90 Yıllık Büyüme Dalgası
Bahar AŞCI*
Gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeler tarihsel ekonomik
geçmişlerinden dersler çıkartıp kendilerine bir yol haritası
çizebilmek için mevcut büyüme teorileri yerine tarihsel
analizler yapan büyüme teorilerini tercih etmelidir.
Türkiye de gelişimini henüz tamamlayamamış bir ülke
olduğu için tarihsel verilerini incelemelidir.
S
on yıllarda ekonomik büyümeyi uzun dönemli tarihsel boyutla irdeleyen ve birleşik
büyüme teorisi (unified growth theory) veya
kapsamlı büyüme teorisi (grand growth theory)
adıyla yayınlanan birçok çalışma yapılmıştır
(Galor ve Moav, 20021; Galor ve Weil, 20002;
Hansen ve Prescott, 20023; N. Lagerlof, 20034;
Tamura, 20025). Yapılan bu çalışmalara göre, ekonomik büyümenin dinamiklerini anlaşılabilir
yapan olgu, tarihsel bir perspektiften büyüme verilerini analiz edebilmektir. Dolayısıyla kısa dönemli değil, bazen çağları kapsayan analizler
yapmak gerekebilir. Bu teorilere göre mevcut büyüme teorileri sadece sınırlı dönemler için açıklayıcı olurken, tarihsel evreleri açıklamaktan
yoksundur. Bu nedenle özellikle gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeler tarihsel ekonomik geçmişlerinden dersler çıkartıp kendilerine bir yol
haritası çizebilmek için mevcut büyüme teorileri
yerine tarihsel analizler yapan büyüme teorilerini
tercih etmelidir. Türkiye de gelişimini henüz tamamlayamamış bir ülke olduğu için tarihsel ve*
rilerini incelemelidir. Bu nedenle bu çalışmada
cumhuriyetin kuruluşundan günümüze ülkemizin büyüme rakamları tarihsel büyüme teorisi
kapsamında incelenmiş ve ekonomik dalgalanmalar anlamlandırılmaya çalışılmıştır.
İnsanlık tarihine bakıldığında dünya ekonomisinde Sanayi Devrimi’ne kadar ciddi bir büyümenin yaşanmadığı görülmektedir. İktisadi
yapının büyüme grafiklerini yukarı hareketlendirecek özelliklere sahip olmaması bunun en önemli
nedenlerinden biridir. Tarım ekonomisinde büyümeden çok kuraklık ve aşırı yağış gibi düzensizliklere bağlı küçülmeler görülmekle beraber
büyümeden bahsedebilmek için sanayiye ve sanayi malının ticaretine ihtiyaç vardır. Bu nedenle
Sanayi Devrimi büyüme teorileri için de bir
dönüm noktasıdır. Sanayi Devrimi öncesi ekonomik büyüme yok denecek kadar azdı. Gelişmişlik
ve teknolojik ilerleme daha çok önemsenmekteydi. Sanayi Devrimi öncesi dönemde “Malthusyen Tuzak” olarak iktisat literatüründe
tanımlanmış, nüfus ile ekonomik büyüme arasın-
Dr., 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Başkan Yardımcısı, İş Geliştirme ve Stratejik Yönetim Merkezi Başkanı,
[email protected]
[64] 21.
YÜZYIL
Ağustos’13 • Sayı: 56
90 Yıllık Büyüme Dalgası
daki ters ilişkiyi açıklayan bir durum söz konusudur6. Bu tanıma göre ikisi bir arada büyüyemez.
Nüfus artışı kaynakların azalmasına sebep olacağı
için ve burada bahsedilen kaynaklar daha çok
tarım ürünleri olduğu için fazla ürün stoklanıp
saklanamayacak, artan nüfusun olacaktır. O nedenle büyüme ile nüfus arasında ters ilişki vardır.
