de temelidir; destek açıkça söylenirken , garanti
her zaman açıkça söylenmeyebilir. Çünkü garantiler, genel­
likle bilinen genel gerçeklerdir (Toulmin, [ 1 958] 2 0 0 6 , 92) .
Bu temel kavramlan biraz daha yakından incelemekte yarar
vardır.
İddia : Bir önermeden ibaret olan iddia, " Neyi ispatla­
maya çalışıyorsun?" sorusunun cevabını oluşturur. Üç temel
iddia türü vardır: olgu iddiaları , değer iddiaları, politika (tutum
ve davranış tarzı) iddiaları. Olgu iddia ları , geçmişte ve şim­
di var olup gelecekte de varlığını sürdürecek olan bir durum
bulunduğunu ve bu durumun muhatabın da kabul edeceği
nesnel olarak doğrulanabilir olgulara veya verilere dayalı ol­
duğunu öne sürer. Örneğin, " 1 885- 1 92 0 yılları arasında ko­
kain kullanımı bugünkü kadar yagındı . " , "At yarışı en tehlikeli
spordur. '' veya " Önümüzdeki on yıl havalar daha soğuk ola­
cak. " iddiaları/önermeleri , olgusal iddialardır. Bütün bu iddi­
alar, inandıncı olmak için verilerle desteklenmelidir. Değer
iddiala rı , iyilik- kötülük, güzellik-çirkinlikle ilgili kültürel tar­
tışma alanlarında bazı şeylerin diğerlerinden daha fazla terci­
he şayan olduğunu ispatlamaya çalışır. " Kasten bir hastanın
hayatına son vermek ahlaki açıdan bakıldığında kesinlikle
yasaktır. " veya "Futbol, insanlıktan çıkancı deneyimlerden
biridir. '" gibi iddialar bunun örnekleridir. Politika iddia ları ,
karşılaşılan bir takım problemlere çözüm önerisinde bulunan
ve genellikle "meli-malı " ekieriyle biten iddialardır. Örneğin,
"Hapishaneler kaldırılmalı çünkü onlar suç üretme müessese­
leridir" (Rottenberg , 1 988, 1 0) . Bu iddia türleri ileride daha
geniş olarak tekrar ele alınacaktır.
Destek (Deli 1): Destek, iddia sahibinin , iddia ettiği gö­
rüşün sağlamlığı konusunda muhataplarını ikna etmek için
- I N FORMEL KAN ITIN KlSlMLARI (TOULMIN MODELI): ID DİA, DESTEK, GARANTi 63

kullandığı malzemelerden oluşur. Bu malzemeler, delilleri


(evidence) ve muhatabın sahip olduğu tutum ve değerlerle il­
gili motivasyonal hususları içerir. Örneğin, nüfusun bir takım
önlemlerle kontrol edilmesi gerektiği iddiasını savunan biri
için , nüfus patlamasındaki aşırılığı gösteren istatistiki bilgiler
delilleri oluştururken, şu anki bencilce çıkarlarımız için gele­
cek nesillerin haklarının ihlal edilmemesi gerketiği yönündeki
söylemler motivasyonel hususlara başvurma desteğini oluştu­
rur (Rottenberg , ı 988, ı ı ) .
Garan ti (Teminat, Warra n t): Garanti, doğru sayılan
bir çıkarım , varsayım , inanç veya ilkedir. Başka bir deyişle,
garanti, bir teminat belgesidir, güvenilirlik garantisidir; bir
kanıtta o, iddia ve destek arasındaki ilişkinin sağlamlığını ga­
ranti eder. Garanti , bazen ifade edilir bazen edilmez. Eğer
iddiacı , muhatabın da bu varsayımı paylaştığını düşünüyorsa,
onu ayrıdan belirtmeyi gereksiz görebilir. Fakat muhatapların
ondan şüpheli olduğunu veya ona katılmadığını düşünürse,
geçerliliğini veya önemini vurgulamak için onu açıkça belir­
tebilir. Biraz yukarıda değinilen bir örnekte, tartışmacılardan
biri vejetaryenliğin etli yemekler içeren beslenme türünden
daha sağlıklı olduğunu iddia etmişti . Bu iddiasına destek ola­
rak da, okuduğu bir kitabın yazarlarının daha sağlıklı ve daha
uzun yaşamak için vejetaryenliği tavsiye etmekte olduğu de­
lilini sunmuştu. Garantiyi - kitabın yazarlarının sağlıklı diyet
konusunda güvenilir kişiler olduğu hususunu - ise belirtme­
mişti . Toulmin modeline dayalı kanıtlamanın üç temel terimi
ile belirtildiğinde bu delil şöyle sunulabilir:

iddia : Vejetaryen diyetin benimsenmesi , daha sağlıklı ve


daha uzun yaşam sağlar.

Destek (Delil) : Vejetaryen Aile Olma kitabının yazarları


öyle söylüyor.
64 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / D I N FELSEFESI ------

Garanti : Vejetaryen Aile Olma kitabının yazarları , diyet


konusunda bilgi için güvenilir kaynaklardır.

iddiada bulunan kişi , garanti için de destek sunma ihti­


yacı hissedebilir. Çünkü örnekteki ikinci kişi , ifade edilmemiş
garantiyi kabul etmek istememekte, yazarların şartatan olabi­
leceğini savunmaktadır. Bu durum karşısında iddiacı , yazarla­
rın bilim ve tıp konusundaki uzmanlık belgelerini göstererek,
onların güvenilirliklerine dair varsayımına destek sağlama ih­
tiyacı hissedecektir. Burada dikkat edilmesi gereken husus,
ikinci şahsın, desteği/delili kabul etmesine rağmen, garanti­
yi/teminatı kabul etmediği için, iddiayı da kabul etmeyişidir.
Yani delil tek başına bir iddiayı kabul ettirmekte yetmemekte ,
delil ve iddia arasındaki bağlantının güvenilirliğini gösteren
garanti de bir argümanda önemli bir unsur olarak bulunmak­
tadır. (Rottenberg ı 988 , ı 1 - 1 2) Bir kanıtın temel kısımlarını
bir arada gördükten sonra, şimdi onların özelliklerini , çeşit­
lerini ve her birinde başarılı olmanın şartlarını biraz daha ya­
kından incelemekte yarar vardır.

5 . a. iddia Çeşitleri : Olgu iddiaları, Değer iddiaları ,


Politika iddiaları

Olgu iddia ları , geçmişte ve şimdi var olup gelecekte de


varlığını sürdürecek olan bir durum bulunduğunu öne sürer
ve desteği de olgusal bilgilerden, örneğin istatistiklerden,
örneklerden ve sorumluluk duygusu taşıyan pekçok gözlem­
cinin doğrulanabileceğini varsaydığı şahitliklerden oluşur.
Birçok olgu, tartışma konusu değildir. Kendi duyularımız on­
ları onaylar ve öteki gözlemciler de bu konuda bize katılır.
Örneğin , belli zamanda belli bir sınıfta belli sayıda öğrenci
olduğu, arslanların yavrularından daha sert kükreyebileceği,
elmaların patateslerden daha tatlı olduğu gibi pekçok olgu-
- İ N FORMEL KANITIN KlSlMLARI (TOULMIN MODELI): I DDiA, DESTEK, GARANTI 65

sal konuda hepimiz aynı görüşte olabiliriz. Kendi kendimize


doğrudan edinemeyeceğimiz pek çok olgusal konudaki bilgi­
yi , örneğin başvuru kitapları veya atlaslardaki bilgileri , fizik­
sel dünya ile ilgili bilimsel kaynaklardaki verileri de, bunları
anlatanlara güvendiğimizden dolayı tartışmaya girmeksizin
onaylarız . Fakat bu tür güvenin yaygın olduğu bilim ve tarih
gibi alanlarda dahi ortaya çıkan yeni bulgular, sonuçlarımızı
yeniden değerlendirmemize, deliller ışığında yeni tartışmalar
yapmamıza neden olur.

Tartışma esnasında bir olgu iddiasını başarılı bir şekil­


de savunmak için , ( 1 ) başlangıçta onu açıkça ifade etmek,
(2) müphem veya anlamı ihtilaflı terimler varsa onları açık­
ça tanımlamak, (3) iddiayı desteklemek için yeterli ve uygun
veriler sağlamak, ve (4) eğer oteritelere güvenmenin gerekli
olduğu bir konu ise güvenilir oteritelere dayanmak gerekir
(Rottenberg , 1 988, 24-29) .
Değer iddiala rı , verilere başvurarak bir şeyin doğru ol­
duğunun gösterilebileceğini ispata çalışan olgu iddialarına
benzemeksizin, bir şeyi onaylamak veya onaylarnamakla ilgili
bir yargıda bulunurlar. Bu tür iddialar, bir eylem , inanç veya
durumun, doğru veya yanlış, iyi veya kötü, güzel veya çirkin,
değerli veya değersiz olduğunu ispatlamaya çalışır. Örneğin ,
" Demokrasi öteki yönetim biçimlerinden üstündür. " , " Spor
için hayvan öldürmek yanlıştır. " ve benzeri önermeler değer
iddialarının örnekleridir. Değer iddiaları şu türden sorularla
ilgilidir: " Bu eylem , inanç veya objenin , iyi veya kötü, güzel
veya çirkin , değerli veya değersiz olduğuna karar vermenin
standartları veya kriterleri nedir? Sizin savunduğunuz şey bu
kriterleri karşılıyor mu? " Değer konularında insanların görüş
ayrılığına düştüğü ve tatışmalar yoluyla bunları çözmeye çalış­
tıkları iki temel alan estetik ve etik yahut ahlak alanıdır. Este­
tik güzelliği tartışma konusu yaparken, etik veya ahlak, inanç
66 Pro f. Dr. Cafer Sadık Varan / D I N FELSEFESI ------

ve davranışlarımızın doğruluk ve yanlışlığı, iyilik ve kötülü­


ğünü tartışır.. Barış, adalet, yardımlaşma ve dayanışma gibi
_
bazı ahlaki değerler fazla tartışma gerektirmezken , boşanma,
kürtaj , ötenazi, intihar gibi bazı konular çok daha fazla tartış­
maya ve iddiada bulunmaya açık ahlaki konulardır.
Bazı insanlar ahlaki değerlerin mutlak standartlarının ol­
duğunu savunurken bazıları da değerlerin göreceliğinde ısrar
ederler. Mutlak da denilse, görecelikte ısrar da edilse, eğer bir
kişi bir değer iddiasında bulunuyorsa , karşısındakini mutlaka
ikna edeceğini beklememeli , kendi görüşünün başkalarınca
da kabul edilebilecek sağlam bir görüş olduğunu savunmak­
tan da geri durmamalıdır. Zira değerlerle ilgili her zaman aynı
değerlendirme ölçütlerini kullanmıyorsak ve aynı hükümleri
vermiyorsak bile, haklarında uzlaştığımız birçok değer yar­
gısının olduğu da bir gerçektir. Örneğin atlar, otomobiller,
evler ve benzerlerinin bize faydalı ve bizim için değerli oldu­
ğunda hemfikirizdir. Aynı şekilde sanat, müzük ve edebiyat
çalışmalarının güzel olanları , öldürmemek, hırsızlık yapma­
mak gibi en temel ahlaki öğütlerin hepimiz için iyi ve yarar­
lı olduğu konusunda da büyük ölçüde hemfikirizdir (Wilson ,
2 0 0 2 , 99) . Bu durumda yapılabilecek olan ve tüm görecelik
iddialarına rağmen yapılması gereken , savunduğunuz değe­
rin neden daha üstün olduğuna dair iyi gerekçeler sunmak ve
muhatabın bize katılmasını sağlamaya çalışmaktır.
Bir değer iddiasını savunurken şu hususlara dikkat et­
mekte yarar vardır. 1 . İnsanların savunduğu değerler birbi­
rine göre azçok farklılık arzetse de , örneğin bir kişi basın
özgürlüğünü daha önemli bulurken , öbürü özel hayatın do­
kunulmazlığını daha temel saysa da, savunulan değerler veya
ilkeler, çok sıradan değerler olmayıp , değerler skalasında
önceliği olanlardan olmalıdır. 2 . Savunulan değerlere bağlı
kalınmasının, iyi sonuçlar, ihmal edilmesininse kötü sonuç-
- İ N FORMEL KAN ITIN KlSlMLARI (TOULMIN MODELI): IDDiA, DESTEK, GARANTI 67

lar dağuracağı vurgulanmalıdır. 3. Değer terimleri genellikle


soyut terimler olduklarından dolayı anlaşılınayı sağlamak için
örnekler ve betimlemeler kullanılmalı , benzer ve farklı yönleri
öne çıkararak karşılaştırmalar yapılmalıdır. 4. Savunulan de­
ğerlerin öteki bilgili ve saygın insanlar tarafından da paytaşıl­
dığını göstermek için onlara atıfta bulunuimalı veya onlardan
alıntılar yapılmalıdır (Rottenberg , 1 988, 3 1-35) .
Politika iddia ları , çözüm gerektiren problemler karşı­
sında doğru politikalar veya eylem biçimleri benimsenmesi
gerektiğini savunur. Bu tür iddialarda genellikle açıkça veya
örtük olarak 'meli-malı ' şeklinde öneri veya öğütler vardır.
Örneğin, "Devlet okullarında ibadete izin verilmelidir. " veya
" Üniversite eğitimi beş yıla çıkarılmalıdır. " Politika iddiaları
savunulurken, muhatap önce bir problemim var olduğuna,
mevcut durumun tatmin edici olmadığına inandırılmalıdır. Bu
iddiayı desteklemek için olgusal gerçekiere de değer hüküm­
lerine de başvurulabilir. Sorunun varlığı bir kez temellendiril­
dikten sonra, bu kez de önerdiğiniz yolun sorunu çözeceğine
dair politika iddiası ortaya konmalıdır.
Politika iddiası içeren bir argümanı organize etmek için
şu adımlar izlenebilir; 1 . Öneriler açık seçik bir dille ortaya
konmalı , kapalı terimler varsa izah edilmelidir. 2 . Eğer ge­
rekliyse , sorunlar karşısında yeni bir değişimin kaçınılmaz
olduğu temellendirilmelidir. 3 . Karşı yöndeki kanıtlar dikka­
te alınmalı ve cevaplanmalıdır. 4. Önerilen çözüm yolunun
benimsenmesinin sağlayacağı yararlar ortaya konmalıdır. 5 .
Öneri sağlam verilerle desteklenmeli fakat bunun yanında
bazen bilimsel verilerden daha ikna edici olabilen ahlaki mü­
lahazalar ve sagduyuya dayalı gerekçelerden destek alınması
da ihmal edilmemelidir (Rottenberg, 1 98 8 , 38-40) .
Tan ı m : Bir kanıttaki iddiaların türü ne olursa bazen asıl
tartışmaya ve dililler sunmaya geçmeden önce tanımlanması
68 Prof. Dr. Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESI ------

gereken kelimeler içerebilir. Hatta bazı tartışmalar temel te­


rimlerin tanımları etrafında döner. Örneğin, basın özgürlüğü,
ibadet özgürlüğü, toplantı ögürlüğü gibi özgürlükler demok­
rasinin tanımı ile doğrudan bağlantılı görülen özgürlükler­
dir. Tartışmalarda bazen de gerçeği tahrif edici tanımlama­
lar şeklinde sloganlar kullanılır. Örneğin , totaliter rejimiere
yönelik eleştiri romanunda George Orwell , Partinin tanım
görünümlü şu üç veeizesinden söz eder: "Savaş barıştır. '' ,
" Hürriyet esarettir. " , " Cehalet kuwettir" (Orwell, 1 958, 1 8) .
Bunun gibi aldatmaya yönelik tanımlamalar bir yana, daha
masum görünen tanımlarda bile tuzaklar bulunabilmekte ve
kabul edilen tanımlar bireysel ve toplumsal hayatta iyi veya
kötü yönde büyük farklılıklara yol açabilmektedir. Örneğin ,
kürtaj nasıl tanımlanacaktır? Onu, "gebeliğe son vermek"
şeklinde tanımlamak ile "doğmamış çocuğun katledilmesi"
olarak tanımlamak, gündelik hayatta, tıp etiği uygulamaların­
da veya mahkeme salonlarında oldukça farklı sonuçlara yol
açabilmektedir. Bir başka örnek olarak, yoksulluğun tanımı ,
kime yoksul deneceğini belirlemekte ve bunun oldukça farklı
ekonomik, mali, dini ve benzeri farklı sonuçları ortaya çık­
maktadır. Açık tanımların olmayışının bir başka sonucu da
tartışmaların gereksiz yere uzaması ve çoğu zaman sonuçsuz
kalmasıdır. Başlangıçtaki tanımlar, sonuçtaki görüş birliğini
tek başına garanti etmese bile , en azından bütün tarafların
ve varsa dinleyicilerin ne üzerine tartışıldığını anlamalarını ve
daha doğru yönde kanıtlar öne sürmelerini sağlar. Bu yüzden
müphem , belirsiz, çok anlamlı terimler başlangıçta tanımlan­
maya çalışılmalıdır. Özellikle değer ve politika iddialarında sık
geçen özgürlük, adalet, vatanseverlik, eşitlik ve benzeri soyut
terimierin daha baştan açıklığa kavuşturulması her zaman ya­
rarlı olur (Rottenberg, 1 988, 5 7-62) .
Terimleri tanımlamaya çalışırken, çeşitli yollara başvuru­
labilir. Örneğin, sözlüklerden yararlanmak en basit ve kolay
- I N FORMEL KANITIN KlSlMLARI (TOULMIN MODELI): I DDIA, DESTEK, GARANTI 69

yoldur. Fakat sözlük tanımı her zaman yeterli olmaz; zira ba­
zen çok geniş, bazen çok dar anlamlı olabilir. Bu durumda iyi
bir tanım için sözlük dışında yöntemlere başvurmak gereke­
bilir. Bazen bir terimin ne olduğunu belirtmek pek mümkün
gözükmüyorsa , bu defa onun ne olmadığından yola çıkmak
işi kolaylaştırabilir. Örneğin biri , ötenaziyi pozitif yönleriyle
tanımlamak yerine , "ben ötenazi ile hastanın ölümünü hız­
landıracak aktif bir müdahaleyi kastetmiyorum " diyerek öte­
haziden ne anladığını değilierne yoluyla biraz daha anlaşılır
kılabilir. Bu tabii ki tam bir tanım değildir; ama daha ileriye
gitmeden önce aniaşılmayı kolaylaştırıcı , yerinde bir adımdır.
Bir tartışma esnasında terimleri tanımlamanın en etkili yolla­
rından biri de örnekler vermedir. Gerçek hayattan alınmış da
olsa, varsayımsal da olsa örnekler, soyut ve müphem terim­
lerden ne kastedildiğinin anlaşılmasında önemli rol oynarlar.
Bunlar yanında, soyut ve az bilinen terimierin daha somut ve
bilinenlerle olan benzer ve farklı yönlerinin ortaya konulması,
sebep ve sonuç analizlerinin yapılması gibi çabalar da tanım­
lamanın başarılı olmasına katkı sağlayabilecek yöntemlerdir
(Rottenberg , 1 988, 62-67) .

5 . b . Destek Çeşitleri : Deliller, ihtiyaçlar, Değerler

Öne sürülen bütün iddialar desteklenmelidir. Bir tartış­


mada iki temel destek türü vardır: birinci olarak deliller, ikinci
olarak da, ihtiyaçlar ve değerlere başvurmak . Delil, ispatla­
maya vesile oan şeydir, bir inancın zeminini oluşturan gerek­
çedir. Bir delil getirmek için, olgular ve olgularla ilgili kişinin
kendisinin veya o konudaki uzmanların görüşleri veya yo­
rumları kullanılır. Bir iddiaya destek sağlanmak istendiğinde
sadece delillerden yararlanılmaz. Bunun yanında, muhatap
veya muhatapların hayatta kalmak ve hayatlarını refah içinde
sürdürmek için gerekli gördükleri ihitiyaçlarına ve bir de bun-
70 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DiN FELSEFESI ------

lar yanında doğru-yanlış , iyi-kötü gibi önceden kabul ettikleri


değerlerine başvurulur. Bir tartışmaya başlamadan önce kar­
şımızdakine iddiamızı kabul etiirmek için ne tür destekiere
başvurabileceğimiz üzerinde durmak yararlı olur. Bunun için
sözü edilen iki temel destek türünü ve onların alt bileşenlerini
biraz daha yakından tanımakta yarar vardır.
Deli/ler: Teoride , olguların sadece deneyimle doğrulana­
bileceği kabul edilir. Örneğin , "Aşırı yemek bizi hasta eder. "
veya "Havalar Aralıkta Hazirandakinden daha soğuk olur. "
gibi olgusal önermeler, doğruluğu kişisel deneyimle bilinebile­
cek önermelerdir. Ancak her tür deneyimi kendimiz yapacak
zamanımız ve imkanımız olmadığı için kendi deneyimlerimiz­
le doğrulayamayacağımız pek çok konuda kendilerine güven­
diğimiz başkalarının görüşlerini doğru kabul etmek durumun­
da kalırız . Örneğin, insanoğlunun ilk defa 1 969 'da aya ayak
bastığı olgusunu başkalarının bildirimine dayalı olarak kabul
ederiz. Birinci türden olgusal deliller genellikle yaşanan ör­
neklerden oluşan genelleştirmeler ve onların rakamsal değer­
lerle ifade edildiği istatistikler şeklinde görülür. Fakat olgusal
delillerin ortaya konulması tek başına bir iddiayı destekele­
mek için yeterli olmayabilir. Olguları yorumlamak önemlidir
ve bunun için de çoğu kez uzmanların görüşlerine başvurmak
gerekir. Bununla birlikte, ortaya konulan olgular da , olgularla
ilgili uzman görüşleri de, hemen kabul edilmemeli , ikna edici
olmak için daha ayrıntılı bir değerlendirmeden geçirilmelidir.
Olgusal delilin değerlendirmesi şu gibi hususlara dikkat
edilerek yapılmalıdır: 1 . Delil, güncel midir? 2 . Delil, yeterli
midir? 3 . Delil , iddia edilen konu ile ilişkili midir? 4 . Gösteri­
len örnekler, olguyu temsil edebilecek nitelikte tipik örnekler
midir? 5 . Örnekler, muhatapların deneyimleriyle uyumlu, on­
lar tarafından bilinen türden örnekler midir? Bu tür soruların
tamamı , istatistiklere dayalı delilleri değerlendirmede de ge-
- I N FORMEL KANITIN KlSlMLARI (TOUL M I N MODELI): I D D IA, DESTEK, GARANTi 71

çerlidir. Ancak, istatistikierin değerlendirilmesinde sorulma­


sı gereken ilave sorular da vardır. Örneğin, ı . İstatistikler,
güvenilir kaynaklardan gelmekte midir? 2 . Terimler açıkça
tanımlanmış mıdır? 3 . Karşılaştırmalar, gerçekten karşılaştırı­
labilir olan şeyler arasında mıdır? 4. Atianmış önemli bir bilgi
var mıdır? Yukarıda belirtildiği gibi , deliller kadar uzman gö­
rüşlerinin de hemen kabul edilmeden önce dikkatli bir değer­
lendirmeye tabi tutulması gerekir. Bunun için şu tür soruların
cevapları aranmalıdır: ı . Görüşün kaynağı , bu konuda görüş
bildirecek niteliğe, bu konu üzerinde uzmanlığa sahip midir?
2 . Görüşün kaynağı , bu konunun lehinde veya aleyhinde,
farkında olarak veya olmayarak, herhangi bir önyargılılığa,
peşin hükümlere sahip midir? 3 . Görüşün kaynağı , iddiasını
yeterli ve uygun delillerle destekiernekte midir? (Rottenberg,
ı 988 , 85-97) .
İh tiyaçlar ve Değerler: Iyi bir olgusal delil, olgusal bir
iddianın sağlamlığı konusunda muhatapları inandırmak için
genellikle yeterli olur. Fakat değer ve politika iddialarına ge­
lindiğinde , olgusal deliller ikna edicilikte yeterli olmayabilir ve
tartışmada başarı sağlamak için karşınızdakilerin ihtiyaçları
ve değerlerine başvurmak mutlaka gereklidir. Eğer birilerinin
bir konudaki fikirlerini değiştirmelerini sağlamak veya onlar­
da bir davranış politikası değişikliğine yol açmak isteniyorsa,
sizin iddianızın kabul edilmesinin , onların ihtiyaç ve istekle­
rine cevap vereceğinin ve onların önemsediği değerlere uy­
gun olduğunun gösterilmesi gerekir. Bu , herkesin birbirinden
farklı olabilecek ihtiyaç ve değerlerine uygun iddialarda bu­
lunmak, bir başka deyişle nabza göre şerbet vermek değil,
kendi görüşünüz doğrultusunda ikna etmeyi kolaylaştırmak
için ortak veya yakın olunan alanlardan giriş yapmayı dene­
mektir. Çünkü her insanın fizyolojik, psikolojik, sosyolojik ve
benzeri çeşitli türden ihtiyaçları vardır ve insanlar bu ihtiyaç­
larının karşılanmasına yönelik iddiaları kabule doğal olarak
72 Prof. Dr. Cafer Sadık Varan / DiN FELSEFESI ------

daha yatkındırlar. İhtiyaçlar değerlerle bağlantılıdır ve hatta


çoğu zaman değerlerimizi ihtiyaçlar doğururlar. Örneğin bir
gruba aidiyet ihtiyacı hissetmek, paylaşma , dayanışma, iş­
birliği yapma gibi değerleri öğrenmemizi gerektirir. İhtiyaç­
larımızı karşılayacak önerilerde olduğu kadar, dolaylı olarak
onlarla ilgili olan değerlerimizi koruyacak iddia ve önerilere
de daha kolay razı oluruz. Davranış politikalarımız etkileyen
asıl unsurların başında da değerler gelir.
Dolayısıyla , özellikle değer ve politika iddilarına dayalı
tartışmalarda, ihtiyaçlar ve değerlere başvurmak büyük önem
taşır. Bunları dikkate alan bir argüman geliştirmek için şu so­
ruların cevaplarını dikkate almak gerekir: 1 . Değerler açıkça
tanımiandı mı? 2 . Sizin vurguladığınız ihtiyaçlar ve değerler,
karşınızdakinin ihtiyaçlar ve değerler hiyerarşisinde önemli
bir yere tekabül ediyor mu? 3. Tartışmada öne sürdüğünüz
deliller, vurguladınız ihtiyaçlar ve değerlerle gerçekten ilişkili
mi? (Rottenberg , 1 988, 98- 1 0 5) .

5 . c . Garanti Çeşitleri : Otoritatif, Substantif,


Motivasyonal

Bir argümanın yapısını oluşturan üçüncü element garan­


tidir. İlk iki element olan iddia ve desteğe göre, garantinin
anlaşılması biraz daha güçtür; ama yine de anlaşılmayacak,
sırlı bir tarafı yoktur. Garanti ile kastedilen , iddianın en te­
melindeki gerçeği oluşturan varsayım , faraziye, kesin doğru
kabul ettiğimiz genel inanç veya genel ilkedir. İster formel
olsun isterse informel olsun bütün iddialarımız, muhatapla­
rımızın da bizimle payiaşması gereken garantiler, teminatlar
veya faraziyeler üzerine inşa edilir.
Garantiler, argümanın diğer iki unsuru olan iddia ve des­
tek arasındaki bağlantı hattını temin ederler. Garantiler, daha
- I N FORMEL KAN ITIN KlSlMLARI (TOULMIN MODELI): IDDIA, DESTEK, GARANTi 73

spesifik zamanlar, mekanlar, kişiler ve olaylarla ilgili iddiaların


temellerini oluşturan geniş kapsamlı genellemelerdir. Geniş
kapsamlı ve genel-geçer sayılan genellemeler oldukları için
de tartışmalarda çoğu kere açıkça ifade edilmezler. Tartış­
macılar, onların çok aşikar gerçekler olduklarını düşüncükleri
için onu açıkça ifade etme gereği duymazlar yahut bazen de
onun zayıflığını karşıdaki kişler gözden kaçırsın diye onu kas­
ten gizli tatabilirler. Çok aşikar oldukları için ayrıdan vurgulu
bir biçimde ifade etmeye gerek duyulmayabilecek garantile­
re şunlar örnek verilebilir. "Anneler çocuklarını severler. " ,
" Ürün ne kadar pahalı ise o kadar müşteri memnuniyeti sağ­
lar. " , "Daha önce gelene daha önce hizmet edilir. "
Bu tür temel varsayımlar veya garantiler sorgulanamaz
değildir ve kuşku varsa elbette sorgulanmalıdır; ama her
tartışmada bu kadar temelden başlansa, asıl iddianın tartışıl­
masına gelene kadar çok zaman geçerdi . Bir malın satılması
veya fikrin benimsetilmesinin tartışma adabından daha ağır­
lıklı olduğu reklam sözleri veya politik konuşmalarda garanti­
ler biraz da zayıflıklarını ve yakından incelemeye dayanama­
yacak tarzda oluşlarını gizlemek için açıkça ifade edilmezler.
Örneğin, 1 983 'te Şikago belediye başkanlığı seçimlerinde
adaylardan biri, rakibinin başkanlığa uygun biri olmadığı iddi­
asını destekleyici delil olarak onun psikiyatrik tedavi gördüğü­
nü söylemiş, ama 'psikiyatrik tedavi görenlerin belediye baş­
kanlığı görevine uygun olmadığı' şeklinde ifade edilebilecek
garantiyi yani genel varsayımı belirtmemiştir (Rottenberg ,
1 988, 1 1 6- 1 2 1 ) . Garantinin ne olduğunu anlamakta, onun
kıyastaki büyük öncüle benzediği ve onun işlevine benzer bir
işlev gördüğünü söylemek yararlı olabilir.
Otorita tif, Substan tif ve Moti vasyona/ Gara n ti : Ga­
rantiyi oluşturan önermelerin dayanaklarına göre farklı türde
garantiler olduğunu söylemek mümkündür. Garantinin ifade
74 Prof. Dı: Cafer Sadık Yaran / DİN FELSEFESI ------

ettiği hüküm , eğer otoriteye dayalı bir hüküm ise o zaman


otori ta t il (otoritenin güvenilirliğine dayalı) bir garantiden söz
edilir. Eğer garantiyi oluşturan hüküm , olgusal genellemele­
re , sebep-sonuç ilişkilerine, aynı sınıfa ait iki şey arasındaki
karşılaştırmalara veya farklı sınıftan şeyler arasındaki benzer­
liklerden yolan çıkan bir akıl yürütme türü olan analojilere da­
yanıyorsa o zaman subs tantif (maddi bir nedene dayalı) bir
garantiden söz edilir. Garantiyi oluşturan genel kabul, eğer
ihtiyaçlar ve değerlere dayanıyor ve hatta bazen subjektif ve
hissi olabiliyorsa, bu kez de motivasyonal garanti türünden
söz edilmiş olur.
Sonucun önemsendiği bir tartışmada bu tür garantilerin
her biri kendilerine uygun düşen sorulardan hareketle dikkat­
li bir sorgulamadan geçirilerek değerlendirilmelidir. Örneğin ,
otoriteye dayalı garantide, otoritenin , iddia ile ilgili alanda
gerçekten yeterince saygın biri olup olmadığı , benzer dü­
zeyde saygın öteki oteritelerin bu otoritenin dediğine katılıp
katılmadığı , ona katılmayan ama eşit düzeyde saygın başka
oteritelerin olup olmadığı hususları iyice analiz edilip değer­
lendirilmelidir. Genelleştirmeye dayalı garantilerde, genel
hükmün haklı olduğuna inanmamızı sağlayacak yeterli sayı­
da örneklerin verilip verilmediği , genelleştirmeyi zayıflatacak
derecede olumsuz örneklerin olup olmadığı gibi hususlar in­
celenmelidir. Sebep-sonuç ilişkisine dayalı garantilerde , veri­
len sebebin sonucu tam olarak açıklayıp açıklamadığı, sonu­
cu açıklamaya yönelik eşit derecede önemli başka sebeplerin
olup olmadığı , belirtilen sebebin sonucu meydana getirdiğini
ispatlamanın mümkün olup olmadığı üzerinde düşünülmeli­
dir. Karşılaştırmaya dayalı garantilerde, iki durum arasındaki
benzeriikierin farklılıklardan daha fazla olup olmadığı, önemli
bütün özelliklerin mi yoksa sadece bir kaç özelliğin mi karşı­
laştırmada esas alındığı gibi hususlar gözden geçirilmelidir.
- İ N FORMEL KAN ITIN KlSlMLARI (TOULMIN MODELI): ID DİA, DESTEK, GARANTi 75

Analojiye dayalı garantilerde , analojik hükmü uygun kılacak


yeterli benzeriikierin olup olmadığına dikkat edilmelidir. De­
ğere dayalı garantilerde, önemsenen değerin muhataplar
tarafından da önemli görülüp görülmediği , değerin iddia ile
ilişkili olup olmadığı gibi hususlar özellikle dikkate alınmalıdır
(Rottenberg , 1 988, 1 2 1 - 1 30).
Tümdengelimsel Kanıtlar:
Kıyasın Yapısı, Çeşitleri ve Kuralları

Tümdenge/imsel Kan ı tlar ve Kıyası n Yapısı : Özellikle


formel mantığın belkemiği olan bir akıl yürütme (bilinenden
hareketle bilinmeyene ulaşma, istidlal) türü olarak tümdenge­
Jim (dedüksiyon , ta'lil)) , bilinen bazı önermeler arasında belli
bazı kurallara uyularak gerçekleştirilen mantıksal bir ilişkinin
geçerliliğine dayanarak, bilinmeyen yahut açık ve kesin bir
biçimde bilinmeyen başka bir sonuca, başka bir önermeye
ulaşılmasıdır. Tümdengelimde , terimin kavramsal analizininin
de çağrıştırdığı üzere, bilinen tümel, genel bir önermedeni
öncüiden yola çıkılıp , akıl yürütülerek, tikel veya tekil , özel
bir önermeye gelinir; tümdengelimsel kanıt, tümden , akıl yü­
rütülerek, tikele , tikelle ilgili bir sonuca gelmektir. Eğer ön­
cü ller denilen ve bilindiği varsayılan önermelerden her biri
doğru ise, önermeler arası ilişkilere dair geçerlilik kurallarına
da uyulması koşuluyla, tümdengelimsel mantık, son ucun da
zorunlu olarak doğru çıkmasını sağlar. Böylece daha önce
bilinmeyen ya da en azından açık-seçik, net ve kesin bir bi­
çimde bilinmeyen bir önermeye, bilinenlerden yararlanılarak
ulaşılmış olur. Bu yolla , akıl yürütme teriminin de çağrıştırdığı
üzere , akıl yürütülmüş ve bir adım ileriye geçilmiş, bir basa­
mak yukarıya çıkılmış olur. Ayrıca burada ulaşılan sonuçlar,
tümevarımsal akıl yürütme türlerindeki gibi muhtemel bir so­
nuç olmakla kalmazlar; tümdengelimsel akıl yürütme türle-
-- TÜMDENGELIMSEL KANlTLAR: KIYASIN YAPlSI, ÇEŞITLERI VE KURALLARI 77

rinde ulaşılan sonuçlar kesin ve zorunlu olarak doğru olurlar.


Tümdengelimsel akılyürütmenin formel mantıktaki kurallara
göre yapılandırılmış kanıt/argürnan haline, kıyas (syllogisme)
denir. Kıyas, öncü! adı verilen ve kendilerinden hareket edi­
len en az iki önermeden ve geçerlilik kurallanna uymak su­
retiyle onlardan zorunlu olarak çıkarılan bir sonuçtan oluşan
kanıt türüdür.
Tümdengelimsel akıl yürütmenin yahut kıyasın , ileride
değinileceği üzere , kendi içinde çeşitli türleri vardır. Bunlar
arasında basit bir tümdengelimsel kanıt, yahut bir basit (kate­
gorik) kıyas türü, önc ü / denilen ve aralarındaki ortak bir özel­
likten dolayı birbirleriyle bağlantılı olan ilk iki önerme ve onlar
arasındaki bağlantının gereği olarak ortaya çıkan ve son uç
denilen üçüncü bir önermeden oluşturulan bir çıkarımdır. So­
nucun ortaya çıkarılmasındaki en önemli unsur, öncüller ara­
sındaki ortak bir yön , bağlantı , alaka , ilişkidir. Aksi taktirde
birbiri ile alakasız rastgele iki önermeyi yanyana getirmenin
üçücü bir önermeyi doğurmayacağı aşikardır. Her iki öncülde
de bulunan bu ortak özelliği , ilişkiyi dile getiren ifadeye " orta
terim " denir. Ortak özelliği dile getiren orta terim sayesinde,
iki öncü! birbirine bağlanmış, ikisi arasında bir köprü kurul­
muş olur; ve bu ortak özelliğin dışında, tümel önermede be­
lirtilen ikinci bir özellik, - 'bütün için doğru olan parçası için
de doğru olur' genel ilkesinden hareketle - tikel önermenin
konusu için de geçerli sayılır. Bunun yeni bir önerme olarak
ifade edilmesi de sonucu oluşturmuş olur. Tümdengelimsel
kanıta verilen en klasik örneklerden biri şudur:

Bütün insanlar ölümlüdür.


(veya, benzer ifadeyle, Her insan ölümlüdür)

Sokrates insandır.

O halde, Sokrates ölümlüdür.


78 Prof. Dr. Cafer Sadık Varan / DiN FELSEFESi ------

Bu kıyasın 1 . öncülünde de 2 . öncülünde de ortak olan


husus, insan'lıktır; dolayısıyla, kıyasın orta terimi de " insan"
terimidir. İnsan olma ortak yönü, birinci öncü! ile ikinci öncü­
lü birbiriyle ilişkilendirmekte , birbiriyle bağlantılandırmakta­
dır. Bu yön , öncüllerdeki bilinen yönlerin ortak olan kısmıdır.
Fakat bu iki önermeden tümel olan, kapiarnı en geniş olan ,
genel kapsamlı olanında bilinen bir şey daha vardır. O da
ölümlülük'tür, bütün insanların ölümlü olmasıdır. İşte iki öncü!
içinde kapiarnı en geniş, en büyük olan terime de her zaman,
" büyük terim" denir. İki öncülü oluşturan iki önerme içinde
kapiarnı en dar, en küçük olan teime de " küçük terim" denir.
Bu örnekte , kapiarnı en dar olan terim, Sokrates terimidir.
İşte ortak " insan olma" özelliğini dile getiren "orta terim"in
kurduğu bağlantıya dayanarak, iki öncüiden kapiarnı tümel,
büyük olan önermenin özelliği olan " ölümlülüğü" ifade eden
"büyük terim"in , - "bütün için geçerli olan parçası için de
geçerli olur" , yahut, başka bir deyişle, " cins için geçerli olan
türü için de, tür için geçerli olan türün bireyleri için de geçerli
olur" ilkesine dayalı olarak - kapiarnı en dar olan terim (ör­
nekteki Sokrates) için de geçerli kılınması durumunda, daha
önce bilinmeyen, yahut en azından bu açıklık ve kesinlikte
bilinmeyen yeni bir önerme, yani sonuç önermesi ortaya çık­
maktadır. Sonuç önermesinin konusu yahut öznesi, küçük
terim; yüklemi ise büyük terim olur. İki önerme arasında bağ­
lantı kurmakla görevi tamamlanmış olan orta terim sonuçta
tekrar edilmez. Üçüne birden baktığımızda görürüz ki , öncül­
lerin birinde , orta terimle büyük terim , diğerinde, orta terimle
küçük terim , sonuçta da, küçük terimle büyük terim yer alır.
Sonucun gerekçesini oluşturan ilk iki öncülün de ayrı ayrı ad­
ları vardır; bunlardan , içinde büyük terim bulunan önermeye,
" büyük öncü!" (örnekteki , " Bütün insanlar ölümlüdür" öncü­
lü) , içinde küçük terim bulunan önermeye de "küçük öncü!"
(örnekteki " Sokrates insandır" öncülü) denir. Akılyürütülerek
-- TÜMDENGELIMSEL KANlTLAR: KIYASI N YAPlSI, ÇEŞİTLERI VE KURALLARI 79

çıkarsanan üçüncü önermeye (örnekteki "O halde, Sokrates


ölümlüdür" önermesine) ise " sonuç " denir. Böylece anlaşıl­
mış olduğu üzere , her basit kıyasta, mutlaka üç terim (büyük
terim , orta terim , küçük terim) ve iki öncü! (büyük öncü!, kü­
çük öncü!) ve bir sonuç bulunur.
Gündelik hayattan verilebilecek bir başka basit kıyas örneği
şudur:

Büyük Öncü!: Üç yıllık not ortalaması 3 , 5 ve üstünde


olan tüm öğrenciler X kulübüne üye olabilirler.

