Academia.eduAcademia.edu

90 Yıllık Büyüme Dalgası

90 Yıllık Büyüme Dalgası Bahar AŞCI* Gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeler tarihsel ekonomik geçmişlerinden dersler çıkartıp kendilerine bir yol haritası çizebilmek için mevcut büyüme teorileri yerine tarihsel analizler yapan büyüme teorilerini tercih etmelidir. Türkiye de gelişimini henüz tamamlayamamış bir ülke olduğu için tarihsel verilerini incelemelidir. S on yıllarda ekonomik büyümeyi uzun dönemli tarihsel boyutla irdeleyen ve birleşik büyüme teorisi (unified growth theory) veya kapsamlı büyüme teorisi (grand growth theory) adıyla yayınlanan birçok çalışma yapılmıştır (Galor ve Moav, 20021; Galor ve Weil, 20002; Hansen ve Prescott, 20023; N. Lagerlof, 20034; Tamura, 20025). Yapılan bu çalışmalara göre, ekonomik büyümenin dinamiklerini anlaşılabilir yapan olgu, tarihsel bir perspektiften büyüme verilerini analiz edebilmektir. Dolayısıyla kısa dönemli değil, bazen çağları kapsayan analizler yapmak gerekebilir. Bu teorilere göre mevcut büyüme teorileri sadece sınırlı dönemler için açıklayıcı olurken, tarihsel evreleri açıklamaktan yoksundur. Bu nedenle özellikle gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeler tarihsel ekonomik geçmişlerinden dersler çıkartıp kendilerine bir yol haritası çizebilmek için mevcut büyüme teorileri yerine tarihsel analizler yapan büyüme teorilerini tercih etmelidir. Türkiye de gelişimini henüz tamamlayamamış bir ülke olduğu için tarihsel ve* rilerini incelemelidir. Bu nedenle bu çalışmada cumhuriyetin kuruluşundan günümüze ülkemizin büyüme rakamları tarihsel büyüme teorisi kapsamında incelenmiş ve ekonomik dalgalanmalar anlamlandırılmaya çalışılmıştır. İnsanlık tarihine bakıldığında dünya ekonomisinde Sanayi Devrimi’ne kadar ciddi bir büyümenin yaşanmadığı görülmektedir. İktisadi yapının büyüme grafiklerini yukarı hareketlendirecek özelliklere sahip olmaması bunun en önemli nedenlerinden biridir. Tarım ekonomisinde büyümeden çok kuraklık ve aşırı yağış gibi düzensizliklere bağlı küçülmeler görülmekle beraber büyümeden bahsedebilmek için sanayiye ve sanayi malının ticaretine ihtiyaç vardır. Bu nedenle Sanayi Devrimi büyüme teorileri için de bir dönüm noktasıdır. Sanayi Devrimi öncesi ekonomik büyüme yok denecek kadar azdı. Gelişmişlik ve teknolojik ilerleme daha çok önemsenmekteydi. Sanayi Devrimi öncesi dönemde “Malthusyen Tuzak” olarak iktisat literatüründe tanımlanmış, nüfus ile ekonomik büyüme arasın- Dr., 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Başkan Yardımcısı, İş Geliştirme ve Stratejik Yönetim Merkezi Başkanı, [email protected] [64] 21. YÜZYIL Ağustos’13 • Sayı: 56 90 Yıllık Büyüme Dalgası daki ters ilişkiyi açıklayan bir durum söz konusudur6. Bu tanıma göre ikisi bir arada büyüyemez. Nüfus artışı kaynakların azalmasına sebep olacağı için ve burada bahsedilen kaynaklar daha çok tarım ürünleri olduğu için fazla ürün stoklanıp saklanamayacak, artan nüfusun olacaktır. O nedenle büyüme ile nüfus arasında ters ilişki vardır. Ancak durum Sanayi Devrimi’nden sonra değişmiştir. Devrim sonrası İngiltere’de nüfus artışı ile birlikte büyüme de görülmüştür. Bunun en önemli sebebi ise devrimle birlikte sermaye birikiminin gerçekleşmeye başlamasıdır. Ayrıca artan ticaret ve niteliği değişen ticaret