Ancak durum Sanayi Devrimi’nden sonra değişmiştir. Devrim sonrası İngiltere’de nüfus artışı ile
birlikte büyüme de görülmüştür. Bunun en
önemli sebebi ise devrimle birlikte sermaye birikiminin gerçekleşmeye başlamasıdır. Ayrıca artan
ticaret ve niteliği değişen ticaret malları da bu ilişkinin pozitif çıkmasında etkendir.7
Venture’un8 yaptığı bir çalışmaya göre 1500
ile 1820 yılları arasında yüzde 18’lik bir büyüme
yaşanmışken, 1820’den günümüze yüzde 750 oranında artış gözlenmiştir. Son iki yüzyıldaki dalgalanmalar da tarihteki hiçbir dönemde bu sıklıkta
görülmemiştir. Bu dalgalanmalar dalga sonrası
gelen gerileme dönemlerinden dolayı iktisatçıları
büyüme konusunu bütüncül inceleyen teoriler geliştirmeye itmiştir. Venture’a göre uluslararası ticaret ve ekonomik büyümenin dinamiklerini
içine alan bütüncül bir model geliştirmeden ekonomik büyümeyi doğru bir şekilde anlamak
mümkün değildir.
Büyüme teorileri geçmişi açıklamaya çalışır-
ken ekonomik dalgalanmalara bakar. Bunu da
konjonktür kavramıyla açıklamaya çalışır.
Konjonktür Ne Demektir?
Ekonomik Konjonktürün
Tanımı ve Özellikleri Nelerdir?
Ekonomik konjonktürün tanımı üzerinde iktisatçılar arasında tam bir görüş birliği olmasa da
çeşitli tanımlar yapılmıştır. Bunlara göz atarsak,
G Haberler’e göre konjonktür “refah ve bunalım
dönemlerinin birbirini izlemesidir”. A. G. Pigoua’ya göre konjonktür “istihdam düzeyindeki
dalgalanmalardır”. Mitchell ve Burns’a göre konjonktür “serbest teşebbüs düzenine göre örgütlenen ulusların toplam ekonomik faaliyetlerindeki
dalgalanmadır”. A. Hansen’e göre ise “bir ekonomideki istihdam ve milli gelir düzeyindeki dalgalanmalardır”.
Konjonktürel dalgalanmalar kapitalizmle doğmuştur. Kapitalizmle birlikte gelişen liberalizm,
serbest piyasa olgusunu ortaya çıkartmıştır. Serbest piyasa ekonomisinde ekonomik faaliyetler
öngörülemeyeceğinden, arz ve talep dengesini
sağlamak mümkün olmayacak ve ekonomide dalgalanmalarla karşı karşıya kalınacaktır. Konjonktür genelde sanayileşmiş ülkelerde sanayi
sektöründe baş gösterir, ardından diğer ülkelere
Ağustos’13 • Sayı: 56
21. YÜZYIL [65]
Bahar Aşcı
ve sektörlere yayılır. Tarım ekonomisinin hakim
olduğu ülkelerde buhranlar genelde daha uzun
sürer ve rutin bir hal alır.
Konjonktürün standart yapısı ekonomide tekrar tekrar görülebilir. Bunun nedeni yenilenen
dalgalanmalardır. Ancak bu dalgalanmaların hiçbiri periyodik değildir. Bu nedenle düzenli olarak
önceden tahmin edilebilir bir süreçte ortaya çıkmaz. Devam süreleri de aynı zaman periyodu
içinde değildir, ki bu, dalgalanmaların ekonomik
faaliyetler üzerindeki yayılma mekanizması ile yakından ilgilidir. Bu nedenle sona ermeleri de önceden kestirilemez. Konjonktürel dalgalanmaların
genişliği çok düzensizdir. Bir dalganın büyüme ve
küçülme evresinin genişliği aynı değildir, çünkü
genişlik dışsal şoklardan
etkilenir. Fakat, bu salıİlk büyüme
nımların birkaçı aynı
dalgasının
anda dip yaptığında daha
sürükleyici sektörleri
büyük bir depresyon eğdokumacılık ve
risi dikkate alınmalıdır.
kömür olmuş,
Ortalama daralma evresi
İngiltere başı
bir yıl iken ortalama geçekmiştir. İkinci
nişleme evresi dört yıl
dalgada çelik ve
devam eder. Tam bir çevdemiryolları
rim ortalama beş yıldır.
sürükleyici sektör
Ancak bu konuda kesin
olmuş ve Almanya
bir zaman periyodu belirbaşı çekmiştir.
lenememektedir.
Konjonktür Devresi
Konjonktür, dört evrede incelenmekte ve bu
dört evre konjonktür devresini oluşturmaktadır.