Küçük Öncü!: Ahmet'in üç yıllık not ortalaması 3 , 8 'dir.

Sonuç : Öyleyse , Ahmet X kulübüne üye olabilir.

Bu örnekte , büyük öncüldeki "üç yıllık not ortalaması 3 , 5


ve üstü olmak" ile küçük öncüldeki "üç yıllık not ortalaması
3 , 8 olmak" ortak yönü ve dolayısıyla "orta terim "i oluştur­
maktadır. Bağiantıyı geçerli bir şekilde sağlayan orta terim bir
yana bırakıldığında, kapiarnı tümel , genel olan büyük öncü­
lün konusunu teşkil eden " . . . tüm öğrenciler" öznesinin yük­
Iemi olan ve büyük terim sayılan "X kulübüne üye olabilme"
hükmü, bütün-parça/cins-tür/tür-birey ilkesine dayalı olarak,
küçük öncülün küçük terimi Ahmet için de zorunlu olarak
geçerli olmaktadır. Dolayısıyla, buradaki tümdengelimsel/
dedüktif sonuç , geçerlidir (valid) . Sonuç öncüllerden zorunlu
olarak çıkmaktadır; bu iki öncü! verildiğinde başka bir sonu­
cun çıkması mümkün değildir (Rottenberg, 1 98 8 , 1 84-85).
Bununla birlikte , burada şunun da belirtilmesi gerekir ki ,
geçerli lik (validity), kanıtın sadece formu/biçimi ile ilişkilidir,
herbir öncülün kendi içinde doğruluğu ile ilgili değildir. Dola­
yısıyla eğer öncüllerin her ikisi de kendi başianna doğru değil-
80 Prof. Dr. Cafer Sadık Varan / DiN FELSEFESI ------

lerse , en azından biri bile yanlışsa, kanıtın sonucu, mantıksal


ilişki açısından geçerli sayılsa bile , gerçekte doğru bir sonuç
olmaz, kanıt da sağlam bir kanıt sayılmaz . Öncüllerin ikisi de
doğru olmasına rağmen , sonucun yanlış olduğu durumlar da
olur; bunun nedeni , kanıtın geçerli olmaması , yani , dedüksi­
yonun geçerlilik kurallarına uygun bir çıkarırnın yapılmamış
olması , çıkarım esnasında bir hata yapılmış olmasıdır. Dola­
yısıyla geçerlilik ve doğru luk arasındaki farkın anlaşılması ve
dikkate alınması önemlidir. Bu yüzden, sonucun sağlamlığına
karar vermeden önce, mantıksal ilişkinin formel geçerliliğine
bakıldığı gibi , öncüllerin her birinin gerçek anlamda doğru bir
bilgiden oluşup oluşmadığına da bakılmalıdır. Formel man­
tık, öncüller arasındaki ilişkinin geçerlilik kurallarını önem­
ser; informel mantık için bunlar yanında, her bir öncülün
tek tek doğru olup olmadığı meselesi de büyük önem taşır.
Öncüller arasındaki ilişkilerle ilgili geçerlilik hatalarından ol­
sun , öncüllerin doğruluğuyla ilgili içeriksel hatalardan dolayı
olsun, yapılan tartışmalarda bazen kasıtlı bazen de farkında
olunmayarak hatalı akıllyürütmeler yapılır. Bunlara Latince
kökenli bir terirole İngilizcede fa llacy (yanlış, zayıf veya hatalı
akıl yürütme , hatalı kanıt geliştirme) denir. Gündelik tartışma­
larda sık karşılaşıldığı için infromel mantıkta üzerinde ısrarla
durulan bu konu ileride ayrıca ele alınacaktır. Basit kıyasa
dair verilebilecek bir başka örnek şudur:

Bütün bitkiler canlıdır.

Bütün ağaçlar bitkidir.

Öyleyse, bütün ağaçlar canlıdır.

Bu kanıtta , öncüller ve sonuç arasındaki ilişki mantıksal


anlamda geçerli olduğu bilinen dedüktif kanıt formlarından
birine uygun olduğu için geçerlidir ve öncüller kendi içlerinde
-- TÜMDENGELiMSEL KANlTLAR: KIYASIN YAPlSI, ÇEŞITLERI VE KURALLARI 81

doğru olmaları halinde sonucun da zorunlu olarak doğru ola­


cağını garanti etmektedir. Bu tür kanıtlarda, öncüllerin kendi
başına doğru veya yanlış oldukları üzerinde düşünülmeden
önce öncüller ve sonuç arasındaki ilişkinin kurallara uygunluk
açısından geçerli olup olmadığına bakılır. Öncüller ve sonuç
arasındaki ilişki, olması gereken kurallara uygunsa bu kanıta
geçerli (valid) kanıt denir, uygun değilse de geçersiz (invalid)
denir. İlişkiler açısından geçersiz olan bir kanıt sonuç itiba­
rıyla çürük (unsound) sayılır ve daha fazla analiz edilmesine
gerek duyulmaz. Ancak eğer geçerlilik ön şartı sağlanmışsa,
ondan sonra öncüllerin tek tek doğru olup olmadığına bakılır.
Öncüllerin her ikisi de kendi içinde doğru önermelerden oluş­
muş ise, bu durumda kanıtın sağlam (sound) bir kanıt olduğu
hükmüne varılır ve öncüllerin sonucu ispatladığı kabul edilir.
Ancak yukarıda da belirtildiği gibi öncüllerden her ikisinin de
doğru olması gerekir, sadece birinin doğru olması yetmez ;
iki öncüiden birinin yanlış olması sonucun çürük sayılmasına
yeter. Kısacası bir dedüktif kanıtın sağlamlığı , hem biçimsel
açıdan geçerli olmasına hem de öncüllerinin içeriklerinin
doğru olmasına bağlıdır. Bu iki şartı karşılayan kanıtlar, sağ­
lam, kusursuz kanıtlar sayılır ve sonucu zorunlu olarak doğru
yaparlar (Chrews-Anderson, 2 0 0 7 , 22-27).
Kıyas Çeşitleri : Kıyasın birçok çeşidi vardır ve ana çeşit­
ler de kendi içlerinde alt türlere ayrılırlar. Ancak biz bunlardan
hepsini tüm çeşitleri , kuralları ve ayrıntıları ele almayacak,
sadece en önemli olanlar ve yaygın kullanılanlar üzerinde
duracağız. Bu şekildeki daha sade ele alışlarda genellikle üç
kesin kıyas türü üzerinde durulur. Yüklemli kıyas (kategorik,
categorical syllogism) , bitişik şartlı kıyas (hypothetical syllo­
gism} , ayrık şartlı kıyas (disjunctive syllogism} ve bunların dı­
şında öteki bazı kıyas çeşitleri .
Yü klem /i Kesin Kıyası n Kuralla rı : Yüklemli kıyaslar, iki
82 Prof. Dı: Cafer Sadık Varan / DİN FELSEFESI ------

öncü! ve bir sonuçtan oluşan ve bundan dolayı basit kıyas


veya kategorik kıyas denilen kıyasların, sonucu öncüllerde
şeklen bulunmamakla birlikte anlam bakımından bulunduğu
için kesin kıyaslar grubuna giren , öncülleri şartlı (hipotetik}
değil yüklemli (kategorik} önerlerden oluşan kıyaslardır. Daha
kısaca belirtilmek istendiğinde yüklemli kıyas, kategorik iki
önerme ve bir sonuçtan oluşan kıyastır. Klasik mantıkçıların
en önemli gördükleri kıyas türü yüklemli kıyaslardır. Yukarıda
en başta verdiğimiz, bütün insanların ölümlülüğü ile başlayıp
Sokrates'in de ölümlü olduğu sonucuna varan , bunu kanıtla­
yan örnek, yüklemli kıyasın klasik tipik örneklerinden biridir.
Her tür kıyasın olduğu gibi , basit yüklemli kıyasın da sonu­
cun geçerli olması için uyulması gereken bazı kuralları vardır.
Bunlar, ilk 4 ' ü terimlerle ve sonraki 4 ' ü de önermelerle ilgili
olan aşağıdaki 8 kuraldır.

1. Her kıyasta, büyük terim, küçük terim ve orta terim


denilen üç terim bulunmalıdır. Terim sayısı , bu üç
terimden az olmadığı gibi fazla da olmamalıdır; yani
iki terimle de, dört terimle de yüklemli kıyas olmaz .
2. Orta teri m , sonuçta bulunmamalıdır. Orta terim,
iki öncülün ortak ve bağlantılı yönünü gösterdikten
sonra görevi tamamlanmış olur; sonuçta tekrar edil­
mez.
3. Orta terim , her iki öncülde de tikel olmamalı , en az
birinde tümel olmalıdır. Böylece cinse veya tümele
ait bir hüküm , türe veya tikele/tekile ait olarak da
verilebilsin . Birinci mantık aksiyomu gereği , olumlu
önermelerde yüklem daima tikel sayılır.
4. Son uçtaki terim ierin kaplamı, öncüllerdeki kap­
lamlarını aşmamalıdır. Örneğin , öncüllerde tikel olan
bir terim , sonuçta tümele dönüşmemelidir.
-- TÜMDENGELIMSEL KANlTLAR: KIYASIN YAPlSI, ÇEŞİTLERI VE KURALLARI 83

5. Sonuç önermesi , öncüllerin zayıf olanına ba�lıdır.


Tümele oranla tikel , olumluya oranla olumsuz zayıf
sayıldığından, iki öncüiden biri tikelse sonuç tikel ,
biri olumsuzsa sonuç olumsuz olur.
6. İki olumsuz öncüiden sonuç çıkmaz . Öncüllerden en
az biri olumlu bir önerme olmalıdır.
7. İki tikel öncüiden sonuç çıkmaz . Öncüllerden en az
biri tümel bir önerme olmalıdır.
8. Olumlu öncüllerden olumsuz sonuç çıkmaz . Ön­
cüller olumlu ise sonuç da olumlu olur. (Geniş bilgi
için bkz . Öner, 1 986, 1 0 9- 1 0 ; Özlem , 1 99 1 , 1 54;
Öner, 1 99 5 , 93-94; Emiroğlu, 1 999, 1 6 1-72)

Bu kurallara uyulduğunda oluşturulabilecek birden çok


yüklemli kıyas biçimi vardır. Bu tür kıyasların, kıyası oluşturan
öncüller ve sonuçtaki önermelerin niceliğine (tümel veya ti­
kel oluşuna) ve niteliğine (olumlu veya olumsuz oluşuna) göre
farklı modları , orta terimin öncüllerde bulunduğu yere göre
de farklı şek i Ileri olur. Herhangi bir önerme, nitelik bakımın­
dan ya olumlu ya olumsuz, nicelik bakımında da ya tümel ya
tikel olacağı için , bunlar birlikte değerlendirildiğinde bir öner­
me şu dört halden birine girer: Tümel olumlu (kısaca A harfiy­
le gösterilir) , tümel olumsuz (E) , tikel olumlu (I) , tikel olumsuz
(0) . Her kıyasta üç önerme olduğu ve bu üç önermeden her
birinin bu dört halinden birine ait olabilmesi dikkate alındığın­
da toplam 64 farklı yüklemli kıyas modu/kalıbı ortaya çıkar.
Yukardaki 8 kural dikkate alındığında bunların 54'ü sonuç
vermez, sadece 1 0 'u geçerli sonuç verir. Yukarıda, nicelik ve
nitelik açısından modlara ayrılan kıyasların , orta terimin iki
öncü! içinde ya konu ya yüklem olarak bulunabileceği 4 fark­
lı konuma göre de şekiliere ayrıldığı belirtilmişti . 1 O geçerli
mod , 4 farklı şekil ile birlikte düşünüldüğünde 40 farklı yük-
84 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DIN FELSEFESI ------

lemli kıyas biçimi elde edilir. Fakat aşağıda görüleceği üzere,


4 şeklin herbirinin kendi içlerindeki özel bazı kuralları dikkate
alındığında 40 mümkün şeklin hepsi geçerli sonuç vermeyip ,
orta terimin konumuna göre I. şekil denilen şekilden 4 , Il . şe­
kilden 4, III . şekilden 6 , ve IV. şekilden 5 olmak üzere toplam
1 9 geçerli yüklemli kıyas şekli elde edilebilir. Bu dört şekil
arasında da, orta terimin büyük öncülde yüklem . küçük ön­
cülde konu olarak bulunduğu IV. şekilden olan 5 kıyas türü,
yüklemli kıyasın en zayıf şekli olarak kabul edilir ve üzerinde
fazla durulmaz . Geriye, 1 . , II . , ve III . şekilden 14 geçerli kıyas
çeşidi kalmaktadır. Bunlar arasında da Aristoteles'ten beri
mantıkçılar arasında en önemli görülen, I. şekil (yani orta
terimin büyük öncülde konu , küçük öncülde yüklem olduğu
kıyas şekli) ve ona ait 4 kıyas modu yahut kalıbıdır. Hatta bazı
mantıkçılara göre diğer şekillerin sonuçlarının ispatlanması ,
o şekilleri birinci şekle ait bu dört " mükemmel kıyas" moduna
dönüştürmekle olur. Bu sebeplerle birinci şekil İslam man­
tıkçılarınca ' miyar-ul ulum ' (ilimlerin/bilginin ölçütü) olarak
telakki edilmiştir. (Ebheri , 1 998, 76- 7 7 ; Öner, 1 98 6 , 1 23-
2 7 ; Özlem , 1 99 1 , 1 57) Dolayısıyla, biz de bu öneminden
ve önceliğinden dolayı çeşitli örnekleriyle en fazla bu I. şekil
üzerinde duracak, Il. ve III . şekiliere de kısmen değineceğiz.
Yüklemli Kıyasın Şekilleri,
Kurallan ve Modlan

Yüklem /i Kıyası n I. Şekli ve 4 Modu : Yüklemli kıyasa


ait dört ayrı şeklin, orta terimin öncüller içindeki yerine göre
belirlendiği yukarıda belirtilmişti . Bunlar arasında I. Şekil,
orta terimin, büyük öncü lde kon u , küçük öncü lde yük/em
olarak bulunduğu kıyas biçimidir. Bu kıyasın öncüileri ve te­
rimlerini şöyle göstermek mümkündür:

ı. (büyük) öncü!: O B (O = orta terim, B = büyük terim)

2 . (küçük) öncü! : K O (K = küçük terim , O = orta terim)

Sonuç : K B (K = küçük terim, B = büyük terim)

1. şekilden kıyaslar, genellikle , bir şeyin bazı özelliklere sa­


hip olduğunu veya bazı özelliklere sahip olmadığını açık seçik
ve kesin hale getirmek gibi hususlarda kullanlır. 1. Şekil' den
kıyasların sonuç vermesi için , yukarda sıralanan 8 genel ku­
rala ilaveten , şu iki kurala da uyması gerekir:

ı. Büyük öncü /, tümel olmalıdır.

2 . Küçük öncü/, olum lu olmalıdır.


86 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DiN FELSEFESI ------

I . şekil içinde şu 4 mod geçerlidir, sonuç verir:

I. şeklin 1 . m odu , her üç önermenin de tümel olumlu


(A) olduğu meddur (A A A) . Batılı mantıkçılar farklı medları
daha iyi hatırlamak için her birini bir Latince isimle nitelen­
dirirler. Örneğin, I . şeklin ı . medundan kıyasa içinde üç A
harfi bulunduğu için Barbara (bArbArA) derler. Çağdaş Türk
mantıkçıların bildiğimiz kadarıyla bu konuda Türkçe bir öne­
rileri yoktur. Bize göre bunu Barbara yerine örneğin Anka­
ra (AnkArA) (veya sAkAryA) diye nitelendirirsek daha kolay
hatırlayabiliriz. Bu mod (AnkArA modlu kıyas) , bütün kıyas
türlerinin en sağlam, en gözde biçimi sayılır. İyice hatırda kal­
ması için yukarda verdiğimiz örneğin aynısını verebiliriz:

(A) Bütün insanlar ölümlüdür.

(A) Sokrates insandır.

(A) O halde, Sokrates ölümlüdür.

Bu I . şeklin ı . modundan (AnkArA) kıyas türüne günde­


lik hayatın içinden , sözgelimi yemek kültüründen bir örnek
vermek gerekirse şöyle bir kıyas oluşturulabilir:

(A) Bütün Karadenizliler hamsi sever.

(A) Temel Karadenizlidir.

(A) O halde, Temel hamsi sever.

(Biçim olarak 'AnkArA' modlu olan bu kıyas, içerik iti­


barıyla da, hamsi, Karadenizli ve Temel kavramlarından oluş­
tuğu için, hatırda kalması istenen bir örnek olması istenirse ,
'hamsi-Karadenizli-Temel kıyası örneği' olarak ya da daha
kısaca ' hamsi kıyası ' olarak hatırda tutulabilir. İlerde bunun
------ YÜKLEMLİ KIYAS I N ŞEKI LLERI, KURALLARI VE MO D LARI 87

3 benzerinden daha bahsedilecek ve 4 temel modun birer


örneğinin kolay hatırda kalması sağlanmaya çalışılıacaktır.)
Bütün kıyaslarda olduğu gibi bu kıyasta da daha önce değin­
diğimiz 'kavramlar arası ilişki ' ve 'beş tümel' bahsinde gördü­
ğümüz cins-tür ilişkisi veya daha gündelik ifadelerle , bütün­
parça yahut tüm(el)-tek(il) ilişkisinin ve iki kavram arasında
olabilecek tam-girişimlik, eksik-girişimlik gibi dört çeşit ilişki
biçiminin ne kadar önemli ve belirleyici olduğuna dikkati çek­
mek isteriz.

Burada "hamsi sevenler" cinsi, en geniş kaplamlı kav­


ramı , gündelik dille en büyük bütünü, en büyük daiereyi
oluşturmaktadır. Karadenizli kavramı ise türü, gündelik dille,
bütünün bir parçasını veya kısmını , tüm(el)in tik(el)ini oluş­
turmaktadır. Temel kavramı da hem hamsi sevenler cinsinin
hem de onun türü olan Karadenizli kavramının içindeki daha
alt türü, daha içteki bir bireyi temsil etmektedir. Dolayısıyla,
tüm (bütün) ile ilgili bilinen bir hükümden (Bütün Karadeniz­
liler hamsi sever) gelinerek, onun içinde bir tür olduğu bi­
linmekle birlikte aynı niteliğe (hamsi sevip sevmeme) sahip
olup olmadığı bilinmeyen türe ilişkin akıl yürütülerek, cinsel
tüme/bütüne ait hüküm , doğal/mantıksal olarak onun için­
deki türe/parçaya da verilerek sonuca gelinmekteir (o halde,
Karadenizli olan Temel de hamsi sever) . Bu yüzden de, bu
türlü akıl yürütmeye doğru bir çağrışım da yapacak şekilde
"tümdengelim" denmektedir. Bunu geometrik şekillerle daha
görünür hale getirmek de mümkündür.
I. şeklin 1 . modunda (veya başka bir deyişle AnkArA
modunda) bir kıyasa ahlak içerikli bir örnek vermek istersek
şöyle denebilir:
88 Pro f Dr. Cafer Sadık Yaran / DIN FELSEFESI
. ------

(A) Bütün ahlaklı insanlar, dürüsttür.

(A) Bütün Müslümanlar, ahlaklı insanlardır.

(A) O halde , bütün Müslümanlar dürüsttür.

AnkArA modunda bir kıyasa politik içerikli bir örnek ver­


mek istersek şöyle denebilir:

(A) Bütün muhafazakar demokratlar, aile değerlerinin


korunmasından yanadırlar.

(A) Bütün XYP'liler, muhafazakar demokrattır.

(A) O halde , bütün XYP'Iiler aile değerlerinin korunma­


sından yanadırlar.

AnkArA modunda bir kıyasa dini içerikli bir örnek ver­


mek istersek şöyle denebilir:

(A) Bütün hadislerin (sonradan olanların) , bir muhdisi


(var edici nedeni) vardır.

(A) Evren , hadistir (önce yok iken , Büyük Patlama ile ,


sonradan var olmuştur)

(A) O halde, evrenin bir muhdisi (var edici nedeni , Yara­


tıcısı) vardır.

AnkArA modunda bir kıyasa dini içerikli daha basit bir


örnek vermek istersek şöyle denebilir:
------ YÜKLEMLI KIYASI N ŞEKI LLERI, KURALLARI VE M üDLARI 89

(A) Bütün Müslümanlar, Allah ' a ve ahirete inanırlar.

(A) John, Müslümandır (Müslüman olmuştur) .

(A) O halde, John (artık) Allah'a ve ahirete inanır.

I. şek lin 2. modu , büyük öncülün tümel olumlu (A) , kü­


çük öncü! ve sonucun tikel olumlu (I) olduğu moddur (A I I) .
Batılı mantıkçılar bu modun önermelerinin niteliklerini sim­
geleyen harfleri hatırlamak için Darii (dArll) ismini kullanır­
lar. Biz 1 . şekil için Barbara yerine Ankara ismini uygun bul­
duğumuz gibi Darii yerine de Çankırı (çAnkiri) ismini daha
uygun, daha hatırlatıcı buluyoruz . çAnkiri modunda kıyasa
gündelik hayatın içinden alınma bir örnek verilmek istenirse
ve Ankara modu için verilen hamsi örneğinin benzeri olsun
istenirse buna da şöyle bir çiğköfte içerikli örnek verilebilir:

(A) Bütün Güneydoğulular, çiğköfte sever.

(I) Bazı İstanbullular, Güneydoğuludur.

(I) O halde, bazı İstanbullular çiğköfte sever.

I. şeklin 2 . modunda (çAnkiri modunda) bir kıyasa ahlak


içerikli bir örnek vermek istersek şöyle denebilir:

(A) Bütün ahlaklı insanlar, yardımseverdir.

(I) Bazı zenginler, ahlaklıdır.

(I) O halde, bazı zenginler yardımseverdir.

çAnkiri modunda bir kıyasa politik içerikli bir örnek ver­


mek istersek şöyle denebilir:
90 Prof. Dı: Cafer Sadık Varan / DiN FELSEFESI ------

(A) Bütün sosyal demokratlar, adaletli gelir dağılımından


yanadır.

(I) Bazı YXP ' liler, sosyal demokrattır.

(I) O halde , bazı YXP' liler adaletli gelir dağılımından ya­


nadır.

çAnkiri modunda bir kıyasa dini içerikli bir örnek vermek


istersek şöyle denebilir:

(A) Bütün Müslümanlar Allah 'a ve ahirete inanırlar.

(I) Bazı Kızılderililer Müslümandır.

(I) O halde , bazı Kızılderililer Allah'a ve ahirete inanırlar.

I. şeklin 3. modu , büyük öncülün tümel olumsuz (E) ,


küçük öncülün tümel olumlu (A) , sonucun da tümel olumsuz
olduğu (E A E) moddur. Bu modu hatırlatmak için Batılılar
Celarent (cEIArEnt) ismini kullanırlar; biz de bunun yerine
cesaret {cEsArEt) kavramını kullanabiliriz . I. şeklin 3 . mo­
duna veya cesaret meduna yukardaki gündelik hayatın için­
den alınma hamsi ve çiğköfte örneklerine benzer bir örnek
vermek istersek aşağıdaki vejetaryen örneğini verebiliriz .
{Örneklerdeki öncüller gerçek anlamda tam/istisnasız doğru
olmayabilir) :

(E) Hiçbir Trakyalı , vejetaryen değildir.

(A) Bütün Tekirdağ 'lılar, Trakyalıdır.

{E) Hiçbir Tekirdağlı vejetaryen değildir.


------ YÜKLEMLİ KIYASI N ŞEKI LLERi, KURALLARI VE MüDLARI 91

I . şeklin 3 . modunda (cEsArEt modunda) bir kıyasa ahlak


içerikli bir örnek vermek istersek şöyle denebilir:

(E) Hiçbir erdemli insan, kopya çekmez (kopya çeken biri


değildir) .

(A) Bütün ilahiyat öğrencileri , erdemlidir.

(E) O halde , kiçbir ilahiyat öğrencisi kopya çekmez .

cEsArEt modunda bir kıyasa politik içerikli bir örnek ver­


mek istersek şöyle denebilir:

(E) Hiçbir liberal demokrat, özgürlüklerin kısıtlanmasın­


dan yana değildir.

(A) Bütün XXP'liler, liberal demokrattır.

. (E) O halde, hiçbir XXP'Ii özgürlüklerin kısıtlanmasından


yana değildir.

cEsArEt modunda bir kıyasa dini içerikli bir örnek ver­


mek istersek şöyle denebilir:

(E) Hiçbir insan, Tanrı/Rab değildir.

(A) Bütün peygamberler, insandır.

(E) O halde , hiçbir peygamber Tanrı/Rab değildir.

I. şeklin 4. modu , büyük öncülün tümel olumsuz (E) ,


küçük öncülün tikel olumlu (1) , sonucun da tikel olumsuz (0)
olduğu moddur (E I 0) . Batılı mantıkçılar bunu Ferio adıy­
la hatırlamaya çalışırlar. Biz bunu Pepino meyvesinin adıyla
92 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DiN FELSEFESI ------

(pEpİ nO) hatırda tutmaya çalışabiliriz. Buna gündelik hayat­


tan veya başka bir ifadeyle (yukarıdaki, hamsi , çiğköfte ve
vejetaryen örneklerine benzer) yemek kültüründen bir örnek
vermek istersek bu modda şöyle bir kıyas oluşturulabilir:

(E) Hiçbir Müslüman, domuz eti yemez.

(I) Bazı İngilizler, Müslümandır.

(0) O halde , bazı İngilizler domuz eti yemez.

I. şeklin 4 . modunda (pEpİnO modunda) bir kıyasa ahlak


içerikli bir örnek vermek istersek şöyle denebilir:

(E) Hiçbir sabırlı insan, çabuk öfkelenmez.

(1) Bazı Müslümanlar, sabırlıdır.

(0) O halde, bazı Müslümanlar çabuk öfkelenmezler.

pEpİnO modunda bir kıyasa politik içerikli bir örnek ver­


mek istersek şöyle denebilir:

(E) Hiçbir radikal demokrat, sivil toplum kuruluşlarının


artmasına karşı değildir.

(1) Bazı YYP 'liler, radikal demokrattır.

(O) O halde, bazı YYP'liler sivil toplum kuruluşlarının art­


masına karşı değildir.

Son olarak, önemine binaen. mükemmel kıyas ve bil­


ginin ölçütü sayılan I. şekle ait bu dört kıyas modunu, ken­
dimize göre oluşturduğumuz dairevi şemalar ve görsellikler
------- YÜKLE M Ll KIYASI N ŞEKILLERI, KURALLARI VE MDDLARI 93

içinde, en önemli özellikleri ile ve hepsi bir arada görüle­


cek şekilde özetleyelim . Bu şekilde bir özet, kıyaslann temel
özelliklerini hatırlatma yanında asıl itibarıyla onların mantı­
ğının daha kolayca aniaşılmasını sağlamaya yönelik olarak
tasarlanmıştır. Bu amaçla özedenmek istendiğinde, basit
kıyas, ("bütün " gibi nicelik ve "değildir" gibi nitelik belirten
ek kavramlar hariç) "üç kavram "dan oluşan (örn . , "insan" ,
"Sokrates" , " ölümlü''} "üç önerme" ile gerçekleştirilen (örn.
Bütün insanlar ölümlüdür. Sokrates insandır. Sokrates ölüm­
lüdür.) " üç adımlı " (geçerlilik kurallanna uygun iki öncü! ve
bunlardan zorunlu olarak çıkan ve " O halde " diye başlanarak
belirtilen bir sonuçlu) ve kanıtlama amaçlı bir akıl yürütme
biçimi olarak tanımlanabilir. Basit kıyasın yukarıda üzerinde
durduğumuz dört modundan ilk ikisinin olumlu, son ikisinin
olumsuz sonuç verdiği veya olumsuz nitelik bildirdiğine dikkat
çekmek yararlı olabilir.
Dört şeklin tamamında , konuyu oluşturan iki temel
kavram ve onlarla ilişkisi evet!enen/onaylanan veya değiile­
nenionayianmayan bir kavram vardır. Konuyu oluşturan iki
kavram , genellikle somut varlığı , kaplamı, niceliği olan , alt
gruplanndan söz edilebilen iki kavramdan oluşurken ; yüklemi
oluşturan kavram, soyut, içlemli, niteliksel , özellik yahut sıfat
bildiren kavramlardan olur. Kıyas mantığının, esas itibarıyla,
önermeleri oluşturan üç kavram arasındaki ilişkiye dayandı­
ğına dikkat edilmelidir. Konuyu oluşturan iki kavram arasında
ya " tam girişimlik'' (cins-tür, bütün-parça, genel-birey ilişkisi ,
örn . insan-Ahmet} ya da "eksik girişimlik" ilişkisi (iki farklı
türün bir kısmının kesişınesi ilişkisi) vardır. Konuyu oluştu­
ran iki kavram ile yüklemi oluşturan kavram arasında da ya
{birinci mantık aksiyomu gereğince} " tam girişimlik" (yahut
daha gündelik ifadeyle bitişiklik) denebilecek bir ilişki vardır
ya da "ayrıklık" ilişkisi vardır. Dolayısıyla mantığin özü olan
kıyasın mantığının özü, kanıtlamada kullanılacak öncüllerdeki
94 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DIN FELSEFESI -------

iki temel kavramın birbiri ile ve yüklem konumundaki üçüncü


kavramla ilişkisinin doğru ve geçerli bir biçimde ortaya ko­
nulmasından ibarettir. Yani, kıyasın özü, üç önerme, özünün
de özü ise sadece üç kavramdır. Kıyas da bunlarla ilgili üç
adımlık bir akıl yürütmedir; hatta ilk iki adım (öncüller bilin­
diği için) zaten atılmış sayılırsa, kıyas bunlara uygun olarak
tek bir adımı, üçüncü adımı atmaktan ibarettir. Bunları şöyle
görselleştirebiliriz:

Yüklemli Kıyas, I. Şekil (orta terim büyük öncülde kon u ,


küçük öncülde yük/em), 1 . mod (AAA , AnkArA kalıbı) :

Konu: Yüldem:

Büyük öncül : Tümel olumlu fAl

Küçük öncül: Tümel (tekill olumlu fAl

Sonuç: Tümel olumlu fAl

Örn. (A) Bütün Karadenizliler hamsi sever (dir.)


(A) Bütün Ordu'lular (veya Temel) Karadenizlidir.
(A) O halde, bütün Ordu'lular (veya Temel) hamsi sever.
------- YÜKLEMLI KIYAS I N ŞEKILLERI, KURALLARI VE MO D LARI 95

Yüklemli Kıyas, I. Şekil (orta terim büyük öncülde kon u ,


küçük öncülde yük/em), 2 . mod (All, çAnkiri kalıbı) :
Konu: Yüklem:

Büyük öndil: Tümel olumlu !Al

Küçük öndil: Tikel olumlu lll

Sonuç: Tikel olumlu lll

Örn. (A) Bütün Güneydoğulular - çiğköfte sever (dir.)


0) Bazı İstanbullular, Güneydoğuludur t
(1) O halde, bazı İstanbullular çiğköfte sever.

Yüklemli Kıyas, I. Şekil (orta terim büyük öncülde kon u ,


küçük öncülde yük/em), 3 . mod (EAE, cEsArEt kalıbı) :
Konu: Yiiklem

Büyük öncü!: Tümel olumsuz (E)

Küçük önciil: Tümel olumlu (A)

Sonuç : Tümel olumsuz (E)

örn. (E) Hiçbir Trakyalı vejetaryen de ği!dir.


(A) Bütün Edirneliler, Trakyalı dır.
(E) O halde, hiçbir Edirne li vejetaryen değildir.
96 Prof. Dı: Cafer Sadık Varan / DiN FELSEFESI ------

Yüklemli Kıyas, I . Şekil (orta terim büyük öncülde kon u ,


küçük öncülde yük/em), 4. mod {EIO, pEplnO kalıbı) :

Komı: : Yılklem

Kiiçük öm;id: Tikel oi\IIIW m

S0111J9 : Tikel olumsuı: (0)

Om (E) Hiçbir MüiiUmıııı ılomuı eli ymıc.ı: (doımı.ı: eli yiym biri 1
(l) l\aı:ı ingılizler. Mus!Dmaıı" dır.
(O) o lıalde, bw lııgıliıkr ıloıııııı eli )'e:l'llet.

Yıiklem li Kıyası n ll. Şek li: Yüklemli kıyasın ikinci şek­


li, orta terimin her iki öncü lde de yük/em olduğu şekildir.
Daha ziyade birbirinde farklı yönleri olan şeyleri birbirinden
ayırma ve ne tür özelliklere sahip olmadığını gösterme gibi
konularda kullanılır. Sonuç daima tümel de olsa tikel de olsa
olumsuz olur. II. Şekil'den kıyasların sonuç vermesi için, yu­
kar9a sıralanan 8 genel kurala ilaveten, şu iki kurala da uy­
ması gerekir:

1 . Büyük öncü /, tümel olmalıdır.

2 . İki öncüiden en az biri olumsuz olmalıdır.

Bu kıyasın öncüileri ve terimlerini şöyle göstermek müm­


kündür (ve ikinci şeklin terimlerinin konumunu hatırda tut­
mak için üç terim arasında en önemlisi sayılan orta terimin ,
------ YÜKLEMLİ KIYAS J N ŞEKILLERI, KURALLARI VE MO D LARI 97

bu ikinci şekilde , her iki öncülde de ikinci sı ra da olduğuna


dikkat etmek yararlı olabilir) :

ı . (büyük) öncü!: B O (B = büyük terim, O = orta terim)

2 . (küçük) öncü! : K O (K = küçük terim , O = orta terim)

Sonuç : K B (K = küçük terim, B = büyük terim)

Il . şekil içinde şu 4 mod geçerlidir: 1 . mod (A E E), 2 .


mod (A O 0), 3 . mod (E A E) , 4 . mod (E I 0) . Bunlardan
sadece ı. moda örnek vermekle yetinelim.

(A) Bütün iyi !iderler, istişareye önem verirler.

(E) X (veya, X partili hiçbir lider) , istişareye önem verme­


mektedir.

(E) O halde, X (veya, X partili hiçbir lider) iyi bir lider


değildir.

Yuk/em /i Kıyası n III. Şekli: Yüklemli kıyasın üçüncü


şekli , orta terimin her iki öncü lde de kon u olduğu şekil­
dir. Daha ziyade bir bütünün istisna edilen tikel kısımlarını
gösterme gibi konularda kullanılır. Sonuç daima olumlu da
olsa olumsuz da olsa tikel olur. III . Şekil'den kıyaslann sonuç
vermesi için, yukarda sıralanan 8 genel kurala ilaveten , şu iki
kurala da uyması gerekir:

1 . Küçü k öncü/ o l u m lu olmalıdır.


2 . Sonuç daima tikel olur.

Bu kıyasın öncüileri ve terimlerini şöyle göstermek müm­


kündür:
98 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DiN FELSEFESI -------

1 . (büyük) öncül: O B (0 = orta terim , B = büyük terim)

2 . (küçük) öncül : O K (O = orta terim , K= küçük terim)

Sonuç : K B (K = küçük terim , B = büyük terim)

III . şekil içinde şu 6 mod geçerlidir: 1 . mod (A A I) , 2 .


mod (A I I) , 3 . mod (E A 0), 4 . mod (E I 0) , 5 . mod (I A I) ,
6 . mod (O A 0) . Bunlardan sadece 1 . moda örnek vermekle
yetinelim .

(A) Bütün ahlaklı insanlar, adaletlidir.

(A) Bütün ahlaklı insanlar, cesaretlidir.

(I) Bazı cesaretliler adaletlidir.


Şartlı Kıyaslann Çeşitleri,
Kurallan ve Öteki Bazı Kıyaslar

Dedüktif kanıtların sadece basit yüklemli önermelerden


oluşması gerekmez. Öncüllerinden en az biri şartlı (bitişik
şartlı da olabilir ayrık şartlı da) önermeden oluşan kıyaslara
şartlı kıyas denir. Bu tür kıyaslarda sonuç, öncüllerde , yük­
lemli kıyaslarda olduğu gibi sadece anlam bakımından ve ör­
tük olarak bulunmaz, aksine hem anlam hem de şekil bakı­
mından açıkça bulunur. Şartlı önermelerden oluşan dedüktif
kanıtlar, bilimsel ve felsefi tartışmalarda olduğu gibi politik ve
ekonomik konularda ve günlük konuşmalarda da, her zaman
çok düzgün ve eksiksiz bir biçimde olmasa da, sık sık karşıla­
şılan kanıtlama türlerindendir.

Eğer enflasyon düşerse , o zaman hükümetin ekonomi


politikaları sağlamdır.

Enflasyon düşüyor.

O halde, hükümetin ekonomi politikaları sağlamdır.