malları da bu ilişkinin pozitif çıkmasında etkendir.7 Venture’un8 yaptığı bir çalışmaya göre 1500 ile 1820 yılları arasında yüzde 18’lik bir büyüme yaşanmışken, 1820’den günümüze yüzde 750 oranında artış gözlenmiştir. Son iki yüzyıldaki dalgalanmalar da tarihteki hiçbir dönemde bu sıklıkta görülmemiştir. Bu dalgalanmalar dalga sonrası gelen gerileme dönemlerinden dolayı iktisatçıları büyüme konusunu bütüncül inceleyen teoriler geliştirmeye itmiştir. Venture’a göre uluslararası ticaret ve ekonomik büyümenin dinamiklerini içine alan bütüncül bir model geliştirmeden ekonomik büyümeyi doğru bir şekilde anlamak mümkün değildir. Büyüme teorileri geçmişi açıklamaya çalışır- ken ekonomik dalgalanmalara bakar. Bunu da konjonktür kavramıyla açıklamaya çalışır. Konjonktür Ne Demektir? Ekonomik Konjonktürün Tanımı ve Özellikleri Nelerdir? Ekonomik konjonktürün tanımı üzerinde iktisatçılar arasında tam bir görüş birliği olmasa da çeşitli tanımlar yapılmıştır. Bunlara göz atarsak, G Haberler’e göre konjonktür “refah ve bunalım dönemlerinin birbirini izlemesidir”. A. G. Pigoua’ya göre konjonktür “istihdam düzeyindeki dalgalanmalardır”. Mitchell ve Burns’a göre konjonktür “serbest teşebbüs düzenine göre örgütlenen ulusların toplam ekonomik faaliyetlerindeki dalgalanmadır”. A. Hansen’e göre ise “bir ekonomideki istihdam ve milli gelir düzeyindeki dalgalanmalardır”. Konjonktürel dalgalanmalar kapitalizmle doğmuştur. Kapitalizmle birlikte gelişen liberalizm, serbest piyasa olgusunu ortaya çıkartmıştır. Serbest piyasa ekonomisinde ekonomik faaliyetler öngörülemeyeceğinden, arz ve talep dengesini sağlamak mümkün olmayacak ve ekonomide dalgalanmalarla karşı karşıya kalınacaktır. Konjonktür genelde sanayileşmiş ülkelerde sanayi sektöründe baş gösterir, ardından diğer ülkelere Ağustos’13 • Sayı: 56 21. YÜZYIL [65] Bahar Aşcı ve sektörlere yayılır. Tarım ekonomisinin hakim olduğu ülkelerde buhranlar genelde daha uzun sürer ve rutin bir hal alır. Konjonktürün standart yapısı ekonomide tekrar tekrar görülebilir. Bunun nedeni yenilenen dalgalanmalardır. Ancak bu dalgalanmaların hiçbiri periyodik değildir. Bu nedenle düzenli olarak önceden tahmin edilebilir bir süreçte ortaya çıkmaz. Devam süreleri de aynı zaman periyodu içinde değildir, ki bu, dalgalanmaların ekonomik faaliyetler üzerindeki yayılma mekanizması ile yakından ilgilidir. Bu nedenle sona ermeleri de önceden kestirilemez. Konjonktürel dalgalanmaların genişliği çok düzensizdir. Bir dalganın büyüme ve küçülme evresinin genişliği aynı değildir, çünkü genişlik dışsal şoklardan etkilenir. Fakat, bu salıİlk büyüme nımların birkaçı aynı dalgasının anda dip yaptığında daha sürükleyici sektörleri büyük bir depresyon eğdokumacılık ve risi dikkate alınmalıdır. kömür olmuş, Ortalama daralma evresi İngiltere başı bir yıl iken ortalama geçekmiştir. İkinci nişleme evresi dört yıl dalgada çelik ve devam eder. Tam bir çevdemiryolları rim ortalama beş yıldır. sürükleyici sektör Ancak bu konuda kesin olmuş ve Almanya bir zaman periyodu belirbaşı çekmiştir. lenememektedir. Konjonktür Devresi Konjonktür, dört evrede incelenmekte ve bu dört evre konjonktür devresini oluşturmaktadır. S. Aren’e göre konjonktür devresi iktisadi faaliyet hacminin birbirini izleyen iki en düşük noktası arasındaki mesafedir. Bir konjonktür