S. Aren’e göre konjonktür devresi iktisadi faaliyet
hacminin birbirini izleyen iki en düşük noktası
arasındaki mesafedir. Bir konjonktür devresi düzenli tahmin edilebilir veya tekrarlanan nitelikte
değildir. Zamanlaması da tesadüfidir. Konjonktür
devrelerinin süreleri, şiddetleri, ekonomik değişkenlere etkileri ve coğrafi yayılışları açısından birçok fark vardır. Sonuç olarak hiçbir devre
öncekinin tamamıyla aynısı değildir ve her devrenin kendisine has özelliği vardır. Bu nedenle bir
konjonktür devresinin önceden öngörülmesi çok
zordur. Genel olarak bir konjonktür devresi şu
aşamalardan oluşur:
•
•
•
•
[66] 21.
Genişleme ya da refah
Duraklama ya da gerileme
Bunalım ya da dip
Canlanma
YÜZYIL
Ağustos’13 • Sayı: 56
Ekonomik faaliyetlerin en yüksek olduğu noktaya “doruk”, “zirve” ya da “boom”, en düşük olduğu noktaya da “kriz noktası” denir. Bir
konjonktür devresinin genişleme evresinde göze
çarpan ilk değişim firmaların yaşadığı rekor düzeyde satış ve elde ettikleri kârlardır. Dolayısıyla
üretimde artış gözlenir. Kârlar ve ücretlerin artmaya başlamasıyla talep artar. Bu sebeple gelir de
artar ve böylece yatırımlarda artış olur; çalışanlar
işlerinde güvence altındadır ve tüketime yönelirler.
Bir konjonktür devresinde canlanma evresinden sonra meydana gelen bir gerileme bazen finansal bir panik ve güvensizlik ortamı ile
ilişkilidir. Canlanma evresinin en son aşamasında
enflasyon bir tehlike işareti olarak dikkate alınmaktadır. Bu devresel kararsızlık ortalama yatırım
oranını azaltmakta, büyüme ve teknolojik gelişme
oranında gerilemeye neden olmaktadır.
90 Yıllık Büyüme Dalgası
Bu gerileme ya da iktisaden anlamlı daralma,
en basit şekli ile Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’da art
arda meydana gelen iki tane üç aylık dönemdeki
iniş yönlü bir hareket olarak tanımlanır. Bu tanımlama uygulamada iyi sonuç verse de aylık verilere uygulanamamaktadır. Çok geniş bir alanda
kabul gören Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu
(NBER)’na ait tanımlamada, gerileme, sanayi
üretimi, istihdam, gelir ve toptan-perakende satışlar gibi ekonomi üzerinde yayılan aktivitelerde
birkaç aydan daha kalıcı süreli bir iniş hareketidir.
Ekonomide hemen hemen her faaliyetin kötüye gittiğinin görüldüğü bir evredir. Gelir ve istihdam her üç aylık dönemden sonra daha çok
küçülme eğilimindedir. Bunun sonucunda toplam talebin azalmasıyla ekonomide meydana
gelen daralmanın hız kazandığı ve derin bir dip
noktasıyla bunalıma girdiği görülmektedir. İflas
eden ya da küçülmeye giden işletmeler nedeni ile
yukarı doğru hareket eden tek makro ekonomik
değişken işsizlik oranıdır. Bunu da gelir düzeyinin
düşmesi takip eder.
Stratejik öğelerde değişme ya da kamu müdahalesinin başarısıyla üretim artmaya, istihdam düzeyi yükselmeye başlar. İlk önce sınai üretim ve
hammadde fiyatları birlikte artar. Bu artış hizmet
üretiminde de izlenir. Ekonomide gözlemi yapılabilecek her öğede canlanma, gelişme ya da ilerisi
için bir hazırlık kendisini gösterir. Geleceğe güven
ve girişimci sayısı artar. Kuruluşların sayısı da
artma eğilimi gösterir.
Konjonktür ile ilgili aktarımlardan anlaşılacağı
üzere, ekonomi her zaman ince bir ipin üzerinde
yürümeye çalışan cambaz gibidir. Her şey yolunda
gidiyor diye düşündüğünüz anlarda birden kriz
patlak verir. Özellikle kapitalist ekonomi, krizlere
çok açıktır. Spekülasyon her an yapılabilir ve taşları yerinden oynatabilir büyüklükte olabilir. Bununla beraber, piyasada her an talep edilebilecek
mal ve hizmetler yaratamayabilirsiniz ve bu, kapitalizmin en önemli besin kaynağı olan kârların
azalmasına yol açabilir. Bu nedenle zaman zaman
çıkarılan spekülasyonların tamamen kâr amaçlı
olduğu düşünülür ve hatta bu spekülasyonlar genelde en kârlı üretimin yapıldığı alanları etkileyecek şekilde çıkartılır.