Bi tişik Şa rtlı Kıyas ve Çeşitleri: Bitişik şartlı kıyasta so­


nucu destekleyen iki öncü! ve zorunlu olarak onlardan çıkan
bir sonuç vardır. Eğer öncüllerin doğru olduğu kabul ediliyor­
sa , sonucun doğru olduğunu inkar etmek mümkün değildir,
kabul etmek zorunludur. En az bir öncülü şartlı önermelerden
1 00 Prof. Dı: Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESI ------

oluşan şartlı kıyaslar, (" eğer . . . ise, o zaman . . . " şeklindeki


önermelerle başlıyorsa) , bitişik şartlı kıyas ve ("ya . . . , ya . . . "
şeklindeki önermelerle başlıyorsa) ayrık şartlı kıyas diye iki
ana gruba ayrılır. Büyük öncülü bitişik şartlı, küçük öncülü
yüklemli önermeden oluşan bitişik şartlı kıyaslarda, büyük
öncülü oluşturan şartlı önermenin , ortasındaki "ise" bağla­
cıyla birbirine bağlanan iki tarafı vardır. Bunlardan ilk kısım­
da kalanına ("eğer . . . " kısmına) mukaddem veya önbileşen,
ikinci kısımda kalanına (" ise"den sonra gelen kısma) tali veya
artbileşen denir. Küçük öncülü oluşturan yüklemli önerme,
şartlı önermenin iki kısmını oluşturan mukaddem veya tali­
den birini ya onaylar ya da onaylamaz, olumsuzlar; sonuç
da buna göre yapılan bir akıl yürütmeye dayalı olarak, küçük
öncülde onaylanan veya olumsuzlanan mukaddem veya tali­
nin dışında kalan mukaddem veya tali ile bir hükmün zorunlu
olarak ortaya çıkmasıdır. Bu husus aşağıdaki örnekler ince­
lendiğinde daha iyi anlaşılacaktır.
Şartlı kıyasta büyük öncülün iki kısmı olup, küçük öncü­
lün bu kısımların her birini onaylaması da olumsuzlaması da
söz konusu olabileceğine göre, bitişik şartlı önermenin dört
türünün olabileceği söylenebilir. Ancak mukaddemin hükmü­
ne oranla talideki hükmün kaplamının daha geniş olması gibi
nedenlerle bu dört seçenekten ikisi (küçük öncülün büyük
öncüldeki mukaddemi onaylamaması ile taliyi onaylaması
seçenekleri) geçersizdir. Geriye iki geçerli seçenek kalmakra­
dır. Bunlar, yüklemli önermeden oluşan küçük öncülün, şartlı
önermeden oluşan büyük öncüldeki " mukaddemi onaylama"
(modus ponens) seçeneği ile, "taliyi onaylamama" (modus
tolens) seçenekleridir. Geleneksel ismiyle modus ponens
denilen birinci tür kanıtlama biçimi , geçerli olduğu bilinen en
yaygın dedüktif kanıt biçimlerindendir. Bunu formel biçimde
göstermek istediğimizde , şu biçimle karşılaşırız:
--- ŞARTLI KIYASLARIN ÇEŞITLERI, KURALLARI VE ÖTEKI BAZI KIYASLAR 10 1

Eğer A ise, B'dir.


A.
O halde, B .

Bununla ilgili klasik bir örnek şudur:

Eğer yağmur yağarsa , sokaklar ıslanır.


Yağmur yağıyor.
O halde, sokaklar ıslaktır.

Başka bir örnek:

George partiye gelirse ve Alice hala oradaysa sorun çı­


kacak.

George 1 O ' da geliyor ve Ali ce l l ' e kadar oradan ayrıl­


mayacak.

Öyleyse, sorun çıkacak (Morton, 2006, 66).

Burada görüldüğü gibi , büyük öncül şartlı bir önermeden


oluşmuştur ve onun " ise " ( . . . sa) bağlacıyla birbirine bağlan­
mış iki kısmı vardır: "yağmur yağar" ("ise") " sokaklar ıslanır" .
İlk kısma mukaddem (veya önbileşen) ikinci kısma tali (veya
artbileşen) dendiğini belirtmiştik. Küçük öncül , mukaddemle
(yağmurun yağmasıyla} ilgilidir ve onu onaylamıştır ('yağmı­
yor' değil , "yağıyor" demiştir) . Bu durumda, birinci öncüldeki
ana hükme dayalı olarak akıl yürütüldüğünde, talinin sonuç
olarak çıkarılması zorunludur.
Günlük konuşma veya tartışmalarda öncüller ve sonuç
her zaman bu kadar düzenli olmayabilir ve hatta sonucun
102 Prof. D ı : Cafer Sadık Yaran / DIN FELSEFESI ------

hangisi olduğunu anlamamıza yarayan " o halde " , " öyleyse"


gibi bir ifade de bulunmayabilir. Örneğin art arda ifade edilen
şu önermelerle karşılaşılabilir:

Uçak emniyetine öncelik verilmelidir.

Eğer felaketle sonuçlanan kazaları önlemeye çalışmalı


isek, o zaman uçak emniyetine öncelik verilmelidir.

Felaketle sonuçlanan kazaları önlemeye çalışmalıyız.

Bu önermelerin yerleri değiştirilerek birkaç farklı küme


oluşturulabilir. Ancak bunların , öncüller arasında doğru bir
bağlantı kurmak ve her ikisinin birlikte bir sonucu gerektir­
mesini sağlamak için en iyi sonuç veren diziliş, şartlı önerme­
nin başa alınıp , diğer önermelerden uygun olanıyla ilişkilen­
dirilmesi ve bu ikisinin sonucu gerektirmesidir. Bu durumda,
farklı alternatifler arasında geçerli bir kanıt oluşturan öner­
meler grubu şudur:

Eğer felaketle sonuçlanan kazaları önlemeye çalışmalı


isek, o zaman uçak emniyetine öncelik verilmelidir.

Felaketle sonuçlanan kazaları önlemeye çalışmalıyız .

O halde, uçak emniyetine öncelik verilmelidir (Walton ,


1 993, 108- 1 1 2) .

Bitişik şartlı önermelerle yapılan dedüktif kanıtların bu


şeklin (modus ponens) dışındaki bir başka geçerli şekli olan
"taliyi onaylamama"nın (modus tolens) formülü ise aşağı­
daki gibidir:
--- ŞARTLI KIYASLARI N ÇEŞITLERI, KURALLARI VE ÖTEKI BAZI KIYASLAR 103

Eğer A ise , B'dir.

B değildir.

O halde, A değildir.

Bu formüle uygun kanıta verilebilecek örneklerden biri şudur:

Eğer bu kişi ahlaklı ise adaletlidir.

Bu kişi adaletli değildir.

O halde, bu kişi ahlaklı değildir.

Ayrık Şartlı Kıyas ve Çeşitleri: Şartlı önermelerle yapı­


lan kıyaslarıo ikinci grubu ise ayrık şartlı önermelerle yapılan
ayrık şartlı kıyaslardır. Ayrık şartlı önermeler de iki kısımdan
oluşur; ama bitişik şartiıda olduğu gibi iki kısmı birbirine bitiş­
tiren " ise " bağiacı ile değil, aksine önermenin iki kısmını bir­
birinden tamamen ayıran "ya . . . , ya (da) . . . " bağiacı ile oluştu­
rulur. Önermenin iki kısmını (mukaddem ve talisini) oluşturan
hususlar, birbirinden tamamen ayrı ve birbiri ile bağdaşmaz
seçeneklerden veya birbiri ile bir arada bulurnamaz olan zıtlık­
lardan oluşmalıdır. Bu tür kıyaslarda, büyük öncülde bulunan
iki seçenekten her biri, küçük öncü! tarafından ya onaylanır
ya da onaylanmaz. Küçük öncüldeki bilgiye dayalı olarak, bü­
yük öncüldeki seçeneklerden biri doğru ise , diğeri yanlıştır.
Buna göre de, mukaddemi onayiayan ve onaylamayan , taliyi
onayiayan ve onaylamayan olmak üzere dört farklı ayrık şart­
lı kıyas türü olur. Sadece iki tanesi geçerli sonuç veren bitişik
şartlıya benzemeksizin , bunların dördü de geçerlidir. Bunlara
verilebilecek birer örnek şunlardır :
104 Prof. Dr. Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESI ---�----

Aynk şartlı kıyasta mukaddemi onaylamaya ait formül ve ör­


nek:

Ya A, ya (da) B 'dir.

A'dır.

O halde, B değildir.

Bu formüle uygun kanıta verilebilecek örneklerden biri şudur:

Bu kişi , ya Müslüman , ya Hıristiyandır.

Bu kişi Müslümandır.

O halde, bu kişi Hıristiyan değildir.

Mukaddemi onaylamamaya örnek:

Bu adam ya zengindir ya fakirdir.

Bu adam zengin değildir.

O halde, bu adam fakirdir.

Aynı türe bir başka örnek:

Bob( 'un hastalığı) ya kızamıktır ya suçiçeğidir.

Bob kızamık değildir.

O halde , Bob suçiçeğidir (Walton , 1 993, 1 1 7- 1 20).


--- ŞARTLI KlYASLA RIN ÇEŞITLERI, KURALLARI VE ÖTEKI BAZI KIYASLAR lOS

Taliyi onaylamaya örnek:

Bu kişinin kazancı ya haramdır ya helaldir.


Helaldir.
O halde, bu kişinin kazancı haram değildir.

Taliyi onaylamama :

Bu Müslüman ya cömerttir ya cimridir.


Cimri değildir.
O halde, bu Müslüman cömerttir.

Yüklemli ve şartlı kıyaslann dışında başka kıyas türleri


de vardır. Biz bunların ayrıntısına girmeyeceğimiz gibi , hepsi
üzerinde de durmayacağız. Daha önemli gözüken bazılarına
kısaca değinmek gerekirse, bunlar zincirleme kıyas, hulfi kı­
yas, dilem ve entimrmdir.
Zinci rleme Kıyas: Zincirleme kıyasta öncü! sayısı iki ile
sınırlı değildir, daha fazla da olabilir. Her bir öncillün yüklemi
bir sonraki öncülde konu yapılmak suretiyle birbirine ekle­
nen bir zincir yapısı arzeder; sonuçta , ilk öncülüh konusu son
öncülün yüklemi ile irtibatlanrırılarak hükme bağlanır. Kısa
formümülü aşağıdaki gibidir

Eğer A ise, B'dir.


Eğer B ise , C'dir.
O halde, eğer A ise , C'dir.

Bu formüle uygun kanıta verilebilecek örneklerden biri şudur:


106 Prof. Dr. Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESI ------

Eğer Yaren Amerika 'ya giderse, New York'a gidecektir.

Eğer New York'a giderse, Empire State Binası 'nı göre­


cektir.

O halde, eğer Yaren Amerika'ya giderse, Empire State


Binası 'nı görecektir.

Hu lfi Kıyas: Bir başka kıyas türü, hulfi kıyas (saçmaya


indirgeme yoluyla ispat, reductio ad abs u rdum) denilen kı­
yas türüdür. Bu kıyas türünde, savunulan görüşü kendi doğ­
rultusunda ispatlamaya çalışmak yerine, bu konuda sadece
iki seçeneğin var olduğu, yani savunulan görüş ve onun karşıt
halinin bulunduğu kabulünden sonra , alternatif görüşün yani
savunulan görüşün karşıtının savunulabilir bir görüş olamadı­
ğı, çünkü onu savunmanın insanı saçmalığa götürdüğü, çe­
lişkilere düşürdüğü gösterilip, ilk başta savunduğumuz kendi
görüşümüzün ister istemez kabul edilecek tek seçenek oldu­
ğunu göstermektir. Bunun da kendi içinde nicelik ve niteliğe
göre farklılaşabilen türleri vardır ve içinde birden çok öncü)
ve hatta gerekirse kıyas içinde kıyaslar bulunabilir. Ancak ba­
sit bir formülünü vermek gerekirse şununla yetinilebilir:

A, B'dir.

Eğer A, B değilse , karşıtı doğrudur, yani 'A, B değildir'


doğrudur.

Ne var ki , A'nın B olmaması (seçeneği) , saçmadır. (Zira,


.. ).

O halde , (A 'nın B olmaması seçeneği elendiğine göre ,


geriye tek şeçenek kalmaktadır:), A, B'dir.
--- ŞARTLI KIYASLARIN ÇEŞİTLERI, KURALLARI VE ÖTEKI BAZI KIYASLAR 107

Bu formüle uygun kanıta verilebilecek örneklerden biri şöyle


olabilir:

Tanrı , birdir.

Eğer Tanrı bir değilse , karşıtı doğrudur, yani Tanrı çoktur.

Ne var ki, Tanrının çok olması saçmadır. (Zira, tanrılar


çok olsa, birinin gücü diğerinin gücünü sınırlardı. Gücü
sınırlı olana Tanrı demek, Tanrı kavramının tanırnma
terstir ve dolayısıyla saçmadır.)

O halde , (iki seçenekten Tanrının çokluğu seçeneğinin


saçma olduğu gösterilcliğine göre, öteki seçenek doğru­
dur) Tanrı birdir.

Bu formüle uygun kanıta verilebilecek örneklerden bir başka­


sı şöyle olabilir:

Temizlik, güzeldir.

Eğer temizlik güzel değilse, karşıtı doğrudur, yani kirlilik


güzeldir.

Ne var ki , kirliliğin güzel olması seçeneği saçmadır. (Zira


temizlik ve kirlilik, güzel ve çirkin , doğru ve yanlış, iyi ve
kötü, sevap ve günah gibi pozitif ve negatif kutuplardaki
karşıt kavramların aynı kutup içinde birbirine nitelemesi
makul , karşıt kutuptakilerin birbirini nitelemesi saçmadır.
' Kirlilik güzeldir' demek 'kötülük güzeldir' veya 'yanlış
güzeldir' demek kadar saçmadır.)

O halde, temizlik güzeldir.


108 Prof. Dı: Cafer Sadık Yaran / DIN FELSEFESI ------

Dilem : Bir başka kıyas türü, dilemdir. Dilemler, iki ihti­


malli bir durumda karşıdaki kişiyi her iki hal dikkate alındığın­
da da bir şeye zorlamak veya zor durumda bırakmak niyeti
taşıyan konularda etkili bir yöntemdir. Dilem, öncülleri şartlı
önermelerden oluşan ve öncüllerdeki seçeneklerin her biri­
nin ayrı ayrı değerlendirilmesiyle sonuca ulaşılan kıyas türü­
dür. Dilemin de birçok çeşidi vardır. Bunlara sadece bir örnek
vermek gerekirse , şöyle formülleştirilebilir:

Ya A, ya B 'dir.
A ise, C ' dir.
B ise , (yine) C'dir.
Öyleyse, her iki halde de C 'dir.

Fatih Sultan Mehmet' in babasının ordunun başına geç­


mesi konusunda böyle bir kıyas yoluna başvurduğu bilinir:

Ya ben padişahım , ya siz padişahsınız.

Padişah bensem , emrim gereği , ordunun başına geçme­


lisiniz.

Padişah sizseniz, sorumluluğunuz gereği, ordunun başı­


na geçmelisiniz.

Öyleyse, her iki halde de zorunlu olarak ordunun başına


geçmelisiniz.

En timem : Bir başka kıyas türü de düzensiz kıyaslardan


biri sayılan entimem yahut kısaltılmış kıyastır. Entimemde, iki
öncü! bir sonuçtan oluşan kıyastaki üç önermeden biri açıkça
ifade edilmeden zihinde tutulur ve sadece diğer iki önerme-
--- ŞARTLI KIYASLARIN ÇEŞITLERI, KURALLARI VE ÖTEKI BAZI KIYASLAR 109

nin ifadesi ile yetinilir. Kişi kendisi bunun bir tür kıyas olduğu­
nu bilir ve karşısındakinin de bunu anlayabileceğini varsayar
ve özellikle günlük konuşmalarda sözü fazla uzatmış olma­
mak için bu tür bir kısaltına yoluna gider. Kısaltılan veya ifade
edilmeyen öncülün , büyük öncü!, küçük öncü! veya sonuç ol­
masına göre çeşitleri olabilen entimeme verilebilecek örnek­
lerden biri, bazen günlük konuşmalarda rastlanılan, "kazanan
benim, istediğim gibi harcarım " sözüdür. Bu aslında, açıkça
söylendiğinde I. şeklin 1 . medundan bir kıyasın kısaltılmış,
entimem şeklidir:

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . (Her kazanan, istediği gibi harcar.) [sak­


/ı birinci öncü /]

Ben de, bir kazanamın (bunu kazanan benim) .

(O halde,) ben de istediğim gibi harcarım.

Tümdengelimsel kanıtın veya kısaca kıyasın sık kullanılan


belli başlı türleri bunlardır. Bunların önemi ve öteki kanıtla­
ma türleri ile karşılaştırıldıklarında kendilerine atfedilen farklı
vurguların olduğu görülür. Hatta bazı kişiler tüm kanıtları bu
tür kanıtlama indirgeme eğilimindedir. Zira, daha önce de
belirtildiği üzere , geçerli bir tümdengelimsel/dedüktif kanıtın
öncülleri , sonucun doğruluğunu garanti eder. Eğer öncüller
doğru ise, sonuç yanlış olamaz . Geçerli tümdengelimsel ka­
nıtların aksine , ileride göreceğimiz üzere , iyi bir türnevarım­
sal kanıtın öncülleri , sonucu ancak muhtemel/olası yaparlar
ve öncüller doğru olmasına rağmen sonucun yanlış olma
ihtimalini açık bırakırlar. Ne var ki , tümevarımsal kanıtların
sonucunun böyle olması , tümdengelimsel bir kanıtın sonucu­
nun, genellikle iddia edildiği üzere, zorunlu olarak veya kesin
olarak doğru olacağı anlamına gelmez . Tümdengelimsel bir
kanıtın sonucu, ancak öncüllerin kesin olarak doğru olması
110 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / D İ N FELSEFESI ------

durumunda kesindir. Öncüllerin kesin doğru olmaktan ziyade


genellikle muhtemel veya makul olduğu informel akılyürüt­
mede , tümdengelimsel kanıtlar, şu örnekte olduğu gibi çoğu
kere muhtemel veya makul sonuçlar doğururlar: " Küresel
ısınma kaçınılmazdır; kaçınılmaz şeyleri önlemeye çalışmanın
anlamı yoktur; öyleyse, küresel ısınınayı önlemeye çalışma­
nın bir anlamı yoktur. " Bu durum , dedüktif-indüktif ayrımını ,
sonuçları kesin veya muhtemel kanıtlar aynınma dayalı basit
bir ayrım olarak görmenin mümkün olmadığı anlamına gelir
(Groarke, 2007).

Bu karışıklık elimine edildikten sonra , doğal dil kanıtla­


rının pekçoğunun tümdengelimsel olduğu iddiası nispeten
ihtilafsız hale gelir, bununla birlikte bazı informel mantıkçılar
daha da ileri giderler. "Tümdengelimcilik" , bütün informel
kanıtların tümdengelimsel kanıtlar olarak anlaşılması gerekti­
ğini savunan görüştür. Her zaman aşikar bir biçimde tümden­
gelimsel biçimde olmadıklarından dolayı , informel mantıkta
tümdengelimcilik kendisini "yeniden-yapılandırmacı/rekons­
trüktif tümdengelimcilik" olarak gösterir. Bu, doğal dil kanıt­
larını tümdengelimsel biçimler içinde yeniden yapıtandıran
teorik bir yaklaşımdır. Bu tür kanıtların açıkça tümdengelim­
sel biçimde olmadıkları durumlarda bu yeniden yapılandırma
işlemi , onların varsayımlarını yahut temel kabullerini , çıkar­
samayı tümdengelimsel kılacak zımni/örtülü öncüllermiş gibi
kabul etmek suretiyle yapılır. Tümevarımsal genelleştirmeie­
rin örnek durumları bile bu şekilde tümdengelimsel kanıtlar
olarak yorumlanabilir. Örneğin "Tabaktaki bu elma mükem­
meldi, öyleyse tabaktaki bütün elmalar mükemmeldir" şek­
lindeki bir tümevarımsal genelleştirmeye, "Tabaktaki bütün
elmalar bu elma gibidir" şeklinde örtülü bir öncü! atfetmek
suretiyle tümdengelimsel bir kanıt olarak muamele edilebilir
(Groarke, 2007).
--- ŞARTLI KlYASLA RIN ÇEŞİTLERİ, KURALLARI VE ÖTEKI BAZI KIYASLAR ll 1

Tümdengelimciliği öne sürenler, bu yaklaşımın , bazı


argümanlann dedüktif mi indüktif mi olduğu ile ilgili karar
verınede karşılaşılan güçlükleri ortadan kaldırdığını , bunun
da informel mantığın yapısını büyük ölçüde basitleştirdiğini,
temel varsayımları örtülü öncüller olarak görüp argümanı
yeniden yapılandırmanın da yararlı olduğunu savunurlar. Bu
dedüktivist/tümdengelimci yaklaşıma karşı çıkanlar ise bu
yaklaşımın informel kanıtları , sıradan akıl yürütmenin zen­
ginliğini yakalayamayacak olan aşırı derecede kısıtlayıcı bir
kanıt modeline bağlı kalmaya yapay bir şekilde zorladığını
öne sürerler. İnformel mantıkçıların çoğu, dedüktif ve indük­
tif kanıt ayrımını benimserneyi sürdürürler (Groarke, 2007) .
Bu görüşleri aktaran Groarke'ın tümdengelimcilikten
yana olduğu anlaşılıyor; ancak ben bu görüşe karşı çıkanların
gerekçelerinin daha haklı olduğu kanaatindeyim . Zaten bu
yaklaşıma, onların belirttiği hususun dışında başka gerekçe­
lerle de karşı çıkılabilir. Örneğin, tam tersi savunularak, ille
de iki akılyürütme türünü bire indireceksek, hepsi tümden­
gelimseldir demek yerine, hepsi aslında veya nihai köke­
ninde tümevarımsaldır demek mümkün ve hatta belki daha
bile doğrudur. Zira işin aslı gerçekte budur. Tümdengelimsel
kanıtların tümel öncüllerindeki genel hükümler, çok tipik bir
rasyonalist değilsek ve doğuştan getirilen a priori görüşleri­
miz olduğunu savunmuyorsak, esas itibarıyla tümevanma da­
yanırlar. Ama bu tür indirgemeciliklerin fazla bir yararı oldu­
ğunu sanmadığımız için üzerinde çok fazla durmayı da gerek­
li görmüyoruz. Zira , özellikle gündelik akıl yürütme ve kanıtlı
tartışmalarda, insanlar genellikle tümel hükümlerle başlamak
ve en kısa yoldan sonuca varmak, yani muhatabı kendi hak­
lılığına inandırmak isterler. Dolayısıyla gündelik tartışmalar­
da ve onları dikkate alan informel mantıkta tümdengelimsel
formun önemli bir yeri vardır; fakat bu tümel hükümlerin
dayanakları sorgulandığında ise tümevarımsal gözlemlerle
112 Prof. Dı: Cafer Sadık Varan / D I N FELSEFESI ------

karşılaşıhr. Bu yüzden bu tartışmanın mantık felsefesi açısın­


dan değeri olsa ve bu bağlamda söylenecek çok şey olsa da,
paratik açısından pek mümkün ve yararlı olduğunu söylemek
o kadar kolay değildir. İndirgemeciliği bir yana bırakıp öteki
akıl yürütme ve kanıtlama türleri üzerinde de ayrıntılı olarak
durmakta yarar vardır.
Tümevanmsal Kanıtlar: İndüktif,
Kondüktif, Abdüktif ve Örnekli Kanıtlar

Tümevarımsa Vİndü ktif Kan ı tlar: Tümevarım , tikel ör­


neklerin gözlenmesine dayalı olarak tümel hakkında sonuca
vardığımız bir akıl yürütme biçimidir. Kampüsteki kitabevin­
den aldığınız dört kitabın şehirdeki kitabevinden daha pahalı
olduğunu gözlemledikten sonra kampüsteki kitabevinin daha
pahalı bir kitabevi olduğu sonucuna ulaşmak tümevarımsal
bir akıl yürütmedir. Tümevarımsal akıl yürütmelerde, tüme­
va rı m sal sıçrayış denilen yöntemle, sınırlı sayıda örnekten

hareketle elde edilen bilginin , o· türden şeylerin tamamı için


geçerli olduğu hükmüne varılır. Tümevarımsal kanıt , bir sını­
fın gözlemlenebilen bir kısım üyelerine ait bilgilerden oluşan
bir öncüiden hareketle o sınıfın bütün üyeleri hakkında bir
sonuca varmaktır. Örneğin, yüz çuval fındığın kalitesi belir­
lenrnek istendiğinde, her çuvalın içinden bir miktar fındık alı­
nıp bir örnek grup oluşturulur. Bu örnek grup incelenip bu
belli miktarın A kalite olduğu tespit edildiğinde 1 00 çuval
fındığın tamamının A kalite olduğu sonucuna varılır. Tümeva­
nınsal kanıtların basit biçimleri , tümdengelimsel kanıtlar gibi
iki öncül bir sonuç değil, bir öncü! bir sonuç ile ifade edilebilir:
Örneğin fındıkla ilgili kanıt şöyle yazılabilir:
114 Prof. Dr. Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESI ------

(Öncü!) : incelediğimiz örnek gruptaki bütün fındıklar A


kalitedir.

(Sonuç) : O halde , örneklerin alındığı çuvallardaki bütün


fındıklar A kalitedir.

Bu akıl yürütme , sınırlı bir örnek grubun gözlenmesi veya


incelenmesine dayalı bir genelleştirmedir. Bu şekilde sonuca
ulaşmanın ne kadar güvenilir olduğu, elbette bazı tartışmaları
beraberinde getirmekte ve sonucun sağlamlığı bazı şartlara
uyulmasını gerektirmektedir. Bunlar arasında en önemlileri ,
sonucun dayandığı gözlemsel örneklerin kantite ve kalitesidir.
Örneğin yukardaki kitap örneğinde, sadece dört kitaba da­
yalı olarak yüzlerce kitap bulunduran bir kitapçının daha pa­
halı olduğu hükmüne varmak yeterince sağlam mıdır? Daha
uzun bir sürede her iki kitapçıdan daha fazla sayıda alışveriş
yapılması sonucunda daha fazla örneğin gözlemlenmesi ve
daha fazla deneyimin yaşanınası sonucun doğruluk ihtimali­
ni artırırdı. Bununla birlikte, bazı durumlarda neredeyse ilgili
bütün örnekleri araştırmaya dahil etmek mümkün iken baş­
ka bazı alanlarda tüm örnekleri veya çok sayıda örneği göz­
lemlemek mümkün değildir. Örneğin bir öğrenci yurdundaki
öğrencilerin dini inançlarını öğrenmek için , herbiri ile tek
tek görüşmek mümkündür ve böylece bu yurtta hangi dine
mensup kaç öğrenci olduğuna dair bir hükme varmak için
tümevarımsal sıçrayış yapmaya gerek yoktur. Fakat merak
ettiğimiz her alanda bunu gerçekleştirmek mümkün olmadı­
ğı için makul şartları yerine getiren genelleştirmeler yapar
ve bazen de daha otorite olanların yaptığı genelleştirmelere
güveniriz. Fakat ulaştığımız sonuç bir sıçrayış aralığının eksik­
liğini taşıdığı için kesin değil m u h temeVo lası bir sonuç olarak
kabul edilir. Psikolog veya sosyologların belli sayıda denekle
yaptıkları mülakat veya anket sonuçlarına dayalı genel yargı-
TÜM EVARI M SAL KAN l TLAR: i N D ÜKTiF, KO N D Ü KTİ F. A B D Ü KTİ F VE Ö R N E K L i KA N l TLAR 115

ları böyle olduğu gibi doğa bilimlerinde tabiatttaki gözlemlere


dayalı olarak ulaşılan sonuçlar da, ikisi elbette aynı derecede
olmamakla birlikte , ilke olarak aynı kategoride sayılır; yani
mantıksal anlamda kesin bir sonuç olmaktan ziyade "tabiatın
tekdüzeli ği " ilkesine göre genelleştirilmiş muhtemel sonuçlar
sayılırlar {Rottenberg , 1 98 8 , 1 82-84).
Tümevarımın temelinde tabiatın tekdüzeliği ilkesi yanın­
da bulunan bir başka temel ilke de "deneyimden öğrenme"
fikridir. Deneyimlerimizle tabiattaki bazıları basit {örn . Şeker
hahveyi tatlandırır) bazıları da karmaşık {örn. Nesneler New­
ton yasalarına göre hareket eder) olan benzerlik ve düzenli­
likleri gözlemler ve bunları genelleştirerek bilgiye ve kanıta
dönüştürürüz (Kahane ve Cavender, 2002 , 1 0) . Böylelikle
de, yaşamda karşımıza çıkan belli durumlarda nelerin olabi­
leceği hakkında öndeyilerde bulunacak bir hale geliriz. Daha
çocukluktan başlayarak yaşadığımız deneyimler ve yaptığımız
gözlemler bizi genel fikirlere götürür ve bunlara dayalı olarak
gelecekle ilgili öngörülerde bulunmamızı sağlarlar.
Tümevarımsal kanıtlarda öncüllerin güçlü olmasına çalı­
şılır; eğer onların güçlü bir biçimde doğru oldukları gözükür­
se sonucun yanlış olması gayri-muhtemeldir. Tümevarımsal
kanıtların öncüllerinde, sonucun doğruluk ihtimali ile ilişkili
olduğu ve o ihtimali güçlendireceği düşünülebilecek her tür
delile başvurulabilir. Bundan dolayı tümevarımsal kanıtlar, is­
tatistiğe dayalı deliller, geçmişteki deneyimlere dayalı genel­
leştirmeler, işaretler ve deliliere başvurular, nedensel ilişkilere
dayanmalar, oteritelerin görüşlerini kaynak göstermeler gibi
çok değişik biçimler alabilir. Bir örnek şu olabilir:

Tarihin bilinen dönemlerinde her sabah güneş doğmuş­


tur. O halde , yarın sabah da güneş doğacaktır {Crews­
Anderson , 2 0 0 7 , 20).
116 Prof. Dı: Cafer Sadık Yaran / DiN FELSEFESi ------

Tümevanmsal kanıtlarda sonuçlann muhtemelen doğru


olduğu iddia edildiği için bunların değerlendirilmelerinin ya­
pılmaları da tümdengelimsel kanıtların değerlendirilmesi gibi
şekilsel geçerlilik veya geçersizlik gibi iki değerlilik üzerinde
değil, çok daha geniş bir yelpaze üzerinde yapılır. Başka bir
deyişle , tümdengelimsel kanıtlarda başarılı ve başarısız kanıt
türlerinden bahsederken, tümevarımsal kanıtlarda daha çok
ve daha az başarılı sayılan kanıt derecelerinden bahsedilir.
Tümdengelimsel kanıtlarda geçerlilik ve geçersizlik temel
kavramlar iken, tümevanmsal kanıtların değerlendirilmesinde
kullanılan anahtar kavramlar güçlülük, zayıflık ve inandırıcılık
(ikna edicilik, cogency) kavramlarıdır. Zayıf tümevanmsal ka­
nıt, sonucun kabul edilmesi için arzu edilenden daha güçsüz
temeller sağlayan öncüilere dayalı kanıttır. Güçlü türnevarım­
sal kanıt ise , sonuç için daha güçlü temeller sağlayan öncül­
leri olan kanıttır. Tümevarımsal kanıtlar sadece güçlü ve zayıf
diye keskin hatlarla birbirinden ayrılmış iki kategoriye bölün­
müş de değildir. Bunların zayıf yanında tamamen temelsiz
çıkarırnlardan başlayıp , güçlü yanda yer alan ve neredeyse
dedüktif kanıtların mutlak kesinliğine yakın kesinlik değeri ta­
şıyan kanıtlamalar ve bu iki uç arasında farklı güçlülük ve za­
yıflık derecelerinde yer alan kanıtlar bulunur. Bu bağlamda en
önemli kavramlardan biri , inandırıcılık (ikna edicilik) kavramı­
dır. İnandırıcı bir tümevarımsal kanıt, öncüllerin, doğru olma­
ları halinde , sonucun doğru olma ihtimalinin doğru olmama
ihtimalinden daha fazla olduğunu gösterecek derecede so­
nuca yeterince destek verdikleri delile denir. Yani daha basit
bir ifadeyle , bir kanıtın öncülleri, sonucun doğruluk ihtimalini
yüzde ellinin üzerine çıkarabiliyorlarsa bu kanıta inandırıcı
tümevanmsal kanıt denir; güçlülük derecesi de yüzde yüze
yaktaşma oranına göre daha fazla veya daha az olur. Bunla­
rın tespiti elbette çok kolay ve ihtilafsız olmayabilir. Yine de ,
tümevarımsal kanıt türlerinin çoğunun güçlülük derecesini
TÜM EVARI M SAL KAN l TLAR: İ N D ÜKTİF, KO N D Ü KTİF. ABDÜKTİ F VE Ö R N E K L i KA N l TLAR 117

belirlemek için kendilerine özgü nispeten basit bazı kurallar


vardır (Crews-Anderson, 20 0 7 32-33) . Örneğin şu tür soru­
,

lara dayalı bir sorgulama yapmak, tümevanmsal genelleme­


ler ve sonuçların doğruluk veya güvenilirliğini denetleme ve
değerlendirmede işe yarar: Sonucun dayandınldığı kanıtlar
ne ölçüde tamdır? İlgili durumların toplam sayısı ne oranda
incelenmiştir? Kanıtlar ne ölçüde güvenilirdir? Olgular dik­
katli bir şekilde gözlenmiş midir? Seçilen örneklem geneli
temsil edici düzeyde midir? İncelenen durumlar tüm durumla­
rın tipik özelliğini yansıtmakta mıdır? Olumsuz örnekler iyice
araştmhp hesaba katılmış mıdır? Olguları aynı derecede ya da
daha iyi açıklayan alternatif kurarnlar veya farklı sonuçlar var
mı? (Honer, 1 996, 48)
Tümevarımsal kanıtın birçok türü vardır ve bu türlerle il­
gili "tümevanmsal kanıt tipolojileri" informel mantığın ele al­
dığı konulardan biridir (Bkz. Grennan , 1 99 7 , 7. Bölüm) . Son
zamanlardaki en meşhur tipolojilerden birinin yazarlan yakla­
şık yüz kanıt modelinden bahsederler. Bunlardan kimileri se­
bepten sonuca, kimi sonuçtan sebebe, kimi işaretten sonuca,
kimi örnekten popülasyona, kimi popülasyondan örneğe,
kimi paralel durumlardan sonuca, kimi analojik akıl yürüt­
meden , kimi otoriteden, kimi amaç-araç ilişkisinden, kimisi
öncüllerin birikimsel desteğinden sonuca giden tümevarımsal
kanıtlama türleridir (Grennan , 1 99 7 , 1 5 1 vd .). Biz bunlardan
sadece belli başlı bazıları üzerinde durmakla yetineceğiz .
Kondüktif (Birikimsel) Kan ı t lar: Bazı informel mantık­
çılar, indüktif genelleştirmelerden ayırt edilmeyi gerektiren
başka kanıt tipolojileri önermektedirler. Bunlar arasında belki
kondüktif (conductive) ve abdüktif (abductive) olanlara kısaca
değinilebilir. Kondüktif (birikerek sonuca ileten , birikimsel)
kanıtlar, kesin olmayan fakat sonucun lehine destek sağlayan
gerekçelerin birikimini ve sonuçta hep birlikte topluca değer-
118 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DiN FELSEFESI ------

lendirmeye sunulmasını sağlarlar. Örneğin birbirinden azçok


farklı olan çeşitli delillerin her biri cinayetle suçlanan b_ir dcı­
valının suçlu olduğunu (kesin olarak ispatlamamakla birlikte)
gösterebilir. Eğer şahitler tetiği onun çektiğini söylüyorsa,
balistik raporlar merminin onun tabancasından çıktığını gös­
teriyorsa, kurbanı öldüreceğini söylediği daha önceleri işitil­
mişse, ve benzeri türden farklı nedenler varsa , bunların hepsi
birden dikkate alındığında sonuç için (kesin olmayan ama)
güçlü bir kondüktif (birikimsel) kanıt oluşturabilirler (Groarke,
20 07) .
Kondüktif kanıtlarda sonucu destekleyen deliller veya
öncüller daima yakınsaktır yani belli bir noktada birleşmeye
yöneliktir (convergent) . Sonuç lehine delil oluşturan öncül­
ler, birbirinden bağımsız olarak değerlendirilir; hepsi sonuçla
ilgilidir ama birbiri ile ilgili ve bağlantılı olmak zorunda değil­
dir. Eğer bu öncüllerden biri veya birkaçı genel kanıtın dışına
atılsa, sonuca nispetle ilgisiz veya yanlış görülse , geriye kalan
öncüllerin sonuçla ilgisi bundan etkitenmiş sayılmaz. Çünkü
kondüktif kanırta öncüller sonucu yakınsak fakat biribirinden
ayrı biçimde desteklerler. Kondüktif kanıta verilebilecek basit
örneklerden biri şudur: ( 1) O kadın kalabalık içinde bile gözle­
rini o adamdan asla ayırmaz, ve (2) Adam şehir dışına çıktığı
zaman kadın hep tedirgin olur. (3) Bir sohbet esnasında orta­
ya çıkan her fırsatta adamın ismini zikreder. (4) Başka hiçbir
erkek onun zihnini bu kadar uzun süre meşgul etmemiştir. Bu
durumda şu söylenebilir: (5) Bu kadın bu adama aşiıktır. Bu­
rada ele alınan mesele birinin bir başkasına aşık olup olma­
masıdır. Aşık olunduğunu savunan tartışmacı bu sonucu des­
teklemek için çeşitli deliller öne sürmektedir. Bu delillerden
biri yanlış veya kabul edilemez olsa bile ötekiler yine de sonu­
cu destekleyen deliller olarak sayılmaya devam eder. Herbir
öncüldeki bilgi hem kollektif olarak hem de ayrı ayrı olarak
sonucu temellendirmekle ilişkilidir. Böyle bir kanıtı değerlen-
TÜM EVARI M SAL KAN l TLAR: i N DÜKTi F. KO N D Ü KTi F, AB D Ü KTi F VE Ö R N E K Li KA N l TLAR 1 19

dirrnek için önce her bir öncülün kabul edilebilir ve sonuçla


ilişkiliolup olmadığına ayrı ayrı bakmalı daha sonra da onların
hepsinin birden kollektif olarak sonucu destekleme gücünün
ne kadar olduğuna karar vermeliyiz (Govier, 2 00 1 , 392-93) .
Abdü ktif (En İyi Açı k lamaya Yönelik) Kan ı t lar: Ab­
düktif kanıtlar ise "en iyi açıklamaya yönelik çıkarsamalar" dır.
Bu kanıtlar, bazı olguları dikkate alır, onun belli bir hipotezi
gerektirdiğini öne sürer, ve hipetezin doğru olduğu sonucuna
ulaşır. Yüzeysel bir bakışla değerlendirildiğinde bunlar, "sonu­
cu onaylama" yanlışının örneğini oluşturuyormuş gibi gözük­
seler de , tıbbi , bilimsel ve hukuki akıl yürütmelerde merkezi
bir rol oynarlar (Groarke , 2007). Bu akıl yürütme türü, kesin
ispatlara dayalı inançlar oluşturma imkanının olmadığı du­
rumlarda her şeye rağmen "yararlı doğru inançlar edinme
şansını artıran " bir stratejidir. Bunun kuralı ve yöntemini ba­
sitçe söyle tanımlayabiliriz: "Açıklama gerektiren verileriniz
ve (a) bu verileri açıklayan ve (b) onu alternatif bir açıkla­
madan daha iyi açıklayan bir teoriniz varsa, bu durumda o
teoriye inanmalısınız" (Morton, 2006, 304) . En iyi açıklama·
çıkarımının , en iyi açıklama olarak kabul edilen açıklama­
nın bir gün yanlış çıkması gibi riskleri varsa da avantajları
da oldukça açıktır. Zira algılayabileceğimiz şeylerin görünmez
nedenlerine ilişkin geçerli nedenler belirlernemizi mümkün
kılar. Dünya yeteri kadar karmaşık bir yerse, onun büyük bir
kısmına dair inançlar edinmek istiyorsak , salt deneyeiliğin
kaynaklarının ötesine geçmemiz ve alternatifler arasındaki
en iyi açıklamayı kabul etmemiz tümüyle açıklamasız kalmak­
tan daha yararlı olacaktır. Bir ağacı kesrnek istiyorsanız ve
elinizde zincirli testereniz yoksa balta kullanmanız gerekecek­
tir. Elinizde ne varsa onu kullanmak durumundasınız. Ancak
elinizdekinin en iyisini kullanmalısınız; akla en uygun olan
budur (Morton, 2006, 305-6, 3 1 1 ) . Eğer " inancın dayandığı
delil, karşıt delilden daha güçlüyse ve daha baskınsa, inanç
120 Prof. Dı: Cafer Sadık Yaran / DIN FELSEFESi ------

akla uygundur. Bunun örnekleri bilirnde boldur" (Quine ve


Ullian, 200 1 , 57) .
Bazen birbirine yakın b u iki delil türünün bir arada kul­
lanıldığı görülür. Bir görüş lehindeki farklı deliller kondük­
tif,kümülatif veya birikimsel bir tarzda bir araya getirilir sonra
da bunların topluca destekledikleri görüş , hipotez veya teo­
ri abdüktif tarzda alternatifi olan görüş veya hipotezle kar­
şılaştırılıp en iyi açıklamayı sağlayan hipotez bulunmaya ve
en doğru görüş olarak sunulmaya çalışılır. Örneğin Richard
Swinburne'ün eserlerinde buna benzer bir kanıtlama yönte­
mi izlendiği görülür. Onun bazen kümülatif kanıt bazen de
doğru tümevarımsal kanıt, tasdik teorisi , Bayes teoremi gibi
başlıklar altında kullandığı delillendirme yöntemine göre ,
öncüller sonucu zorunlu kılmaz ancak bir dereceye kadar
muhtemel yapar, karşıtma nispetle daha olası kılar veya en
azından sonucun ihtimaliyet derecesini artırır, onu daha kuv­
vetli hale getirirler. Bu tür kanıtlarda bazı olgular delil ola­
rak incelemeye alınır ve her bir olgu tek başına sonucu daha
muhtemel yapmasa da çeşitli olgular bir araya getirildiğin­
de bu ihtimaliyeti sağlayabilirler. Bu araştırma ve kanıtlama
modeli , blimde, tarihte ve öteki beşeri bilim alanlarında çok
kullanılan bir modeldir. Örneğin bir dedektif, soyulan kasanın
üzerinde John 'un parmak izlerinin olması, John 'un evinde
saklanmış çok miktarda parasının bulunması , soygunun ya­
pıldığı anda John 'un soygun mahalline yakın bir yerde görül­
mesi gibi çeşitli ipuçları bulur. Sonra, bunların hepsi bir arada
düşünüldüğünde bunların John ' un kasayı soyduğu hipotezini
doğruladığı ve kasanın soyulmasına ilişkin en iyi açıklama­
yı sağladığını öne sürer. Buradaki her ipucu bir delildir, bu
deliller birikimseldir ve hepsi bir arada düşünüldüğünde öne
sürülen hipotezi muhtemel yaparlar. Bu çeşit kanıtlarnalara
" en iyi açıklamaya yönelik" (best explanation) kanıtlar da de­
nir. Bu tür kanıtların hipotezlerinin olasılığını önemli ölçüde
TÜM EVARI M SAL KAN lTLAR: i N D ÜKTİ F, KO N D Ü KTİF, A B D Ü KTİ F VE ÖRNEKLi KA N lTLAR 121

artırmalan için ü ç ölçütü yerine getirmeleri beklenir. Birinci


olarak, delil olarak gösterdikleri olguların normal şartlar al­
tında gerçekleşmesi çok muhtemel olmamalıdır. İkinci olarak,
eğer hipotez doğruysa olgular daha fazla beklenilmeli, mey­
dana gelmeleri çok daha fazla muhtemel olmalıdır. Üçüncü
olarak da, hipotez karmaşık değil olabildiğince basit olmalı­
dır. Çünkü eski bir Latin atasözünde belirtildiği gibi " Basitlik
doğruluğun işaretidir" (Swinburne, ı997, ı ı 0- ı ı 7 ; Varan,
2000, 7 5-90).
Örnekli Kan ı t lar: Örnekli kanıt, genellerneye dayalı bir
hükmü desteklemek için bir veya birden fazla spesifik örne­
ğin kullanıldığı kanıttır. Örnekli kanıta verilebilecek örnekler­
den biri şudur:

Eski çağlarda kadınlar çok genç yaşta evlenirlerdi .