devresi düzenli tahmin edilebilir veya tekrarlanan nitelikte değildir. Zamanlaması da tesadüfidir. Konjonktür devrelerinin süreleri, şiddetleri, ekonomik değişkenlere etkileri ve coğrafi yayılışları açısından birçok fark vardır. Sonuç olarak hiçbir devre öncekinin tamamıyla aynısı değildir ve her devrenin kendisine has özelliği vardır. Bu nedenle bir konjonktür devresinin önceden öngörülmesi çok zordur. Genel olarak bir konjonktür devresi şu aşamalardan oluşur: • • • • [66] 21. Genişleme ya da refah Duraklama ya da gerileme Bunalım ya da dip Canlanma YÜZYIL Ağustos’13 • Sayı: 56 Ekonomik faaliyetlerin en yüksek olduğu noktaya “doruk”, “zirve” ya da “boom”, en düşük olduğu noktaya da “kriz noktası” denir. Bir konjonktür devresinin genişleme evresinde göze çarpan ilk değişim firmaların yaşadığı rekor düzeyde satış ve elde ettikleri kârlardır. Dolayısıyla üretimde artış gözlenir. Kârlar ve ücretlerin artmaya başlamasıyla talep artar. Bu sebeple gelir de artar ve böylece yatırımlarda artış olur; çalışanlar işlerinde güvence altındadır ve tüketime yönelirler. Bir konjonktür devresinde canlanma evresinden sonra meydana gelen bir gerileme bazen finansal bir panik ve güvensizlik ortamı ile ilişkilidir. Canlanma evresinin en son aşamasında enflasyon bir tehlike işareti olarak dikkate alınmaktadır. Bu devresel kararsızlık ortalama yatırım oranını azaltmakta, büyüme ve teknolojik gelişme oranında gerilemeye neden olmaktadır. 90 Yıllık Büyüme Dalgası Bu gerileme ya da iktisaden anlamlı daralma, en basit şekli ile Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’da art arda meydana gelen iki tane üç aylık dönemdeki iniş yönlü bir hareket olarak tanımlanır. Bu tanımlama uygulamada iyi sonuç verse de aylık verilere uygulanamamaktadır. Çok geniş bir alanda kabul gören Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu (NBER)’na ait tanımlamada, gerileme, sanayi üretimi, istihdam, gelir ve toptan-perakende satışlar gibi ekonomi üzerinde yayılan aktivitelerde birkaç aydan daha kalıcı süreli bir iniş hareketidir. Ekonomide hemen hemen her faaliyetin kötüye gittiğinin görüldüğü bir evredir. Gelir ve istihdam her üç aylık dönemden sonra daha çok küçülme eğilimindedir. Bunun sonucunda toplam talebin azalmasıyla ekonomide meydana gelen daralmanın hız kazandığı ve derin bir dip noktasıyla bunalıma girdiği görülmektedir. İflas eden ya da küçülmeye giden işletmeler nedeni ile yukarı doğru hareket eden tek makro ekonomik değişken işsizlik oranıdır. Bunu da gelir düzeyinin düşmesi takip eder. Stratejik öğelerde değişme ya da kamu müdahalesinin başarısıyla üretim artmaya, istihdam düzeyi yükselmeye başlar. İlk önce sınai üretim ve hammadde fiyatları birlikte artar. Bu artış hizmet üretiminde de izlenir. Ekonomide gözlemi yapılabilecek her öğede canlanma, gelişme ya da ilerisi için bir hazırlık kendisini gösterir. Geleceğe güven ve girişimci sayısı artar. Kuruluşların sayısı da artma eğilimi gösterir. Konjonktür ile ilgili aktarımlardan anlaşılacağı üzere, ekonomi her zaman ince bir ipin üzerinde yürümeye çalışan cambaz gibidir. Her şey yolunda gidiyor diye düşündüğünüz anlarda birden kriz patlak verir. Özellikle kapitalist ekonomi, krizlere çok açıktır. Spekülasyon her an yapılabilir ve taşları yerinden oynatabilir büyüklükte olabilir. Bununla