Türkiye’nin Büyüme Dalgalanmaları
Yaklaşık 90 yıllık büyüme grafiğimiz yukarıda
görüldüğü gibidir. Farklı dönemlemeler yapılarak
günümüze kadar çeşitli çalışmalarda sürekli irdelenmiş bir seyirdir. Ancak genel olarak mütabakat
sağlanmış dönemleme, 1980 öncesi ve sonrası
şeklindedir. 1980 yılı gerek Türkiye gerekse dünya
açısından önemli yapısal dönüşümlerin yaşandığı
bir yıl olmuştur. Söz konusu dönemden itibaren
tüm dünyada etkisini hissettiren küreselleşme olgusu, tüm ülke ekonomilerini derinden etkilemiştir. Küreselleşmenin ivme kazandığı bu süreçte
ülke ekonomileri sınırlarını sermayeye açma yönünde bir takım liberal politikaları hayata geçirmişlerdir. Hatta denilebilir ki, 1980 sonrasındaki
ekonomiler, dışa dönük sanayileşme ve liberalleşme politikalarıyla yönlendirilmeye başlanmıştır.
24 Ocak kararlarıyla başlayan dışa açılma sürecinden beklenen şey, ülkenin gelişmişlik düzeyi açısından daha ileri aşamalara hızlı bir şekilde
geçmesini sağlayabilmekti. Böyle bir sanayileşme
stratejisi sayesinde, ülkenin ihracat gelirleri artaAğustos’13 • Sayı: 56
21. YÜZYIL [67]
Bahar Aşcı
Grafik: Türkiye’nin Büyüme Grafiği ve Dalgalanmaları
cak ve bu artış sayesinde elde edilen gelirler, ülkenin sanayileşmesini, dolayısıyla, gelişmiş ülkelerin
ekonomik gelişmişlik düzeylerine ulaşmayı sağlayacaktı.
müdahaleci tutumuna rağmen, özel sektör istenilen gelişmeyi sağlayamamıştır.
1923-1929 dönemi, tüm dünyada olduğu gibi
Türkiye’de de liberal politikaların uygulandığı bir
dönem olmuştur. Bunun nedeni, uygulanan politikaların, özel girişim öncülüğünde ve dışa açık
bir ekonomik yapı içinde gelişmesidir. Dışa açık
politikaların benimsenmesinin bir diğer nedeni
ise Lozan Antlaşması’nın iktisadi hükümleriydi.
Antlaşmanın eki olan ticaret sözleşmesi, 1916 yılında Osmanlı gümrük tarifelerinin 5 yıl daha yürürlükte
kalmasını
ve
yeni
yasaklar
getirilmemesini öngörüyordu. Bu nedenle, 1929
yılına kadar gümrük tarifelerinde artışlar gerçekleştirilememiştir.
Tüm dünyayı iktisadi açıdan büyük bir çıkmaza sokan 1929 dünya ekonomik bunalımı ise
liberal iktisat politikalarını izleyen ülkemizi de etkilemiştir. Bu dönemde, Türk parasının değerinin
düşmesi sonucu, tarım ürünlerimizin dünya piyasalarında fiyatları düşmüştür. Büyük bunalıma
rağmen 1924-1929 döneminde Gayri Safi Milli
Hasıla yılda ortalama yüzde 10,9, sınai üretim ise
yüzde 8,5 oranında artış kaydetmiştir. Bu sonuç,
üretim kapasitesine yapılan ilavelerden çok, geçmişte meydana gelen kapasite boşluklarının kullanılmasının bir sonucudur. Bu dönemde tarımsal
üretimde görülen hızlı artış ise, aktif nüfusun
savaş sonrasında toprağına geri dönmesinden kaynaklanmıştır.
1923-1929 yılları arasında devlet, özel girişimi
teşvik etmek için yoğun çaba harcamıştır. Bu
amaçla yapılanların başında, devlet tekelleri kurularak daha sonra bunların işletmesini özel sektöre devretmek gelmektedir. Ayrıca, bu dönemde,
milli sanayii geliştirmek için Teşvik-i Sanayi Kanunu ile birlikte çeşitli hammaddelerin ithalatını
kolaylaştıran gümrük tedbirleri alınmıştır. Milli
bankalar kurularak (İş Bankası, Tütüncüler Bankası. Sanayi ve Maadin Bankası), İstanbul Ticaret
ve Tahıl Borsası açılmıştır. Bu dönemde anonim
şirketlerin kurulmaları da kolaylaştırılmıştır. Madenler ve sigara üretimi devletleştirilerek milli üretime dönük bir biçimde işletilmeye başlanmış,
şeker fabrikaları için teşvik kanunu çıkartılmıştır.