Shakespeare 'in Romeo ve Ju liet 'indeki Juliet ondört ya­
şında bile değildi. Orta Çağda onüç yaş, bir Yahudi kızı­
nın evlenmesi için normal bir yaştı. Roma İmparatorluğu
döneminde pekçok Roma'lı kadın onüç yaşındayken ya
da daha gençken evleniyorlardı .

Bu kanıt, üç örnekten - Juliet, Yahudiler, Romalılar - ha­


reketle eski çağlardaki çoğu kadının erken yaşta evlendi­
ğine dair bir genellerneye gitmektedir. Buradaki örnekli
kanıtı daha açık görmek istersek örneklerin herbirini bi­
rer öncü! olarak listeleyebilir ve sonucu da en sonda şu
şekilde belirtebiliriz:

Shakespeare 'in oyunundaki Juliet evlendiğinde andür­


clünde bile değildi .

Ortaçağdaki Yahudi kadınlar normal olarak onüç yaşın­


da evleniyorlardı.
122 Prof. Dı: Cafer Sadık Yaran / DIN FELSEFESI ------

Roma İmparatorluğu dönemindeki çoğu Roma 'lı kadın


onüçünde veya daha erken evleniyorlardı .

Öyleyse, eski çağlarda pekçok kadın çok genç yaşta ev­


leniyordu.

Bu tür öncüllerin ne zaman sonuçtaki genellerneleri


yeterli bir biçimde destekledikleri konusu kanıtın sağlamlığı
açısından gerçekten önemlidir. Buradaki ilk şart tabii ki ön­
cüllerin herbirinin doğru olmasıdır. Bunlardan biri yanlışsa
kanıt zayıflar, eğer tamamı yanlış ise ortada zaten herhangi
bir kanıt yok demektir. Ancak örnekli kanıtlarda, örneklerin
doğru olması da sonucun sağlamlığı ve güvenilirliği açısından
yeterli değildir; başka bazı şartların daha karşıianmış olması
gerekir. Bunlardan en önemlileri şunlardır:

( 1) Birden çok örnek olup olmadığı

Tek bir örnek, bir olayın tasvir edilmesi için kullanılabi­


lir; ancak ona dayalı olarak bir genellerneye gitmeye, genel
bir sonuç çıkarmaya yetmez. Bir örnek, genel bir kuralın bir
istisnası veya tipik olmayan bir durum da olabilir. Bu yüzden
haklı olarak bir takım genelleştirmelere gidebilmek için birden
çok örneğin olması gerekir. Nispeten küçük sayıda şeylerden
oluşan örneklerde, mümkün olan bütün veya bütüne yakın
örnekler dikkate alınmalıdır. Örneğin Il . Dünya savaşı son­
rası ABD başkanlarıyla ilgili bir genelierne onların tamamını
veya tamamına yakınını dikkate almış olmalıdır. Daha geniş
kesimlerle ilgili genelleştirme yapabilmek için bir örneklem
grubu seçmek gerekir. Eski çağlarda yaşamış bütün kadınlarla
ilgili bilgi sahibi olunamayacağına göre , örneklerle yatinmek
kaçınılmazdır. Ne kadar örneğin yeterli olduğu, biraz sayıya
biraz da örneklerin temsil edicilik düzeyine bağlıdır. Büyük
TÜM EVARI M SAL KAN l TLAR: i N D Ü KTiF, KO N D Ü KTİ F, A B D Ü KTİ F VE Ö RN EKLi KA N lTLAR 123

gruplar, daha çok sayıda örneği gerektirir. Arkadaşlarının iyi


kişiler olduğu iddiasına kıyasla , yaşadığı kasaba halkının iyi
kişilerden oluştuğu iddiası , elbette daha çok sayıda örnekle
destekienmeyi gerekli kılar.

(2) Örneklerin geneli temsil edicilik niteliği olup olmadığı

Örneklerin sayısal olarak çokluğu da, eğer verilen örnek­


ler yapılan genellerneyi temsil edecek özellikte değilse , sonu­
cu destekiernekte yeterince etkili olmaz. Çok sayıda Roma' lı
kadın örneğinin verilmesi , eski çağlarda kadınların erken ev­
lendikleri sonucunu desteklemeye yetmezdi . Zira Roma'lı ka­
dınlar o çağlarda dünyanın öteki bölgelerinde yaşayan bütün
kadınları temsil edecek özelliğe sahip değildir. Bir mahalle ve
hatta şehirden edinilen örneklem grubunun bir ülke seçmen­
lerini temsil ederneyeceği de açıktır. Daha sağlıklı örneklem
oluşturma teknikleri sürekli geliştirilmektedir. Bunlara uyula­
rak genellemeler yapılmalı , başkalarının bu tür genellerneleri
her zaman biraz ihtiyatla karşılanmalıdır.

(3) Örneklerin genele oranının yüksek olup olmadığı

Örneğin bir ürün satış reklamda, daha önce düzinelerce


veya yüzlerce müşteri memnuniyeti sağlandığı söylenebilir ve
ayrıntılı rakamlar atlanır. Bu gibi durumlarda örnek gösterilen
memnunlar grubunun, kendi içindeki sözde büyüklüğüne de­
ğil , genel yüzde içindeki istatistiki oranına bakılmalıdır.

(4) Karşı örnekler var mıdır ve onların oranı nedir?

Sözü edilen örneklere dayalı geneliernenin çok geniş


kapsama taşırılmış aşırı genellemeler değil de yerinde bir ge­
nelleme olup olmadığına karar vermek için karşı örneklerin
124 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DiN FELSEFESi ------

olup olmadığına ve onların oranına da bakmak gerekir. Eğer


karşı örnek çoksa, sonuçta yapılan genelleştirme gözden ge­
çirilmeli ve gerekirse sonuç biraz daha sınırlı düzeyde ve daha
az iddialı bir ifadeyle dile getirilmelidir. Bununla birlikte az
sayıda karşı örneğin olması, asıl örnekelere dayalı makul bir
genelierne yapılmasına engel sayılmamalıdır. Zira örnekli ka­
nıt, gündelik tartışmalarda da bilimsel çalışmalarda da sıklıkla
başvurulan bir kanıtlama yöntemidir (Weston , 1 992 , 1 5-20) .
Analojik, Otoriteye Dayalı,
Nedenli ve İstatistiki Kanıtlar

Anan loji k Kan ı t : Analojik yahut benzeşimli kanıtlarda,


bir genelleştirilmiş sonucu desteklemek için örneklerin çok
sayıda olmasına gerek duyulmaz; aksine o, tek bir özel durum
veya örnekten başka bir özel örneğe, iki örneğin bilinen bir­
çok açıdan birbirine benzerlik göstermesinden hareketle akıl
yürütülerek, birinde bulunduğu bilinen bir özelliğin o spesifik
özelliğin kendisinde bulunup bulunmadığı bilinmeyen ikinci
örnek durumda da bulunmasının muhtemel olduğu sonucuna
ulaşılmasıd ır Analojik akıl yürütmenin basit formu şöyledir:
.

A ve B, x, y, z, vb . ortak özelliklere sahiptir.

A, aynca p özelliğine de sahiptir.

O halde, B de p özelliğine sahiptir.

Buna günlük hayattan verilebilecek örneklerden biri şu­


dur.

Başkan yardımcısının rolü, görüşlerine katılsa da katıl­


masa da başkanın politikalannı desteklemektir; çünkü
hiçbir futbolcu kendi takım kaptanına müdahale edip top
kapmaya çalışmaz (George Bush 'un sözü) .
126 Prof. Dr. Cafer Sadık Varan / DiN FELSEFESI ----

Bu kanıta göre bir yönetimin parçası olmak bir futbol ta­


kımının parçası olmak gibidir. Bir futbol takımına katıldığında
kaptanın kararlarına razı olmuşsun demektir; çünkü takımın
başarısı takım üyelerinin kaptana itaatına bağlıdır. Benzer
şekilde, yukardaki görüşe göre, bir yönetime katılmak da
başkanın kararlarına uymaya razı olmaktır çünkü burada da
yönetimin başarısı yardımcıların başkana itaatına bağlı görül­
mektedir. Öncüller ve sonucu belirgin bir kanıta dönüştürdü­
ğümüzde şu formel yapıyla karşılaşırız:

Bir futbol takımına katıldığınızcia kaptanın kararlarına


uymaya razı olursunuz (çünkü takımın başarısı üyelerin
itaatına bağlıdır) .

Başkanlık yönetimi de bir futbol takımına benzer (onun


başarısı da üyelerinin itaatına bağlıdır) .

Dolayısıyla, başkanlık yönetimine katıldığınız zaman ,


Başkanın kararlarına uymaya razı olursunuz .

Burada ikinci öncüldeki benzer ifadesi önemlidir. Bir


kanıtta iki durum arasındaki benzerlik vurgulanıp ona daya­
lı olarak bir sonuç çıkarıldığında genellikle benzeşimli veya
analojik bir kanıtla karşı karşıyayız demektir. Benzeşimli bir
kanıtın ilk öncülü , kendisine benzetilen olarak kullanılan ör­
nek durumla ilgili bir hükümdür. İkinci öncülde ise ilk öncüi­
deki örnek durumun ikinci öncüldeki örnek duruma benzedi­
ği vurgulanır; sonuçta da, birinci öncüldeki örnek durum için
geçerli olan hüküm , ikinci öncüldeki örnek durum için de
geçerli sayılır. Analojilerde birbirine benzetilen iki obje (ben­
zetilen ve benzeyen) ve bir kısmı bilinen ve biri de varsayılan/
çıkarsanılan bir takım benzerlik yönleri bulunur. İki obje ara­
sındaki birinci ve bilinen benzeriikierin gücüne dayanılarak,
--- ANALO)IK, OTORITEYE DAYALI, NEOENLI VE İSTATISTIKI KANlTLAR 127

ikinci objede de ikinci benzerlik yönünün bulunması gerektiği


çıkarsanır.
Bu tür kanıtların değerlendirilmesinde en önemli husus,
öncüllerin , özellikle de birinci öncülün , kendi içinde doğru
olup olmadığıdır. Örneğin , bir futbol takımına katılındığında
kaptanın bütün kararlarına uymak gerçekten gerekli midir
yoksa onun açıkça yanlış hareket ettiği durumlarda futbolcu
kendi insiyatifiyle hareket edebilir mi? İkinci önemli husus
da, ikinci öncülde sözü edildiği şekilde , iki durum arasında
gerçekten sonuç açısından önemsenen konuyla ilişkili bir
benzerliğin olup olmadığıdır. Analojilerde, birinci ve ikinci
öncülde belirtilen iki benzer durum arasında tam bir benzer­
liğin olması şart değildir. Başkanlık yönetimi elbette futbol
takımının tam bir benzeri değildir. Örneğin bir futbol takımı
otuz-kırk kişiden oluşurken, başkanlık yönetimi binlerce ki­
şiden oluşur. Ama analojik yahut benzeşimli kanıtlar sadece
sonuçla i l işkili (re/eua n t) benzeriikierin olmasını şart koşar.
Bu örnekte, takımın kaç kişiden oluştuğu sonuçla ilişkili bir
benzerlik değildir; o yüzden de aradaki farklılıklar önemli de­
ğildir. Sonuçla ilişkili olan husus, takım çalışmasının gerektir­
dikleriyle ilgilidir. Ancak Bush ' ın kanıtında ilişkili benzerliğin
de fazla olmadığı gözükmektedir. Futbol oyununda çok çabuk
düşünmek ve çok hızlı uygulamaya geçmek adeta kaçınılmaz
iken, başkanlık yönetiminde düşünmek ve karar vermek bu
kadar hızlılığı gerektirmez ve görüş ayrılığını ortaya koymak
mümkündür. Dolayısıyla, bu örnek analojide ilişkili benzerlik
çok güçlü olmadığı için sonuç da çok güçlü bir biçimde des­
teklenmiş sayılmaz ve kanıt zayıf bir kanıt düzeyinde kalır
(Weston, ı 992 , 2 ı -23). Analojinin öncüller ve sonuç netliği
içinde olmasa da günlük hayatta kullanımına verilebilecek bir
başka örnek şudur:
128 Prof. Dr. Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESI ------

Ateşli silahiann yasaklanmasının cinayet ve hısrsızlık


olaylarını önemli ölçüde azaltacağını savunmak saflıktır.
Alkollü içkileri yasaklamak içki içme oranını önemli ölçü­
de azalttı mı sanki?

Bu kanıtı daha teknik bir analoji biçiminde ifade etmek


istersek, şöyle edebiliriz:

Alkollü içkileri yasaklamak, içki içme oranını önemli öl­


çüde azaltmamıştır.

Ateşli silahlan yasaklamak, alkollü içkileri yasaklamaya


benzer.

O halde, ateşli silahları yasaklamak da, cinayet ve hırsız­


lık oranlarını önemli ölçüde azaltmayacaktır.

Burada bu analojik kanıtı güçlü veya zayıf yapacak olan


ve asıl tartışmanın yapılabileceği öncü!, ikinci öncüldür. Ateşli
silahiara sahip olmak ve içki kullanmak ve daha da önemlisi
ateşli silahların yasaklanması ile alkollü içkilerin yasaklanması
birbirine benzer konular mıdır değil midir? Yasaklama ekse­
ninde benzerlik ne kadar çok ise sonuç o kadar muhtemel ve
güçlü, ne kadar az ise sonuç o kadar zayıf olacaktır. Kanıtın
güçlü olduğunu savunan taraf, ikisinin de bireysel sahiplik­
le, bireysel tercihle vb. bağlantılı olması sebebiyle benzerliğin
çok olduğunu göstermeye çalışacak, kanıtı zayıf gösterme­
ye çalışan taraf ise, alkollü içkiyi evde kendi başına üretmek
mi.imkün iken ateşli silahı üretmenin mümkün olmadığı gibi
gerekçelerle ikisinin arasında fazla benzerlik olmadığını ispat­
lamaya çalışacaktır (Wal ton, ı 993, 2 6 ı -62) .
Benzeşimli bir kanıtın değerlendirilmesinde, öncelikle
benzeşimin öğeleri belirlenmelidir. Daha sonra , verilen bilgi-
---- ANALOJI K, OTORITEYE DAYALI, NEOENLI VE ISTATISTIKI KAN lTLAR 129

nin sonuçta söz konusu edilen konu ile ilişkili , onunla benze­
şen bir husus olup olmadığı dikkate alınmalıdır. ilişkililiğin ve
benzerliğin gücü sonucun gücünü o oranda artırır. Benzerlik
oluşturan hususun sayısının çokluğu veya azlığı da analojik
delilin sonucunun gücünü o oranda artırır veya azaltır. Ge­
rek nitelik gerek nicelik yönünden iki olay, iki obje veya iki
durum arasında benzerlik ne kadar çoksa sonucun doğruluk
ihtimali de o oranda fazla olur. Bununla birlikte, benzeşimin
gücü dürüstçe dikkate alınarak, sonuçta öncüllerin sağladığı
destekten çok fazla gözüken aşırı iddialidıktan kaçınmak ge­
rekir. Zira aşırı ve abartılı iddia kanıtın inandırıcılığını artırmaz
aksine düşürebilir. Dolayısıyla ulaşılan sonucun kesin olduğu­
nu iddia etmek yerine, muhtemel veya mümkün olduğunu
söylemek daha doğru olur. Örneğin, aşağıdaki analojik kanıt­
la ilgili ikinci sonuç ifadesi, birinci ifadeden daha doğrudur:

Abdul geçen hafta hergün okula otobüsle gitti ve yolcu­


luğu 40 dakika sürdü.

Abdul bugün de okula otobüsle gidecek.

O halde, bugün de yolculuğu kesin olarak 40 dakika sü­


recektir.

O halde, bugün de yolculuğunun ortalama 40 dakika sü­


receğini düşünmek makuldür.

"O halde " ile başlayan bu iki sonuç ifadesi arasındaki tek
fark ikinci ifadenin daha orantılı , ölçülü ve mütevazı oluşudur.
Doğru olan da bu orantının gözetilmesidir (Crews-Anderson
2 0 0 7 ' 3 3-39) .
Analojik akıl yürütme ve kanıtlamaya dini bağlamdan
da bir örnek vermek gerekirse tasarım kanıtı (teleolojik delil)
130 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DIN FELSEFESi -------

bağlamında tarih boyunca benzerleri sık görülen örneklerden


biri şöyle olabilir:

Bir bilgisyar (veya saat) da evren de , birbiriyle uyumlu


pekçok parçalardan oluşur, çok hassas bir düzen içinde
çalışır ve çok değerli amaçlara hizmet ederler.

Bilgisayarın, bir tasariayıcısı ve yapıcısı vardır.

O halde, evrenin de , bir tasariayıcısı ve yapıcısı vardır.

Otoriteye Dayalı Kan ı t: Kendimiz bilgi sahibi olamadı­


ğımız pekçok konuda, örneğin dinsel, bilimsel, tarihsel, po­
litik, tıbbi bir konuda ya da yeni geliştirilmiş bir elektronik
ürün satın almak istediğimizde o konuda otorite saydığımız
başkalarının bilgisine danışır ve çoğu zaman onlara güvene­
rek mantıksal sonuçlara ulaşır, hayati kararlar alırız . Otorite­
ye dayalı kanıtlarda ya da daha kısaca ifade etmek gerekirse
otoriteli kanıtlarda elbette akıl yürütme de kullanılmakla bir­
likte , temelde güven duygusu asıldır. Otoriteyi , güvenebilece­
ğimizi düşündüğümüz bir kaynak olarak kullanırız . Bu otori­
teler, çocuk yaşta iken anne babalarımız, daha sonra içinde
yaşadığımız toplum ve kültürün standart fikirleri yani herke­
sin bildiği ve benimsediği varsayılan ortak toplumsal kabuller,
kutsal kitaplar yahut uzmanlık alanlarıyla ilgili kabul görmüş
kitaplar, peygamberler veya bilge kişiler yahut bilim adamları
ve doktorlar gibi belirli nitelikleri ve uzmanlıkları olan insanlar
oluştururlar; ve onlara dayalı kanıtlar birçok insanın daha de­
rinlemesine sorgulamaksızın kabul ettikleri kanıtiara kaynak­
lık ederler. Otoriteli kanıtlarda kullanılan otorite , bir tarafın
kabul ettiği ama öbür tarafın kabul etmediği bir otorite ise
böyle bir kanıtlama çabasının sonuç vermeyeceği açıktır. An­
cak aralarında anlaşmazlık olan iki taraftan biri, aslında karşı
tarafın da güvendiği ve kabul ettiği bir otoriteye dayalı delil
--- ANALO) İ K, OTORITEYE DAYALI, NEDEN Lİ VE İSTATISTIKI KAN lTLAR 131

getirebilirse, b u kanıt anlaşmazlığın çözümünde ve bir tarafın


diğerini ikna çabasında işe yarar (Morton, 2006, 58-60) .

Otoriteye dayalı kanıtların ya da kısaca oteriteli kanıt­


ların gündelik dildeki ifadesi, "X, Y'dir. Çünkü otorite böyle
söylüyor" (örn. Ahmet kanserdir. Çünkü doktor öyle söylü­
yor) şeklinde olur. Bunun daha formel ve mantıksal basit ya­
pısı ise şudur:

X, Y olduğunu söylüyor.

Öyleyse, Y' dir.

Örneğin ,

İnsan hakları organizasyonları Meksika 'da bazı mahkum­


lara kötü davranıldığını söylüyorlar.

Öyleyse, Meksika'da bazı mahkumlara kötü davranıl­


maktadır.

Meksika'ya gidip mahkumların durumunu doğrudan göz­


lemleyemeyecek olanların bu kanıttaki sonucu çıkarmaları
ve ona güvenmeleri normaldir. Bununla birlikte başkalarına
güvenmek bazen riskli bir iştir. Tüketici ürünleri her zaman
doğru bir biçimde test edilmiş olmayabilir, tarihsel kaynaklar
önyargılı olabilir, insan hakları dernekleri belli çıkar grupları­
nın güdümünde bulunabilir, vb . (Weston, 1 992 24) . Örneğin
,

aşağıdaki örnekte otoriteye dayalı bir kanıtlama çabası ve bu


kanıt karşısında ikna olmayan arkadaşının haklı önerileri var­
dır:
132 Pro f. Dr. Cafer Sadık Yaı-an / D I N FELSEFESI ------

Luc: Gurum, aşkın, ancak aynı renk ruhlara sahip insan­


lar arasında mümkün olacağını söylüyor. Benim ruhum
mor. Bunu bana o öğretti. Bu da benim yaşamım hak­
kında birçok şeyi anlamarnı sağladı. Ama kız arkadaşım
koyu yeşil bir ruha sahip . Ben bile görebiliyorum bunu.
Yani çok kötü bir korobinasyon söz konusu . Bu durumda
ayrılmamız lazım .

Leah: Bu renk ve aşk teorisini test eden deneyler yapıl­


mış mı? Deneyeinin sonuçlara müdahalaesinin olmadığı
gerçek deneylerden bahsediyorum. Bir psikoloji kitabın­
da okuduğuma göre insanlar, birbirlerine çok benzer ol­
dukları zaman aşktan çok arkadaşlıkta buluşurlar. Belki
de senin ve arkadaşının gerçek kişilik testleri yaptırmanız
daha iyi olur (Morton, 2006, 6 1).

Bu örneğin de gösterdiği gibi iyi oteriteli kanıtların kö­


tülerinden ayırt edilmesi için karşılaması gereken bazı şartlar
vardır. Bunlardan önemlileri şunlardır:

(1) Kaynaklar belirtilmeli ve gerekli bilgileri içermelidir.

Örneğin, yukardaki kanıttaki birinci öncü) "insan hakları


organizasyonları" denilerek bırakılmak yerine şöyle olmalıdır:

Uluslararası Af Örgütü , Uluslarrası Af Örgü tü Bülte­


n i ' nin Ocak 1 985 sayısında (cilt XV, sayı 1 . . sayfa 6)
Meksika ' da bazı mahkumlara kötü davranıldığını rapor
ediyor.

(2) Kaynaklar ilgili konuda nitelikli bilgiye sahip olmalıdır.

Örneğin doktorlar sağlık konularında, awkatlar hukuk


--- ANALOJI K, OTORITEYE DAYALI, NEOENLI VE ISTATISTiKI KANlTLAR 133

konularında otorite sayılırlar. Ancak belli bir konuda otorite


olan bir kaynak, o uzmanlık alanının dışındaki konularda gö­
rüş bildirdiğinde otorite sayılmaz. Örneğin şu kanıt sağlam ve
güvenilir bir kanıt değildir.

Einstein pasifistti, öyleyse pasifizm doğru olmalıdır.

Einstein 'ın fizikteki dehası ve otoriteliği onu politik felse­


fe konusunda da ototrite yapmaz.

(3) Kaynaklar tarafsız olmalıdır.

Örneğin bir ürün pazarlamacısı veya satıcısının o ürünün


nitelikleri konusunda çok tarafsız olamayabileceği unutulma­
malı , daha tarafsız değerlendirineler yapabilen bağımsız tü­
ketici dergilerinin yorumları dikkate alınmalıdır.

(4) Kaynaklar karşılaştırılmalı ve ikinci kez gözden geçi­


rilmelidir.

Özellikle otoriteler görüş ayrılığı içinde olduklarında, her­


hangi birine çabucak güvenıneden önce, eşit ölçüde nitelik­
li ve tarafsız olan öteki kişiler veya kurumların görüşleri de
dikkate alınmalıdır (Weston, 1 99 2 , 24-2 7) . Bunlar dikkate
alındığında, iyi ve haklı bir otoriteye dayalı kanıtın formunun,
yukarda belirtilen şekilde , "X, Y olduğunu söylüyor. Öyleyse ,
Y'dir" şeklinden biraz daha dikkatli ve geliştirilmiş bir versiyo­
nunun dikkate alınması gerekir. Daha doğru ve güvenilir olan
bu form şöyle gösterilebilir:

X, Y konusunda güvenilir bir otoritedir.


X, Y olduğunu iddia ediyor.
O halde, Y' dir.
134 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DIN FELSEFESI ------

Bu formül uygulandığında bile, otorite yanlış yorumlan­


mamalı , örneğin Einstein 'in fizik alanında savunduğu göreli­
lik kuramı ahlaki değerler alanında da göreliliği savunmuş ve
kanıtlamış gibi yorumlanmamalı; otorite kendi özel uzmanlık
alanının dışındaki konularda otorite sayılmamalı ; otoriteler
arasında görüş ayrılığı olduğu durumlarda , her birinin dürüst
olup olmadıkları , bilgi birikimlerinin üstünlük düzeyi ve id­
dialarıyla ilgili nesnel delillerinin olup olmadığı gibi hususlar
dikkate alınmalıdır {Salmon, 1 96 3 , 64-66) .
Günümüzde otorite olarak kabul edilen kaynakların git­
tikçe daha fazla öne çıkanlardan biri de internettir. Artık pek­
çoğumuz bilgimizin önemli bir kısmını internetten ediniyo­
ruz. Ancak bu kaynaklardan yararlanırken oldukça dikkatli
olmamızı gerektiren pek çok neden vardır. İnterneti kullana­
rak tümüyle temelsiz bir söylentiyi başlatmak ve gerçekmiş
gibi yaymak bir hayli kolaydır. Bu tür olasılıklar karşısında bir
web sayfasından bilgi alırken aşağıdaki maddeleri göz önüne
almakta yarar vardır:
1. Yazarların kimliği ve yazarların ilişkili olduğu kuru­
luşlar.
2. Yazarların ehliyeti, profesyonel yeterliliklerinin olup
olmadığı .
3. Bilginin en son n e zaman güncellendiği .
4. Bilginin kaynaklarının ne olduğu, standart otoritele­
re ne gibi göndermeler yapıldığı .
5. Sayfada reklam olup olmadığı ve varsa bunun sayfa­
daki içeriği etkileyip etkilemediği .
6. Deneysel ya d a diğer kanıtların bulunduğu yerlere
elektronik bağlantıların bulunması .
7. Yazarların yeterliliklerini , kaynaklarını ve kanıtlarını ,
--- ANALO)IK, OTORITEYE DAYALI, N E OENLI VE İSTATI STIKI KANlTLAR 135

bağlantılarını ve onlara para sağlayan kaynaklan de­


netlemeye olanak sağlayan bilgilerin verilip verilme­
diği . (Morton 2 0 0 6 , 8 0-8 1 ) .

Neden /i Kan ı t: Bazen bir şeyin niçin olduğunu neden i


hakkında akıl yürüterek açıklamaya çalışınz. Örneğin neden
bazı arkadaşlarınızın daha açık fikirli olduğunu merak ettiği­
nizde bunun nedenlerine dayalı bir açıklama getirmeye ça­
lışırsınız ve açık fikirliler daha tahsilli ve daha fazla okuyan
kişiler iken öbürlerinin öyle olmadığını gördüğünüzde, oku­
ma ile açık fikirlilik arasında bir korelasyon, (bağıntı, ilişki)
kurarsınız . Daha sonra bu korelasyona dayalı olarak da, oku­
muş olmanın açık fikirliliğe götürdüğü sonucunu çıkarırsınız.
Korelasyondan nedene gitme şeklindeki kanıtlar sağlık bilim­
lerinde ve sosyal bilimlerde yaygın şekilde kullanılır. Ancak
bazen neyin asıl nedeninin ne olduğunu bilmek kolay değil­
dir. Bu yüzden bu türden akıl yürütme ve kanıtlamalarda şu
gibi hususlara dikkat edilmelidir:

( 1 ) Kanıt, nedenin sonuca nasıl yol açtığını açıklamalıdır.

A'nın B'ye neden olduğunu düşünüyor ve buna dayalı


iyi bir kanıt geliştirmek istiyorsak, A ve B arasında bir kore­
lasyon, bir bağıntı olduğunu göstermekle yetinmemeli , A'nın
niçin B'ye neden olduğunu , korelasyonun da nedenlerine
değinerek açıklayabilmeliyiz. Örneğin okumanın insanı daha
farklı fikirler ve daha farklı görüşteki insanlarla karşılaştırdığı
bu yüzden de daha açık fikirli yaptığı gibi açıklamalara yer
verilmelidir.
136 Prof. Dr. Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESI ------

(2) Sonuç , en muhtemel nedenle ilişkili olmalıdır.

Çoğu olayın birden çok muhtemel nedeni vardır. Müm­


kün nedenlerden birini rastgele bulmuş olmak, sağlam bir
kanıt oluşturmak için yeterli değildir; üzerinde durulan nede­
nin sonuca etki eden en muhtemel , en önemli neden olduğu
gösterilmelidir. Çünkü birbiri ile az çok bağıntılı olabilen iki
olay, zorunlu olarak güçlü bir neden-sonuç ilişkisine sahip
olmayabilir. Ancak, en muhtemel neden bulunduktan sonra
bile bunun sonuçtaki ifadesi , başka nedenler varsa bunları
tamamen yok sayacak aşırılıkta olmamalıdır (Weston , 1 99 2 ,
29-33) .
İsta tistiki Kan ı tlar: Bazı kanıtların öncülleri , yüzdelik
oranları gösteren istatistik rakamlara dayalı ya da " çoğu" ,
"yarısı " , "azı" , "hiçbiri " gibi rakamsal olmamakla birlikte
orantı belirten genelleştirmelerden oluşur. Burada kullanılan
yöntem de bir tür tümevarımsal çıkarımdır; belli özellikleri
taşıdığı tespit edilen bir grubun belirli bir oranından hareketle
bütün grubun aynı oranının aynı özelliği taşıdığı sonucu çıka­
rılır. Örnek:

(Öncül) Anket yapılan yetişkin Fransız vatandaşlarının %


65 'i Sarkozy'nin başkan olarak yaptıklarını onaylıyorlar.

(Sonuç) O halde, yetişkin Fransız vatandaşlarının % 6 5 ' i


Sarkozy'nin başkan olarak yaptıklarını onaylıyorlar.

İstatistiki geneliemelerde kullanılan terimler itibariyle,


n üfus yahut popü lasyon , sonuçta belirtilen örnekler grubu
yahut sonuçta belli özelliği taşıdıkianna dair kendileri için akıl
yürütülen gruptur. Örnek/em ise, öncüllerdeki örnekler gru­
bu yahut sözkonusu özelliği taşıdığı bilinen örneklerin oluş­
turduğu gruptur. ilişkili özellik ise bu çıkarımda kendisi ile
---- ANALOJİ K, OTORITEYE DAYALI, NEOENLI VE ISTATiSTIKI KANlTLAR 137

ilgilenilen özelliktir. Yukarıdaki örnek dikkate alındığında, nü­


fus, bütün yetişkin Fransız vatandaşları ; örneklem , kendile­
riyle anket yapılan yetişkin Fransız vatandaşları ; ilişkili özellik
de başkan olarak Sarkozy' nin yaptıklarının onaylanmasıdır.
Bu tür çıkarımlar, yeterli miktarda verinin uygun bir biçimde
toplanması halinde güçlü bir kanıt oluşturabilir.
İstatistiki genellernelere dayalı kanıtların değerlendirilme­
sinde en önemli hususlardan biri örneklem grubunun rastgele
seçilmiş olması , önyargılardan uzak olması ve az sayıda değil
yeterli miktarda olmasıdır. Eğer bir popülasyonun herbir üye­
si , örneklem grubunun üyesi olmak için eşit şansa sahip ise
o zaman bu örneklemin rastgele örneklem olma şartını yeri­
ne getirdiği kabul edilir. Yukardaki örnek üzerine konuşuldu­
ğunda, eğer her bir yetişkin Fransız vatandaşı , eşit. derecede
kendisiyle anket yapılma şansına sahip olmuşsa, bu örnek­
lem rastgeleliği yerine getirmiş demektir. Bu tür rastgeleliğin
sağlanması için veri toplayıcıların yöntemleri , dürüstlüğü, ön
yargıdan uzak olması önemlidir. Zira örneklemin seçiminde
önyargılılık sonuçları etkilemenin yollarından biridir. Bundan
dolayı istatistiki geneliemelerde örneklem ne kadar rastgele
ise , çıkarım o kadar güçlü sayılır; örneklem ne kadar önyarı­
lılığı yansıtıyorsa, çıkarım da o kadar zayıf görülür. Örneklem
grubunun seçiminde önyargısız olunup olunmadığı değerlen­
dirme açısından önemli olduğu gibi , ankette sorulan sorula­
rın önyargısız olması da dikkat edilmesi gereken bir başka
husustur. Çünkü soruların ifade ediliş tarzlan ve kullanılan
kelimelerle insaniann cevaplarını etkilemek çok zor değildir.
Anket sonucunun güvenilir sayılması için sorulan soruların da
olabildiğince nötr ifadelerden oluşması gerekir. İstatistiki akıl
yürütmelerin gücünü değerlendirirken dikkate alınması gere­
ken bir başka husus, örneklem grubunun miktarıdır. Doğru
düzgün bir biçimde seçilmiş örneklem grubunun miktarı ne
kadar fazla ise popülasyondaki ilişkili özelliği yansıtma şansı
138 Prof. Dr. Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESI ------

o kadar fazla olur. Kasıtsız önyargıların ve yalan-yanlış cevap­


ların işin içine karışmış olması gibi bazı nedenlerden dolayı
ne kadar dikkatli olunursa olunsun, istatistiki hesaplamaların
sonucunda daima artı veya eksi yönde örneklemin sayısına
göre değişmekle birlikte ortalama % 2 , 5 , % 3 gibi bir hata
payının olduğu belirtilir. Bu durum sonucun güvenilirlik dü­
zeyinin de % 1 00 değil % 95'lerde kabul edilmesi gerektiği
anlamına gelir. Önyargının ve özellikle kasıtlı bir önyargının
olup olmadığı konusu anket sonuçları üzerine yapılan yorum­
larda da dikkate alınmalıdır. Kısacası, örneklem grubunun
oluşturulmasında, anket sorularının ifade ediliş dilinde ve son
olarak anket sonuçlarının yorumlanışında kasti önyargıların
olup olmadığına dikkat edilmelidir. Önyargının azlığı sonucun
güvenilirlik düzeyini artırır. Bunlar ve benzeri hususlar dikkate
alındığında, yukarıda verilen örneğin sonucunu şöyle yorum­
lamak gerekir:

Sarkozi 'nin başkan olarak yaptıklarını onayiayan yetişkin


Fransız vatandaşların oranının % 62 ile % 68 arasında
bir yerde olma şansı % 95'tir.