beraber, piyasada her an talep edilebilecek mal ve hizmetler yaratamayabilirsiniz ve bu, kapitalizmin en önemli besin kaynağı olan kârların azalmasına yol açabilir. Bu nedenle zaman zaman çıkarılan spekülasyonların tamamen kâr amaçlı olduğu düşünülür ve hatta bu spekülasyonlar genelde en kârlı üretimin yapıldığı alanları etkileyecek şekilde çıkartılır. Türkiye’nin Büyüme Dalgalanmaları Yaklaşık 90 yıllık büyüme grafiğimiz yukarıda görüldüğü gibidir. Farklı dönemlemeler yapılarak günümüze kadar çeşitli çalışmalarda sürekli irdelenmiş bir seyirdir. Ancak genel olarak mütabakat sağlanmış dönemleme, 1980 öncesi ve sonrası şeklindedir. 1980 yılı gerek Türkiye gerekse dünya açısından önemli yapısal dönüşümlerin yaşandığı bir yıl olmuştur. Söz konusu dönemden itibaren tüm dünyada etkisini hissettiren küreselleşme olgusu, tüm ülke ekonomilerini derinden etkilemiştir. Küreselleşmenin ivme kazandığı bu süreçte ülke ekonomileri sınırlarını sermayeye açma yönünde bir takım liberal politikaları hayata geçirmişlerdir. Hatta denilebilir ki, 1980 sonrasındaki ekonomiler, dışa dönük sanayileşme ve liberalleşme politikalarıyla yönlendirilmeye başlanmıştır. 24 Ocak kararlarıyla başlayan dışa açılma sürecinden beklenen şey, ülkenin gelişmişlik düzeyi açısından daha ileri aşamalara hızlı bir şekilde geçmesini sağlayabilmekti. Böyle bir sanayileşme stratejisi sayesinde, ülkenin ihracat gelirleri artaAğustos’13 • Sayı: 56 21. YÜZYIL [67] Bahar Aşcı Grafik: Türkiye’nin Büyüme Grafiği ve Dalgalanmaları cak ve bu artış sayesinde elde edilen gelirler, ülkenin sanayileşmesini, dolayısıyla, gelişmiş ülkelerin ekonomik gelişmişlik düzeylerine ulaşmayı sağlayacaktı. müdahaleci tutumuna rağmen, özel sektör istenilen gelişmeyi sağlayamamıştır. 1923-1929 dönemi, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de liberal politikaların uygulandığı bir dönem olmuştur. Bunun nedeni, uygulanan politikaların, özel girişim öncülüğünde ve dışa açık bir ekonomik yapı içinde gelişmesidir. Dışa açık politikaların benimsenmesinin bir diğer nedeni ise Lozan Antlaşması’nın iktisadi hükümleriydi. Antlaşmanın eki olan ticaret sözleşmesi, 1916 yılında Osmanlı gümrük tarifelerinin 5 yıl daha yürürlükte kalmasını ve yeni yasaklar getirilmemesini öngörüyordu. Bu nedenle, 1929 yılına kadar gümrük tarifelerinde artışlar gerçekleştirilememiştir. Tüm dünyayı iktisadi açıdan büyük bir çıkmaza sokan 1929 dünya ekonomik bunalımı ise liberal iktisat politikalarını izleyen ülkemizi de etkilemiştir. Bu dönemde, Türk parasının değerinin düşmesi sonucu, tarım ürünlerimizin dünya piyasalarında fiyatları düşmüştür. Büyük bunalıma rağmen 1924-1929 döneminde Gayri Safi Milli Hasıla yılda ortalama yüzde 10,9, sınai üretim ise yüzde 8,5 oranında artış kaydetmiştir. Bu sonuç, üretim kapasitesine yapılan ilavelerden çok, geçmişte meydana gelen kapasite boşluklarının kullanılmasının bir sonucudur. Bu dönemde tarımsal üretimde görülen hızlı artış ise, aktif nüfusun savaş sonrasında toprağına geri dönmesinden kaynaklanmıştır. 