Ancak, bu dönemde, devletin en az düzeydeki
1930 yılından sonra tüm dünyada, devletçi,
müdahaleci ve korumacı politikalara yönelim başlamıştır. Türkiye de bu doğrultuda hareket ederek,
bunalımdan çıkmak ve iktisadi genişlemeyi sağlamak amacıyla çeşitli tedbirler almıştır. Öncelikle, 1930 yılında Merkez Bankası kurulmuş9 ve
Türk Parasını Koruma Kanunu TBMM’de kabul
edilmiştir. 1931 yılında ise ithalata kota konulması ve ihracatın denetlenmesi hakkında çıkan
kanunla, korumacılığın ilk adımları atılmıştır.
Yine aynı yıl, Sanayi Kongresi düzenlenmiş, bunu
takiben, 1932 yılında iktisadi hayatta devletin denetimini artıran bir dizi kanun çıkarılmıştır. 1933
yılında ise, Sümerbank’ın kurulması ve Mevduatı
Koruma Kanunu ile Ödünç Para Verme İşleri Kanunları’nın kabul edilmeleri başlıca iktisadi olay-
[68] 21.
YÜZYIL
Ağustos’13 • Sayı: 56
90 Yıllık Büyüme Dalgası
lardır. Devlet, bu tarihte ilk defa faiz oranlarını
belirlemeye başlamıştır.
Devletin iktisadi hayata girişi, doğrudan doğruya devlet işletmeciliğine başlaması, 1934-1938
yılları arasında uygulanan Birinci Beş Yıllık Sanayi
Planı ile olmuştur. Bu plan döneminde, öncelikle,
büyük kısmı yabancıların elinde bulunan demiryolları, Tramvay, Tünel Şirketi, Zonguldak
Kömür Şirketi, İzmir Telefon Şirketi millileştirilmiş ve kamulaştırılmıştır.
1941’e gelindiğinde İkinci Dünya Savaşı’nın
başlamış olması, devletin savaş ekonomisine
uygun bazı tedbirler almasına yol açmıştır. İkinci
Dünya Savaşı döneminde, olası bir tehlikeye karşı
savaş ekonomisi uygulanmıştır. Bu çerçevede, hükümete, olağanüstü koşullarda fiyat saptama, özel
işletmelere el koyma, zorunlu çalıştırma gibi araçlarla, ekonomiye doğrudan müdahale yetkisi
veren 1940 Milli Koruma Kanunu ve devlet gelirlerini artırmak için Varlık Vergisi Kanunu çıkarılmıştır. Varlık Vergisi Kanunu, 1942 yılında
gördüğü yoğun tepkiler nedeniyle yürürlükten
kaldırılmıştır.
Savaşın bitmesi ve tüm dünyada liberal politikaların etkin olmaya başlamasıyla birlikte Türkiye’de de bazı değişiklikler baş göstermiştir. Çok
partili sisteme geçişle birlikte başlayan liberal
akım, 1945-1950 yılları arasında, Türk ekonomisinde devlet müdahaleciliğinin belirli sınırlar
içinde tutulması ve daha liberal bir ekonomi uygulanması yolundaki girişimleri ön plana çıkarmıştır.
tırılması, ithalatın sınırlandırılması ve dış krediler
ile yardımlar sayesinde de hızlı bir gelişme gözlenmiştir. Bu dönemde, büyük kamu yatırımlarına ağırlık verilmiştir. 1954’den sonra plansız
yatırımların yapılması nedeniyle artan ithalatın finansmanında, dış yardımlara paralel olarak döviz
rezervlerinin kullanılması sonucu zorluklarla karşılaşılmıştır. Dış ticaret hadleri aleyhimize gelişirken, fiyatların hızla artması ile birlikte ekonomik
büyüme geçen 4 yıla göre aynı oranda olmamıştır.
1973-1974 yılları arasında dört katına çıkan
petrol fiyatları Türkiye’yi derinden etkilemiştir.