Bazı noktalarda önyargılılığa açık olmak gibi güven azal­


tan bazı eksikliklerine rağmen istatistiki akıl yürütmeler, po­
litik konulardan ekonomik pazar araştırmalanna veya tıbbi
risk faktörlerinden sosyal bilimsel genellernelere kadar birçok
alanda kullanılabilmekte ve çoğu zaman değerli ve güveni­
lir bilgiler sağlamaktadırlar (Crews-Anderson, 2 0 0 7 , 40-45 .
Walton , 1 993, 200- 1 2 ; Salmon 1 96 3 , 55-59) .
Mantık Yanıltmacalan: Perspektif,
Prosedür, ifade ve Reaksiyon Hatalan

İnformel mantık alanındaki ilk çalışmalar, iyi dedüktif,


indüktif, kondüktif vb argümanların özelliklerini ve güçlü
yanlarını değerlendirmeye yönelik sistematik bir girişimde
bulunmaktan ziyade informel akıl yürütme çözümlemelerinin
bir aracı olarak informel mantık yanlışları üzerinde durmayı
tercih ediyorlardı . Yanlış, mantık yaniışı (Emiroğlu, 2004) ,
yanlışlık (Ural, 1 995, 1 44) veya yanılım (Grunberg, Onart
1 989, 1 45) denilen şey (İng . fa llacy) , basit bir ifadeyle, yay­
gın bir şekilde rastlanan ve iyi bir akıl yürütme gibi gözüke­
bilmesine rağmen aslında zayıf veya hatalı olan akıl yürütme
biçimleridir. Walton'ın tanırnma göre informel yanlış, "aslın­
da öyle olmadığı halde kanıtınızın doğru olduğu yönünde akıl
yürütttüğünüz bir akıl yürütme hatası veya birini ikna etmede
kullanılabilen bir kanıtlama taktiğidir" (Walton, 1 999, 43 1 ) .
Başka bir yerde d e o bunlara "kanıtlama hataları veya ka­
nıtlamada başvurulan aldatıcı taktikler" (errors or deceptive
tactics) demektedir (Walton , 1 99 3 , 1 9) . Aslında fa llacy te­
riminin karşılığı olarak formel mantık sözkonusu olduğunda
pekçok kişinin kullandığı üzere "yanlış" terimi doğru iken ,
informel fa llacy 'ler sözkonusu olduğunda "yanıltmaca" (far­
kında olmadan yapılan hata veya bilerek yapılan taktik ve
strateji yani kısaca hileleri de içine alacak şekilde yanıltmaca)
demek doğru ve kolay çağrışım yapabilir gibi gözükmektedir.
140 Prof. Dr. Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESI ------

Bu öneriyle birlikte biz bu çalışmada yerine göre yaygın kul­


lanım olan yanlış tabirini de yanıltmaca, hata, hile , taktik gibi
tabirleri de kullanacağız.
Bu konunun mantıkta ele alınması Aristoteles'e kadar
geri gider ve John Locke, John Stuart Mill gibi önemli figür­
leri de içine alır. Günümüzde öğrencilere standart yanlışları
nasıl bulup ortaya çıracaklarını öğretmek amacıyla informel
mantık kitaplarında da ele alınmaktadır. Bununla birlikte
nelerin bu tür yanlış sayılacağı üzerinde informel mantık ki­
taplarında tam bir mutabakata varılmış değildir. Günümüzde
informel mantık alanında yanlışlar konusuna artık daha az
önem verildiği görülmektedir. Zayıf akıl yürütmenin yanlışlık­
ları yerine iyi argümanların gücü üzerinde durmak özellikle
pedagojik açıdan daha tercih edilir gözükmektedir (Groarke ,
2007) . Yine de yanlışlar konusunun ele alınması birçok açı­
dan çok önemlidir.
Mantık yanlışlarının önemi sadece kişinin kendi akıl yü­
rütmelerinde yapabileceği yanlışlar ya da başkalarının kasıtsız
olarak yapabileceği yanlışlar açısından değil, belki bunlardan
daha önemli olarak, başkalarının kasıtlı olarak yaptığı yanlış­
ları, daha doğru ifadeyle, yanıltmacaları yakalayıp , bunlara
kanmamak açısından önemlidir. Bu husus da elbette, kendi
görüşün lehine iyi ve güçlü argümanlar ortaya koymak kadar
olmasa da, kendi yanlış akıl yürütmelerin ve özellikle de kötü
niyetli başkalarının kasıtlı yanıltmacalarına kanınamayı ba­
şarmak açısından en azından ona yakın derecede önemlidir.
Dolayısıyla, yanlışlar konusu, informel mantıkta önemini şu
veya bu derecede ama her zaman koruyacaktır.
Mantık yanlışlannın informel mantıkta önemli görülme
nedenlerinden biri de , onların , kanıt değerlendirme ve eleşti­
risinde önemli bir yer tutuyor olmalarıdır. Çünkü karşılaştığı­
mız bir kanıtın ne kadar iyi bir kanıt olduğunu karar verirken
MANTI K YAN I LTMACALARI : PERSPEKTIF, PROSEDÜR, I FA D E VE REAKSIYON HATALARI 141

kullandığımız kriterlerin en önemlilerinden biri , iyi bir kanıtın


biçimsel veya içeriksel herhangi bir tür mantık yaniışından
uzak olmasıdır. Bir kanırta formel veya informel bir mantık
yanlışının olduğunun tespit edilmesi onun en az haliyle zayıf
bir kanıt olduğunu yahut inandırıcı kanıt olma şartlanndan
bazısını yerine getiremediğini gösterir.
İnformel mantıkta, yanlışlar (yanıltmacalar/hatalar, fal­
lacies) ve özellikle de informel yanlışlar konusunun bir baş­
ka açıdan da önemli bir yeri vardır. Bu yanlışlar, genellikle
formel · mantıkta ele alınmayan argümantasyon biçimleriyle
ilgilidir. Bunlar, formel olmayan veya formel olarak karak­
terize edilemeyen ama nispeten yaygın olan akıl yürütme
hatalarını içerirler. Formel mantıkta yanlışlar diye adlandı­
rılanların hepsi informel mantık bağlamında mutlaka yanlış
olarak kabul edilmez. Örneğin , wikipedia 'nın informel yan­
lışlar sayfasında Otorite Kanıtı , "bir iddianın/savın, iddiada
bulunan kişinin konumu veya otoritesinden dolayı doğru sa­
yıldığı " kanıt olarak tanımlanır. Örneğin, " Başkan yağacağı­
nı söylüyor. Öyleyse, yağmur yağacak. " kanıtının, otoriteye
yanlış (fallacious) başvurma olduğu söylenebilir. Öte yandan,
" Başkan köpeğinin üzgün olduğunu söylüyor. Öyleyse, kö­
peği üzgündür. " kanıtının otoriteye doğru bir başvuru olduğu
söylenebilir. Önemli olan kanıtın içeriğidir (örn . hava durumu
veya köpeğin ruh hali) ve bu örnekte _Başkan , hava durumu
uzmanı olmadığı için o konuda otorite sayılması yanlışken,
köpeğinin ruh hali konusunda uzman sayılabilir ve dolayısıyla
ikinci kanıt informel mantık açısından bakıldığında yanlış sa­
yılmayabilir. (Wikipedia, " Informal Logic")
İnformel mantık yanlışları denilen hatalar veya hileler,
çok kesin ve net bir mantıksızlığı, aşikar bir yanlışlığı göster­
mezler; daha ziyade, günlük yaşamda ve sıradan söylemlerde
görülen hatalardır (Arnauld ve Nicole, 1 99 6 , 203-225) ve
142 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DİN FELSEFESI ------

tartışmanın gidişatının ya da tartışmada öne sürülen gerek­


çelerin sorgulanmaya , itiraza ve eleştirilmeye açık olduğu,
savunulan görüşe sağladığı desteğin ya hiç olmadığı ya da
çok zayıf olduğu gibi hususları belirtirler. Bunlar da bir kanı­
tın analizinde, değerlendirilmesi ve eleştirilmesinde önemsiz
şeyler değildir. Makul eleştirilerin yapılması ve ölçülü bir di­
lin kullanılması karşı çıkılan görüşün gözden düşürülmesi için
yeterlidir; eleştiri de abartılı ise haklı eleştirileri yapana bile
güveni sarsacağı için faydadan çok zarar getirebilir. Dolayı­
sıyla aşağıda ele alacağımız mantık yanlışlarının yanlış, hatalı
veya hileli olduğu her zaman çok açıkça belli olmayabilir ve
bunların benzerleri doğru iken ayrıntıda bulunan bir husus
kendilerini hata veya hileye dönüştürebilmektedir. Zaten bu
konunun ele alınmasını önemli kılan da, bu tür yanlış, hata
veya hileterin sık yapılmasına rağmen yanlış olmayanların­
dan ayırt edilmesinin çok kolay olmayabilmesidir. Bu yüzden
genel olarak doğru olan bir yaklaşım , özel bazı nedenlerle
yanlış, hata veya hile sayılabilmektedir. Örneğin bir başka­
sına soru sormak genelde elbette doğru iken , biraz sonra
aleyhine kullanmayı umduğu bir cevabı onun ağzından ala­
cak şekilde tuzağa düşürmek amaçlı soru sormak bir mantık
yaniışı sayılmaktadır.
Mantık yanlışları ile ilgili farklı tasnifler vardır. Aristote­
les onları yediye ayırır (bkz . Aristoteles, 1 99 5 , 2 3-24) , John
Stuart Mill beşe ayırır (bkz . Mill, 1 99 5 , 92) . Günümüzde çok
farklı tasniler vardır ve bu konu informel mantık ve eleştirel
düşünme kitaplarında birçok bölümler halinde ele alındığı gibi
(örn . Johnson ve Blair, 1 994, 4.-9. bölümler) başlı başına bu
konuyu ele alan müstakil kitaplar ve onların sayfalarca tutan
listeleri de vardır (bkz. Hansen ve Pinto , 1 99 5 , 339-348) .
Bunlardan birine ait üçlü tasnife göre , (ad hom inem örne­
ğinde olduğu gibi) ilişki (relevance) yanlışları , (çabuk genelleş­
tirme örneğinde olduğu gibi) yeterlilik (sufficiency) yanlışları
MANTl K YAN I LTMACALARI: PERSPEKTIF, PROSEDÜR, i FA D E VE REAKS iYON HATALARI 143

ve bir de (tutarsızlık örneğinde olduğu gibi) kabul edilebilirlik


(acceptability) yanlışları grubu vardır. Dolayısıyla, buradan ha­
reketle, inandırıcı , iyi bir kanıtın öncüllerinin öncelikle (doğ­
ruluğu ispat edilebilmiş olmasa bile en azından) doğru kabul
edilebilir olması ve sonra da kanıtın sonucuyla ilişkili olması
ve sonucu desteklemek için (zorunlu olmasa da en azından)
yeterli destek vermiş olması gerekir (Johnson ve Blair, 2002,
369-72) .
Yanlışlar konusunu İbrahim Emiroğlu her iki kitabında da
çok ayrıntılı ve sistematik bir biçimde ele almaktadır. Yanlışlar
konusunu o, önce 'biçim yanlışları ' ve ' içerik yanlışları ' diye
iki ana gruba ayırmaktadır. Bunlardan biçim yanlışları , formel
mantıktaki kıyas kurallarının ihlallerinden ibarettir; dolayısıyla
bilhassa informel mantık açısından daha önemli olanlar içe­
rik yanlışlarıdır. İçerik yanlışlarından veya yanıltmacalarından
bir grubu, ' lafız yanlışları ' olarak adiandınlar ve bunlar, eşsesli
lafız, anlamı müphem lafız veya cümle , terkip (parçanın özel­
liğini bütüne hamletmek) ve taksim (bütünün özelliğini par­
çaya hamletmek) yanlışları ile noktalama ve vurgudan kay­
naklanan yanlışlardır. İçerik yanlışlarının ikinci grubu 'mana
yanlışları'dır. Mana yanlışları, mutlak-mukayyet yaniışı (sınırlı
bir hükümden sınırsıza geçmek) , konuyu bilmeme veya bil­
mezlikten gelme, ispat edilecek olanı delil yerine alma , aksini
gerekli görme, neden olmayanı neden sayma, çok konunun
tek konu gibi sorulması ve benzeri yanlışlardan oluşur. Bu
iki grubun dışında da daha birçok çeşit içerik yaniışı vardır.
Bunlardan , ' konudışılık yanlışı ' başlığı altına girebilenler, kişi­
yi hedef alma, tehdide başvurma, ilgisiz otoriteye başvurma,
yanlışlığı ispatlanmamış olmayı doğruluğun delili sayma, ko­
nuyu saptırma , mizahı kötüye kullanma, teferruata boğulma ,
popüler olana başvurma, merhamete başvurma, duygusallı­
ğa başvurma , karmaşık cümlelerle şaşırtma gibi yanlışlardır.
' Uydurma delil yanlışı ' başlıklı bir başka grup yanlış, emin
1 44 Prof. Dı: Cafer Sadık Yaran / D I N FELSEFESI ------

bir tavır sergileme, ağdalı dil ile etkilerneye çalışma, maksat­


lı iştirak, tekrarlanan iddia, klişeleşmiş düşünce , gerekçeler
uydurma gibi yanlışlardır. Bir başka grup , 'gelişi güzel ku­
rulmuş eksik delil yanlışı' grubundaki yanlışlardır; bunlar da ,
gelişigüzel genellernede bulunma, fazla basitleştirme, konuyu
sadece olumlu yönleriyle sunma, yanlış dilem , iki zıt seçenek
(siyah-beyaza indirgeme), saka! delili (farlılıkları küçümseme)
gibi yanlışlardır. Bir de 'yanlış zan yaniışı ' denilen grup vardır
ve bu da vasatı kötüye kullanma, çelişik zanlar, hakikate zıt
varsayımlar, analojinin kötüye kullanımı gibi yanlışlıkları içine
alır (Emiroğlu, 1 999, 285-344; Emiroğlu, 2 004) .
V. R. Ruggiero 'nun mantık yanlışları veya yanıltmacala­
rını hata (error) diyerek dört ana başlık altında yaptığı tasnif
de oldukça sistematik ve kolay anlaşılır tasniflerden biridir.
O , bu dörtlü tasnife de geçmeden önce " en temel düşünme
hatası"nın, salt bize ait düşünceler oldukları için kendi düşün­
celerimize bakışımızı yansıtan "benimki daha iyi " (mine-is­
better) hatası olduğunu belirtir. Ona göre, böyle düşünmek
bir dereceye kadar anlaşılabilir ve doğal ise de daha nesnel
gerekçeler bunu desteklemediği sürece bu tutumu aşırı bir
şekilde sürdürmek asil , erdemli ve hakikate uygun bir tutum
değildir. Aşırı ben merkezli düşünen egosentrik kişilerle biz
merkezli düşünen etnosentrik kişilerde görülen benimki veya
bizim grubunki daha iyi önyargısı , kişinin bakış açısını daral­
tan, kendisini daha baştan ötekilerden üstün görme yanılgısı­
na sevk eden , ötekilere ve görüşlerine daima kuşkuyla yakla­
şan, normal algılama ve yargılama biçimimizi tahrif eden bir
düşünme hatası zincirine yol açmaktadır. Kusursuz bir objek­
tifliğe ulaşılamasa da, aşırı ben veya biz merkezli düşünme
eğilimimizi kontrol etmemiz ve önemli derecede bir objek­
tilik düzeyini yakalamamız mümkün ve gereklidir. Aşırı ben
merkezciliğin üstesinden gelmek için bizim de başkaları kadar
yanılmaya açık insanlar olduğumuzu, bizim görüşlerimizin de
MANTl K YAN I LTMACALARI: PERSPEKTIF, PROS EDÜR, i FADE VE REAKSIYO N HATALARI 1 45

başkalarınırıki kadar hatalı ve yanlış olabileceğini , dolayısıyla,


başka insanların görüşleri karşısında olduğumuz kadar kendi
görüşlerimiz karşısında da eleştirel . sorgulayıcı ve tarafsızca
değerlendirici olmamızın daha doğru ve daha hatadan koru­
yucu olduğu unutmamamız gerekmektedir (Ruggiero , 2004,
86-9 1 ) .
Ruggiero , bundan sonra düşünme hatalarını dört ana
gruba ayırır: Perspektif hataları , prosedür hataları , ifade hata­
ları ve reaksiyon hataları . Bunların, düşünülecek ve değerlen­
dirilecek olaylara karşı kişinin uzaktan bakış açısı veya pers­
pektifi ile başlayan , daha sonra onunla ilgili zihninde yaptığı
işlemler, muhakeme usul ve yöntemleri yahut prosedürleriyle
devam eden, bundan sonra bu zihinsel muhakemeden sonra
ortaya çıkan düşünce ürününün dil ile ifadesinde ortaya çıkan
ifade hatalarını ele alan ve son olarak da ifade edilen düşün­
eeye karşı başkalarının cevaplarına tepki gösterirken gerçek­
leştirdiğimiz tepki veya reaksiyon hatalarını ele alan ardışık
ve makul bir sıra düzeni takip ettiği anlaşılmaktadır. Yanlışlar
veya hatalardan bazılarını bu sıraya göre özetleyerek ele al­
mak bize de makul gözükmektedir.

l l. a. Perspektif Hataları

Yan lış İki /em (Siyah-Beyaz Yan /ışı, Ya - ya da Yan iışı ):


Yanlış ikilem , aslında öyle olmadığı halde muhatabın sadece
iki seçeneği varmış gibi gösterilmesidir. Burada herhangi bir
konu ile ilgili tek makul seçeneğin onu toptan kabul etmek ve
karşıtını da toptan reddetmek zorunluluğu varmış gibi hisse­
dilir veya karşı tarafta durumun böyle olduğu izlenimi uyan­
dırılır. Bu hata, en makul yaklaşımın belki de iki aşırı ucun
herhangi birinde değil de onların ortasında bir yerde buluna­
bilme ihtimalini , daha ölçülü ve mutedil görüşleri benimseme
olasılığını , her iki görüşü de kısmen kabul etme gibi seçe-
146 Prof. Dı: Cafer Sadık Varan / DiN FELSEFESI ------

nekleri hertaraf eder. Oysa çoğu zaman iki aşırılık arasındaki


ölçülü ve dengeli görüşler, en makul görüşler olabilmektedir.
Bu yanlışın klasik örneği , " Zebra siyah mıdır beyaz mıdır? "
sorusudur. Kişi , ya siyah ya da beyaz demeye zorlanmaktadır.
Oysa bunlardan birini seçme zorunluluğu olmadığı gibi , böyle
bir tercih gerçeğe de uymamaktadır. Günlük hayattan başka
örnekler de verilebilir:

Tom : Ya bizimlesin ya teröristlerle .

Bu söz, muhatabını Tom'un tarafında olmaya zorlamak­


tadır. Oysa terörizmi reddetmekle birlikte Tom ' un görüşüne
katılmamak da mümkündür. Bir başka örnek şudur: " Savaş
karşıtı mısın, savaş kışkırtıcısı mı?" " Değişimden yana mısın
statüküdan mı?" Böylesi yanlış ikilemlerle karşı karşıya kalın­
dığında, öncelikle sorunun bu ikilemli haliyle uygun bir soru
olmadığını zira bu konudaki bütün seçeneklerin bu ikisinden
ibaret olmadığını belirtmek, iki ucun dışındaki alternatifleri de
ortaya koymak ve mümkün olan bütün alternatifleri hakka­
niyetli bir biçimde değerlendirmeye almak gerekir (Walton,
1 993, 40-4 1 ; Ruggiero , 2004, 96, 1 34) .
Mu tlakç ı / ı k (A bso lutism) veya Göreeecilik (Rela ti­
vism): Mutlakçılık hatası, kuralların mutlak geçerli olduğu ve
asla istisna kabul etmediği zannından doğan düşünce hatası­
dır. Mutlakçılar, açık ve net, kesin ve basit doğrular olmasını
arzularlar ama hayatın her alanında böyle kesinlikler ve net­
likler bulmak mümkün değildir. Özellikle toplumsal hayatta
karşılaşılan pekçok sorunun cevabı açık uçlu, yoruma açık,
karmaşık ve muğlaktır. Mutlakçılar aşırı derecede basitleştiril­
miş acele genelleştirmeler yapmaya , görüşlerini değiştirmeye
karşı isteksizlik göstermeye ve kendi görüşlerini dogmatikçe
savunmaya yatkındırlar. Bu hataya düşmernek için her konu-
MANTl K YAN I LTMACALARI : PERS P E KTIF, PROSEDÜR, i FA D E VE REAKS IYON HATALARI 147

da kesin , net ve basit bilgiler, cevaplar veya kurallar buluna­


mayabileceğini bilmek ve kabullenmek gerekir.
Göreeecilik hatası da mutlakçılığın karşı kutbunu oluştu­
rur. Mutlakçılar kuralların istisnası olabileceğini kabul etmek
istemezken göreeecHer de istisnaların var olmasının gerçekte
hiçbir kural olmadığı anlamına geldiğine inanırlar. Her gö­
rüş istisnalı ve görece ise, hiçbir görüşün veya ahlaki değerin
diğerinden daha iyi olmadığı , benimseyeceğin herhangi bir
görüşün otomatik olarak doğru sayılacağı varsyılır. Biri bir
şeyin doğru veya iyi olduğunu ispatlamaya çalışsa, relativist
hemen itiraz eder: " Kimin .doğrusundan bahsediyorsun?"
"Benim doğrumun seninkinden farklı olmadığını nereden
biliyorsun? " "Herkesin doğrusu kendine! " Relativizmin ha­
tası , epistemik veya etik hakikatin keşfedilmediği , insanlar
tarafından icat edildiği iddiasıdır. Oysa eleştirel ve mantıksal
düşünce kapasitesine ve etik sorumluluk hissine sahip insan­
lar, doğruyu yanlıştan, makul olanı olmayandan, iyiyi kötü­
den , temizi kirliden, sevabı günahtan , vs. ayırt etmeyi çok
önemser ve bunu mümkün görürler. Relativizm hatasından
kurtulmak veya korunmak için, bazı görüşler, inançlar ve dav­
ranışların diğerlerinden daha iyi olduğunu ve bunlar arasında
en iyiyi bulma garetinde olmanın en insanca ve akıllıca tutum
olduğunu zaman zaman kendine ve gerekirse ötekilere hatır­
latmak gerekir (Ruggiero , 2004, 99) .
Düşün meden Ben imsernek (Mindless Conform i ty) :
Düşünmeden, doğru ve iyi olduğunu bilmeden , tembelliğimiz­
den veya kendi düşüncemizi oluşturup savunmaktan kork­
tuğumuzdan dolayı başkalarının düşündüğü gibi düşünmek,
inandığı gibi inanmak, yaptığı gibi yapmak, kalabalığa uy­
mak, hatalı bir perspektif, yanlış bir tutumdur. Çünkü böyle
yaptığımızcia kendimizi başkalarıyla birlikte de olsa aldatılma­
ya , kandmimaya ve sömürülmeye açık hale getirmiş oluruz.
148 Prof. Dr. Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESI ------

Nitekim reklamcılar, politik partiler, sosyal gruplar ve ku­


lüpler bireylerin kendi başına düşünmelerinden ziyade fazla
düşünmeksizin kendileri gibi düşünüp davranmalarını teşvik
eden reklamlar ve propagandalar yaparlar. Oysa daha doğru
olan her şeyden önce kendi kendine neyin doğru veya makul
olduğunu sormak ve cevabı bulduktan sonra bulunduğunuz
yerin çoğunluğun benimsediği bir yer mi azınlığın benimsedi­
ği bir yer mi olduğuna pek aldırmaksızın doğru bildiğiniz yolu
takip etmektir. Bunu yapabilmek için de iç ve dış haskılara
karşı durabilen bir huy geliştirmek ve kendi kararlarını kendin
vermeye alışmak gerekir (Ruggiero, 2004, 97-98) .

1 1 . b. Prosedür Hataları

Prosedür veya üslup , yöntem, işlem yanlışları, önyargılı


deliller aramak, çifte standartlılık, çabuk yargılama, aşırı ge­
nelleştirme , aşırı basitleştirme. sebep-sonuç yaniışı vb . hata­
lar ve yanlışlardır.
Deliilere Önya rgılı Yaklaşım : Prosedür hatalarından
biri , kendi ön yargıianna uyan deliller aramak, onları seçip
öne çıkarmak ve senin fikirlerine uynayan delilleri görmez­
den gelmek veya kendi önyargına göre çarpıtarak yorum­
lamaktır. Bu hatadan kaçınmak için önce kendi önyargına
karşı olanların görüşlerini incelemk, daha kendi görüşlerini
destekleyenlerin delillerine bakmak yarar sağlayabilir. Ayrıca
her zaman delillerin en makul yorumunu benimsemeye ka­
rarlı olmak ve bu yönde tutum geliştirmek faydalı olacaktır
(Ruggiero , 2004, 1 06 , 1 36) .
Çifte Standa rtlı lı k : Çifte standartlılık, kendi savunduğu­
muz görüşleri ve delilleri değerlendirirken başka, karşı çıktığı­
mız görüşleri değerlendirirken başka standartlar veya kriterler
kullanmaktır. Çifte standartlılık sadece delilde değil kuilanılan
MANTl K YAN I LTMACALARI : PERSPE KTi F, PROSEDÜR, iFADE VE REAKSiYON HATALARI 149

dilde de görülebilmektedir. Bunlardan kaçınmak için, değer­


lendirme kriterlerini baştan belirlemek ve sonra onları tutarlı
ve kararlı bir biçimde bütün verilerin değerlendirilmesinde
eşit ölçüde kullanmak gerekir.
Hemen Son uca Varma : Bu hata, yeterli delil olmaksı­
zın ve yeterince inceleme yapılmaksızın çabucak bir sonuca
varmaktır. Bu huyda olanlar, örneğin, bir adamın karısından
başka bir kadınla bir taksiye bindiğini görseler, hemen, bunun
onun metresi olduğu sonucuna varırlar; oysa o , bu adamın
bir yakın akrabası da olmuş olabilir. Ya da biri bu kişilerden
birine selam vermeden geçse , hemen onun kibirli ve burnu
havada biri olduğu sonucunu çıkarırlar; oysa adamın o an
çok acelesi olmuş veya onu görmemiş olması muhtemeldir.
Bu hatadan kaçınmak için, tek bir sonuca karar vermeden
önce bütün olası seçenekleri düşünüp değerlendirmek ve on­
dan sonra sonuçlardan birine karar vermek için yeterli delili
olup olmadığına bakmak ve yeterli delil yoksa hiçbir yargıda
bulunmamayı tercih etmek gerekir (Ruggiero, 2004, 1 08) .
Aşı rı Genelleştirme veya Aşı rı Basitleştirme: Aşırı ge­
nelleştirme, bir grubun sadece bir kısmına uyan bir özelliği
onların tamamına atfetmektir. Oysa deneyimlerimiz sınırlı
ise iddialarımız da ona oranla sınırlı ve mütevazı olmalıdır.
Örneğin eğer New York'a gittiniz ve birkaç kaba adamla kar­
şılaştıysanız , " Bazı New York'lular kabadır'' demeniz doğru­
dur ancak " New York'lular kabadır" veya hatta " Çoğu New
York'lular kabadır" demeniz doğru olmaz. Aşırı basitleştirme
ise karmaşık fikirleridaha kolay anlaşılacak şekilde basitleştir­
rnek değil, bunu aşırı derecede yaparak fikirleri tahrif etmek
ve insanları yanlış yönlendirmektir. Örneğin , "eğer öğren­
ciler öğrenmemişse, öğretmen öğretmemiştir" demek aşırı
basitleştirmektir. Bu hatadan kaçınmak için yüzeysel fikirleri
kabul etmeyi reddetmek ve olayları kendi doğal karmaşıklık-
150 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DiN FELSEFESi ------

ları içinde anlamaya gayret etmek gerekir (Ruggiero , 2004,


lll) .
Nedensel İlişki Yan iışı (Post hoc fa llacy): Nedensel
ilişki yanlışlan bazen tümevarımsal bazen de istatistiki akıl
yürütmelerde görülebilir. İki olayın birbirine paralel gelişme
göstermesi veya iki olayın karşılıklı olarak birbirini tetiklemesi
gibi hususlar, tek yönlü olan neden-sonuç ilişkisi ile karıştırıl­
mamalıdır. Örneğin, Kuzey Avrupa'daki leylek popülasyonu
ile çocuk doğum oranı arasında istatistiki bir korelasyon gö­
rüldüğü iddiasından hareketle bu ikisi arasında nedensel bir
ilişki olduğu sonucunu çıkarmak nedensel ilişki yanlışıdır.
Terkip ve Taksim Yan /ışı: Terkip veya bileşim (yahut
bütünleme) yanlışı , makul gerekçelere dayanmaksızın, bir bü­
tünün bazı parçalarının özelliklerinden bütünün özelliklerine
geçme yanlışıdır. Örneğin, her bir oyuncu tek tek iyi olduklan
için bir takımın oyunu kazanacağını savunmak bu hatayı gös­
terir. Çünkü oyuncular iyi olmasına rağmen aralarında işbirli­
ği olmayabilir ve takım kazanamayabilir. Taksim veya bölme
yaniışı da bunun tersidir. Örneğin , bir üniversitenin ve do­
layısıyla oradaki öğretim üyelerinin iyi olmasından, oradaki
herbir hocanın iyi olacağı hükmünü çıkarmak taksim yaniışı
işlernektir (Walton, 1 993, 2 3) .

ll. c. ifade Hataları

Üçüncü grup hatalar, düşüncelerimiz sözlü veya yazılı


olarak başkalarına aktarırken ortaya çıkan hatalardır. Bunlar,
çelişkili ifadeler kullanma ve tutarsızlığa düşme , fasit daire
içinde tartışma, anlamsız ifadelerde bulunma, yanlış otoriteye
başvurma, yanlış analojiler yapma , aşırı duygusallık veya teh­
dit gibi irrasyonel yönelişlere başvurma gibi hatalardır. Bunlar
ve benzerlerinden bazıları şunlardır.
MANTlK YAN I LTMACALARI : PERSPE KTI F, PROSEDÜR, i FADE VE REAKSiYO N HATALARI 151

Duyguya Başvurma Yan /ış ı : Birçok yanlış, tartışma es­


nasında rasyonel ve makul kanıtlar göstermek yerine , mer­
hamet , korku, çoşku, grup dayanışması gibi duygulara baş­
vurmakla ilişkilidir. Günlük bireysel tartışmalardan politik tar­
tışmalara, dini veya felsefi tartışmalara , oradan ekonomik pa­
zarlar ve reklamcılığa kadar hayatın birçok alanında rasyonel
kanıtlar ve gerekçeler yerine duygulara başvurulduğu görülür.
Örneğin ödevini zamanında teslim etmeyip geç veren bir öğ­
renci bunun kabul edilmesi için öğretim üyesini ikna etmeye
çalışırken, fakir olduğu için öğrencilik yanında çalışmak zo­
runda da olduğu, eşinin kendisini terkettiği, köpeğinin öldü­
ğü, babaannesinin de çok hasta olduğu ve bunların hepsinin
ödev teslim zamanında üst üste geldiği gibi duygusal gerek­
çelere başvurduğunda, duyguya başvurma hatasının merha­
mete başvurma, acındırmaya çalışma türünü kullanmaktadır.
Duygular kanıtlamanın yönünü değiştirebilmekte ve bu
yüzden de bazen ilgisizlik, ilişkisizlik, konudışılık yanlışları ka­
tegorisine sokulmaktadırlar. Fakat bazen de tartışmanın sade­
ce sapması değil zamanından önce bitirilmesine yol açmakta­
dırlar. Bu durumda ilgisizlik değil, zamanından önce bitirme
hatası veya hilesi yapılmış olmaktadır (Walton, 1 993, 2 0 ,
82- 107) . Yeri geldiğinde duygulara başvurmak elbette yanlış
değildir. Burada yanlış olarak belirtilen, rasyonel tartışmadan ,
ciddi eleştirilerden kaçmak amacıyla veya savunduğu görü­
şü rasyonel anlamda temellendirmeye ilişkin ispat yükünden
kurtulmak arzusuyla duyguya başvurmak veya popüler dilde
"duygu sömürüsü yapmak" veya "dramatize etmek" denilen
türde haddinden fazla duygusal abartıya kaçınakla yapılan
hata, hile veya yanlıştır.
Tehdide Başvurma Yan /ışı : Bir görüşün kabul ettirilmesi
için uygun ve yeterli kanıtlar, güçlü ve konuyla ilişkili deliller
göstermektense, güce veya tehdite başvurma, gözdağı ver-
152 Prof. Dı: Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESI ------

meye ve sindirmeye çalışma taktikleri de duyguya başvur­


maya benzer yönleri de olan bir başka yanlış türüdür. Bunlar
genellikle bir görüşü desteklemek için gösterilebilecek sağlam
deliller olmadığında bu durumu gizlemek için başvurulan yan­
lış yollardır. Yukarıda, her tür duyguya başvurmadan ziyade
duygu sömürüsü yapma anlamındaki duygusallaştırmanın
yanlış olduğunu belirttiğimiz gibi , burada da, tartışma esna­
sında makul bir dille gelecekte olabilecek bir tehlikeyi hatır­
latma veya uyarı türündeki tehditierin her zaman başlı başına
yanlış sayılmayabileceğini, burada yanlış sayılanın daha ziya­
de bu tür gerekçelerin abartılması , istismar edilmesi , delilsiz­
liğin gizlenmesine gerekçe yapılması , kişilerin görüş ve delil­
lerini ortaya koymaktan vazgeçirilmeye çalışılması gibi hatalı
ve hileli hususlar olduğu belirtilmelidir (Walton, 1 993, 20).
Karmaşı k Soru Yan /ışı: Karmaşık soru yanlışı , hatası
veya hilesi , sorulan bir soru, muhatabı istemediği veya daha
sonra pişman olacağı bir cevabı vermeye ya da soruyu soranın
görüşüne uygun cevap vermeye zorlayacak tarzda soru sorul­
duğunda ortaya çıkar. Bundaki aldatma stratejisi, tartışmanın
bir sonraki aşamasında onu yenmek için kullanılabilecek bazı
kabulleri onun kendisine söyletmek için cevap verecek kişi­
yi tuzağa düşürmeye veya kafasını karıştırmaya çalışmaktır.
Bunun klasik örneği " Eşini dövmeyi bıraktın mı? " sorusudur.
Bu sorunun muhatabı ne şekilde cevap verirse versin sıkıntılı
bir duruma düşecektir; zira sadece iki alternatifli olup , "evet"
veya "hayır" ile başlamaya uygun bir biçimde sorulmuş olan
bu soruya cevap veren kişi, her iki durumda da bir eşi oldu­
ğunu ve onu en azından geçmişte dövdüğünü kabul etmiş
olmaktadır. "Evet " dediğinde "bıraktım ama geçmişte döv­
müştüm " anlamı, "hayır" dediğinde "geçmişte dövdüğü gibi
şimdi de dövmeye devam ettiği " anlamı çıkmaktadır. Bu tür
sorulara başka örnekler vermek de mümkündür:
MANTl K YAN I LTMACALARI : PERSPEKTIF, PROSEDÜR, i FADE VE REAKS IYON HATALARI 153

Her zaman yalancı mıydın yoksa şimdi mi başlıyorsun?

Hükümet fonlarını ahlaki olmayan şekilde kullanmak su­


retiyle elde ettiğin parayla karlı yatırımlar yaptın mı?

Yukarıdaki birinci örnek soruyla karşılaşan kişi "her za­


man" da dese, " şimdi başladım " da dese, yalancılıkla suç­
lanmaktan ve itibar kaybetmekten kurtulamayacaktır. İkinci
örnek soruya cevap veren kişi , "evet" değil, " hayır" cevabını
bile vermiş olsa, bu cevabı bekleyen kişi diyaloğu şöyle sür­
dürebilecektir:

Öyleyse hükümet fonlarını ahlaki olmayan şekilde kul­


landığını kabul ediyorsun . Sizi hemen istifaya davet edi­
yorum . Hükümet fonlarını ahlaki olmayan şekilde kul­
lanmanın işten kowlmak için yeterli bir neden olduğunu
bilmiyor mususn?

Karmaşık soru yanlışının bazı türlerinde amaç karşıda­


kini isterneyeceği bir cevap vererek tuzağa düşürmek değil,
soruyu soranın görüşünü desteklemeye meylettirecek tarzda
sorulur. Karşıdakinin kendi görüşünü etki altında kalmadan
belirtmesine imkan vermediği için bu tür sorular da bir tartış­
ma taktiği olarak bazı kişilerce kullanılsa da mantıksal açıdan
yanlış sayılır. Bu türe verilebilecek örneklerden birkaçı şun­
lardır:

Kar siyah mıdır yoksa sen de beyaz olduğunu sanan ap­


tallardan mısın?

Pasifizm niçin ahlaken yanlıştır?


154 Prof. Dı: Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESi ------

Bu soruları soran kişi , muhatabını tuzağa düşürmek değil ,


yanına çekmeye çalışmaktadır; ama yeterince düşünmesine
ve kendince cevap vermesine fırsat vermeden bunu yapmak
istemektedir. Hatalı olan da sorunun sorulması değil, aşırı ön­
yargı yüklü olması ve karşıdakine eşit fırsat tanımamasıdır.
Tartışmalarda karşı tarafın sorduğu sorulara cevap verir­
ken çok dikkatli olmak gerekir. Çünkü bu soruların çok büyük
bir kısmı ve hatta belki tamamı , bir şey öğrenmek için değil ,
alınan cevabı az sonra aleyhte kullanmak için sorulmaktadır.
Bu yüzden cevap verirken, muhatabın eline koz vermemeye ,
onun tuzağına düşmemeye dikkat etmek önemlidir. Bu tür
sorulara " evet" veya "hayır" demeden cevap vermek ya da
duruma göre soruya soruyla cevap verme yoluna gitmek ve
böylece ispat yükünü karşı tarafa atmak yahut da ilk olarak
sorulan sorunun sorulma biçimini sorgulamak daha uygun
olabilir. Ayrıca önyargı yüklü ve daha baştan kendi tarafına
çeken sorular karşısında da önce sorunun sorulma biçimini
sorgulayıp düzeltmeli, daha sonra uygun görülen cevap veril­
melidir. Başka bir deyişle, bir tartışma esnasında bir soru ile
karşılaştidığında önce o sorunun bir soru yanlışı, soru hilesi
taşıyıp taşımadığı düşünülmeli, hile olduğu kanati oluşmuşsa
bunun ne tür bir hile olduğu değerlendirilmeli ve gerekirse bu
durum açıkça belirtilmeli, ondan sonra eğer cevap vermek
gerekli görülüyorsa, sorunun düzeltilmiş haline uygun bir bi­
çimde cevap vermeye geçilmelidir (Walton , ı 993, ı 9-59) .
Uygun Olmayan Otoriteye Başvu rma Yan lışı: Otori­
teye başvurma normal şartlar altında meşru bir tartışma ve
kanıtlama yolu olmakla birlikte , yanlış olan, otoriteye karşı
çıkmaya cesaret edilerneyeceği varsayımıyla uygun olmayan
otoritelerin uygun olmayan yerlerde aldatıcı bir taktik olarak
kullanılarak uzman görüşüne güvenin istismar edilmesidir.
Eğer otoriteye başvuru , otorite sayılan kişinin uzmanlık alanı-
MANTl K YAN I LTMACALARI: PERS P E KTIF, PROS E DÜR, i FA D E VE REAKS IYO N HATALARI 155

nın dışındaysa, bu tür bir kanıt sorgulamaya açık sayılır ve ha­


talı bir kanıtlama girişimi olarak eleştirilebilir. Örneğin büyük
bir fizik otoritesi olan Einstein 'in ekonomik veya politik ko­
nularda güvenilir otorite olarak gösterilmesi , uygun olmayan
otoriteye başvurma yanlışıdır. Otorite ve uzman gibi kelime­
lerin, "uzmanlara göre " gibi ifadelerle başlayan cümlelerde
çok genel ve belirsiz anlamda kullanılması da uygun olmayan
otoriteye başvurma yanlışının bir başka türü sayılır. Ünlü film
yıldızlarının , futbolcuların vb . , özellikle yiyecek-içecek, giysi
vb . reklamlannda otorite gibi gösterilmeleri de, bu yanlışın
başka türlerindendir. Dolayısıyla, bazı durumlarda meşru ve
hatta kaçınılmaz olan otoriteye başvurma yöntemiyle yanıl­
tılmamak için , otoritenin konuşulan konu ile ilgili alanda ger­
çekten otorite olup olmadığı , o alandaki başka otoriteler ile
aralannda görüş ayrılıklan bulunup bulunmadığı, otoritenin
görüşünün o konudaki öteki güvenilebilir görüşlere uygun
olup olmadığı gibi sorgulamalar yapılarak diyalog sürdürül­
melidir (Walton, 1 993, 1 72-97) .
Eşses li Lafız Yan /ışı : İki veya daha fazla anlama gele­
bilen eşsesli kelimelerin aynı kanıtlama süreci içinde farklı
anlamlarda kullanılmasıyla yapılan bir kelime oyunu yanlışı­
dır. Örneğin İngilizcede end kelimesi hem amaç hem de son
anlamına gelir. Bundan hareketle oluşturulan şu örnekte söz
konusu hata işlenmektedir:

Mutluluk hayatın amacıdır (end) .