1923-1929 yılları arasında devlet, özel girişimi teşvik etmek için yoğun çaba harcamıştır. Bu amaçla yapılanların başında, devlet tekelleri kurularak daha sonra bunların işletmesini özel sektöre devretmek gelmektedir. Ayrıca, bu dönemde, milli sanayii geliştirmek için Teşvik-i Sanayi Kanunu ile birlikte çeşitli hammaddelerin ithalatını kolaylaştıran gümrük tedbirleri alınmıştır. Milli bankalar kurularak (İş Bankası, Tütüncüler Bankası. Sanayi ve Maadin Bankası), İstanbul Ticaret ve Tahıl Borsası açılmıştır. Bu dönemde anonim şirketlerin kurulmaları da kolaylaştırılmıştır. Madenler ve sigara üretimi devletleştirilerek milli üretime dönük bir biçimde işletilmeye başlanmış, şeker fabrikaları için teşvik kanunu çıkartılmıştır. Ancak, bu dönemde, devletin en az düzeydeki 1930 yılından sonra tüm dünyada, devletçi, müdahaleci ve korumacı politikalara yönelim başlamıştır. Türkiye de bu doğrultuda hareket ederek, bunalımdan çıkmak ve iktisadi genişlemeyi sağlamak amacıyla çeşitli tedbirler almıştır. Öncelikle, 1930 yılında Merkez Bankası kurulmuş9 ve Türk Parasını Koruma Kanunu TBMM’de kabul edilmiştir. 1931 yılında ise ithalata kota konulması ve ihracatın denetlenmesi hakkında çıkan kanunla, korumacılığın ilk adımları atılmıştır. Yine aynı yıl, Sanayi Kongresi düzenlenmiş, bunu takiben, 1932 yılında iktisadi hayatta devletin denetimini artıran bir dizi kanun çıkarılmıştır. 1933 yılında ise, Sümerbank’ın kurulması ve Mevduatı Koruma Kanunu ile Ödünç Para Verme İşleri Kanunları’nın kabul edilmeleri başlıca iktisadi olay- [68] 21. YÜZYIL Ağustos’13 • Sayı: 56 90 Yıllık Büyüme Dalgası lardır. Devlet, bu tarihte ilk defa faiz oranlarını belirlemeye başlamıştır. Devletin iktisadi hayata girişi, doğrudan doğruya devlet işletmeciliğine başlaması, 1934-1938 yılları arasında uygulanan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı ile olmuştur. Bu plan döneminde, öncelikle, büyük kısmı yabancıların elinde bulunan demiryolları, Tramvay, Tünel Şirketi, Zonguldak Kömür Şirketi, İzmir Telefon Şirketi millileştirilmiş ve kamulaştırılmıştır. 1941’e gelindiğinde İkinci Dünya Savaşı’nın başlamış olması, devletin savaş ekonomisine uygun bazı tedbirler almasına yol açmıştır. İkinci Dünya Savaşı döneminde, olası bir tehlikeye karşı savaş ekonomisi uygulanmıştır. Bu çerçevede, hükümete, olağanüstü koşullarda fiyat saptama, özel işletmelere el koyma, zorunlu çalıştırma gibi araçlarla, ekonomiye doğrudan müdahale yetkisi veren 1940 Milli Koruma Kanunu ve devlet gelirlerini artırmak için Varlık Vergisi Kanunu çıkarılmıştır. Varlık Vergisi Kanunu, 1942 yılında gördüğü yoğun tepkiler nedeniyle yürürlükten kaldırılmıştır. Savaşın bitmesi ve tüm dünyada liberal politikaların etkin olmaya başlamasıyla birlikte Türkiye’de de bazı değişiklikler baş göstermiştir. Çok partili sisteme geçişle birlikte başlayan liberal akım, 1945-1950 yılları arasında, Türk ekonomisinde devlet müdahaleciliğinin belirli sınırlar içinde tutulması ve daha liberal bir ekonomi uygulanması yolundaki girişimleri ön plana çıkarmıştır. tırılması, ithalatın sınırlandırılması ve dış krediler ile yardımlar sayesinde de hızlı bir gelişme gözlenmiştir. Bu dönemde, büyük kamu yatırımlarına ağırlık verilmiştir. 1954’den sonra plansız yatırımların yapılması nedeniyle artan ithalatın finansmanında, dış yardımlara paralel olarak döviz rezervlerinin kullanılması sonucu zorluklarla karşılaşılmıştır. Dış ticaret hadleri aleyhimize gelişirken, fiyatların hızla artması ile birlikte ekonomik büyüme geçen 4 yıla göre aynı oranda olmamıştır. 