Ardarda gelen hükümetler, birinci petrol şokundan önce yavaşlama eğilimine giren ekonomik
büyüme hızını artırmak
için, en azından başlanÜçüncü ve dördüncü
gıçta, genişletici politikadalgada başı
lar izlemiştir. Kamu
Amerika Birleşik
sektörü yatırımları hızla
Devletleri çekmiştir.
büyümüştür. Ancak, aynı
Beşinci dalganın
dönemde tüketim sınırlasörf yapanları
namadığından, bu poliarasında Japonya,
tika, reel olarak yüzde 8
Çin ve Hindistan’ın
gibi bir büyüme sağlanyer alacağı
masına rağmen istikraröngörülebilir.
sızlığa sebep olmuştur.
1946 yılında yapılan devalüasyon ile TL’nin
değeri yüzde 53,6 oranında düşürülerek, 1 Amerikan Doları karşılığı 2,80 TL olarak kur sabitlenmiştir. Bu dönemde yapılan devalüasyonun
nedeni, savaş sonrası uluslararası fiyat düzeylerine
ve yeni ekonomi politikalarına uyum sağlayarak
ihracatı artırmaktır. Ancak bu devalüasyon istenilen sonuçları vermemiş, ithalattaki aşırı artışlar,
birikmiş olan döviz rezervleri ve daha sonra dış
yardımlarla finanse edilerek 1953 yılına kadar
sürmüştür.
1970’lerin sonuna doğru ulusal tasarruflar ve
yatırımlar arasındaki uçurum genişlemiştir. İthalat, durgun ihracat karşısında hızla büyümüştür.
Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin dengesi çarpıcı bir
şekilde bozulmuştur. Bunun sonucunda bütçe
açığı büyümüş ve enflasyonda hızlı bir artış olmuştur. Cari işlemler dengesi önemli ölçüde açık
vermiştir. Bu açık, 1977’de Gayri Safi Milli Hasıla’nın yüzde 8’ine ve döviz gelirlerinin yüzde
92’sine ulaşmıştır. Bu açıklar özel yabancı sermaye
ve rezervlerle finanse edilmiştir. Fakat, bu finansman şekli dış borçların artması, borçlanma yapısının bozulması ve konvertibl döviz rezervlerinin
azalması şeklinde üç alanda kötüleşmeye neden
olmuştur. Bu ekonomik dengesizlikler sonucunda
24 Ocak 1980 Ekonomik İstikrar Kararları alınmıştır.
1950-1953 döneminde gerek tarımda gerekse
sanayileşmede önemli gelişmeler sağlanmıştır. Tarımın makineleşmesi, kredi imkânları ve tarım
için belirlenen yüksek fiyat politikası ile birlikte
iklimin elverişli olması, bu dönemde tarım üretimini artırmıştır. Aynı zamanda, yabancı sermaye
girişini kolaylaştırıcı uygulamalar, para arzının ar-
Dalga boyları genellikle 5 yıl olan ülkemiz
ekonomisi 1980’den sonra dalgalanmasını 0 ile 10
arasında tutmaya başlamıştır. 80 sonrası en büyük
dip 1995 senesinde yaşanırken, biraz daha derin
bir dalga 2001 senesinde gelmiştir. 1980 sonrasında terörle mücadelenin etkilerini barındıran
ülke ekonomisi, sık ve dalga yüksekliği çok olmaAğustos’13 • Sayı: 56
21. YÜZYIL [69]
Bahar Aşcı
yan bu rutin salınıma
1995 sonrası devam ederken, 2001’deki kriz bir
kez daha ekonomiye dibi
göstermiştir. Her krizden
yükselerek çıkılacağını
iddia eden ekonomi teorilerini 2002 senesi büyüme rakamı bir kez
daha doğrulamış ve Türkiye dalga boyu ortalama
5 sene olan bir yükselme ve genişleme dönemine
girmiştir. Bu dönemin ardından 2001’deki bankacılık krizinden sonra alınan dersler dolayısıyla
kredi verme konusunda tutumlu olan Türk bankacılık sistemi, dünya 2008’de Mortgage krizi ile
uğraşırken, krizden Amerika kadar etkilenmemiş,
ancak yine de küçülmüştür. İnşaat sektörünün
krizi olan Mortgage, Türkiye’de de görünümü negatife çevirmiştir.