Hayatın sonu (end) ölümdür.
O halde , mutluluk ölümdür.

Bu yanlışın yapıldığını göstermek için iki ayrı anlamıy­


la kullanılan kelimeyi belirlemek ve bu anlamlardan biri ilgili
156 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DIN FELSEFESI ------

bağlamla uyumlu ve biririyle tutarlı iken , bir diğerinin uyumlu


ve tutarlı olmadığını göstermek gerekir.
Kısı r Döngü Yan /ışı: Kısır döngü, fasit daire veya so­
nucu kanıtlanmış sayma yanlışı , bir tartışmaemın ispatlamak
istediği sonucunun, o sonucu ispatlamak için kullandığı ön­
cülleri içinde zaten varsayılmış olduğu zaman ortaya çıkar.
Örneğin, ateist olan Bob , Lee 'dan Tanrı 'nın iyiliksever oldu­
ğunu ispatlamasını istediğinde , Leo , "Tanrı bütün erdemiere
sahiptir, iyilikseverlik bir erdemdir; öyleyse , Tanrı iyiliksever­
dir" şeklinde bir kanıt öne sürerse, Bob , Leo'nun, ispatlama­
sı gereken sonucu daha öncüller içinde kanıtlanmış bir ger­
çek sayarak sonucu kanıtlanmış sayma hatası işlediğini iddia
edebilir. Çünkü o, Tanrı'nın olup olmadığından ve özellikle
herhangi bir erdeme sahip olup olmadığından kuşkuludur. Bu
hatanın işlenmemesi için Lee 'nun önce Tanrı 'nın varlığından
ve sonra onun bütün erdemiere sahip olduğundan başlaması
gerekir. Böyle ilerlenmesi halinde bu yanlış yapılmamış olur.
(Walton 1 993, 2 2 , 5 3)

1 1 . d . Reaksiyon Hataları

Reaksiyon veya tepki hataları, biz fikirlerimizi ifade ettik­


ten ve diğerleri de bu fikirleri eleştirdikten veya onlara mey­
dan okuduktan sonra bizim onlara karşı tepkimiz esnasında
ortaya çıkar. Bunlar, konudışılık yanlışı , kişinin kendisini eleş­
tirme yanlışı , korkuluk adam yaniışı gibi yanlışlardır.
Kon udış ı l ı k Yan lışı : Konudışılık, konuyu saptırma , de­
ğiştirme veya ilgisiz sonuca götürme yanlışı , tartışma ilgisiz
bir yöne kaydınldığı veya kanıt alakasız bir sonucu ispatlama­
ya doğru yönlendirildiği, konu veya kanıt saptınldığı zaman
ortaya çıkar. Öne sürülen kanıt geçerli olabilir ancak bura­
daki sorun veya yanlış, öne sürülen kanıtın asıl tartışılmakta
MANTl K YAN I LTMACAI..ARI : PERSPEKTi F, PROSEDÜR, I FA D E VE REAKSIYON HATALARI 157

olan konuyla ilgisinin olmaması, o konunun dışına çıkılmış


olunmasıdır. Örneğin bir mahkemedeki ceza davası duruşma­
sında cinayetle suçlanan bir sanık aleyhinde konuşan savcı
cinayet işlemenin korkunç bir suç olduğunu çok başarılı bir
biçimde savunabilir. Ne var ki , kanıtlamanın bu doğrultuda
götürülmesi duygusal olarak etkileyici olabilirse de, eğer avu­
katın amacı sanığın cinayet işlernekten suçlu olduğunu ka­
nıtlamak ise yapılan konuşma amaçlanan sonuçla doğrudan
ilgili değildir, amaçlanan konudan sapılmış, dikkatler yanıltıcı
bir biçimde başka tarafa doğru yönlendirilmiştir. Akıllıca ve
ususlünce yapılan bir ikna konuşması yahut diyaloğunda ta­
rafların görevi öne sürdüğü tezin ispatlanmasına odaklanmak
ve konu dışına çok fazla çıkmamaktır. Eğer karşı taraf öne
sürülen kanıtlar karşısında zor durumda kaldığını aniayarak
konuyu saptırmaya ve ilgisiz yönlere çekmeye çalışıyorsa bu
durumun gözden kaçmadığı gösterilerek asıl konuya gelip
öncelikle onun sonuca bağlanması gerektiği hatırlatılmalıdır.
(Walton 1 99 3 , 1 9-20 , 65)
Konudışılık bağlamında değerlendirilebilen bir başka in­
formel yanlış, taktik yahut hile, muhatabın veya dinleyicinin
dikkatini tehlikeli bir konudan başka bir tarafa çekmek için
başka bir konu öne sürmek biçiminde yapılan yanlıştır (red
herring) . Örnek:

Röportajcı : Sizin muhalifiniz göçmenlik reformunu savu­


nuyor. Ona katılıyor mususnuz?

Aday: Sanırım bu büyük ulusun karşı karşıya olduğu


daha önemli sorun, terörizm sorunudur. Bu sorunun üs­
tesinden nasıl geleceğimizi size anlatayım .

Dikkatin çekildiği başka yön ne kadar ilginçse, bu tak­


tik o kadar başarılı olur. Bu yanlıştan kaçınmak isteyen kişi ,
158 Prof. Dr. Cafer Sadık Varan / DiN FELSEFESI ----

konunun değiştirildiğini belirtmeli ve muhatabı asıl konuya


davet etmelidir. Bu yanlış veya yanıltmaca türü, şu Temel
fıkrasında da görülmekte , Fadime'nin evlilik isteği , Temel'in
yaşlılığa dayalı konudışılık hilesiyle savuşturulmaktadır:

Fadime (Temel' le 10 yıl resmi nikahsız yaşadıktan son­


ra) : - Temel, biz artık evlensek diyorum .

Temel : - Fadime, bu yaştan sonra bizi kim alır?

Kişinin Kendisin i Eleştirme Yan /ışı: Belki en yaygın in­


formel yanlış, kişinin kendisini eleştirme yaniışı ya da daha
kısa bir ifadeyle " kişiye karşı " yanlışıdır. Bu yanlışta, savu­
nulan görüşe karşı çıkmak yerine onu savunan kişiye karşı
çıkma, onun karakterine, sahip olduğu bazı özelliklere veya
yaptığı bazı işlere dikkat çekerek, aslında bu Özelliklerle doğ­
rudan ilişkili olmayan bir konudaki görüşüne karşı çıkma yan­
Iışı işlenir. Bu yöntem, mantık açısından yanlış sayılmasına
karşın, günlük tartışmalarda oldukça etkili olduğu için birçok
kişinin sıklıkla başvurduğu bir yoldur.

Diğer yanlış türlerinde belirttiğimiz bir hususu burada da


tekrar etmekte yarar vardır. Burada yanlış diye belirtilen şey,
her zaman için geçerli olmaktan ziyade belli durumlarda yan­
lış olan bir tutumu belirtir. Tartışılan konu doğrudan doğruya
kişinin karakteri ve güvenilirliği gibi hususlarsa , bu bağlamda
kişinin karakterine eleştiriler yöneltmek ve onun geçmiş dav­
ranışlarından örnekler vererek güvenilir biri olmadığını sa­
vunmak, burada bahsedilen türden bir yanlış değildir. Burada
yanlış sayılan , muhatabın kişiliği ile doğrudan ilgisi olmayan
bir konuda tartışma yaparken ve tartışılan konu ile ilgili ka­
nıtlar öne sürmek yerine onun kişiliğine saldırıya geçmektir.
Kişiye karşı yanlışının bazısında kişinin karakterine, bazısında
MANTl K YAN I LTMACALARI: PERSPEKTIF. PROSEDÜR, i FA D E VE REAKS iYON HATALARI 159

zekasına, bazısında özel durumlarına ve tarafsız olmadığına


ve benzeri yönlerine karşı çıkılır. Örneğin:

Mary buna karşı çıkıyor; fakat o Afrika kökenli olduğu


için, onun görüşü çürüktür.

Kişiye karşı yaniışı ile ilişkili görülebilen yanlışlardan biri


de Tu quoque yani " sen de" (yapıyorsun) yanlışıdır. Bu yan­
lışta muhatabın karşı çıktığı görüşü kendisinin de yaptığı, bir
anlamda iki yüzlü olduğu, dolayısıyla öne sürdüğü görüş ve
kanıtiara itibar edilerneyeceği gösterilmeye çalışılır. Ancak
burada da asıl üzerinde durulması gereken onun öne sürdüğü
kanıt olması gerekirken bunun üzerinde durulmayıp bu hata­
yı onun da işleyip işlemediği üzerinde durulması tartışmanın
yine kanıttan ziyade kişiye karşı yönelilmesi hatasının bir tü­
rünün işlendiğini göstermektedir ve bu da hata sayılır. Bunun
gündelik hayatta karşılaşılabilecek örneklerinden biri, sigara
içemeye başladığı anlaşılan çocuğuna sigara içmenin zarar­
larını , sağlığa olumsuz etkilerini tek tek anlatarak izah etme­
ye çalışan anne babaya karşı çocuğun , öne sürülen kanıtları
değerlendirerek cevap vermek yerine şu kısa cevabı tercih
etmesidir: "Siz kendiniz de içiyorsunuz! . " Bu elbette tümüyle
alakasız ve yanlış bir cevap değildir. Ama onu yanlış kılan ,
anne babanın kanıtları değerlendirilmeden buna geçilmesidir.
Önce sağlıkla ilgili öne sürülen kanıtlar değertendirilip siga­
ranın sağlığa zararlı olup olmadığı neticeye bağlansa , çocuk
bundan sonra, anne babasının niçin sigara içtiğini sorgulasa
bu hata işlenmiş olmazdı . Kişiye karşı çıkmanın bir türü olan
"sen de , siz de" karşılığının hata olması , karşı tarafın kanıtla­
rının gücünü hissedince minderden kaçma bahanesine dönü­
şünce ya da kanıtın gücünü kanıt kullanmaksızın düşürmeye
çalışınca ortaya çıkmaktadır. Bu hata politikacılar arasında da
sık görülür. Şöyle bir örnek verilebilir:
160 Prof. Dı: Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESI ------

Tony Blair sürekli küresel ısınmaya karşı duyarlı olmamız


gerektiğini söylüyor, ama kendisi de daima jumbo jetlerle
uçuyor; dolayısıyla bu konuyu fazla önemsememek ge­
rekir.

Bu kanıt yanlış bir akıl yürütme içermektedir; zira eğer


küresel ısınma ile ilgili Blair'in kanıtlan inandıncı ise onun
kendisinin de soruna katkıda bulunup bulunmaması kanıtla­
nnın güçlülüğü ile fazla ilişkili değildir. Önemli olan, kişiler
değil kanıtlardır. Kanıtlar sağlamsa, onu savunan kişilerin
karakteri de , o kanıtın gösterdiği doğrultuda hareket edip et­
memeleri de kanıtın kendi içinde sağlamlığı ile ilişkili değildir
ve bunlardan dolayı geçersiz sayılamazlar. Muhatabımızın şu
veya bu türde bir kişiye karşı yaniışı işlediği farkedildiğinde,
bu hatayı işiernekte olduğunun farkında olduğu belirtilerek,
karakter ve zeka gibi hususlar ile öne sürülen kanıtlar ara­
sında özel bir ilişki olmadığı hatırlatılarak, onun sağlam veya
inandırıcı kanıtianınıza karşı çıkmak istiyorsa, bu kanıtları
değerlendirerek ya da başka karşı kanıtlar öne sürerek bize
karşı çıkmasının daha doğru olacağı hatıriatılmalıdır (Crews­
Anderson 2 0 0 7 , 50-5 2 . Walton 1 993, 1 34-7 1 ) .
Kork u l u k Adam Yan /ışı: Korkuluk adam veya bostan
korkuluğu (Straw man) yanlışı , muhatabın görüşünün, red­
dedilmesi veya hertaraf edilmesi daha kolay olacak şekilde
kötü yansıtılması , abartılarak sunulması, tahrif edilerek belir­
tilmesidir. Gerçek bir adama nispetle. kargaları ürkütrnek için
bahçe kenarlarına yapılmış içi saman dolu. ceket giydirilmiş
ve şapka takılmış korkuluk ne kadar gerçekten uzaksa ve bir
tür hile ise, bir kişinin güçlü kanıtını önce zayıf gösterip sonra
o zayıf halini çürütmek de informel bir kanıtlama yaniışı veya
hilesi sayılır. Bu hilede muhatabın savunduğu görüş, gerçek
gücü ve delilleriyle değerlendirilmeden eleştiriJip gözden dü­
şürülmüş olur. Bu taktikle karştiaştığını anlayan kişi , kendi
MANTl K YAN I LTMACALARI : PERSPEKTIF, PROSEDÜR, i FA D E VE REAKSIYON HATALARI 161

delillerinin karikatürize edilmesine izin vermemeli , delillerini


en güçlü ve somut haliyle yeniden ortaya koymalıdır.
Kaygan Yamaç Yan /ışı: Kaygan yamaç (slippery slope)
yanlışı , karşı tarafın önerisi veya görüşünün, birbiriyle bağ­
lantılı sonuçlann kaçınılmaz bir biçimde birbirini izlemesi so­
nucunda büyük bir felaketle karşılaşılacağı şeklinde bir itiraz
veya eleştiridir. Burada, atılan adımların kaygan bir yamaçtan
aşağı doğru kayılınaya başlandığında bir daha kolay kolay
durdurulamayacağı gibi, bir öneriyi kabul etme yönünde atı­
lacak ilk adımın da kaçınılmaz bir şekilde ilk adımı izieyecek
çok daha büyük felaketiere yol açacağı ve durdurulmasının
kolay olmayacağı ve hatta imkansız olacağı savunulur. Bu tür
savunma yeterli deliliere dayanmaksızın yapıldığında kaygan
yamaç yaniışı yapıldığı söylenir. Örneğin, yasalara uygun
bazı durumlarda kürtaja izin verilebileceği görüşü, böyle bir
adımın atılmasının insan hayatına saygının kaybedilmesine
yol açacağı, bu saygının kaybının da bir süre sonra, ekono­
miye katkısı olmayan insanların elimine edileceği toplama
kamplarının yapılmasıyla neticeleneceği iddiasıyla eleştirii­
meye çalışıldığında kaygan yamaç yaniışı yapılıyor demektir
(Walton, 1993, 23) .
Diyalektik, Diyalog Çeşitleri ve
Tartışma Adabı

Diya lektik: İnformel mantığİn alanını klasik mantığın


ötesine geçiren gündelik kanıtın bir başka yönü diyalektik
olmasıdır (Blair, 20 0 3 , 9 1} . Geleneksel olarak, diyalektik,
argümanı/kanıtı bir karşılıklı fikir alış-verişi , değiş-tokuş (exe- ·

hange) türü, önermeler (tezler) ve karşı-önermelerin ortaya


konuluşu olarak anlar. Diyalektik, geniş anlamda ve basit bir
ifadeyle , argümentatif tartışma bağlamında soru ve cevap­
ların karşılıklı sunuluşu olarak anlaşılır (Blair, 2003, 96) . Bu
yaklaşım , kanıtı, daha geniş bir müzakere ve münakaşa bağ­
lamında anlar, hatta görüş farklılıklarını, "diyalog" içinde ve
interaktif akıl yürütme vasıtasıyla çözme aracı olarak görür.
Böyle bir yaklaşım, rasyonelliğin, iyi bir akıl yürütmenin ya
da daha geniş anlamda aklını iyi bir biçimde kullanmanın, dar
anlamda algılanan ikna etme veya kanıtlarla ispat etmeden
daha geniş bir uygulama alanı olduğunu gösterir. Bu şekliyle
informel mantık, argümantatif olmayan ama aklını iyi kul­
lanmayı gerektiren öteki alanlarla da ilgilenir. Bazı informel
mantıkçılara göre zaten aslında bütün gerçek argümanlar tek
yönlü ikna veya ispat araçları olmaktan ziyade diyalektik tarz­
dadırlar ve muhatabın soru ve itirazlarını dikkate alıp yeni iyi
kanıtlar öne sürmeyi gerektirirler (Groarke , 2007).
Kanıtiara diyalektik yaklaşımda her argüman interaktif
diyaloğa katılan bir muhatap , ve hatta duruma göre bir hasım
------- DiYALEKTIK, DIYALOG ÇEŞİTLERI VE TARTIŞMA ADABI 163

ya da meydan okuyan kişi ile ona kendi görüş ve kanıtlarını


serdeden ve muhatabın itirazlarına cevap veren kişi varmış­
çasına algılanır. Bu diyalogcia iki kişi beraberce akıl yürüt­
mekte, birbirini kendi sonuçları lehine ikna etmek konusunda
akıllarını kullanmaktadırlar. Tartışmalı konularda soru-cevap
diyaloğu ardışık tarzda ilerleyip, uzun bir şekilde sürebilir. Bu
durumda informel mantık kuramı, kanıt veya argümanı, tar­
tışmalı bir sorunla ilgili herbiri tartışmalı diyaloğun bir yönünü
temsil eden iki katılımcı arasındaki karşılıklı akıl yürütme ve
argümanlara dayalı mesaj alış verişi ve etkileşim biçimi olarak
görür (Walton, 1 993, x) .
Diya log Çeşi t/eri : Diyalog çeşitlerinden biri kişisel çe­
kişmedir (quarre l) . Bu türde, agresif kişisel saldırılar yapılır,
abartılı duygusallıklara başvurulur, dengeli bakış açısı kaybe­
dilir ve ne pahasına olursa olsun tartışmayı kazanmak arzula­
nır. Çekişmede, mantık hatalarından biri olan ad hom inem
saldırı , yani muhatabın öne sürdüğü kanıttan ziyade onun
kendisine saidırma yaklaşırnma yaygın olarak başvurulur ve
akli kanıtlardan ziyade duygusal gerekçeler üzerinde durulur.
Bundan dolayı, çekişme, kanıtlı tartışmanın en düşük seviye­
sini yansıtır ve mantıkla fazla ilişkili görülmez (Walton, 1 993,
3-4) .
Diyalog türlerinden bir başkası m ünazaradır (debate) .
Bu, çekişmeden daha düzenlidir; bunda, hangi tarafın daha
iyi kanıta sahip olduğuna karar veren hakemler veya adli­
yede ise hakimler vardır. Çekişmeye nispetle mantıksal akıl
yürütmeye daha uygundur; çünkü sonuca, kişisel hücuma
maruz kalmayan üçüncü bir kişi veya jüri tarafından karar
verilir. Bununla birlikte, bu türde de her türden mantık hata­
sına rastlana bilir. Çünkü asıl hedef, jüriyi etkileyerek hasma
karşı zafer kazanmak olduğundan, tartışmayı- kazanmak için
bir taktik olarak pekçok hatalı veya hileli akıl yürütme yolu-
164 Prof. Dr. Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESi ------

na başvurulabilir. Buradaki başarılı bir kanıt, mutlaka mantık


açısından makul bir kanıt olmak zorunda değildir. Asıl he­
def mantıksallık ve makullük değil, münazarayı kazanmaktır.
Dolayısıyla, bunun da mantıkla ilişkisi , çekişmeye göre daha
fazla olmakla birlikte, yine de sınırlıdır (Walton, 1 993, 4-5) .
Buna benzer bir başka diyalog türü, m üzakere (negotiation)
diyaloğudur. Bunda asıl amaç kişisel çıkar ve kazanç, yöntem
de pazarlıktır. Bir tarafın kazanması , öbür tarafın kaybı an­
lamına gelebilir. Tarafsızlık, objektiflik, hakikat arayışı, öner­
ınelerin doğruluğu ve kanıtın mantıksal anlamda güçlülüğü
fazla önemli değildir.
Diyaloğun bir başka türü, bazen eleştirel tartışma da de­
nilen ikna di ya loğ u dur (persuasion dia logue) . Bu tür diya­
logda ispatlamak istedikleri tezleri olan iki katılımcı olur. Ana
yöntem , karşıdakinin kabullerinden hareket ederek çıkarım
kurallarına göre iddianı ispatlamak, başka bir deyişle, karşın­
dakini kendi tezinin doğruluğuna ikna etmektir. Ana amaç
karşı tarafı kendi görüşünün doğruluğuna veya kendinin hak­
lılığına iknadır.
ikna diyaloğunun iki temel türü vardır. Asimetrik ikna
di ya loğu nda bir katılımcının yükümlülükleri diğerinden farklı
olur. Simetrik ikna di ya loğu nda ise her iki katılımcının yü­
kümlülükleri de aynıdır. Şu örnek olaydaki diyalog , asimetrik
ikna diyaloğudur: Karl , Tanrı'ya kesin olarak inanan biridir;
ve ateist olmamakla birlikte Karl'ın kanıtlanndan ikna olma­
yıp onlara itirazlarda bulunan ve kendisini agnostik olarak ni­
teleyen Erik'i Tanrı 'nın varlığına inandırmaya çalışmaktadır.
Bu örnek durumda Karl ve Erik'in yükümlülükleri farklıdır.
Karl, kendi pozitif tezini , ondan şüphe eden Erik'e ispatlama­
ya uğraşma çabasını üstlenmek durumundadır. Erik, Tanrı 'nın
olmadığı yönünde negatif bir tezi Karl ' a ispatlamaya uğraş­
mıyor. Onun tek yükümlülüğü, Karl'ın kanıtlarını kabul et-
------- DIYALEKTiK, DIYALOG ÇEŞITLERI VE TARTIŞMA ADABI 165

rnek konusunda şüphelerini yansıtan sorular sormaktır. Buna


karşın şu ömektaki diyalog , simetrik ikna diyaloğudur: Mary,
Tanrı 'nın olmadığını savunan bir ateisttir. Barbara, Tanrı'ya
inanan biridir ve Mary'yi Tanrı'nın var olduğuna inandırmaya
çalışmaktdır. Her ikisi de diğerinin tezini reddetmeye ve ken­
di tezini ispat etmeye çalışmaktadır. Bu durumda her ikisinin
yükümlülükleri de aynıdır ve her ikisi de ispa t yükü (bu rden
of prooj) denilen yükümlülük altındadır (Walton , 1 99 3 , 1 1 -
1 2) .
Bir başka diyalog türü, soruşturmadır (inquiry) . Bunda
kullanılan öncüller, daha ziyade, sadece doğruluğu bilinen
önermelerden, soruşturmaya katılan tarafların her ikisinin
de güvenilir bilgi olduğunda hemfikir oldukları önermelerden
olur. Soruşturma türü diyalogda asıl amaç, karşı tarafı ikna
etmekten ziyade her iki taraf için bilgi artışı sağlamaktır ve
dolayısıyla soruşturma esas itibarıyla birikimsel bir diyalog
türüdür. Soruşturmada, mevcut delillerden elde edilebilecek
kesinliğe dayalı temellendirme veya ispatlama çabasında olu­
nur. ikna diyaloğunda makul olan fakat kesin olmayan bir
delile dayalı olarak bir görüşü kabul etmek mümkün iken,
soruşturmada öncüllerin kesin deliliere dayanması öngörü­
lür. Zaten soruşturma diyaloğunun katılımcıların , mümkün
mertebe tarafsız birer objektif hakikat araştırıcısı oldukları ve
birbirine karşıtlık içinde değil işbirliği içinde oldukları varsa­
yılır. Soruşturmada mantıksal ispat önemlidir ama yöntemi
araştırma alanının yapısına göre değişir (Walton , 1 99 3 , 6-7) .
Bazı argümentatif söylemlerde bu diyalog türlerinin bir­
den fazlası kullanılabilir, birinden ötekine geçişler yapılabilir.
Örneğin müzakere yahut pazarlık diyaloğundan ikna diyalo­
ğuna geçmek iyi bir adımdır. Aslında burada bahsedilenlerin
dışında bilgi diyaloğu , eylem diyaloğu, eğitim diyaloğu gibi
başka türden diyaloglar da vardır. Bunlar arasında informel
166 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DiN FELSEFESi ------

mantık açısından en önemli görülenlerden biri , belli kuralla­


rı da olan ikna diyaloğudur. Öbürlerinin üzerinde durulması ,
onlara geçildiğinde karşılaşılabilecek mantık yanlışları ve ha­
talannın farkında olunabilmesi içindir (Walton , 1 993, 8-9) .
Türü ne olursa olsun , başarılı bir diyaloğun dört ardışık
aşamasından ve biz üzerinde durmayacaksak da bunların
herbirinin kendine özgü kurallarından bahsedilir. Birinci aşa­
ma olan açı ş aşaması , katılımcıların diyaloğa istekliliklerini
belirttikleri ve diyalog türünün ortaya çıktığı aşamadır. İkinci
aşama olan ka rşı /aşma aşaması , diyaloğun konusunun be­
lirtildiği , bu konuda diyalog üzerine görüş birliğine vanldığı
ve diyaloğun amacının belirlendiği aşamadır. Üçüncü aşama
olan a rgüman tatif aşama , yahut kanıtiara dayalı tartışma
aşaması , her iki tarafın kanıtlar öne sürerek ve birbirine söz
hakkı vererek diyaloğa katkıda bulunma yükümlülüklerini uy­
gun yöntemlere başvurarak yerine getirdiği aşamadır. Dör­
düncü ve son aşama olan kapanış aşamas ı , diyaloğun ama­
cının gerçekleştirildiği veya katılımcıların uygun bir biçimde
diyaloğu bitirmeye karar verdikleri aşamadır (Walton , 1 993,
9- 1 1) .
Ta rtışma Adabı : Diyalektik fikir alışverişini karakteri­
ze eden birçok norm veya tartışma adabı vardır. Tartışma
esnasında " sıranın sana gelmesini beklemek" , "bir tartışma
konusu bitmeden diğerine geçmemek" , "ispat yükü kendi
üzerinde ise buna razı olmak ve gereğini yapmak" bunlar­
dan bazılarıdır. Bununla birlikte tek bir diyalektik normlar seti
yoktur; zira diyalektik durumlar ve diyalektik hedefler diyalek­
tik uygulamasında takip edilen diyalog türüne göre bir hayli
değişiklik arzedebilir (Blair, 2003, 96) . Hak ve edep esasının
benimsendiği ideal bir tartışmada asıl olan , her iki tarafın da
birbirlerinin görüşünü anlamaları , kendi lehlerindeki delilleri
açıkça karşı tarafa sunabilmeleri , bundan sonra karşı tarafın
------- DIYALEKTiK, DIYALOG ÇEŞITLERI VE TARTIŞMA ADABI 167

itirazları ve delillerini de dikkate alarak gerçeği dürüstçe belir­


lemeye çalışmalarıdır. İslam düşüncesi bağlamında sözü edi­
len tartışma adabı kurallarından bazıları şöyle özetlenebilir:

1. İki taraf da tartışmayı gerçeği ortaya çıkarmak ni­


yetiyle yapmalı , taasuptan uzak durmalı , deliller
sonucunda gerçek ortaya çıktığında bu ister kendi
görüşleri olsun, ister karşı tarafınki , isterse de bam­
başka bir görüş olsun , onu benimsemekten kaçın­
mamalıdır.
2. İki taraf da terbiyeli sözler kullanmalı , ayıplama,
alay, küçük görme gibi davranışlardan kaçınmalıdır.
Kişi , mizacının değiştiği ve itidal haddini aştığı bir
zamanda tartışmaya girişmemelidir. Şayet muhatap
yaygara çıkarırsa ona uymamalı, sükunet ve vakarını
koruyarak delillerini tam yerinde arzetmeye çalışma­
lıdır.
3. Sağlam kanıtiara dayalı ikna etme metotları benim­
senmeli , iddialar için güçlü deliller ve gerekçeler
gösterilmeli , başkasından yapılan nakillerde haberin
kaynağının sıhhati ortaya konmalıdır.
4. iddialarda veya delillerde tutarsızlık veya çelişki ol­
malı , bir taraf diğerinin ne dediğini, görüşlerinde
çelişki olup olmadığını tam anlamadan onu eleştir­
ıneye geçmemelidir.
5. Söz ne çok uzatılmalı , ne de çok kısa kesilmeli , garip
ve kapalı lafızlardan kaçınılmalı , konuşmalar konuyla
bağlantılı olmalı , sözünü bitirinceye kadar karşı tara­
fı beklemeli ve konuşması kesilmemelidir (el-Elmai ,
1 984, 499-5 06) .
Retorik, Retoriğin Bileşenleri ve
ikna Yöntemleri

Bazı informel mantıkçılar kanıt ve tartışma çalışılması­


nı da kanıtın tanımını da genişletmekten yanadırlar. Onla­
ra göre bir tartışmada öne sürülen kanıtlar, bir tartışmacıyı
karakterize eden tutumlar, inançlar, duygular ve sezgiler kü­
mesinin özetini yansıtırlar. Dolayısıyla bir tartışma esnasında
sadece geleneksel anlamdaki rasyonel ve mantıksal araçlar
değil duygusal, sezgisel ve hatta umutsuz bir bakış ya da
gözyaşı gibi fiziksel ve görsel araçlar da dikkate alınmalıdır.
Çünkü bunlar bir sonuç yönünde dinleyiciyi ikna etmede çok
önemli rol oynamaktadır. Hatta bazı görsel imgeler, bir takım
öncüller ve sonuçların vereceği sözel önermeler veya mesaj­
ları tek başına verebilmekte , dolayısıyla bunlar görsel kanıtlar
olarak aniaşılıp değerlendirilebilmekte ve reklamcıhk, sanat,
tasarım , televizyon, internet, politika gibi pek çok konuda
gittikçe yaygınlaşan bir biçimde kullanılmaktadır. Bununla
birlikte her tür kanıtta asıl önemli olan hususun , öncüllerin
en azından makul olup olmadığı ve sonucu muhtemel kılıp
kılmadığı hususu olduğu unutulmamalıdır (Groarke , 2007).
İnformel mantığın amacı günlük hayatta kullanılan ka­
nıtın dinamiklerini anlamak olduğu için informel mantıkçılar
da bu tür kanıtların başarısına katkıda bulunan tüm öğelere ,
yani klasik formel mantıkçıların geleneksel olarak önemse­
ınediği bazı öğelere de ilgi duyarlar. Klasik mantığın iyi bir
------ RETORIK, RETORIGIN B I LEŞENLERI VEI KNA YÖNTEMLERİ 169

kanıttan anladığı , "sağlam" , yani doğru öncüileri olan geçerli


bir kanıttır. Bu , günlük tartışmalarda görülen kanıtlama bi­
çimlerinin pekçok örneğine de uygulanabilecek olan iyi bit
kanıt anlayışıdır. Fakat informel mantıkçılara göre iyi kanıtla­
nn, öncüileri doğru olan , doğruluğu kanıtlanmış, ispatlanmış ,
kesin olan kanıtlar oldukları görüşünde sorunlar vardır. Böy­
lesine mutlak ve dar anlamda doğruluk, ispatlanmışlık veya
burhanilik; varsayımsal ve kesin olmayan inançlarla, doğru
ve yanlışın ne olduğuyla ilgili derin görüş ayrılıklarıyla, doğru
ve yanlış olarak kolayca kategorize edilemeyecek olan ahla­
ki ve estetik iddialarla , ve kimi varsayımların kabul edilebile­
ceği, reddedilebileceği ya da tersine çevrilebileceği değişken
şartlarla karakterize edilen pekçok informel bağlama, günlük
yaşam koşullarında karşılaştığımız ve karar vermek zorunda
kaldığımız durumların en azından bir kısmına çok da uygun
değilmiş gibi gözüken bir kavramdır (Groarke , 2007) .
Özellikle 2 0 . yüzyıl felsefesi kesinliğin imkansızlığını vur­
gulama eğilimindedir. Bunun iki uç ifadesi varoluşçuluk ve
görececi bilim felsefesidir. Varoluşçuluk, Heidegger, Sartre
ve Beauvoir'in yazılarında, insanların, yaşamlarında temel
alacakları değerleri keşfetmeleri veya oluşturmaları gerek­
tiği vurgulanır. Thomas Kuhn ve Paul Feyerabend'in çalış­
malarındaki görececi bilim felsefesi , bilimdeki değişimierin
daha doğru teoriler değil sadece farklı teoriler ürettiğini öne
sürmüştür. Bunlara rağmen, "birçok çağdaş filozof, ne varo­
luşçu ne de görececidir. Ancak yaşamlarımızı kesinliklerden
çok olasılıklarla yönlendirmeyi öğrenmemiz gerektiğini ileri
sürme eğilimindedirler'' (Morton , 2006, 2008) . Bu da akılcı­
lık ve rasyonelliğin terkedilmesini değil, sınırlarının genişletil­
mesi ve duygusal faktörlerin de dikkate alınması gerektiğini
göstermektedir.
Nitekim kendi görüşünü benimsernesi için ötekini ikna
170 Prof. Dı: Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESi ------

etmeye çalışan insanlar, görüşlerinin doğru veya yararlı ol­


duğunu her zaman kanıtlannın sağlam ve inandırıcı olmasına
veya mutlak anlamda doğru olduğu iddiasına dayanarak te­
mellendirmeye çalışmazlar. İnsanlar çoğu zaman bir konuda
hakikati araştırmak yerine sahip oldukları görüşe başkalarını
da inandırmaya gayret ederler. Bu amaçla da, çoğu zaman
iyi niyetle bazen de kasti bir aldatma amacı güderek, çeşitli
ikna taktikleri ve hitabet tekniklerine yahut daha terminolojik
bir ifadeyle çeşitli retorik yöntemlere başvururlar (Chrews­
Anderson , 2 0 0 7 , 46) .
Retori k : Retoriğin tanımını yapmak kolay değildir. Çün­
kü Platon'un retorik anlayışı dikkate alındığında başka bir an­
lam, Aristoteles'in retorik anlayışı dikkate alındığında daha
başka bir anlam ortaya çıkmakta , bu anlam farklılığı günü­
müze kadar da etkisini sürdürmekte ve retorikte belirsizliğe
yol açmaktadır. Retorik, çoğu kimse için olumsuz anlam taşır.
Bunun nedeni retoriğin özellikle Platon tarafından Sofistler­
le ilişkilendirilmesidir ; Sofist gerçek filozofun antitezi olarak
görülürken , reorik de doğru düşünmenin zıddı olarak, yanlış
ve aldatıcı olan ama öyle gözükmeyen hatalı akıl yürütme
olarak değerlendirilmiştir. Kimi zaman propaganda, kimi za­
man kandırma ve aldatma olgusuyla ilişkilendirilen retorik, o
dönemden beri çoğu zaman, muhatabın veya dinleyicilerin
zihninin , yanıltmacalı akıl yürütmeceler, irrasyonel ikna yön­
temleri veya hitabet teknikleriyle manipüle edilmesine indir­
genmiştir. Bununla birlikte Platon kaynaklı bu olumsuz imajın
yanında Aristoteles sayesinde oluşturulmuş olumlu bir retorik
imgesi de vardır. Aristoteles retoriği ciddiye almış, ona pozitif
bir görev vermiş, soylu nitelikler yüklemiştir. Ona göre siya­
set ve ahlak gibi pekçok sosyal bilim ve felsefe alanında ve
gündelik hayat içindeki birçok konuşma, tartışma ve söylem­
de, bilimsel veya mantıksal kesinlikten bahsetmek mümkün
değildir; bununla birlikte bu alanlarda da iyi niyetle düşün-
------ RETORIK, RETORIGIN B i LEŞENLERI VEİ KNA YÖNTEMLERI 171

rnek, makul olduğuna inanılan görüşleri savunmak ve öteki


insanları bu yönde düşünmeleri için ikna etmeye çalışmak
olumlu ve gerekli bir tavırdır. Başkalarının retorik tuzakların­
dan kurtulmanın panzehiri de retoriğin kendisidir, retoriğin
bilinmesidir (Meyer, 2009, 7-9) .
Aristoteles'e göre retorik, asıl itibarıyla " ikna biçimleriy­
le ilgilidir" ve "faydalıdır" (Aristotle 1 99 1 , 2 1 5 3- 1 55). ikna
reteriğinde üç unsur önemlidir. Konuşmacının kişisel karak­
teri, dinleyiciler ve konuşmadaki sözlerle sağlanan delil. ikna­
da başarı öncelikle konuşmacının kişisel karakteri ile ilgilidir;
konuşma, onun güvenilir biri olduğuna bizi inandırmalıdır.
Çünkü kesinliğe ulaşmanın imkansız olduğu veya görüş ay­
rılıklarının çok olduğu konularda genel olarak iyi insanların
dediklerine inanır, güvene dayalı olarak onların fikirlerine
katılırız. İkinci olarak, ikna, dinleyicilerle ve özellikle onların
duygularının harekete geçirilmesiyle ilgilidir. Üçüncü olarak
da ikna konuşmanın kendisi ile, konuyu ikna edici kanıtlar­
la ispatlayıp ispatlayamayışımızla ilgilidir (Aristotle, 1 99 1 ,
2 1 55) . B u üç temel bileşene ilerde tekrar değineceğiz. Pla­
ton ve Aristeles'in tutum faklılıklarının da etkisiyle retoriğin
tanımındaki belirsizliği bazı yazarlar üç farklı tanımdan bah­
sederek gidermeye çalışırlar. Bunlardan birine göre, " Retorik
tanımları üç büyük kategoriye ayrılabilir:
1. Retorik dinleyicilerin manipüle edilmesidir (Platon) .
2. Retorik güzel konuşma sanatıdır (Quntilianus . . . )
3. Retorik ikna etmesi gereken ya da ikna etmeyi
amaçlayan argüman ve söylemlerin (Aristoteles) ser­
gilenmesidir.
Bu tanım farklılıkları biraz da Aristoteles'in yukarda kı­
saca değinilen üç temel retorik bileşenle ilgili tasnifinde öne
çıkan yönlere vurgu ile alakalıdır. Birinci tanımda vurgu din-
172 Prof. Dr. Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESI ------

leyici üzerine, ikincide vurgu konuşmacı veya hatip üzerine,


üçüncü tanımda da vurgu konuşmacı ve dinleyici arasındaki
konuşmanın kendisi ile alakalıdır (Meyer, 2 0 0 9 , 9- 1 0) . Genel
olarak bakıldığında retprik, önceden belirlenmiş bir eylem ya
da kanaat doğrultusunda insanlan ikna etmeyi , güdülemeyi
amaçlayan bir iletişim biçimidir. O, belirli bir kanaat veya tep­
ki ortaya çıkarma gayretiyle dilin ustaca kullanılmasıdır; çoğu
uygulamasında zihinsel bir zorlama biçimini alır ve eleştirel
olmaktan ziyade propaganda aracı olma eğilimindedir (Ho­
ner, 1 996, 43-44) .
Geleneksel olarak retorik, bir kanıtın veya argümanın
rasyonellik ötesi yönüne mantığa kıyasla daha fazla dikkat
çekmiş ve dinleyicilerini bir sonuç lehinde ikna etmeyi ümit
eden bir tartışmacının, hitap ettiği dinleyicilerin tutumlarını
tanıması ve onlara saygı göstermesi gerektiğini kabul etmiş­
tir. Çünkü öncüller doğru bile olsa, onları dikkafalılıkla red­
deden bir dinleyiciyi ikna etmeye hiçbir kanıt yetmeyecek­
tir. Bu husus, gündelik hayatta karşılaşılan akıl yürütme ve
tartışmaların son derece önemli bir yönüdür ve bunu bilen
başarılı tartışmacılar, dinleyicilerinin durumuna uygun düşen
öncüileri seçerler. Günlük hayatta kullanılan kanıtların ama­
cı ikna etmek olduğu için , kanıtın bu yönleri onu anlamada
ve kullanınada önemli bir rol oynamalıdır. Dolayısıyla bazı
informel mantıkçılar kanıtlan bu açıdan değerlendirmede ge­
leneksel retorikten yararlanırlar. Bu tarz yaklaşım, ikna edici.
bir kanıtın Aristoteles reteriğinde görülen üç bileşenini ısrarla
vurgular: pathos (kanıtın kendisine yöneltildiği dinleyicinin
kanaatleri) , logos (kanıtın mantığı) . ve ethos (tartışmacının
karakteri) (Groarke, 2007).
Retoriğin Bi leşen leri : Aristoteles 'ten günümüze kadar
retorik için çok önemli bileşenler olan logos , pa thos ve e t­
hos terimlerini biraz daha açmakta yarar vardır. Aristoteles'e
------ RETORIK, RETORIGIN BILEŞENLERI VEIKNA YÖNTEMLERI 173

göre bu üçünün en önemlisi logostur. Logos, retorik söyle­


min rasyonellik ve dille ilişkisini betimler. Logos, hem hatibi
hem de karşısındaki dinleyiciyi kendi kurallarına bağlar; din­
leyiciyi hatibin güçlü argümanlarıyla ikna eder ya da heyecan
yaratan güzel üslubuyla onların beğenisini kazanır. Pathas ise
ikna etmek, razı etmek, kandırmak veya büyülemek istenilen
dinleyiciyi nitelernek için kullanılan sözci.iktür. Dinleyici pasif
sayılır, kendi tutkularının etkisinde kaldığı gibi iyi bir hatibin
de etkisinde kalır. Ama rasyonel söylem ve tutkuları etkile­
yen söylem arasındaki farkı doğuran, heyecan yaratan ve işi
mantığı unutturma noktasına kadar götüren logos'tur. Zira
Aristoteles' e göre retorik, esas itibarıyla bir hatibin söylemidir
ve dinleyiciyi ikna etmeyi veya heyecanlandırmayı amaçlar.
Öteki iki boyut, asıl olan logos'la veya sözün gücü ile entegre
bir halde çalışır. Platon 'a göre ise asıl olan log os değil, pathas
ve özellikle de ethos yani hatibin kendisidir. Platon 'un anla­
dığı anlamda ethos, sadece dinleyici üzerindeki etkinin do­
ğurduğu sonuçla ilgilenen ve kimi zaman taraf değiştiren ve
hatta karşıt fikirlerisavunmaktan ve çelişkilietkileri aramaktan
sıkılmayan Sofistvari bir hatibin girişiminin adıdır. Aristoteles
için retoriğin anlamı daha olumlu olduğu gibi retorik bile­
şenlerden biri olan ethosun yahut retorikteki hatip boyutu­
nun anlamı da olumludur. Ethos hatibin özellikle de ahlaki
boyutu anlamına gelir. Güzel konuşmanın anlamlı olabilmesi
için hatibin erdeminin (ethos) ön plana çıkması gerekir; onun
mesleği, sosyal kökeni ne olursa olsun, ineelikle ahlakının
herkese örnek olacak düzeyde olması şarttır. Güzel konuşma
sanatı , konuşanın meşruiyet ve ahlaksal yetkiye sahip oldu­
ğu bir retorik gerçekliktir. Hatta bazen ethosun logostan da
önemli olduğunu söylemek mümkündür. Pathas ve logos,
ethos'un hatiplik değerine örtük biçimde katılsalar da ikincil
gözükürler; çünkü iyi insan olmadan gerçekten iyi konuşmak
mümkün değildir (Meyer, 2009, 1 1 - 1 2) .
1 74 Prof. Dr. Cafer Sadık Varan / DiN FELSEFESI ------