1973-1974 yılları arasında dört katına çıkan petrol fiyatları Türkiye’yi derinden etkilemiştir. Ardarda gelen hükümetler, birinci petrol şokundan önce yavaşlama eğilimine giren ekonomik büyüme hızını artırmak için, en azından başlanÜçüncü ve dördüncü gıçta, genişletici politikadalgada başı lar izlemiştir. Kamu Amerika Birleşik sektörü yatırımları hızla Devletleri çekmiştir. büyümüştür. Ancak, aynı Beşinci dalganın dönemde tüketim sınırlasörf yapanları namadığından, bu poliarasında Japonya, tika, reel olarak yüzde 8 Çin ve Hindistan’ın gibi bir büyüme sağlanyer alacağı masına rağmen istikraröngörülebilir. sızlığa sebep olmuştur. 1946 yılında yapılan devalüasyon ile TL’nin değeri yüzde 53,6 oranında düşürülerek, 1 Amerikan Doları karşılığı 2,80 TL olarak kur sabitlenmiştir. Bu dönemde yapılan devalüasyonun nedeni, savaş sonrası uluslararası fiyat düzeylerine ve yeni ekonomi politikalarına uyum sağlayarak ihracatı artırmaktır. Ancak bu devalüasyon istenilen sonuçları vermemiş, ithalattaki aşırı artışlar, birikmiş olan döviz rezervleri ve daha sonra dış yardımlarla finanse edilerek 1953 yılına kadar sürmüştür. 1970’lerin sonuna doğru ulusal tasarruflar ve yatırımlar arasındaki uçurum genişlemiştir. İthalat, durgun ihracat karşısında hızla büyümüştür. Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin dengesi çarpıcı bir şekilde bozulmuştur. Bunun sonucunda bütçe açığı büyümüş ve enflasyonda hızlı bir artış olmuştur. Cari işlemler dengesi önemli ölçüde açık vermiştir. Bu açık, 1977’de Gayri Safi Milli Hasıla’nın yüzde 8’ine ve döviz gelirlerinin yüzde 92’sine ulaşmıştır. Bu açıklar özel yabancı sermaye ve rezervlerle finanse edilmiştir. Fakat, bu finansman şekli dış borçların artması, borçlanma yapısının bozulması ve konvertibl döviz rezervlerinin azalması şeklinde üç alanda kötüleşmeye neden olmuştur. Bu ekonomik dengesizlikler sonucunda 24 Ocak 1980 Ekonomik İstikrar Kararları alınmıştır. 1950-1953 döneminde gerek tarımda gerekse sanayileşmede önemli gelişmeler sağlanmıştır. Tarımın makineleşmesi, kredi imkânları ve tarım için belirlenen yüksek fiyat politikası ile birlikte iklimin elverişli olması, bu dönemde tarım üretimini artırmıştır. Aynı zamanda, yabancı sermaye girişini kolaylaştırıcı uygulamalar, para arzının ar- Dalga boyları genellikle 5 yıl olan ülkemiz ekonomisi 1980’den sonra dalgalanmasını 0 ile 10 arasında tutmaya başlamıştır. 80 sonrası en büyük dip 1995 senesinde yaşanırken, biraz daha derin bir dalga 2001 senesinde gelmiştir. 1980 sonrasında terörle mücadelenin etkilerini barındıran ülke ekonomisi, sık ve dalga yüksekliği çok olmaAğustos’13 • Sayı: 56 21. YÜZYIL [69] Bahar Aşcı yan bu rutin salınıma 1995 sonrası devam ederken, 2001’deki kriz bir kez daha ekonomiye dibi göstermiştir. Her krizden yükselerek çıkılacağını iddia eden ekonomi teorilerini 2002 senesi büyüme rakamı bir kez daha doğrulamış ve Türkiye dalga boyu ortalama 5 sene olan bir yükselme ve genişleme dönemine girmiştir. Bu dönemin ardından 2001’deki bankacılık krizinden sonra alınan dersler dolayısıyla kredi verme konusunda tutumlu olan Türk bankacılık sistemi, dünya 2008’de Mortgage krizi ile uğraşırken, krizden Amerika kadar etkilenmemiş, ancak yine de küçülmüştür. İnşaat sektörünün krizi olan Mortgage, Türkiye’de de görünümü negatife çevirmiştir. Sürekli büyüyormuş gibi bir imaj çizmek, Türkiye’nin doğru bir iktisat politikası izlemediğinin göstergesidir. Dalganın seyrinden de anlaşılacağı üzere, 2012’nin ardından her ne kadar bir yükselme varmış gibi görünse de bu yukarı yönlü hareket çok uzun dönemli olamayacak ve Türkiye ekonomisi 2014’te büyüme grafiğini tekrar aşağıya çevirmek durumunda kalacaktır. Bunlar felaket tellallığı değildir. Yukarıda koyduğumuz grafiğin bize söyledikleridir. 