Sürekli büyüyormuş
gibi bir imaj çizmek,
Türkiye’nin doğru
bir iktisat politikası
izlemediğinin
göstergesidir.
Dalganın seyrinden de anlaşılacağı üzere,
2012’nin ardından her ne kadar bir yükselme varmış gibi görünse de bu yukarı yönlü hareket çok
uzun dönemli olamayacak ve Türkiye ekonomisi
2014’te büyüme grafiğini tekrar aşağıya çevirmek
durumunda kalacaktır. Bunlar felaket tellallığı değildir. Yukarıda koyduğumuz grafiğin bize söyledikleridir. 1980’den günümüze çok önemli
yatırımlar yapmayan, üretmeyen ve istihdam yaratmayan bir ekonomi rutin seyrini bozamayacaktır. Sermaye piyasaları ile ekonomik görünümünü
pozitifmiş gibi göstermeye çalışmak kamuyu kandırmaktan başka birşey değildir. Bir miktar kü-
çülme elbette olacaktır, ancak bu hiç olmayacakmış gibi, sürekli büyüyormuşuz gibi bir imaj çizmek Türkiye’nin doğru bir iktisat politikası
izlemediğinin göstergesidir.
Sonuç
Son iki asır incelendiğinde ortaya şu sonuçlar
çıkmaktadır: İlk büyüme dalgasının sürükleyici
sektörleri dokumacılık ve kömür olmuş ve İngiltere başı çekmiştir. İkinci dalgada çelik ve demiryolları sürükleyici sektör olmuş ve Almanya başı
çekmiştir. Üçüncü dalgada otomobil ve elektrik,
dördüncü dalgada petrol, kimya ve uzay sanayileri
öne çıkmış ve geçen yüzyıla ABD damgasını vurmuştur. Şimdi dünya beşinci büyüme dalgasının
arifesindedir. Bu dalganın sürükleyici sektörleri
bilgi-haberleşme teknolojileri ve biyoteknolojidir.
2050 yıllarına kadar sürmesi beklenen yeni dalgada sörf yapacak ülkeler arasında Japonya, Çin
ve Hindistan yer almaktadır. Her üçü de Asya Kıtası’nda ve toplamda dünya nüfusunun yarısından
fazla bir nüfusa sahiptir. Eğer beşinci dalganın
üzerinde sörf yapmak istiyorsak araştırma ve geliştirmeye öncelik verip, insana yatırım yapmalıyız. Yani beşeri sermayeyi hem nicelik olarak hem
de nitelik olarak iyileştirmeliyiz. İdeoloji yoksunu
ülkeler, hamaset işleten ve tek tip insan yetiştiren
milletler ise dalgaların altında kalma riskini gözden kaçırmamalıdır.
21. YÜZYIL
Dipnotlar
1
Galor, O. ve O. Moav “Natural Selection And The Origin Of Economic
Growth”. Quarterly Journal Of Economics, 117, 2002, ss.1133-1192.
2
5
Galor, O. ve D.N. Weıl “Population, Technology And Growth: From
The Malthusian Regime To The Demographic Transition”. American Economic Review, 110, 2000, ss.806-828.
Tamura, R.F. “Human Capital And The Switch From Agriculture To Industry”. Journal Of Economic Dynamics And Control, 27, 2002, ss.207242.
6
3
Hansen, G. ve E. Prescott “Malthus To Solow “. American Economic Review, 92, 2002, ss.1205- 1217.
Galor, O. “From Stagnation To Growth: Unified Growth Theory” P. A.
D. Aghion, S.N. (Ed.), Handbook Of Economic Growth, Vol. 1a, Amsterdam, Elsevier, 2002, ss.171-285.
7
4
Lagerlof, N. “From Malthus To Modern Growth: The Three Regimes
Revisited”. International Economic Review, 44, 2003, ss.755-777. Lagerlof, N. “Gender Equality And Long-Run Growth”. Journal Of Economic
Growth, 8,, 2003, ss.403-426.
Crafts, N. “The First Industrial Revolution: A Guided Tour For Growth
Economists”. American Economic Review, 86, 2, 1996, ss.197-201.
8
Venture, Jaume, “A Global View Of Economic Growth”, P. A. A. S. N.
Durlauf (Ed.), Handbook Of Economic Growth, Vol. 1b, Elsevier, 2005.
9
1715 sayılı Merkez Bankası Kanunu.
[70] 21.
YÜZYIL
Ağustos’13 • Sayı: 56