Ethos, hatibin iyi bir olduğu kadar tartıştığı veya hitap


ettiği kimselerde güven duygusu uyandırmasına da bağlıdır.
Tartışmaemın kendine ait güvenilirlik izlenimini muhatap
veya dinleyicilerinde bırakabilmesi için, birinci olarak, iddiada
bulunduğu konu hakkında bilgili olduğuna ilişkin onları ikna
etmesi gerekir. İkinci olarak, sadece iddiası ile ilgili delilleri
sunarken doğru davranan biri değil, bir bütün olarak ahlaken
dürüst kişilikli ve sağlam karakterli biri olduğuna onları ikna
etmelidir. Üçüncü olarak da, iyi niyetli bir tartışmacı olarak,
kendisininki kadar başkalarının menfaatleri ve ihtiyaçlarını
da dikkate alan biri olduğunu göstermelidir. Zekilik, sağlam
karakterlilik ve iyi niyetiilikle tanınmış olmak, bir gecede ka­
zanılabilecek bir şöhret değildir. Bununla birlikte, kazanılma
süresinden daha kısa sürede kaybedilebileceği ve bir kez
kaybedildikten sonra telafisinin hiç de kolay olmadığı unu­
tulmamalıdır. Zeka, karakter ve niyetle ilgili genel güvenilir­
lik olgusunu pekiştirrnek için tartışma esnasında da, iddianın
_ asıl amacının hakikate ulaşmak olduğu hissettirilmeli ; deliller
seçilirken, güvenilir kaynaklardan ve en yetkin otoritelerden
seçilmeli ; ifade tarzı olarak saygılı bir ses tonu kullanılmalı ;
ve sonuç ortaya konurken gereğinden fazla iddialı olmayıp ,
her şeye rağmen ötekilerin görüşlerine de saygı duyulduğu
hissettirilmelidir (Rottenberg , 1 988, 1 4- 1 7) .
Retori k İkna Yön tem leri : ikna, kendi görüşünüzü, ele
alınan konuda herhangi bir fikri olmayanların sizin görüşü­
nüze katılmaya meyledecekleri , başlangıçta sizin gibi düşün­
meyenierin de bu konuşma veya tartışmadan sonra kendi gö­
rüşlerini yeniden gözden geçirmeye karar verecekleri şekilde
etkili bir tarzda sunmaktır. İnsanları ve özellikle de fikirlerini
benliklerinin bir parçası haline getirmiş sabit fikirli ve inatçı
tipleri ikna etmek pek kolay değildir. Ancak ikna çalışmasın­
da başarı sağlayıcı tutum ve taktikler eskiden beri irdelenmek­
tedir. Bunlardan bir kısmını şöyle özetlemek mümkündür: 1 .
------ RETORIK, RETORIGİN BILEŞENLERI VEİKNA YÖNTEMLERI 1 75

Muhatabına veya dinleyicilerine saygı göstermek ve onlara


saygı duyduğunu sözlerle ifade etmekten ziyade bunu için­
de hissetmek ve onlara hissetiirmek 2 . Dinleyicilerin, ikna
edilmeye çalışıldıkları konuyla ilgili bakış açısını ve görüşle­
rini önceden anlamaya çalışmak ve buna uygun bir strateji
izlemek. 3 . Dinleyicilerle ortak olarak benimsenin müşterek
noktalardan başlamak. 4 . Muhatabın görüşlerinin yanlış ol­
duğunu söyleyip onu rahatsız edecek şekilde negatif yönde
ilerlemekten ziyade onunkine alternatif olan görüşünüzü söy­
leyip kendi pozitif düşüncelerinizi ortaya koymak. 5 . Müm­
kün mertebe kanıtlarınızı aşırı iddialılıkla değil mütevazı bir
tutum içinde ifade etmek. 6. Bir tartışmanın tamamında haklı
olmak zorunda hissetmeksizin muhatabın haklı olduğu bazı
noktalar ortaya çıkarsa bunu dürüstçe itiraf edebilmek. 7 .
Olabildiğince objektif ve dürüst davranmak ve kendi konumu­
nun aleyhine olacak gibi gözüken hususları bile görmezden
gelmeden konuyu bütün yönleriyle ele almaya ve değerlen­
dirmeye çalışmak. 8 . Dinleyicileri gereğinden fazla kanıtiara
boğmamak, fazla sayıda delillerle bıktırıp diyalog ortamından
kaçırmamak 9 . Çeşitli deliller ve yaklaşımlar arasından din­
leyicinin ilgisine en uygun olanına odaklanmak ı O . Sağlam
olduğuna samirniyetle ve dürüstçe inanmadığın bir delili asla
kullanmamak ı ı . Görüşünüzün kabul edilmesinin hemen
gerçekleşmeyebileceğini bilmek ve sizin fikirlerinizden etki­
lenmiş olsalar bile insanların görüşlerini değiştirmelerinin bi­
raz zaman alabileceğini unutmamak (Ruggiero , 2004, 1 95-
205) .
Retorik araçlar sadece dürüstçe uygulanan hitabet ve
ikna tekniklerinden ibaret değildir. ikna tartışmaları sürecinde
hileli sayılabilecek uygulamalarla karşıtaşılabileceği de unu­
tulmamalıdır. Bu bağlamda ikna sürecinde kullanılan retorik
araçlar, genel olarak, duygusal bir tepki oluşturmak suretiyle
bir görüşü normalde olabileceğinden daha güçlü gösterecek
176 Prof. Dı: Cafer Sadık Varan / DiN FELSEFESI ------

şekilde dilin kullanımını sağlayan taktiklerdir. Duyguları ma­


nipüle etmek akli yollara başvurmaya göre çok daha kolay
olduğu için bu ikna yöntemlerinin günlük hayatta sıklıkla kul­
lanıldığı görülür. Bu tür retorik yöntemler, taktikler veya far­
kında olunması gereken hilelerden bazıları şunlardır:
Daha Pozitif veya Negatif Terim Kullanımı : Bir kişinin
bir şeye karşı duygusal tutumu, ona işaret etmekte kullanılan
terimler kullanılarak sık sık ve kolayca etki altına alınabilir.
Daha pozitif terim kullanımı (euphemism) , bir şeyi, normal
olarak kullanılan kelimenin kullanılmasına oranla daha az
ofensif veya negatif görünmesini sağlayacak daha pozitif
veya nötr bir kelime ile ifade etmektir. Örnek olarak, " sivil
ölümler" terimi yerine "yan hasar" teriminin kullanılması ve­
rilebilir. Daha negatif terim kullanımı (dysphemism) da bunun
tam tersidir; bir kelimenin yerine onu daha ofensif ve negatif
gösterecek başka bir kelimenin tercih edilmesidir. Örneğin,
" sivil ölüıniere neden olan biri " demek yerine "bebek katili "
(killing babies) demek bu retorik aracı kullanmaktır (Crews­
Anderson, 2 0 0 7 , 47) .
Önyargısal Retorik: Önyargısal retorik, dilin dinleyicide
önyargılar oluşturacak şekilde kullanılmasıdır. Bu, çoğu za­
man karşılaştırmalar, tanımlamalar ve açıklamalar şeklinde
olur. Karşılaştırma yahut benzetmeye verilebilecek örnekler­
den biri şu iki örnek arasındaki farktır:

John: Padma , züccaciye dükkanına giren bir fil gibidir.


Başkalarının düşünceleri veya duygularınının kendisini
etkilemesine izin vermez .

Tom : Padma, taş gibi kararlı ve sebatkardır. Başkalarının


düşünceleri veya duygularınının kendisini etkilemesine
izin vermez.
------ RETORIK, RETORIGIN B i LEŞENLERi VEIKNA YÖNTEMLERI 177

Burada hem John hem Tom aynı kadın hakkında konu­


şuyor olabilir; fakat Tom 'un kullandığı dil ona saygıyı ifade
ederken John'un dili ona karşı negatif bir önyargı oluştur­
maktadır (Crews-Anderson , 2 0 0 7 , 47) .
Alay ve Abartı : Başka bir yaygın retorik araç , alay edici
bir dil kullanmaktır. Burada, muhatabın görüşüne karşı kanıt­
larla cevap vermek ve onun geçersizliğini göstermek yerine
onunla alay ederek onu gülünç düşürme yoluna gidilir. Buna .
çoğu kere hakaret ya da hafife alıcı bir şaka da eşlik edebilir.

Ona oy vereceğimize inanıyorsun ha! Benim de satılık


bir köprüm var. [Benim satılık köprüm olduğuna inana­
cak kadar saf değilsen, ona oy vereceğimi sanacak kadar
da saf olma ! ]

B u örnekte ona o y vermenin iyi bir fikir olmadığını gös­


terecek herhangi bir neden üzerinde durulmuyor. Bunun
yerine , bunu varsaymanın bile saflık, avanaklık olacağı ima
edilmeye çalışılıyor. Abartı ise pozitif veya negatif yönde aşı­
rı , mübalağalı bir dil kullanmaktır. Örneğin,

Onun milletvekili seçilmesi şimdiye kadar bu ülkeye ya­


pılmış en iyi şey olur.

Onun milletvekili seçilmesi şimdiye kadar bu ülkeye ya­


pılmış en kötü şey olur.

Bir kişinin milletvekili seçilmesinin olumlu veya olumsuz


sonucu olabileceği kesindir; ancak bunun bir ülkenin tarihin­
de görülen en iyi veya en kötü şey olması apaçık bir abartı
örneğidir (Crews-Anderson , 200 7 , 48) .
Karmaşık Sorular Sorma : Karmaşık soru ya da yüklü
1 78 Prof. Dı: Cafer Sadık Yaran / DIN FELSEFESI ------

soru denilen bu taktikte sorulan soru muhatabın dikkatli ol­


ması durumunda vermeyeceği bir cevabı dikkatsizlikle verme­
sine yol açacak şekilde formüle edilir. Mantık yanlışları konu­
sunu işlerken de değindiğimiz bu yanlışa veya retorik taktiğe
dair verilen klasik örnek şudur:

Tom karısını dövmeyi bıraktı mı?

Evet veya hayır şeklinde cevap verilmeye uygun tarzdaki


bu soruya evet cevabını vermek de hayır cevabını vermek de
Tom ' un karısını geçmişte veya halen dövdüğü anlamına gel­
mektedir. Oysa Tom karısını hiçbir zaman dövmemiş olabilir.
Bir başka örnek şu olabilir:

Bu ülkedeki liberaller teröristleri desteklerneyi nihayet


bıraktı mı?

Bu tür sorulara çabucak evet ile başlayan cevap verilmesi


de hayır ile başlayan cevap verilmesi de , istenmeyen sonuç­
ların kabul edilmiş olmasına yol açacaktır.
Kinayeli ifadeler Kullanma: Sinsice yapılan retorik taktik­
lerden biri de, açıkça ifade edilmeyen bir ithamın dolaylı ola­
rak ima edildiği bir dilin kullanılmasıdır. Bu yolu kullanan biri ,
görünüşte öyle yapmamış olmasına ve bunu iddia etmemesi­
ne rağmen potansiyel olarak muhatabının hoşuna gitmeye­
cek bir iddiada bulunur. Verilebilecek örneklerden biri şudur:

Şarhoş olduğunu söylemiyorum ama dikkat ettim de li­


kör dolabındaki bütün şişelerin yerini değiştirmişsin.

Bu örnekte konuşmacı açıkça inkar ettiğini gerçekte ima


etmektedir. Retorik konusunu bitirmeden şunu da belirtmek
------ RETORIK, RETORİGİN B ILEŞENLERI VEI KNA YÖNTEMLERI 1 79

gerekir ki, bunlar ve benzeri türden retorik araçlara başvur­


mak ya da akli kanıtlar yerine duygusal taktiklere başvurmak
mutlaka kötü olan bir şey değildir. Bazen doğru oladuğuna
dürüstçe inanılan hususlarda akli kanıtların yeterli olmadığı
durumlarda retoriğe başvurmak çok yararlı hatta şart ola­
bilmektedir. Ancak informel mantık veya eleştirel düşünme
açısından önemli olan , belli bir görüşün analizinde ve değer­
lendirilmesinde bu duygusal taktiklerin tek başına ve aşırı de­
recede etkili olmasına izin vermemektir (Chrews-Anderson,
2007, 49) .
Etik, Argümantasyon Ahlakı ve
İyilikseverlik İlkesi

Etik: İnformel mantık kitaplarında, görülebildiği kadarıy­


la etik diye bölüm başlığı yoktur; ama olmasında yarar vardır
ve arandığında bazı malzemeler bulmak da mümkündür. Etik
yahut genel anlamda ahlak doğru ve yanlışın ya da daha doğ­
ru bir deyimle iyi ve kötünün bilimi olduğuna göre onun man­
tıkla da bir ilişkisinin kurulmuş olması gerekir. Zira hayatta
atılan adımın olduğu gibi düşünme , tartışma ve araştırmalann
da hem doğrusu hem yanl�şı, hem iyisi hem kötüsü, hem fay­
dalısı hem zarariısı olabilmektedir. Bu durumda düşünme ve
tartışma konulannın ele alındığı informel mantığın da etikle
ilişkisinin kurulması, iyi düşünme ve tarışmanın kötüsünden
ayırt edilmesi ve iyi olanların teşvik edilmesi gerekir. Man­
tık ve ahlak ilişkisi üzerinde birkaç soru sormak ve biraz dü­
şünmek , böyle bir bölümün gerekliliğini göstermekte gibidir.
Mantık ile ahlak arasında bir ilişki var mıdır? Yoksa mantık,
bilhassa asırlardır egemen mantık kuramı olan formel de­
düktif mantık, matematiğe benzer biçimde, biçimsel, soyut,
bağlamdan bağımsız ve dolayısıyla ahlaki değerlendirmelere
kapalı mıdır? Eğer öyle değil de, mantığın ve mantıksal kanıt­
lann ahlaki değerler ve değerlendirmelerle ilişkisi varsa. bun­
lar ne tür ahlaki değerlerdir ve ne tür ilkelerde dile gelirler?
Mantıktan felsefeye doğru yöneldiğimizde az çok benzer
şu tür sorular bazı zihinleri her zaman meşgul etmiştir: Felse-
------ ETiK, ARGÜMANTASYON AHLAKI VE IYiLiKSEVERLIK ILKESI 181

fe, bir anlamda kendi kişisel önyargılarımız ve ön kanaatleri­


mizin de, daha geniş toplumsal ve kültürel dünya görüşleri­
miz ve yaşam biçimlerimizin de ötesinde bulunabileceği var­
sayılan bir dereceye kadar evrensel yahut insanlar arası ortak
hikmet ve hakikatin , olabildiğince tarafsız kalmaya çalışan
ve irrasyonellikleri sorgulayıp eleyerek daha doğru ve ideal
olana erişmeyi hedefleyen bir zihinsel çaba olarak başlamış
olmasına ve uzun zaman böyle gidip daha sonra bazen orta­
çağda olduğu gibi daha ziyade dinin bazen de yeniçağda ol­
duğu gibi daha ziyade bilimin güdümüne girmekle birlikte son
zamanlara kadar asıl itibarıyla hep böyle kalmasına veya en
azından böyle yorumlanmasına rağmen , son zamanlarda sık
duyulan, olası ortak hakikati, ortak yetilerimizi, olabildiğince
önyargısızca veya tarafsızca aramamızın ve bu yönde zihinsel
çabalara girmemizin boş bir çaba olduğu yönündeki imalar ne
kadar doğrudur? Sıradan ve sürüden bir insan değil, sıradan
ve sürüden bir felsefeci değil ama ideal, bağımsız ve eleştirel
düşünebilen ve düşündüğünü söyleme c_esareti olan üstün bir
felsefeci , nesne gibi tarafsız olamasa da, dürüst bir insan ol­
manın gerektirdiği tarafsızlığa da sahip olamaz mı? Yine o ,
oturmuş belli inançları olmakla birlikte, başka inançları açık
yüreklilikle araştırıp , tartışıp , anlamaya ve değerlendirmeye
çalışamaz mı? Sıradan insanların ve felsefecilerin sosyolojik
parametrelerin ve geçerli paradigmanın dışına çıkamayaca­
ğı gerçeği , bunun tüm insanları kapsayacak kadar evrensel­
leştiritmesini gerektirir mi? En azından ahlaki ve entelektüel
açıdan üstün . insanlar, başkalarının, ötekinin inanç, görüş ve
kanıtlarını dürüstçe, tarafsızca değerlendiremez mi? Son za­
manlardaki felsefi trende uygun bir cevap vermek gerekirse,
bu tür sorulara verilebilecek cevap , 'üzgünüm ama bu soru­
larımza maalesef olumsuz yanıt vermek zorunda olduğumuzu
182 Prof. Dı: Cafer Sadık Varan / DiN FELSEFESI -------

en az yüz elli yıldır biliyoruz' gibi bir cevap olurdu. 3 Bu tür bir
cevap , felsefeci olmakla birlikte , Feridüddin Attar'ın, kuşların
bilge kralı Anka Kuşu'nu aramaktan yorgun düşerek yolun
değişik evrelerinde çeşitli gerekçelerle arayıştan vazgeçip dö­
nen kuşları gibi , felsefi arayıştan bıkan veya argümentatif fel­
sefi tartışmalardan usanan bazı felsefeciler için çok sevindirici
olsa gerektir. Aramak her zaman sıkıcı , bulduğunla yetinmek
her zaman daha kolay, mevcudu alıp satmak her zaman daha
karlıdır. Şiirin sıcak iklimi meşru ve hatta daha makbul sa­
yıldıktan sonra mantığın ve argümentatif düşüncenin soğuk
labirentlerinde dalaşmayı seçmek elbette çok kişi tarafından
akıl karı sayılmayacaktır. 4 Dolayısıyla , oteritelerin de tasdik
ve takip ettiği mazeretler varken kendini mantıksal kriterler­
le hassas değerlendirmeler yapmaya, bunu yaparken olabil­
diğince tarafsız olmaya, bir yanlışın varsa bunu düzeltmeye
çalışmaya, yani bunca zahmet ve sıkıntıya ne gerek vardır?
Bu , tamamen makul , tamamen anlaşılır bir tavır olabilir. Ama
yine de herkese göre değildir. Hakikat arayışının , rasyonelli­
ğin, objektifliğin , felsefenin özünde zaten olmayıp sonradan

3 Bu tür anlayışın çok güzel bir ifadesi şu pasajcia (ve devamındal ortaya
konulmaktadır: "Şimdi, son yüz elli yıldır yine Batı 'da ortaya çıkan bazı
felsefe anlayışlan, felsefenin böyle tanımlanmış olan hakikate asla ulaşa­
mayacağını, çünkü böyle bir hakikatin mevcut olmadığını ileri süren bir
tarz geliştirmişlerdir. Bir anlamda, felsefeyi , onun işlevini inkar eden bir
felsefe tarzı bu. Nietzsche, Dithey gibi filozoflann burada adını hemen
anabiliriz. " " Doğan Özlem" (ile şöyleşi), Tü rkiye 'de(fü rkçede Felsefe
Üzerine Kon uşmala r, yayına hazırlayan M . Cüneyt Kaya, (İstanbul :
Küre Yayınlan , 2009) , s. 8 7 .
4 Geniş anlamıyla b u bağlamda sayılabilecek eleştirel bir karşılaştırma ve
tercih örneği için şu pasaja (ve onun öncesi ve sonrasına) bakılabilir:
"Analitik felsefede bizim yaşadığımız deneyim şuydu: İki pozisyon var­
dı karşımızda, birinden birini seçecek, birini savunacak, diğerini eleş­
tirecektik. Ama niye bunu savunayım, niçin diğerini eleştireyim soru­
sunun hiçbir gerçek cevabı yok aslında. " " Zeynep Direk" (ile söyleşi),
Tü rkiye 'de(fü rkçede Felsefe Üzerine Kon uşmalar, yayına hazırlayan
M. Cüneyt Kaya, Ostanbul: Küre Yayınlan , 2009), s. 1 28.
------ ETI K, ARGÜMANTASYON AHLAKI VE IYILIKSEVERLIK I LKESi 183

çıkma aşırılıklarını eleştirip bu hatalara düşmemekle birlikte,


bunların sağlıklı ve sağduyulu yorumlarının arayışından b�r
türlü vazgeçmeyenler veya vazgeçemeyenler de vardır. Öyle
görünüyor ki bunun ötesi bile vardır. Yani, başkalarının gö­
rüşleri ve kanıtları karşısında sadece önyargısız ve tarafsız ol­
mayı hala inançla ve inatla savunmak değil, bunun ötesine
geçmek, ve muarızınız/muhalifiniz (sözgelimi en aşırı bir ör­
nekle ifade etmek gerekirse, bir teistseniz, karşınızda kötülük
problemini öne sürmeye çalışan bir ateist) görüşlerini yete­
rince anlaşılır ve açıkça ifade edemiyorsa, onun görüşünü,
- kendi değerlendirmenize geçmeden önce -yapabileceğiniz
en açık bir dille ifade etmek, ve yine o, görüşünün desteği
bağlamında öne sürdüğü kanıtını yeterince geçerli ve sağlam
bir mantıksal kanıt formunda ortaya koyamıyorsa, - değer­
lendirmeye geçmeden önce - yardım ve iyilikseverlik özelliği­
nizi burada da sürdürerek, onun kanıtını olabilecek en geçerli
ve güçlü biçime kavuşturarak yeniden ifade etmek sizin göre­
viniz kabul ediliyor ve bu bir ilke haline dönüştürülüyor. İşte
informel mantıkta iyilikseverlik ilkesi (principle of charity) bu­
nun gibi bir şey ve aşağıda biz bunu anlamaya ve irdelemeye
çalışacağız. Ancak bu özel ve önemli ilkeye geçmeden önce
tartışmalarda izlenmesi gereken adap veya ahlak konusunda
daha genel bazı kurallar üzerinde durmakta yarar vardır.
A rgü man tasyon a h lakı : İnformel mantık içinde bir ar­
gümantasyon etiğinden veya ahiakından bahsetmek müm­
kündür. Daha önce diyalektik bağlamında ele aldığımız tar­
tışma adabı ilkeleri de kısmen bu konuyla ilişkili görülebilirse
de, adab konusunu sadece diyalektik ve tartışma bağlamıyla
sınırlı değil , informel mantığı , mantıksal kanıtlama ve retorik
taktikleri de dahil daha genel anlamda düşünüp , ahlakiliği de
bu genel yapının tamamını etkileyecek genişlikte ele almak
ve ahlakilik yoksa bütün bu yöntemlerin, tekniklerin , taktikie­
rin gerçek anlamda bir yararının olmayacağını vurgulayacak
184 Prof. Dı: Cafer Sadık Yaran / DiN FELSEFESI ------

şekilde son bölüm olarak ahlaki ilkeler üzerinde durmakta


yarar vardır. İnsanların yaşamlarını iyi veya kötü yönde et­
kileme potansiyeline sahip oldukları için hem tartışmacılar
hem de onların muhatapları veya dinleyicileri ahlaki ilkele­
re sahip olmak ve gerek kendilerine gerekse öteki insanlara
karşı ahlaki sorumluluklarını yerine getirmek zorundadırlar.
Bu iki grubun argümantasyon etiğini ayrı ayrı ana hatlarıyla
özetlemek mümkündür. Tartışmacı tarafın şu ahlaki özellikle­
re sahip olması gerekir:
1 . Tartışmacılar, öne sürdükleri kanıtlarının sorumluluğu­
nu duymalı ve onlardan dolayı hesap verebilir konumda ol­
malıdırlar. Bunun için öne sürdükleri kanıtlar güçlü ve kaliteli
olmalı , muhatapları yanlış yönlendirmemeli ve onları yanlış
eylemiere teşvik etmemelidir. Özgür konuşma hakkına sahip
oluşumuzun, bu hakkı iyi kullanma sorumluluğu ile birlikte
gittiği unutulmamalıdır.
2 . Tartışmacılar, muhatapları veya dinleyicilerine karşı
fiziksel veya zihinsel bir baskıda bulunmamalı , kendi iradele­
rine göre karar vermelerine imkan tanımalıdır. Tartışmacılar,
ele aldıkları konuda mevcut olan en iyi bilgileri dinleyicilerine
sunmalı, bilginin kaynaklarını onlara belirtmeli, muhtemel al­
ternatifleri onlara sunmalı , karalarının olası sonuçlarını onla­
ra göstermeli ve böylece onların iyice bilerek ve yeterince dü­
şünerek kendi iradeleriyle karar vermelerine imkan ve fırsat
tanımalıdır. Eğer öne sürülen deliller yanlışsa veya tartışmacı
kasten aldatıcı mantık ve retorik hilelerine başvuruyarsa ya
da dinleyicilerin makul karar verme yeteneklerine müdahale
içeriyorsa, bu gibi durumlarda tartışmacı ahlaklı davranmıyor
demektir.
3. Tartışmacılar, dinleyicileriyle pozitif bir ilişki geliştir­
meli , onları karar verme sürecindeki partnerleri gibi görmeli ,
onlara kendi fikirlerini empoze etmek yerine kendi kararları-
------ ETiK, ARGÜMANTASYON AHLAKI VE IYiL I KSEVERLIK ILKESI 185

nı verme sürecinde kullanacakları doğru bilgileri onlara sağla­


mış olmayı yeterli görmelidir. İki kesim insanın argümentatif
karşılaşmasında tartışmacılar kadar muhataplar veya dinleyi­
cilerin de ahlaki sorumlulukları ve görevleri vardır. Onları da
şu şekilde özetlemek mümkündür:
1 . Dinleyiciler, tartışmacı veya konuşmacının kendileri­
ni etkilerneye çalıştığının farkında olmalı , onların mesajlarını
dikkatle değerlendirmeden ve sonuçlarını hesaba katmadan
hemen kabul etme yoluna gitmemelidirler. Dinleyiciler, tar­
tışmacıların kanıtlarının gerisinde onların önyargıları ve dün­
ya görüşlerinin olduğunu unutmamalı , dolayısıyla kanıtların
sadece yüzeysel etkileyiciliklerine bakarak karar vermeyip ,
onların arka planında bulunan önyargılar ve görüşleri de dik­
kate alarak değerlendirme yapmalıdırlar.
2 . Dinleyiciler, elbette her konuda bilgili olmak imkansız
ise de, önemli gördükleri konularda bilgili olmalıdırlar. Tartış­
macıların her zaman en doğru bilgiye sahip oldukları ve bizim
için en doğru yolu gösterdikleri gibi safdilce ve naiv bir tutum
içinde olmamalı, biraz zaman harcamak pahasına da olsa
kendince bir ön araştırma yapmalıdırlar. Bilgisiz dinleyicile­
ri ikna etmek her zaman daha kolaydır; tartışma esnasında
ahlaki olmayan yollara başvurabilen bir tartışmacı veya hatip
karşısında dinleyicinin en önemli savunma aracı ise o konuda
bilgi sahibi olmasıdır.
3 . Dinleyiciler, sadece konuşmacının değil, kendi ön­
yargılarının da farkında olmalı , bunlara mahkum olmamaya
çalışmalı , farklı görüşleri dinlemeye ve dikkate almaya açık
olmalıdır.
4 . Dinleyiciler, mantık hileleri ve retorik taktikterin insan­
ları ikna etmekte, kafa karışıklığına neden olup onları istenil­
diği şekilde yönlendirmekte oldukça etkili olduğunu unutma­
malı, dolayısıyla kendilerine karşı öne sürülen bütün kanıtları
186 Prof. Dr. Cafer Sadık Varan / DiN FELSEFESI ------

ve özellikle de kuşkulu gözüken kanıtları eleştirel bir gözle


ve ahlaki bir sorumlulukla inceleyip, acele etmeden karar
vermek için kendisine zaman tanımalıdır (Inch, 2006, 339-
41) Bu genel ilkelerden sonra bir anlamda daha özel ama o
oranda ahlaki düzeyi yüksek bir ilkeye, iyilikseverlik ilkesine
geçmek mümkündür.
İyilikseverlik ilkes i : İyilikseverlik ilkesine 1 958-59 'da
ismini veren Neil L. Wilson ' dır. Willard Van Orman Quine ve
Dona! Davidson bu ilkenin azçok farklı formülasyonlannı ge­
liştirmişlerdir. Davidson ona bazen rasyonel konaklama ilkesi
(the principle of rational accommodation) der; ve şöyle özet­
ler: " Görüş birliğini optimize edecek şekilde yorumladığımız
[yorumlamayı amaçladığımız] zaman , başkalarının düşüncele­
rinin ve kelimelerinin anlamını maksimize ederiz [etmeliyiz] . "
Örneğin bir konuşmacının sözlerinin ne anlama geldiğini tam
anlamadığımızda bu ilkeye başvurur ve onu olabilecek en an­
lamlı ve anlaşılır tarzda yorumlarız. Bilhassa Quine onu bu
geniş anlamıyla ele almıştır. Quine ve ötekilerin zamanından
beri çeşitli disiplinlerden felsefeciler, iyilikseverlik ilkesinin en
az dört versiyonunu formüle etmişlerdir. Bunların kimi dil ve
yorumla kimisi mantık ve kanıtla, kimi edebiyat ve reterikle
ilgilidir. Bunlar genel olarak şu iyimser ve iyiliksever varsa­
yımiara dayanır:
1 . Başkaları kelimeleri günlük dildeki anlamıyla kullanır;
2. Başkaları doğru ifadelerde bulunur;
3. Başkaları geçerli kanıtlar öne sürer;
4 . Başkaları ilginç şeyler söylerler.
(http ://en .wikipedia . org/wiki/Principle_of_charity)
Routledge Felsefe ansiklopedisine göre, iyilikseverlik il­
kesi , öncelikle, başkalarının inanç ve sözlerini yorumlama
ilkesidir. Bu ilke, yorumların iyilikseverce yapılması gerek-
------ ETiK, ARGÜMANTASYON AHLAKI VE IYILIKSEVERLIK ILKESI 187

tiğini , yani , başkalarının düşündüğü veya söylediği şeyin


doğruluk veya rasyonelliğini maksimize edecek tarzda bir
yorum yapılması gerektiğini vurgular. Bu ilke , felsefenin çe­
şitli alanları arasında zihin felsefesi , dil felsefesi ve epistemo­
lojide kullanıldığı gibi informel mantık, eleştirel düşünce ve
kanıt analizi konusunda da kullanılmaktadır. (http ://books.
google .com. tr/books=principle+of+charity+routledge} Baş­
ka tanımlamalara bakıldığında da görülmektedir ki o , genel
anlamda ele alındığında, bir metnin en iyi şekilde nasıl yo­
rumlanabileceği ile ilgili hermenötik araştırmalarda kendisi­
ne başvurulan bir yorum ilkesidir. Bu bağlamdaki en genel
anlamıyla o, "bir metni yorumlarken, onu mümkün olan en
iyi şekilde, en anlamlı gelecek şekilde yorumlamaktır. " Örne­
ğin bir metni, hatalı bir kanıt olarak yorumlamak ile ironik
bir söylem olarak yorumlamak arasında bir seçim şansımız
varsa, bu ilke bize ikinciyi seçmemiz gerektiğini söyler. Fa­
kat doğal olarak bu ilke, bir metni nasıl yorumlayacağımızın
dışında başka bağlamlarda da kullanılmaktadır. Örneğin , bu
yazıda bizi asıl ilgilendiren informel mantıkta o , bir kanıtın
eksik öncüileri ile ilgili farklı seçenekler arasında hangisine
karar verileceği üzerinde düşünüldüğü zaman ya da bir ka­
nıtın gerek biçim gerekse içerik olarak nasıl analiz edilmesi
ve nasıl değerlendirilmesi gerektiğine karar verileceği zaman
gündeme gelmekte ve yararlı olmaktadır. Çünkü informel
mantık, formel dedüktif mantıktan farklı olarak, kanıtları bağ­
lamlarından bağımsız olarak değil, bağlamları içinde mütalaa
etmeye ve gerekli görülürse onları yeniden düzeltmeye , de­
ğiştirmeye , ve hatta zorunlu olması durumunda reddetmeye
çalışmaktadır. Bu durumda gerek kendi oluşturduğumuz ge­
rekse muhataplarımızın öne sürdüğü kanıtların iyi yorumları
ile kötü yorumları söz konusu olmakta , bunların hakkaniyetli
bir değerlendirmesini yapma görevi de iyilikseverlik ilkesini
informel mantık alanına getirmektedir. Bu gibi nedenlerden
188 Prof. Dı: Cafer Sadık Varan / DiN FELSEFESI ------

dolayı , iyilikseverlik ilkesi günümüzde de informel mantıkçılar


arasında gerek formülasyon gerekse haklılaştırma Oustificati­
on) açısından ilgi konusu olmayı sürdürmektedir. (Johnson ve
Blair 2 0 0 2 , 369)
İnformel mantık açısından tanımlanmak istendiğinde ,
iyilikseverlik ilkesi , zaten var olan ön kanaatlerimizden ha­
reketle karşıt görüşü olabildiğince hızlıca çürütmek ve kendi
görüşümüzün üstünlüğünü bir an önce ispatlamak yerine , o
konuda gerçekten doğru-dürüst bir anlayış kazanmak ve ola­
bildiğince tarafsız ve dürüstçe bir değerlendirme yapabilmek
amacıyla, bir görüşü, bir inancı , bir bakış açısını, bir kanıtı
veya bir konuyu , o konudaki önyargılarımızın veya ön kana­
atlerimizin geçici olarak bir kenara bırakılması ile de yetinil­
meyerek, karşımızdaki görüş veya kanıtları olabilecekleri en
güçlü ve en ikna edici biçim içine koyduktan sonra anlamaya
ve değerlendirmeye çalışma tarzındaki yöntemsel bir yakla­
şımdır. Daha kısa bir ifadeyle o, fikirlerin ancak onlarla ilgili
yeterli bir anlama düzeyine erişildikten sonra eleştirilebilece­
ğini dile getiren yöntemsel bir ilkedir. Bu ilke, kanıt analizi ve
değerlendirmesinde şu hususlara dikkat edilmesini gerektirir:
1. Kendi kanaatlerimizi geçici olarak askıya alırken, kar­
şımızdaki görüşü veya kanıtı olabildiğince açık fikiriilikle ve
doğru bir biçimde anlamaya çalışırız.
2 . Ön kanaatimiz ve ilk reaksiyonumuz bu görüşe karşı
çıkmak yönünde olsa bile, şartlanmışlığımızın etkisinde kal­
mamaya çalışır; ve bir an için onun doğru olabileceğini var­
sayarız .
3 . Sonuçta doğru bir değerlendirme yapabilmek uğruna,
hemen çelişkiler ve zayıflıklar aramak yerine , önce iyice an­
lamaya çalışma yönünde gayret sarfederiz.
4. Son olarak, fikirleri veya kanıtları , gerekirse bizim
------ ETIK, ARGÜMANTASYON AHLAKI VE İYILIKSEVERLIK ILKESi 189

tarafımızdan iç çelişkileri bile varsa giderilmeye çalıştidıktan


sonra, en ikna edici biçimleri içinde aniaşılmaya çalışırız .
Eğer birden fazla görüş veya kanıt sunulmuşsa, aralarında
en ikna edici gözükenlerini dikkate alırız. (http ://philosophy.
lander. edu/orientallcharity .html)
Felsefe ve mantıkta iyilik ilkesi , bir konuşmacının kullan­
dığı ifadeterin rasyonel olarak yorumlanmasını ve konuşma­
cının öne sürdüğü bir kanıt varsa bunun da mümkün olan
en iyi , en güçlü biçiminin dikkate alınmasını gerekli görür.
Dar anlamıyla ele alındığında, bu metodolojik ilkenin ama­
cı, karşımızdaki konuşmacının ifadelerini rasyonel ve tutarlı
bir biçimde yorumlamak mümkün ise , onu mantık yanlışları
yapmakla suçlamaktan veya ona irrasyonellik atfetmekten
kaçınmaktır. Bu ilke, bir tartışmacı veya yorumcuyu, muhata­
bının söylediklerindeki doğruluk veya rasyonelliği azaltmaya
çalışmak bir yana, aksine, maksimize etmeye zorlar (Johnson
ve Blair, 1 994, 1 5) .
Dolayısıyla, iyilikseverlik ilkesi, daima muarızının kanıtı­
nın mümkün olan en güçlü formunu dikkate alarak tartışmak
gerektiğini belirten bir tartışma ilkesidir. Sözgelimi , siz biriyle
tartışıyorsunuz ve onun akıl yürütmesinde bir hata var ve siz
de bu hatadan kurtulması için kanıtının nasıl yeniden formüle
edilmesi gerektiğini biliyorsunuz. Mevcut haliyle onun kanı­
tma karşı çıkarsanız, ya, hatalı olduğunu bildiğiniz bir kanıta
karşı yalancı bir zafer (hollow victory) kazanacaksınız , ya da,
muhatabınız bu aşikar düzeltmeyi yapana kadar tartışmayı
uzatıp duracaksınız. Bu tür yollara başvurarak ucuz münazara
puanları toplamaya çalışmaktansa onun kanıtının olabilecek
en iyi halinin ortaya kanmasına yardımcı olma iyilikseverli­
ğini gösterdikten sonra eleştiriye ve değerlendirmeye kalkış­
mak daha doğrudur. Bu ilkenin istediği de budur. Ayrıca bu
ilkeye göre, tartışma başlamadan önce, aksi ortaya çıkmadı-
190 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DIN FELSEFESI ------