1980’den günümüze çok önemli yatırımlar yapmayan, üretmeyen ve istihdam yaratmayan bir ekonomi rutin seyrini bozamayacaktır. Sermaye piyasaları ile ekonomik görünümünü pozitifmiş gibi göstermeye çalışmak kamuyu kandırmaktan başka birşey değildir. Bir miktar kü- çülme elbette olacaktır, ancak bu hiç olmayacakmış gibi, sürekli büyüyormuşuz gibi bir imaj çizmek Türkiye’nin doğru bir iktisat politikası izlemediğinin göstergesidir. Sonuç Son iki asır incelendiğinde ortaya şu sonuçlar çıkmaktadır: İlk büyüme dalgasının sürükleyici sektörleri dokumacılık ve kömür olmuş ve İngiltere başı çekmiştir. İkinci dalgada çelik ve demiryolları sürükleyici sektör olmuş ve Almanya başı çekmiştir. Üçüncü dalgada otomobil ve elektrik, dördüncü dalgada petrol, kimya ve uzay sanayileri öne çıkmış ve geçen yüzyıla ABD damgasını vurmuştur. Şimdi dünya beşinci büyüme dalgasının arifesindedir. Bu dalganın sürükleyici sektörleri bilgi-haberleşme teknolojileri ve biyoteknolojidir. 2050 yıllarına kadar sürmesi beklenen yeni dalgada sörf yapacak ülkeler arasında Japonya, Çin ve Hindistan yer almaktadır. Her üçü de Asya Kıtası’nda ve toplamda dünya nüfusunun yarısından fazla bir nüfusa sahiptir. Eğer beşinci dalganın üzerinde sörf yapmak istiyorsak araştırma ve geliştirmeye öncelik verip, insana yatırım yapmalıyız. Yani beşeri sermayeyi hem nicelik olarak hem de nitelik olarak iyileştirmeliyiz. İdeoloji yoksunu ülkeler, hamaset işleten ve tek tip insan yetiştiren milletler ise dalgaların altında kalma riskini gözden kaçırmamalıdır. 21. YÜZYIL Dipnotlar 1 Galor, O. ve O. Moav “Natural Selection And The Origin Of Economic Growth”. Quarterly Journal Of Economics, 117, 2002, ss.1133-1192. 2 5 Galor, O. ve D.N. Weıl “Population, Technology And Growth: From The Malthusian Regime To The Demographic Transition”. American Economic Review, 110, 2000, ss.806-828. Tamura, R.F. “Human Capital And The Switch From Agriculture To Industry”. Journal Of Economic Dynamics And Control, 27, 2002, ss.207242. 6 3 Hansen, G. ve E. Prescott “Malthus To Solow “. American Economic Review, 92, 2002, ss.1205- 1217. Galor, O. “From Stagnation To Growth: Unified Growth Theory” P. A. D. Aghion, S.N. (Ed.), Handbook Of Economic Growth, Vol. 1a, Amsterdam, Elsevier, 2002, ss.171-285. 7 4 Lagerlof, N. “From Malthus To Modern Growth: The Three Regimes Revisited”. International Economic Review, 44, 2003, ss.755-777. Lagerlof, N. “Gender Equality And Long-Run Growth”. Journal Of Economic Growth, 8,, 2003, ss.403-426. Crafts, N. “The First Industrial Revolution: A Guided Tour For Growth Economists”. American Economic Review, 86, 2, 1996, ss.197-201. 8 Venture, Jaume, “A Global View Of Economic Growth”, P. A. A. S. N. Durlauf (Ed.), Handbook Of Economic Growth, Vol. 1b, Elsevier, 2005. 9 1715 sayılı Merkez Bankası Kanunu. [70] 21. YÜZYIL Ağustos’13 • Sayı: 56