ğı sürece , muhatabın, zeki, dürüst ve çalışkan biri olduğunu


varsaymak, ona karşı iyi niyetli olmak esastır. Eğer zaman
içinde bunlar yanlış çıkarsa, o zaman bu kanaatleri düzeltmek
elbette gerekli ve meşrudur. Ama daha başlangıçta kişiler,
henüz hiçbir karine olmaksızın aptal, sahtekar veya tembel
gibi olumsuz niteliklere sahip kişiler sayılmamalıdır. {http:/1
fishbowl . pastiche . org/2009 /1 0/2 0/the_principle_of_cha­
rity_21)
İyilikseverlik ilkesinin bir başka mantıksal eksenli tanı­
rnma göre o, bir kişi bir kanıt öne sürdüğü zaman, ondaki
her bir hususu mümkün olduğunca o kanıta en yararlı olacak
şekilde yorumlamaktır. Başka bir deyişle o, hukuktaki , 'suçlu
olduğu kanıtlanıncaya kadar suçsuz olma' düsturunu insanlar
arasındaki söylemiere de uygulamaktır. Bu ilke bizden, karşı­
mııdakinin kanıtını tarafsızca değerlendirme isteğinin ötesine
geçmemizi ve onun kanıtlarının ayakları üzerinde durabiime­
sini sağlamak için eğer onun gücü yetmiyor ama bizim yeti­
yorsa daha sonra buna karşı çıkacak da olsak önce onun ar­
gümanını daha kusursuz bir biçimde ortaya koymak için aktif
ve somut bir gayret gösterınemizi istemektedir. {Cederblom,
2006, 305-306} . Zira mantıksal açıdan bakıldığında gündelik
konuşma ve tartışmalar esnasında karşılaşılan kanıtların çoğu
düzensiz, eksik ve karmaşık olur. Bu durumda eğer yapabil­
me gücüne sahipsek, onları rasyonel olarak yeniden inşa et­
memiz {rational reconstruction} birçok açıdan iyi olur. Bunun
için de , muhatabın kanıtı , hem daha açık ve anlaşılır bir dille
hem de mantıksal açıdan daha tatmin edici bir kanıt formun­
da yeniden formüle edilmelidir. Bu cümleden olarak iyilikse­
verlik ilkesinin informel mantık bağlarnma uygun düşen ve
kategorik imperatif görünümündeki kısa tanımlarından biri
de şudur: " Başkalarının akıl yürütmelerini daima mantıksal
açıdan en anlamlı olacak şekilde yorumla . " {http ://www .
csus . edu/indiv/m/mayesgr/phl4/Tutorial/phl4charity . htm}
------ ETi K, ARGÜMANTASYON A HLAKI VE iYILiKSEVERLIK ILKESI 191

Bu ilkeye ve bu buyruğa göre, "bir insan, bir bakıma,


<arşı çıktığı kanıtın mümkün olan en güçlü yorumunu sun­
naya mecburdur. " Gerçi bu noktada, " bir insan tartıştığı
<işinin konumunu neden daha güçlü yapsın ki? " diye sormak
nümkündür. Bunu yapmanın birçok makul nedeni vardır.
3elki birincisi, boşa zaman harcamaktan kurtulmak, tartış­
nacia bir an önce sonuca ulaşmak için zaman kazanmaktır.
�ayıf kanıt biçimleriyle zaman harcamaktan ve muhatabın
mu daha güçlü hale getirmesini beklemektense , bir an önce
mu biz söyler, daha sonra da buna karşı çıkarız . İkinci neden,
<arşımızdakinin kanıtını yeterince değerlendirmemekle ilgili
�örülen ve aşağıda iki türünü ele alacağımız çeşitli mantık
;anlışları veya hatalarma düşmekten kurtulmaktır. Üçüncü ve
m önemli neden ise , karşı kanıtın gücünü maksimize etmek­

:ir. Bunun yapılışının farklı nedenleri vardır; ama bunlardan


)İrini şöyle bir örnekle anlatmak mümkündür. Rekabete da­
;alı sporlarda maçı kazanmak üzere olan tarafın zaferinin,
;enilen takımın en iyi oyuncularından birini bir tür sakatlan­
na bahanesiyle oyun bitmeden önce oyun dışına çıkarmasıy­
a nasıl daha düşük düzeyli bir kazanmaya dönüştürüldüğü,
�aman zaman uygulandığı görülen stratejik bir taktiktir. Bu
iurumda, yenen takımın, aslında sadece yenilen takım deza-
1antajlı konumda oynadığı için maçı kazandığı iddia edilebilir;
1e böylece, yenenin zaferine , hiç olmazsa gölge düşürülmüş
)lur. İşte tartışmalarda böyle bir duruma düşmernek için ideal
;enaryo , muhaliflerimizi , bizim tarafımızdan da olsa en iyi
ıale getirilmiş kanıtlarıyla, olabilecekleri en güçlü konumla­
mdayken yenmektir (Crews-Anderson , 2 0 0 7 , 63) . Elbette
m izah , bu ilkenin uygulanışının etik gerekçelerine değil,

)ragmatik yönüne dikkat çekilerek yapılmış bir yorumdur.


Bu ilkenin , zihin felsefesi , dil felsefesi , hermenötik, reto­
ik ve epistemolojideki kullanımları değil, informel mantıktaki
.ullanımı dikkate alındığında o , yukarıda da belirtildiği üze-
192 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DiN FELSEFESI ------

re, özellikle okunan veya duyulan kanıtların yorumlanması


ve değerlendirilmesinde başvurulan bir ilke konumundadır.
Bu ilke , informel mantık kurslarında öğretilen metodolojide
genellikle merkezi bir rol oynar. ilkenin bu bağlamda kulla­
nılan versiyonu, öteki felsefe disiplinleri içindeki daha iddialı
versiyonlarına oranla nispeten daha mütevazıdır. Yani infor­
mel mantıktaki tartışmalar ve kanıt değerlendirmelerinde bu
ilkeye başvurulmasının zorunlu olduğundan değil daha ziya­
de yararlı ve övgüye değer olduğundan bahsedilir. İnformel
mantıkta bu ilkenin kullanımını savunanlar, ilkenin temeline
ve değerine ilişkin farklı görüşlere sahiptirler. Bazıları onu ah­
lak temelli bir ilke olarak görür. Bunlara göre, iyilikseverlik
ilkesi , karşımızdaki kişiye karşı hilesiz ve hakkaniyetli (fair)
bir kişi olmamızın gerektirdiği bir ilkedir. Başka bazıları ise bu
ilkenin kullanımının daha epistemolojik ve daha pragmatik
bir temeli olduğunu öne sürerler. Onlara göre tartışma esna­
sında iyilikseverlik ilkesinin gerektirdiği gibi davranmak, her
şeyden önce kişinin kendi hakikat arayışına katkıda bulunan
ve ona da yarar sağlayan bir husustur. Başkalarının sözleri ve
kanıtlarını daha az makul ve ikna edici oldukları halleriyle ele
almak, onları reddetmeyi kolaylaştırabilir; ancak onların söz­
leri ve kanıtlarını olabilecek en makul şekilde yorumlamaya
çalışmak, o konudaki kendi anlayış seviyemizin de artması­
na yol açacaktır. Dolayısıyla, pragmatik yaklaşım yanlılarına
göre bu ilkenin gereğini yapmak, karşı tarafa iyilik olduğu
gibi tartışmacı veya yerumcunun kendisine de yararlar sağla­
maktadır. (http ://books .google .com. tr/books=principle+of
+charity+routledge)
Bu ilkenin informel mantıkta uygulanışına örnekler ver­
mek mümkün ve yararlıdır. Daha önce de belirtildiği üzere ,
günlük konuşma veya tartışmalardaki kanıtlarda öncüller ve
sonuç çoğu zaman pek düzenli olmayabilir ve hatta sonucun
hangisi olduğunu anlamamıza yarayan "o halde" , "öyleyse "
------ ETIK, ARGÜMANTASYON AHLAKI VE IYI LIKSEVERLIK I LKESI 193

gibi bir ifade de bulunmayabilir. Örneğin karşımızdaki kişi


savunduğu görüşün bir parçası olarak şöyle önermelerden
oluşan bir kanıt sunmuş olabilir:

Uçak emniyetine öncelik verilmelidir.

Eğer felaketle sonuçlanan kazaları önlemeye çalışmalı


isek, o zaman uçak emniyetine öncelik verilmelidir.

Felaketle sonuçlanan kazaları önlemeye çalışmalıyız.

Bu önermelerle karşılaşıldığında bunlar bir kanıt olarak


nasıl yorumlanmalıdır? Mevcut haliyle bunlar oldukça düzen­
siz ve dolayısıyla zayıf bir konumdadırlar. Hangi önermenin
sonuç olduğu, hangi önermelerin öncüller olduğu pek bel­
li değildir. Bu önermelerin yerleri değiştirilerek birkaç farklı
önermeler kümesi oluşturulabilir. Ancak yapılması mümkün
olan bu yeni sıralanış alternatifleri arasında da bazısı daha
güçlü, bazısı daha zayıf olacaktır. Bu .kanıtın yukarıdaki şekil­
de öne sürüldüğünü ve onu savunanın daha iyisini sunmaya
gücünün olmadığını anlayan ve fakat kendisi bunu daha düz­
gün ve dolayısıyla güçlü yapabilecek olan kişi ne yapmalıdır?
İşte burada iyilikseverlik ilkesi devreye girmeli ve muhata­
bın kanıtı , olabileceği en ikna edici biçime sokulmalıdır. Çün­
kü daha önce gördüğümüz tanırnlara ilaveten, tam anlamıyla
informel mantık bağlarnındaki başka bir ifadeyle belirtmek
gerekirse, iyilikseverlik ilkesi , "başka şeyler eşit olmasına rağ­
men, şüphe veya sorun olduğu zaman, en hakkaniyetli ve
en makul yorum olarak, sonucun kanıtı geçerli (veya makul)
kılan bir biçimini , onu geçersiz (veya gayri-makul) kılan biçi­
mine tercih etmektir. " Bu tanımda belirtilen ilkeye uyularak
bakıldığında, yukarıdaki önermelerle ilgili olası alternatif bi­
çimlerden , öncüller arasında doğru bir bağlantı kurmak ve
194 Prof. Dı: Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESI ------

her ikisinin birlikte bir sonucu gerektirmesini sağlamak için


en iyi sonuç veren hakkaniyetli diziliş, şartlı önermenin başa
alınıp , diğer önermelerden uygun olanıyla ilişkilendirilmesi ve
bu ikisinin sonucu gerektirmesidir. Bu durumda , iyilikseverlik
ilkesinin gereği yapılarak , farklı alternatifler arasında en ma­
kul ve en geçerli kanıtı oluşturan önermeler grubu oluşturul­
malıdır; o da şudur:

Eğer felaketle sonuçlanan kazaları önlemeye çalışmalı


isek, o zaman uçak emniyetine öncelik verilmelidir.

Felaketle sonuçlanan kazaları önlemeye çalışmalıyız .

O halde , uçak emniyetine öncelik verilmelidir. {Walton


1 99 3 , 1 1 1 - 1 4)

İnformel mantıkta bu tür uygulanışının dışında bu ilkenin


daha geniş anlamda ve felsefe tarihinde uygulanışının örne­
ği de var mıdır? Bu ilke isim ve ilke olarak 1 950 'li yılların
sonlarından itibaren bilinip tartışılmakla birlikte, bu ahlaki
ve entelektüel tavrı felsefe yapışlarında uygulayan filozoflar,
herhalde, elbette var olmuştur. Bizim gerek Batı gerekse İs­
lam felsefesiyle ilgili yüzeysel felsefe tarihi bilgimizi gözden
geçirdiğimizde, belki en güzel veya en kapsamlı uygulama
örneğinin İslam düşüncesi içinden verilebilecek olması ayrıca
sevindiricidir. Bu ilkenin belirttiği genel ahlaki değerleri ve
entelektüel tutumu uygulamanın en güzel örneklerinden biri ,
Gazali ' nin, Tehafü t 'ü i-Felasife (Gazali 2005) adlı eserinde
Farabi ve İbn Sina gibi filozoflan eleştiriye kalkışmadan önce
onların görüşlerini bazı öğrencilerinin dediği üzere adı geçen
filozofların kendilerinden bile daha anlaşılır ve daha sistema­
tik bir şekilde ortaya koyduğu Makasıdü 'I-Felasife {Gazali
200 1 ) adlı eseri yazmasıdır. Bu tutum , tam da bu ilke için
verilebilecek en uygun örneklerden biri olsa gerektir. Nitekim
----- ETiK, ARGÜMANTASYO N AHLAKI VE IYiLiKSEVERLIK I LKES I 195

Makasıd 'ın bu ilkeye çok güzel bir örnek olmasını anlamak


açısından bu eserle ilgili Macit Fahri'den, biraz uzunca da
olsa, şu alıntıyı yapmakta yarar vardır:

[Gazali] Kendi açıklamasına göre üç yıl içinde 'Allah'ın


inayetiyle ' felsefi ilimiere tamamen hakim olabildi. Bu
felsefe öğrenimi yıllannın meyvesi , içinde gerçek maksa­
dının daha sonra yazacağı bir eserde onları reddetmeye
bir başlangıç olarak filozofların öğretilerini anlatmak ol­
duğunu ifade ettiği Makasıd el-Felasife (Filozofların mak­
satları} adlı eser idi . İslam Yeni-Eflatunculuğu düsturları
hakkındaki bu açıklama öylesine ustalıkla yapılmıştır ki,
dikkatsiz bir okuyucu, . . . , onun resmi bir Yeni-Platoncu­
nun eseri olduğu sonucuna varabiiirdi (Fahri 1 98 7 , 1 75).

İyilikseverlik ilkesinin ahlaki üstünlükleri yanında episte­


mik yararları ve öteki pragmatik yönlerine yukanda biraz de­
ğinilmişti . Bunlara ilaveten bu ilkenin , toplumsal ilişkiler dü­
zeyinde sağlayabileceği yararlardan da bahsedilebilir. Örne­
ğin, bu cümleden olarak denebilir ki , bu ilke, karşılıklı olarak
birbirini anlama ve birbirine karşı anlayışlı olmada karşılaşılan
gereksiz güçlükleri ortadan kaldırır. Ayrıca bu ilke, konuşan
insanın muhatabının kanıtma yoğuntaşmasını gerektirdiği
için, onun az sonra değineceğimiz türden mantık hatalarma
düşmesini önler; çünkü o bu tür hileterin tam tersidir ve on­
lara tenezzül edilmesine engel teşkil eder. Bundan başka bu
ilke, insanın, muhatabının ufak tefek hatalarını hoşgörmesini
ve hatta onun hatalarını kendisinin gidermesini gerektirdiği
için , kişiyi daha hoşgörülü, nazik ve affedici , hayatı da daha
kolay ve dostça yaşanılır kılmaya katkıda bulunur. Dolayısıyla,
iyilikseverlik ilkesini savunanlardan bazılarının öne sürdüğü
şu iddia çok da abartılı sayılmayabilir: Ne kadar çok insan bu
196 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DiN FELSEFESi ------

ilkeye bağlı kalırsa, dünya o oranda daha iyi bir yer olacaktır.
(http :/1everything2 .com/title/Principle+of +charity)
İyilikseverlik ilkesinin ihlali , özellikle daha önce de kıs­
men değindiğimiz iki informel mantık yanlışının, hatası veya
hilesinin yapılmasına yol açabilir. Bunlardan biri korkuluk
adam (straw man) yanlışıdır. Straw, başka anlamları da ol­
makla beraber, saman, çöp , vb . demektir; straw man de ,
scarecrow da denilen ve bahçelere dadanan kargaları ürküt­
rnek için içi saman ve benzeri çer çöple doldurulup üstüne
eski elbise giydirilen kukiaya veya bostan korkuluğuna denir.
Kargalar korkuluk adamları gerçek zannettikleri gibi, yeterin­
ce zeki veya eğitimli vb . olmayan insanlar da, muhatabın gö­
rüşü veya kanıtı korkuluk düzeyine düşürüldüğünde ve ondan
sonra çürütüldüğünde bunu gerçek bir çürütme sanırlar. Bir
informel mantık yaniışı veya daha doğrusu hilesi olarak kor­
kuluk adam yaniışı yapıldığında, iki tartışmacıdan biri muha­
tabının inancını, görüşünü, sözünü veya kanıtını önce aslına
benzer gibi gözüken ancak onun iyice zayıflatılmış bir yoru­
mu düzeyine indirir (gerçek bir insana oranla ona benzeyen
korkuluk insanın durumu ne ise ona benzer zayıf bir tasvirini
sunar) ondan sonra da bu zayıf hale düşürülmüş versiyonuna
saldırır ve böylece daha kolay bir biçimde muhatabın görüşü­
nü çürütür. Muhatap veya izleyiciler bu hileyi fark edemeyip
gerekli tepkiyi veremezlerse, hile başanya ulaşmış olur. Yani
kısaca belirtildiğinde bu yanlış/hile, bir şeyin olduğundan
daha da zayıflatılmış versiyonunu eleştirerek onu çürütmeye
çalışmaktır. En kısa ifadeyle de o, "reddedilmesi kolay olsun
diye karşıt görüşü karikatürize etmektir" (Weston , 1 99 2 , 56) .
Korkuluk adam yaniışına ilişkin Batı literatüründe veri­
len meşhur bir örnek, 1 860 'da , Oxford Piskoposu ile Dar­
winizmin savunucusu Thomas Huxley arasındaki tartışmada
yaşanmıştır. Piskopos, Darwinist evrim teorisini insanın may-
----- ETIK, ARGÜMANTASYON AHLAKI VE IYILIKSEVERLIK ILKESI 197

mundan gelmesi şeklinde yorumlamış ve sonra da Huxley'e


anne tarafından mı yoksa baba tarafından mı maymundan
geldiğini sormuştur. Burada sorulan soru değil, sık karşıta­
şıldığı üzere , önce Darwinizmin straw (saman , kukla, kor­
kuluk benzeri zayıf) versiyona indirgenmesi , sonra da ona
karşı çıkılarak tartışmanın daha kısa yoldan ve daha kolayca
kazanılmaya çalışılması , korkuluk adam yaniışı sayılmaktadır.
İyilikseverlik ilkesine uyulmadığında düşülebilecek yanlış­
lardan , tenezzül etmek zorunda kalınabilecek hilelerden biri
de, " kişiye karşı " veya "kişiyi hedef alan delil" (ad hom inem)
denilen ve karşımızdaki kişinin öne sürdüğü kanıta karşı ken­
di kanıtlarımızla cevap vermek yerine o kişinin kişiliğine, ka­
rakterine vs. saldırıya geçerek tartışmayı kazanmaya çalışma
yanlışıdır. Benzer bir ifadeyle o, " muhatabın tezini değerlen­
dirme yerine, onun şahsiyetine veya şahsi ilgilerine başvu­
rarak, onun iddiasını çürütmeyi hedefleyen bir konudışılık
yanlışıdır" (Emiroğlu, 2004, 1 80). Oysa akılyürütme ve kanıt
başka, akılyürüten kişi ve onun kişiliği başkadır. Eğer tartış­
manın konusu kişinin kişiliği vb . değilse, o zaman kanıtları
bırakıp da kişinin kişilik özelliklerine saldırmak, bilmeden ya­
pılmışsa hata, bilerek yapılmışsa hile ve yanlıştır. İyilikseverlik
ilkesine uyulmadığında bu tür hatalara düşülmesi veya hilele­
re başvurulması yaygınlaşabilir; oysa dürüstçe yapılan düzeyli
bir tartışma, hilelerden uzak olduğu gibi karşılıklı yardımı ve
iyilikseverliği bile içinde bulundurabilmelidir. (http ://www .
csus .edu/indiv/m/mayesgr/phl4/Tutorial/phl4charity. htm)
İnformel mantıkta iyilikseverlik ilkesi , tümüyle eleştiriye
kapalı bir ilke değildir. Nitekim , eleştiriirnek istendiğinde bu
ilke , muhatabımızla tartışırken, tam anlamıyla katışıksız bir
saflık ve safdillik içinde olmak, yanlış inanç ve görüşteki in­
sanların , deyim yerindeyse 'ekmeğine yağ sürmek' , yine de­
yim yerindeyse fikir tartışması oyununda 'kendi kalemize gol
198 Prof. Dı; Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESI ------

atmak' gibi anlaşılabilir ve eleştirilebilir. (Bu ilkenin informel


mantıktaki kullanımından ziyade öteki alanlardaki aşırı vur­
gusunun önemli eleştiricileri, Stephen Stich, Edward Stein
ve Cristoph�r Cherniak gibi kişilerdir. (http ://en .wikipedia .
org/wiki/Principle_of_charity) Bu gibi olası eleştirilere rağ­
men, bunlar elbette bu ilkenin amaçladığı şeyler de değildir,
doğru uygulandığında vereceği neticeler de değildir. Burada
tavsiye edilen, argümentatif tartışmadan, yanlış gördüğümüz
görüşleri eleştirmekten, karşıt fikirler öne sürmekten ve ken­
di görüşümüzün üstünlüğünü ispatlamaya çalışmaktan kaçın­
mak değildir; bunlar yapılmalıdır ve bunu yapmaya herkesin
sonuna kadar hakkı vardır. Burada istenen sadece , tartışma­
ya girmeden ya da nihai değerlehdirmeyi yapmadan önce,
muhatabımızın yapabileceklerinin en iyisini yapmasına ve bi­
zim eleştirilerimize karşı her türlü savunma mekanizmasıyla
donanmasına izin vermektir ve gerekirse bunda ona yardımcı
olmaktır. Bu özelliklerinden dolayı, bu ilke bazen "nezaket"
("politenes"} veya "dürüst hareket"/"adil oyun" ("fair play"}
olarak da nitelenir. Bu, safdillik değil, insanları yargılama­
dan önce bir müddet onların ayakkabısıyla yürümektir. Böy­
le bir tutum, gerçekten, felsefi tartışmaları daha düzeyli ve
ufuk açıcı , insanlar arası iletişim ve toplumsal hayatı daha
kolay ve barışçıl kılacaktır. (http ://everything2 .com/title/
Principle+of+charity}
İyilikseverlik ilkesinin var olması ve informel mantığın
kanıt analiz ve değerlendirmelerinde ve çeşitli felsefi tartış­
malarda uygulanması , mantık ve felsefe adına gurur duyula­
cak , kendi etkinliklerimizde uygulanmaya çalışılacak ve öğ­
rencilerimize öğütlenebilecek ilkelerin başında gelmektedir.
Aristoteles'den beri onlarca formel ve informel mantık yan­
Iışı veya hilesi bilinmekte ve bunlara karşı felsefeciler uyarıl­
maktadır. Ancak bunların çoğunu Sofistlerden beri geçmişte
de günümüzde de, tartışma sanatı , hitabet ve retoriğin meş-
----- ETIK, ARGÜMANTASYON AH LAKI VE iYILiKSEVERLİK ILKESI 199

ru taktikleri olarak görmek ve göstermek de az karşılaşılan


bir durum değildir. Oysa erdemli her insan gibi erdemli bir
mantıkçı ve felsefeci de, bu hileleri çok iyi bilse bile onlara
tenezzül etmemelidir.
Yine akıl yürütme ve kanıtlarnalarında olabildiğince taraf­
sız kalınıp kalmamayacağı ve bunun mümkün olsa bile gerek­
li olup olmadığı Platon ve Sofistlerin tartışmalarından günü­
müzde daha egemen konuma geçmiş gözüken postmodern
rölativistlere kadar sürmekte ve herkesin kendi önyargısına,
kendi kültürel perspektifine , kendi pragmatik beklentilerine
uygun davranmasından daha doğal bir şey olmadığı savunu­
labilmektedir. Oysa elbette mutlak hakikate ulaşamayacağını
bilse de hakikate biraz daha yakınlaşmanın büyük çabalara
ve hatta bedellere değer olduğunu bilen her insan gibi her
felsefeci de, başkalarının görüş ve kanıtları karşısında olabil­
diğince tarafsız kalabilmeli ve onların gücünü değerlendirir­
ken olabildiğinde dürüst davranabilmelidir. Normal hayatta
karşımızdakine haksızlık yapılamayacağı gibi , felsefi düşünce
ve tartışma esnasında da, günlük konuşma, tartışma ve ikna
diyaloglarında da karşıdakine haksızlık yapılmamalı ve bunun
mümkün olduğunda ısrarlı olunmalıdır. Bu kadarı her mantık­
sal tartışmacıdan, her felsefeciden ve hatta her ahlaklı insan­
dan zorunlu olarak beklenınesi gereken şeylerdir.
Ama buradan ötesi de vardır ve o zorunlu olarak her­
kesten beklenmemekle ve insanlar buna mutlaka zorlanma­
makla birlikte , ahlaki , mantıksal ve entelektüel açıdan üstün
niteliklere sahip olanların uyacağı, böyle olmaya çalışacak­
lara da tavsiye edilebilecek olan, ateşli bir fikir tartışmasında
mutlaka yenıneye çalışan muhataba bile haksızlık edilmeyip
hakkı verildiği gibi , bununla da yetinmeyip kanıtını doğru for­
mülleştirip etkili ifade edebilmesinde sövalyece bir tavırla ona
yardımcı olmak, her şeyin üstünde tutulması gereken ahlaki
200 Prof. Dr. Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESI ------

anlamda ona iyilik etmektir. Bu ahlaki erdemliliğin , mantıksal


açıdan da retoriksel açıdan da gerçekte hiçbir zararı olma­
yacak, aksine yukarda da değinilen türde hem fikri, hem de
ahlaki ve insani açıdan pek çok yararı olacaktır. Ahlak man­
tıksız olamayacağı gibi , mantık da ahlaksız olmaz, olmama­
lıdır. Her alanda olduğu gibi , mantık alanındaki etkinliklerde
de en değerli olan, en ahlaklıca yapılandır.
Bibliyografya

-Aristotle, ( 1 99 1), The Complete Works of A ristotle , Prin­


ceton : Princeton University Press.

-Aristotle , ( 1 995) , " On Sophistical Refutations , " Fa llacies:


Classica l and Con tempora ry Readings içinde, ed . By
Hans V. Hansen ve Robet C . Pinto, Pennsylvania: The
Pensylvania State University Press.

-Arnauld , Antoine, ve Pierre Nicole , ( 1 996) , Logic or the


A rt of Th in king, Cambridge : Cambridge University
Press .

-Blair, J . Anthony, (2003) , " Relationship Among Logic , Di­


alectic and Rhetoric, " ed . by Frans H. Van Eemeren,
et. al. , (2003), Anyone Who Has A View: Theoreti­
ca l Con tributions to the Study of A rgumen tation ,
(London : Kluwer Academic Publishers) .

-Cederblom , Jerry, David W. Paulsen , (2006), Cri tica [ Re­


aso n ing: Understanding and Cri ticizing A rgumen ts
and Theories , (Australia: Wardsworth .
202 Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran / DiN FELSEFESI -------

-Crews-Anderson, Timothy A. , (2007), Cri tica / Th inking


and Informal Logic, Tirril : Humanities-Ebooks .

-Çüçen , A. Kadir, (1 999), Man t ı k , Bursa: Asa Kitabevi .

-Durusoy, Ali , (2008), Ö rnek Çeviri Metin ler/e Man tığa Gi­
riş , (İstanbul : M . Ü . ilahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları) .

-Durusoy, Ali, (20 1 0), "Mantık ve Mantık Tarihi Üzerine Bir


Değerlendirme " , İs la m i İlim ler Dergisi (Mantık Sayı­
sı), cilt 5, sayı 2, Güz 2 0 1 0 .

-Ebheri , ( 1 998) , İsagucu: Mantığa Giriş, çev. Hüseyin Sarı­


oğlu, (İstanbul: İz Yayıncılık) .

- el-Elmai, Zahir B . Awad, ( 1 984) , Kur 'an 'da Tartışma Me­


todları , (İstanbul : Pınar Yayınları) .

-Emiroğlu, İbrahim , ( 1 999) , Ana Ha tlarıyla Klasik Man tı k ,


Bursa: Asa Kitabevi .

-Emiroğlu, İbrahim , (2004) , Man t ı k Yan lış/a rı , (Ankara: Elis


Yayınları) .

-Fahri , Macit, ( 1 987), İslam Felsefesi Tarih i , çev. Kasım


Turhan, (İstanbul: İklim Yayınları) .

-Gazali , (2005), Fi lozofları n Tu tarsızlığı , çev. Mahmut


kaya , Hüseyin Sarıoğlu, (İstanbul : Klasik) .

-Gazali, (200 1), Felsefenin Temel i lke leri: Makasıd ei­


Felasife , çev. Cemaleddin Erdemci, (Ankara: Vadi ya­
yınları) .
----- BIBLİYOGRAFYA 203

-Grennan , Wayne , ( 1 997), Informal Logic: /ssues and


Thecn iques , (McGill-Queen 's University Press)
-Govier, Trudy, (2 0 0 1 ) , A Practica l Study of A rgumen t,
Australia: Wadsworth.

-Groarke , Leo A. , ve Christopher W. Tindale, (2004), Good


Reason ing Ma tters!: A Constructive Approach to
Cri tica / Th inking, (Oxford : Oxford University Press) .

-Groarke, Leo , "Informal Logic" , Stanford Encyclopedia of


Ph i losophy, http ://plato . stanford . edu/entries/logic­
informal/, 2 0 0 7 , (05 . 0 2 . 2 0 1 0) .

-Grünberg, Teo , (2 007) , Epistem ik Man tı k Üzerine B i r


A raştırma , (İstanbul : Yapı Kredi Yayınları) .

-Grünberg, Teo ve Adnan Onart, ( 1 989) , Man tı k Terim leri


Sözlüğü , (İstanbul: Ara Yayıncılık) .

-Gürkaynak, İpek, Füsun Üste!, Sami Gülgöz, (2008), Eleşti­


rel Düşünme, İstanbul: Eğitim Reformu Girişimi .

-Hansen, Hans V. ve Robert C .Pinto , ( 1 995) , Fa llacies:


Classica l and Con tempora ry Readings , ed . By Hans
V. Hansen ve Robet C. Pinto, (Pennsylvania: The
Pensylvania State University Press.

-Hirchcock, David , Bart Verheij , (2006). A rgu ing On the


Tou lm i n Model:New Essays in Argumen t Ana lysis
and Eva luation , (Dordrecht, The Nedherlands: Sprin­
ger) .
204 Prof. Dr. Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESI ------

-Honer, Stanley M . , Thomas C . Hunt, ( 1 996) , Felsefeye


Çağrı , çev. Hasan Ünder, (İstanbul : imge Kitabevi) .

-Inch , Edward S . , et .al . , (2006), Critical Th in king and Com­


m u n ica tion: The Use of Reason in A rgumen t, (Bos­
ton: Pearson) .

-Johnson, Ralph ve J . Anthony Blair, (2002), "Informal


Logic and the Reconfiguration of Logic" , Han dbook
of the Logic of A rgumen t and Inference: The Ii.ı rn
Towards the Practica l , derleyenler: Dov M . Gabbay,
Ralph H . Johnson, Hans Jürgen Ohlbach ve John
Woods, (Amsterdam : Elsevier Science B . V.)

- Johnson, Ralph H . , J . Anthony Blair, ( 1 994) , Logica l Self­


Defense, (New York: McGraw-Hill, Ine.

- Kahane , Howard , Nancy Cavender, (2002) Logic and Con­


temporary Rhetoric: The Use of Reason in Eueryday
Life , Australia: Wadsworth .

-Kaya, M . Cüneyt, (2009), Tü rkiye 'de/fü rkçede Felsefe


Üzerine Kon uşma lar, (İstanbul : Küre Yayınları) .

-Köz, İsmail (2003), Man t ı k Felsefesi , Ankara: Elis Yayın­


ları .

-Uttle, Winston W. , W. Harold Wilson, W. Edgar Moore,


( 1 955), Applied Logic , Cambridge : Cambridge Uni­
versity Press .

- Meyer, Michel, (2009) , Retori k , çev. İsmail Yerguz, Anka­


ra : Dost Kitabevi Yayınları .
--
-- BIBLIYOGRAFYA 205

-Mill , John Stuart, { 1 995) "On Fallacies, " Fa llacies: Classi­


ca l and Con temporary Readings içinde, ed . By Hans
V. Hansen ve Robet C. Pinto, {Pennsylvania: The
Pensylvania State University Press.

-Morton , Adam , {2006), Pratikte Felsefe: Temel Soru la ra


Gi riş , çev. Mukaddes İlgün, {İstanbul: Kesit yayınları) .

-Orwell, George, ( 1 984), çev. V. Turhan, S . Tonguç, {İstan­


bul : Işık Kitapları , 1 958).
Quine, W.V. ve J . S . Ullivan, 2 00 1 , Bilgi Ağı , çev. A. Hadi
Adanalı, {Ankara: Kitabiyat) .

-Öner, Necati , ( 1 986), Klasi k Man t ı k , {Ankara: Ankara Üni­


versitesi ilahiyat Fakültesi Yayınları) .

-Özlem , Doğan, ( 1 99 1), Man tı k , (İstanbul: Ara Yayıncılık) .

-Rottenberg , Annette T. , ( 1 988), Elements of A rgumen t: A


Text and Reader {New York: St. Martin ' s Press) .

-Ruggiero , Vincent Ryan, { 2 004) Beyond Feelings: A Gu i­


,

de to Cri tica / Th in king, New York: McGraw-Hill .

-Salmon, Wesley C . , 1 96 3 , Logic, {N .J . : Prentice-Hall) .

-Swinburne , Richard ( 1 997), "Teizm ve Bilim" , ed . Cafer Sa­


dık Varan , Din ve Bilim , Samsun: Sidre Yayınları .

-Taylan , Necip , ( 1 98 1 ) , Man tı k , (İstanbul : Marifet Yayınları) .

-Toulmin, Stephen, [ 1 958) (2006), The Uses of Argumen t,


(Cambridge : Cambridge University Press) .
206 Prof. Dı: Cafer Sadık Varan / DIN FELSEFESI ------

- Toulmin , Stephen, (2006), "Reasoning in Theor-y and Prac­


tice " , David Hirchcock, Bart Verheij , (2006) , A rgu ing
On the Tou lm in Model:New Essays in Argumen t
Ana lysis and Eva luation , (Dordrecht , The Nedher­
lands: Springer) .

-Ural, Şafak, ( 1 995) , Temel Man t ı k , (İstanbul : Çantay Kita­


bevi) .

-Verheij , Bart, (2006) , " Evaluating Arguments Based on


Toulmin's Scheme , " David Hirchcock, Bart Verheij ,
(2006), A rgu ing On the Tou lm i n Model:New Essays
in A rgumen t Analysis and Eva lua tion , (Dordrecht,
The Nedherlands : Springer) .

-Walton, Douglas N . , ( 1 999) , "Informal Fallacy '' , The Cam b­


ridge Dictiona ry of Ph i losophy, Genel editör: Robert
Audi , (Cambridge: Cambridge University Press) .

-Walton, Douglas N . , ( 1 999a) , "Informal Logic " , The Cam b­


ridge Dictionary of Phi losophy, Genel editör: Robert
Audi, (Cambridge : Cambridge University Press) .

-Walton, Douglas N . , ( 1 993) , Informal Logic: A Handbook


for Critica / A rgu men tation (Cambridge : Cambridge
University Press) .

-West�n, Anthony, ( 1 992) , A Ru lebook for Argumen ts


(Indianapolis 1 Cambridge : Hackett Publishing Com­
pany) .

-Wilson , John , (2002), Dil, A n lam ve Doğru luk, çev. İbra-


------ BIBLIYOGRAFYA 207

him Emiroğlu, Abdüllatif Tüzer, (Ankara: Ankara Oku­


lu Yayınları) .

-Yaran, Cafer Sadık, (2000), Tan rı inancı n ı n Akli liği , (Sam­


sun : Etüt Yayınları) .
-Yaren , Tahir, (2005) , " Mantık" , editör, Mehmet Bayraktar,
Felsefe , Ankara : Ankara Üniversitesi Uzaktan Eğitim
Yayınları .

Wikipedia: The Free Encyclopedia , " Informal Logic" ,


2 0 1 0 , ( 1 0 . 02 . 2 0 1 0) http ://en .wikipedia.org/wiki/
lnformal_logic

-" Rational Reconstruction and the Principle of Charity" ,


http ://www . csus.edu/indiv/m/mayesgr/phl4/Tutori­
al/phl4charity.htm (20 . 0 3 . 2 0 1 0)

-"The Principle of Charity " , http ://philosophy. lander.edu/


oriental/charity .html (20 . 0 3 . 2 0 1 0)

-"The Principle of Charity" , (http ://en .wikipedia.org/wiki/


Principle_of_charity, 2 0 . 0 3 . 20 1 0)

-"The Principle of Charity" , http ://everything 2 . com/title/


Principle+of+charity (20 . 0 3 . 20 1 0)

-"The Principle of Charity" , http ://fishbowl. pastiche .


o r g / 2 0 0 9 / 1 0/2 0 /t he_p r i n c i p le_of_ch arity_ 2 /
(20 . 0 3 . 20 1 0)

-"Principle of Charity" , Rou tledge Encyclopedia of Ph i /o­


sophy: Index , cilt 1 0 , editör: Edward Craig , (http :/1
books .google . com.tr/books=principle+of+charity+ro
utledge) , 2 1 . 0 3 . 2 0 1 0 .

You might also like